bölüm 1
Seda bir haftalık yoğun uçuş programını tamamlayıp çalıştığı hava yolu şirketinin kırmızı forması ile minik valizini çekiştirerek çıkış kapısına doğru yürüyordu. Yedi tane kadın kırmızı etekleri, vücutlarına tam oturan ceketleri ve küçük şapkaları ile bir örnek, hafif topuklu ayakkabılarının taş zeminde çıkardığı seslere aldırmadan gülüşüp kapıya doğru ilerliyorlardı. Seda ise yanında hostes arkadaşlarının üç günlük tatil programlarını dinlerken az sonra karşısında göreceği aşkının heyecanını yüreğinde taşıyordu.
Ülkeler arasındaki saat farkı, iniş ve kalkış sarsıntıları ve iyi bir hizmet verebilmek için sürekli gülümseyerek ayakta olması genç kadını takatsiz bırakmış olsa da önündeki üç günlük izin sayesinde iyice dinlenecek ve özlediği adama doyabilecekti.
Arkadaşlarının bir kısmı el sallayarak servise binerken bir kısmı eşleri ile kucaklaşmıştı. Onlara el sallayarak vedalaştıktan sonra etrafına bakınmaya başladı. Bu saatte havaalanının çıkış kapısı gündüze göre tenha olurdu. Esen rüzgârın etkisi ile vücudunun titremesini umursamayarak bakınmaya devam etti. Vedat bu saate kadar çoktan gelmiş olmalıydı. El çantasından telefonunu çıkarttığında açmayı unuttuğu için kendine söylenmeye başladı. Uçak rötar yapmamıştı, ilk defa tam saatinde inmişlerdi.
İçinden 'Kim bilir kaç defa aradı?' diye söylenirken telefonunu açtı. Telefonunun açılması ile beraber mesaj yağmuru da başlamıştı. Böyle durumlarda önce bir dakika kadar bekliyor aksi takdirde telefonu kilitleniyordu. Birçok defa başına gelen bu durumun oluşmaması için sabırla bekledi. Artık mesaj sesi gelmediği anda harekete geçti.
Mesajların içinde Vedat'ın da olduğunu görüp diğerlerini umursamadan ilk onun mesajını okumaya başladı. 'Minik serçem, seni almaya gelemiyorum, akşamki nöbeti satamadım, kusura bakma. Eve vardığında mutlaka mesaj at, aklım sende kalmasın'. Telefonu geç açtığı için bu defa kendine küfretmeye başladı çünkü daha erken hareket etseydi servise yetişebilecek, taksi ile o uzun yolu aşmamış olacaktı. Küfür derken Seda sadece içinden küfrederdi. O da bildiğimiz ağır küfürler değildi, kendince yumuşak dille söylerdi kötü sözleri. Kibar ve dinlendiren ses tonu ile herkesi kendine hayran bırakan bir yapıya sahip kadını ailesi böyle yetiştirmişti. Yaptığı meslek icabı da bu özelliği ona artı puan kazandırıyordu. Çünkü her durumda sabırlı ve kibar olması gereken bir mesleği vardı.
Yanaklarına doldurduğu nefesi sesli bir şekilde üfleyip bavulunu çekiştirerek kapıdan çıktı. Yaklaşık yirmi metre uzakta olan taksi durağına doğru yürümeye başladı. Durakta sadece bir taksi kalmıştı. 'Bu da bir şans' dedi içinden. Dakikalarca taksi beklemek zorunda da kalabilirdi. Taksici elindeki bavulunu alıp bagaja yerleştirirken Seda da arka koltuğa bıraktı kendini.
Evinin adresini söyledikten sonra başını arkaya yasladı. Topuklu ayakkabıları içinde parmakları şişmiş ve birbirine yapışmıştı. Şimdi çıkartsa bir daha ayaklarını ayakkabıya sokamayacaktı ve uçakta giydiği babetleri de bavulunda duruyordu. Biraz daha dayanıp evde huzura ulaşmayı bekledi. Ayakta koşuştururken anlamamıştı nasıl yorulduğunu, oturunca çıktı acısı.
Anadolu lisesinde okuduğu için iyi bir İngilizceye sahipti, üniversitede de Fransız dili ve edebiyatını kazanmıştı. Burada da Fransızcayı ana dili gibi öğrenmiş hayali olan hostesliği yapabilmek için dil sorununu ortadan kaldırmıştı. Yabancı dillere olan merakı ve yatkınlığı sayesinde İtalyancayı da kendisi öğrenmişti. Bildiği diller içinde en çok İtalyancayı seviyordu. Dilin kendi içindeki heyecanı ve akıcılığı tam ona göreydi. Dışarıdan sakin gözükse de içi heyecanlı bir kadındı o.
