Saat öğleni gösterirken anca kendine gelen adam akşam yattığı pozisyonda uyandı. Tüm gece hareketsiz kalan vücudunu kaldırıp ayaklarını aşağıya sarkıttı, elleri ile yüzünü ovuşturup saçlarını karıştırdı.
Kafasını kaldırıp karşıya baktığında karşılıklı odaların kapıları açık olduğu için Selin'in tek ayak hopladığını gördü.
"Eller yukarı, olduğun yerde kal Selin Hanım"
Selin tamda dediğini yapıp durdu. Suçlu bakışlarını karşı kapıya çevirdi. Ulaş yanına gidip alışkanlık haline getirdiği kucaklama olayını gerçekleştirdi.
"Canım, doktor sana ayağının üzerine basmayacaksın demedi mi?"
"Ama..."
"Dedi mi demedi mi?"
"Dedi"
"O zaman neden kanguru gibi dolanıyorsun da bana seslenmiyorsun?"
"Ama benim tuvaletim geldi"
"Önce tuvalet, ardından duş ve mükemmel bir kahvaltı"
Selin'i tuvaletin hemen yanında bırakıp odaya dönerek bavulundan iç çamaşırı ve evde rahat edebileceği bir elbise seçti.
Selin'in işi bitince duşun suyunu ayarladı ve kızın karşısında durdu. Küvetin içi su dolarken Selin soran