Birkaç mülakat, eğitim derken hayallerini gerçekleştirip uluslar arası havayolu şirketinde işe girmişti. Şimdi tüm dünyayı geziyor, aklına gelmeyecek şehirleri görüyordu. Kısa konaklamalarında arkadaşları ile asla dinlenmeyip bulundukları şehrin her yerini en ince ayrıntısına kadar geziyorlardı.
O kadar çok fotoğrafı vardı ki onları ülkelere hatta şehirlere ayırıp albüm yapmıştı. Biri açıp baktığında dünyayı gezmiş kadar oluyordu. Hayalindeki işi yaparken hayalimdeki adam dediği Vedat ile yine bir uçuşta tanışmışlar ve bir senedir beraberdi.
Vedat sigara firmasında satış müdürü olarak çalışıyordu. Sık sık toplantıları ve seyahatleri olduğu için her gün evde olmuyordu. Sadece haftanın üç günü eve uğrayabiliyordu. İkisi de bu durumdan şikâyetçi değildi çünkü çok farkları yoktu. Seyahatler arasına aşklarını sıkıştırmış güzelce geçiniyorlardı.
Vedat'ın seyahatlerinden biri Seda'nın görevli olduğu uçuşa denk gelmiş, Vedat kendisine gülümseyen kızı gördüğü anda vurulmuştu. Uçuş boyunca altından girip üstünden çıkarak telefonunu almayı başardı.. Takip eden günlerde kızın peşini bırakmayan dili kuvvetli adam sonunda sevgili olmayı başarmıştı.
Seda evine girdiğinde bavulunu ve ayakkabılarını bir kenara fırlatıp bir an önce üzerinden kurtulmak istercesine formasını çıkarmaya başladı. Normal zamanda oldukça düzenli olmasına karşın uzun uçuşlar sonunda dağınık olmayı kendine ödül olarak veriyordu.
Ev kıyafetlerini giyip koltuğa uzandı ve Vedat'a mesaj attı. 'Aşkım evimizdeyim, merak etmene gerek kalmadı. Sen ne zaman dönersin?'. Mesajın iletildiğini görse de cevap gelmemesine şaşırdı. Vedat mesaj geldiği anda geri döner ve hemen ardından silerdi. Bir gün Seda 'Neden hemen mesajları siliyorsun?' diye sormuş ve 'O kadar mesaj yığını oluyor ki bir süre sonra telefonum dolup yavaşlamaya başlıyor' cevabını almıştı. Cevap mantıklı geldiği için üzerinde bile durmamıştı. Sonuçta iş adamıydı ve altında birçok personel çalışıyordu. İş ve özel telefonunu ayrı tutmadığı için olası bir durumdu.
Zaman uzadıkça hala mesajına cevap alamamak meraklanmasına neden oldu. Otelde olsa uyumuş olabileceğini düşünürdü ancak nöbet demişti yani uyuyor olması pek mümkün değildi. Bir satış müdürünün ne nöbeti olur ki sorusu ise başka bir kemirgendi.
Kapı çaldığında 'Aman Seda paranoyak ev kadınları gibi oldun' diye kendine kızarak açmaya gitti. Kapıyı açtığında tabii ki kendisine sırıtarak bakan can arkadaşı Didem'i bekliyordu. Onun arkasında da eşi Emre duruyordu. Didem'in atılması ile iki arkadaş sıkıca birbirlerine sarıldılar.
"Kuşuumm... Hoş geldin, özledim seni"
"Bende sizi özlediimm. Emrecim ne o surat yine bir karış?"
"Senin bu arkadaşın hiç halden anlamıyor kuş. Kız bir haftadır yoktu, Vedat ile özlemişlerdir birbirlerini gitmeyelim dedim ama yok, benim karım kafaya koydu mu yapacak"
"Hi! Düşünceli komiserim benim ama boşuna kızın kafasını yemişsin çünkü Vedat yok."
"A aa nerede?"
"Nöbeti mi ne varmış, satamamış"
Emre sorgulayan gözlerle Seda'ya baktı fakat bir söz söylemedi. İşi gereği ayrıntıları kaçırmayan bir adamdı ki bu durum pek ayrıntı değildi. Hangi firma satış müdürüne nöbet tutturuyordu ve bu neyin nöbetiydi? Kafasını kurcalayan soruları kendine saklayıp karısına ve onun can arkadaşına gülümseyip içeri girdiler.
Didem, Seda gibi hostesti fakat Emre ile evlendikten sonra işini bırakıp bir tercümanlık firması ile anlaşarak evde çeviriler yapmaya başlamıştı. Böylece hem para kazanıyor hem de kocasından ayrı kalmıyordu. Emre de arada çıkan görevler dışında memur saatlerinde çalışıyordu. İki senelik evliliklerine başta biraz sorunlu başlamış olsa da şu an tüm problemleri çözülmüş doyasıya aşklarını yaşayarak devam ediyordu.
Biraz sohbet edip özlem giderdikten sonra Didem arkadaşının yorgun olduğunu tahmin ederek evlerine geri döndüler. Kapıdan içeri girmesi ile beraber Didem kocasının karşısına geçip ellerini beline koydu.
"Söyle bakalım aşkım komiserim, tüm geceki düşünceli durgun halinin nedeni ne?"
"Didom söyleyeceğim ama yine bana kızacaksın"
"Ay yine mi Vedat konusu Emre?"
"Kızım o herifte bir bok var diyorum sana. Söz verdirttiğin için araştıramıyorum da. Tanıştığımızdan beri kanım almadı. Sırf Seda üzülmesin diye arkadaşlık ediyorum."
"Çok kuruntulusun aşkım"
"Ya siz kadın milleti ne saf oluyorsunuz bazen. Şimdi açıkla bakayım bana, satış müdürü konumunda olan bir adam gece neyin nöbetini tutar?"
"Bilmiyorum. Benimde bu soru kafama takılmıştı, Seda'ya sorduğumda o da bilmiyordu. Zaten Vedat evde hiç iş ile ilgili konuşmak istemiyormuş, bütün gün zaten işten sıkılıyorum diyormuş"
"Al işte bak, sallama cevap."
"Ay Emre sen yeterince kuruntulu bir adamsın, bize gerek kalmıyor bu duyguyu yaşamak"
"İzin versen, araştırsam, şu kovana bir çomak sokup döksem kirli çamaşırları ortaya"
"Hayır Emre, Seda'yı üzecek bir şey yapmayacaksın. Hem o çomağına sahip ol bakalım"
Emre kendine doğru salınarak gelen karısına tek kaşı havada baktı.
"Didom, bak kudurtuyorsun sonra da ne o her gece her gece diyorsun"
"Nazda mı yapmayalım?"
"Dido, günah benden gitti yavrum, bu gecede kaçamayacaksın"
Kahkaha ile kaçan karısını kovalayıp yatak odasında kıstırmayı başarmıştı.
Seda bütün gece saçma sapan rüyalar gördüğü için doğru düzgün dinlenemeden kalktı. Üç günlük tatili yalnız ve ıstırap dolu başlamıştı. Bir an önce kahvaltı yapıp ilaç içmezse başı ortadan ikiye ayrılacaktı. Sarsak adımlarla mutfağa gidip yiyecek birkaç atıştırmalık çıkartıp hızlıca karnını doyurdu ve ilacını içti. Şimdi önünde huzura kavuşması için yirmi dakika vardı. İlaç etkisini göstermeye başladığında gözlerini rahatça açabildi.
Aklı Vedat da kalmıştı. Mesajına cevap vermediği gibi sabahta aramamış olması hiç normal değildi. İş saatlerinde arama alışkanlığı olmamasına rağmen numarayı tuşladı. Üç çalmadan sonra açılan telefonla yüzü güldü.
"Vedat?"
"Canım nasılsın? Arayamadım seni, birkaç sorun çıktı, onları çözmeye çalışıyordum"
"Ya bende seni merak ettim. Halledebildin mi bari?"
"Tabii hallettim güzelim."
"Gelecek misin?"
Sıkıntı ile nefes veren adam "Maalesef" dedi. "Üç gün şehir dışında olacağım". Vedat ile kurduğu tatil hayallerinin suya düşmesi ile morali yerle bir olan kadının sevgilisini üzmek istemediği için sesini anlayışlı sevgili tonuna alıp "Olsun aşkım, döndüğünde acısını çıkartırız" dedi.
Kısa telefon görüşmelerinin ardından uzun zamandır evde olmadığı için biriken ev işlerine girişti. Bir yandan da yeni planlar yapması gerektiğinin farkında olarak zamanını can dostu Didem ile geçirebileceği kararına vardı. Her daim iyi anlaşan iki kadın beraber olduklarında zamanın nasıl geçtiğini anlamadan günü tüketebiliyorlardı.
Yıllarca birçok uçuş gerçekleştirmişler ve güzel anılar biriktirmişlerdi. Bununla beraber pekişen dostlukları herkesi kıskandıracak cinstendi. Sanki iki kız kardeş gibi aralarında sır yoktu.
**
Emre önünde birikmiş raporlara bakarken aklı hala Vedat'taydı. Karısına söz verdiğinden eli kolu bağlı duruyordu. Vedat da tanıştıklarından beri onu rahatsız eden bir şey vardı. Sanki her şey normal doğal sürecinde gider gibi hareket ediyor hiç açık vermiyordu.
Düşüncelere o kadar dalmıştı ki çalan telefonunu bile arkadaşının uyarısı ile fark etmişti. Ekranda 'koçum' yazısını görünce sırıttı.
"Bu taraftar seninle gurur duyuyor" Kalın ses tonu ile yaptığı tezahüratla karşıdan gelen kahkaha bir oldu.
"Siktir lan. Ettiğin küfürleri de biliyorum ben"
"Ee neyi hak edersen onu söyleriz birader."
"Ne yapıyorsun polis bozuntusu?"
"İşte aslan, evde kedi yaşıyorum kardiş."
"Erdemli insan, ne bok olduğunu biliyorsun en azından"
"Allah seninde başına versin inşallah diyeceğim ama sende umut yok. Tatil ne zaman? Gelmeyecek misin buraya?"
"Tatilde İzmir'i bırakacak kadar salak mıyım ben? Alacaksın afet karını sen geleceksin"
"Ne o karıma afet demeler falan"
"Yedi şiddetinde deprem gibi karın var"
"Haa öyle afet"
"Dangalak sen ne sandın? Kıskanç kedi, ne güzel yola getirdi seni Didom, aslan o aslan"
"Özledim oğlum seni, bir gittin gelmez oldun"
"Bende özledim be. Hakikaten Didem'i alıp gelsene, kafa dağıtırız eskisi gibi. On beş gün sonra lig tatile giriyor"
"Bakarız. Ne yapıyor benim deli fişek?"
"Seni aratıyor diyorum daha da bir şey demiyorum"
Özlemle yaptıkları konuşmadan iki arkadaş birbirlerini ne kadar özlediklerini anlamışlardı. En yakın zamanda görüşmek üzere diyip kapattılar.
Cem eski bir basketbolcuydu ve şimdide basketbol antrenörlüğü yapıyordu. Daha önünde oynayacak uzun seneler olmasına rağmen sporculuğu erken bırakıp antrenörlüğe başlamıştı. İzmir'den gelen teklifi ailesinin de orada olmasından dolayı kabul etmiş ve uzun yıllar yaşadığı İstanbul'u terk etmişti. Zaten hiçbir zaman bu şehre alışamamış 'bir gün gideceğim buralardan' dediği şehri ilk fırsatta arkasında bıraktı. Onu en çok üzen ve zorlayan çocukluk arkadaşlarını bırakmak olmuştu.
Aynı mahallede büyümüş aynı okullara gitmişlerdi. Yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen üç dost aralarına mesafeler girmesine rağmen asla birbirlerini bırakmamışlardı. Bazen uzun yazışmalarla bazen uzun telefon konuşmaları ile hasret gideriyorlardı. Her yaz mutlaka bir araya gelmeyi de ihmal etmiyorlardı.
Emre ve Didem iki sene önce evlendiğinde Didem bile onların yakınlığını benimsemişti. Cem arada 'üzerime kuma getirdin' diyerek Didem'i kızdırsa da kardeşi bildiği dostunun karısı onunda canı olmuştu.
Emre zamanında ne kadar dışa dönük kızlarla gününü gün eden bir adamsa Cem bir o kadar kızlar konusunda çekingendi. Uzun boyu ve atletik vücudu ile dikkat çeken bir tipi olmasına rağmen bir kıza açılmak onun kâbusuydu. Gerçi dikkat çekici fiziği sayesinde kızlar ona fırsat bırakmadan kendisine geliyor o da fırsatları değerlendiriyordu. Üçüncü eküri Ulaş ise tam akıllara zarardı. Ulaş ve Emre kız tavlar yanında da promosyon Cem'e kız bulurlardı.
Emre'nin kardeşi Tayfun'da Cem abisinin yolundan giderek basketbolcu oldu. Cem'in gözetiminde olan fırlama çocuk abisini ikiye katlayacak performans sergiliyor, her seferinde de Cem'den azar işitiyordu. Cem onun hem abisi hem koçu olduğu için abisinden bir kat daha Cem'den çekinir ve sözünü dinlerdi fakat yapacağı hınzırlıklardan da geri kalmazdı.
Sezonun kapanmasına on beş gün kaldığı için Cem ipleri sıkı tutuyor, antrenmanlarda çocukların canına okuyordu. Tatil süresince her birinin sereceğini bildiği için bol bol yükleniyordu. Sporcuları ile tatlı sert bir ilişkisi ardı. Her birini çok sevmesine rağmen şımarmamaları için pek belli etmiyordu. En ufak bir gevşeklikte suyunu çıkarmaya meyilli gençlerin nabzını iyi ölçerek dozu ayarlamayı zaman içinde öğrenmişti.
**
Seda tatilinin son gününe geldiğinde sonunda Vedat eve gelebilmişti. Yine üstün körü işini bahane edip konuyu kapatmış, Seda'yı ne kadar özlediğini söyleyerek iyi tanıdığı kadının hassas noktaları ile başlayarak ayrı kaldıkları günleri unutturdu. Yoğun aşk dolu geçen gün Seda'ya yalnız kaldığı her günü unutturmuştu.
Tekrar iki günlük uçuşa gideceği zaman Vedat gidiş geliş saatlerinin tüm ayrıntılarını öğrenip işlerini bu saatlere göre ayarlayacağını ve bir daha bu kadar uzun süre ondan ayrı kalmak istemediğini söyledi. Vedat'ın her daim el üstünde tutması, iltifatları Seda'yı hayal dünyasında yaşatıyor, kadın çevresinde olup biten açıkları fark bile etmiyordu.
Vedat onu havaalanına bıraktığında Seda'nın yüreği uçaktan önce havalanmıştı. Gördüğü ilgi, sevgi her bir hücresini doyuruyordu. Aşkla kendisine bakan adama aynı şekilde karşılık verip küçük bavulunu çekiştirerek gözden kayboldu.
Uzun uçuş saatleri, yeni insanlar, bitmeyen istekler, huzursuz müşteriler onu yıldırmıyordu. Severek yapıyordu işini, sonuçta hayaliydi göklerde olmak. Döndüğünde onu karşılayacak olan sevdası sayesinde enerjisi tükenmiyordu.
Tekrar evine döndüğünde bu defa Vedat onu karşıladı. İki günlük dinlenmesi vardı. Vedat gitmeden saatlerini öğrendiği için bu iki günü ona ayırmıştı. İki gün diye başladığı dinlenme hostes arkadaşının hastalanması ile bir güne düşünce üzüldü.
"Vedat, hostes arkadaşlarımdan biri hastalanmış, onun yerine uçuşa benim gitmem gerekiyor"
"Olsun bir tanem iş bu, arkadaşına yardımcı olmalısın yeri geldiğinde o da sana aynısını yapar"
"Çok anlayışlısın teşekkür ederim ama döndüğümde telafi edeceğim söz."
"Hmm bak bunu sevdim. Çabucak uçta gel güzelim benim"
Planlar yaparak gittiği uçuşun dönüşünde onu neler beklediğini bilmeyerek yola çıktı. Görevini layıkıyla yapmanın haklı gururu ile evine döndüğünde apartman kapısında genç, kendi yaşlarında bir kadın bekliyordu. Yanında iki yaşlarında bir çocuk vardı.
Apartman kapısında gördüğü kadına mesleğinin kazandırdığı alışkanlıkla tebessüm ederek içeri girerken adının seslenilmesi ile döndü.
"Seda siz misiniz?"
"Evet, benim. Siz kimsiniz?"
"Ben, Elif. Vedat'ın eşiyim"
Seda durdu, dondu, kanı çekildi ve yanlış duyduğunu düşünerek başını hafif yana eğdi ve gözlerini kısarak "Anlayamadım" dedi. Kadının yüzünde tahmin etmiştim der gibi bir bakış belirdi. Sanki bu konuşmayı önceden yapmış gibi kendinden emindi. Sözlerini tekrar etti.
"Ben, Elif. Vedat'ın eşiyim."
Seda hala duyduğu cümlenin gerçekliğini algılayamadı. "Aynı Vedat'tan söz etmiyoruz sanırım"
"Maalesef aynı Vedat'tan söz ediyoruz. Şaşkınlığınızı anlıyorum"
"Ama ben sizi gerçekten anlamıyorum Elif Hanım"
Kadın derin bir nefes alıp bacağını çekiştiren çocuğunu kucakladı. Seda bir kadına bir de çocuğa bakıyordu. Hala bunun bir yanlış anlama olduğunu düşünüyor ve tepki vermemeye çalışıyordu. Bir senedir Vedat ile beraberdi, eğer evli olsaydı bunu mutlaka fark ederdim diye kendini sakin tutmaya çalışıtı fakat içinde bir yerlerde onun duygularını kazıyan çalışmalar başlamıştı.
"İzin verirseniz içeride konuşabilir miyiz? Bu ulu orta konuşulacak bir konu değil"
"Kapıma gelip Vedat'ın eşi olduğunu söyleyen bir kadını evime alıp sohbet etmemi mi bekliyorsunuz?"
"Seda Hanım, şu an yaşadıklarımı size anlatmam mümkün değil. Gururum ayaklar altına alındı ve ben sakin olabilmek adına inanın büyük bir savaş veriyorum."
Seda eğer kadının söyledikleri doğru ise yaşadığı olay ile nasıl sakin durabildiğini anlayamıyordu. Çaresizce kadını eve aldı. Kadın huysuzlanan çocuğunu susturabilmek için çantasından oyuncak çıkartıp oyalanmasını sağladı.
"Sizin beni bilmediğinizi biliyorum. Diğerlerinin bilmediği gibi..."
"Diğerleri?"
Seda kurulan her cümle karşısında afallıyor, nereye sürüklendiğini bilmeyerek kadının ağzından çıkacak her kelimeyi korkuyla bekliyordu.
"Biz Vedat ile beş yıllık evliyiz. Bu beş yıl içinde hayatında birçok kadın oldu. O hiçbir zaman tek kadın ile yetinebilen bir adam olmadı. Bana yaşattıklarını size ve diğer kadınlara da yaşattı mı bilmiyorum. Ben ancak bir kişiyi takip edebiliyorum. Günlük geçiştirilenleri artık saymıyorum.
Ben hevestir zamanla durulur dedikçe o hiç durmadan hatta abartarak devam etti. Başta günübirlik ilişkileri vardı sonradan uzun ilişkiler başladı. Her zaman iki evi oldu. Siz onu iş seyahatinde zannederken o aslında gerçek evinde karısı ve çocuğu ile yani bizimle birlikteydi. Ben iş seyahatinde sanırken de sanırım sizinleydi ya da bilmediğim başka biriyle.
Ben buraya sizi uyarmak ve gerçekleri öğrenmenizi sağlamak için geldim. Sizi daha yeni öğrendim. Ona attığınız mesajı gördüm. Evimizdeyim yazmıştınız."
Kadın anlatırken yüzünde donuk bir ifade vardı. Sanki böyle bir konuşmayı daha önce yapmış gibi duruyordu. Seda ilk olmadığını anladı ve son olmayacağını... Tüm vücudu titremeye başladı. Ev gözlerinin önünde dönüyor buna rağmen kadının söylediklerini algılamaya çalışıyordu. Bir senesi bir yalan üzerine kurulmuştu. Yalan bir hayat yaşıyordu, kullanılmıştı. Hayatımın aşkı dediği adam, yanında olduğu her an varlığına şükrettiği adam hayatının kazığını atmıştı. Bunu öğrendiği kişi ise adamın karısıydı. Kendisi bu kadar sarsılmış ve utanmışken karşısındaki kadının neden hala bu adama dayandığını anlamak istedi.
"Peki, beni uyarıyorsunuz ama kendiniz neden bu duruma katlanıyorsunuz?"
Bu soruyu neden merak ettiğini bile bilmiyordu. Bir kadın kendini defalarca aldattığını bildiği kocası ile nasıl hala evli kalabiliyordu. Birde çocuk vardı. Bile isteye nasıl bu adamdan çocuk yapmıştı?
"Benim gidecek yerim yok, beni ve çocuğumu ayakta tutacak bir mesleğim yok. Ben ona mecburum. Zaten o da bunu bildiği için istediğini yapıyor. Elif nasıl olsa evde, ne yaparsa yapsın gitmez. Bu çok acı verici, aşağılayıcı, gurur kırıcı. Gerçi bir gururum kaldı mı onu bile bilmiyorum. Artık hissizleştim. Öğrendiğim her kadını ondan uzaklaştırdım. Belki bir gün biter ve evine döner."
"Ben şu an ne diyeceğimi bilmiyorum. İnanın bana çok üzgünüm. Kandırıldım, aşağılandım, kullanıldım. Beklide sizden özür dilemeliyim. Elinizde çocuğunuz ile buraya kadar geldiniz ve bana sakince anlattınız. Ben şu an hayatımın yıkımını yaşarken siz ayakta duruyorsunuz."
Elif çaresizce tebessüm etti. Karşısındaki kadının neler hissettiğini çok iyi biliyordu. İlk başlarda o da aynı duyguları yaşamıştı fakat artık hissiz bir kadındı. Bir erkeğin yapacağı en büyük işkence belki de buydu, yaşarken öldürmek.
Yavaşça ayağa kalkıp çocuğunun elini tuttu. Gerçekleri söylemiş ve gitme zamanı gelmişti. Vedat'a açtığı gizli savaşta bir puan daha hanesine eklemişti. Onu istenmeyen adam haline getirmek yolunda bir adım daha atmıştı. Vedat'ın öldürdüğü kadınlığını aynen iade edecekti, bunun için söz vermişti. Bir zaman sonra Vedat'ta istenmeyen adam olduğunu görecekti. Her defasında neden terk edildiğini bilmeden ortada kalıp mecburen evine dönecekti. Döndüğünde evde onu bekleyen bir eş olacak mı onu zaman gösterecekti.
Elif'in ardından Seda çöktüğü koltuktan kalkamadı. Ağlaması, bağırması gerekiyordu fakat vücudu hiç birini yapamıyordu. Kolları iki yanına düşmüş saatlerce oturdu. Düşünüyordu ama ne? Ne yapacaktı? Bilmiyordu.
Öğleden sonra geldiği evinde yaşadığı olaydan sonra gece yarısı olmuştu ve hala bir değişiklik yoktu. Üzerine çöken ağırlık ile oturduğu koltuğa kıvrıldı ve uyuya kaldı.
Sabah gözlerini açtığında nerede ve ne halde olduğuna baktı. Oturup yüzünü ovuşturdu, saçlarını geriye attı. Dün yaşadıkları, kadının söyledikleri tekrar bir bir aklına düştü, ürperdi. Hala gözünden tek bir damla yaş gelmemişti.
Sehpadaki telefonunu eline aldığında tam sekiz tane arama vardı ki hiçbirini duymamıştı. Altısı Vedat'a aitti, ikisi Didem'e. Üzerini değiştirip cüzdanını ve anahtarını aldı, kapıyı vurup çıktı. Gideceği tek bir yer vardı, Didem.
Karı koca tatil gününde keyifle kahvaltı yaparken çalan kapı ile Emre homurdanmaya başladı. Bıçağı sertçe masaya bırakıp kalktı.
"Arkadaş tatil günü bile karımla rahat yok."
Asık suratla kapıyı açtığında yüzü bembeyaz olmuş Seda'yı görünce şaşırdı. Normalde tatil günü Seda'nın evlerine gelmesi için sıkı bir yalvarma seansı yapmaları gerekiyordu fakat onun karşısındaki hali hiç de iyi değildi.
"Seda?"
Üzgün kadın karşısında arkadaşını görünce dudaklarından başlayan titreme tüm vücuduna hızla yayılmış ve hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Emre, onda bir anda gelişen yıkımı görünce telaşlandı. Sarılıp şefkat ile saçlarını okşamaya başladı.
"Kızım ne oldu?"
Seda cevap veremiyor hatta nefes bile alamıyordu. Didem arkadaşının sesini duyunca koşarak kapıya geldi. Kocasına endişe ile baktı. Emre ne olduğunu bilmediğini belirtmek için başını iki yana salladı.
"Seda'm ne oldu?"
Seda, Didem'i görünce kendini onun kollarına attı. Sevdasını en iyi bilen oydu. Atılan kazığın yıkıntılarını da en iyi o anlardı. Arkadaşlarının kolundan tutup destek olarak koltuğa oturttular. İki yanına geçip ne olduğunu, nasıl bir anda bu hale geldiğini öğrenmeye çalışıyorlardı.
"Seda, güzel kardeşim şimdi sakinleşme zamanı. Derin bir nefes al ve arkana yaslan. Didem bir bardak su getirir misin canım?."
Didem hemen kocasının sözünü dinleyerek mutfağa koştu. Emre mesleği gereği birçok sorgu yapmış ve adam konuşturmasını iyi bilirdi. Şu an karşısındakinin sakinleşmesini, mantığının geri gelmesini sağlamalıydı. Sonrası çorap söküğü gibi gelecekti.
Seda elleri titreyerek suyu içtikten sonra derin bir nefes aldı. Akşamdan beri biriktirdiği gözyaşlarını akıtmanın rahatlığını vücudunda hissedebiliyordu. Kendisini uzay boşluğunda gibi hissediyor olsa da arkadaşlarının yanında olmak iyi gelmişti. Güven duygusu ve şefkat ile sarmalandığı belki de tek yerdi.
Sırayla gözlerinin içine bakıp anlatmaya başladı. O anlattıkça Didem'in ağzı daha çok açılıyor, Emre yumruklarını daha çok sıkıyordu. Karısını dinlememesi gerekiyordu, hata yapmıştı. Bu şerefsizin foyasını daha önce açığa çıkartabilirdi. Gerçi Seda'nın yaşayacağı yıkım farklı olmazdı fakat yeni başlayacak olan kabullenme, karar verme ve iyileşme süreci daha önce başlamış ve bitmiş olacaktı.
Seda anlatmayı bitirdiğinde Emre daha fazla yerinde sakin duramayarak ayağa kalktı. Salonun içinde volta atarak söyleniyordu.
"Ben biliyordum, o itte bir bok olduğunu anlamıştım. Bakalım aletini eline verdiğim zaman kadınlarla oyun oynayabilecek mi? Puşt."
"Emrecim bir sakin olsan, bak kız zaten üzgün"
"Merak etme sen Seda, ben o itin kıllarını tek tek yolduracağım sonra o kılsız çıplak götü ile meydana bırakacağım"
Didem her ne kadar yalvaran sesi ile kocasına seslense de bir türlü sakinleştirememişti. Emre çalan telefonuna baktığında yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi. "Efendim Vedat". Göz bebekleri büyümüş siyahın en kara tonu olmuştu. Bakışlarını bir noktada sabitleyerek Vedat ile konuşmaya başladığında Didem'in içi ürperdi. Bir iki defa Emre'nin deli halini görmüştü ve şu an karşısına çıkacak olan kişiye acıyordu.
"Seda'nın nerede olduğunu tabii ki biliyorum. Biliyorsun ben onu baldız belledim yani canımdan parçadır kendisi, her şeyden haberim var. Sen apartmanın kapısında bekle ben gelip seni ona götüreceğim"
Üzerini değiştirmek için odasına giderken beraber çalıştığı polis arkadaşını arayarak hemen gelmesini istedi.
"Didem, Emre onu buraya getirmez dimi?"
"Yok, getirmez de ne yapar, Allah bilir"
Az konuşmalı ara ara ağlama krizli geçen günün ardından Seda eve gitmek istemediği için arkadaşında kalmış ve erkenden yatmıştı. Karı koca sessizce akşam haberlerine bakıyordu. Spikerin verdiği haber ile Didem 'in gözleri kocaman açıldı.
'Bugün öğleden sonra Taksim meydanında çıplak koşan adam emniyet güçleri tarafından yakalanarak gözaltına alındı. Adamın neden böyle bir eylem gerçekleştirdiği henüz bilinmiyor.'
Haberin bitiminde yavaşça başını kocasına çevirdi."Sana inanmıyorum Emre"
"Eski haber bu bebeğim. Ben sabah bu haberi sana vermiştim, neden şaşırdın ki?"
Emre kendinden emin sırıtışı ile karısına bakıyordu. Didem onun bu kadar ileri gidebileceğini aklından bile geçirmemişti. Söylediklerinin sadece sinirle ağzından çıktığını düşünmüştü.
Kahvaltı sofrasının sessizliğini Seda bozdu. Akşam yattığında uzun uzun düşünmüştü. Vedat ile yüz yüze gelmek kesinlikle istemiyordu. Deli gibi sevdalı olduğu adam bir anda düşmanı olmuştu. Aşk ve nefret arasındaki ince çizgide kalbi daha ilk anda nefret kısmına geçmişti.
"Ben bir daha o eve gitmek istemiyorum. O adamın dokunduğu hiçbir yer bana ait değil artık."
"Kendini toparlayana kadar burada kal Seda. Hem Didem'e arkadaşlık etmiş olursun, ben zaten bütün gün yokum"
"Birkaç gün tamam ama sürekli burada kalacak değilim Emre"
"Ne yapmayı düşünüyorsun?"
"Bilmiyorum Didem. Belki buralardan uzaklaşmak belki başka bir şehre yerleşmek..."
"Ay yok artık. Bir adam için insan evini yurdunu bırakır mı?"
Emre iki kadının konuşmasını dinleyip ayaklandı.
"Kafanı toparlayana kadar buradasın Seda sonrasına bakacağız. Erken karar verme"
Seda minnetle arkadaşlarına baktı. İyi ki varlardı. Onların desteği olmasa çıldırabilirdi. Emre emniyete geldiğinde Vedat işini biraz olsun halletmenin rahatlığını taşıyor olsa da onu nezarette uzun zaman tutamayacağını biliyordu. Çıktığı anda Seda'yı arayacağına adı gibi emindi. Seda'yı kardeşi gibi seviyordu. Yıkıntılarından kurtulmasını sağlayacak bir yol bulmak için kafa yormaya başladı.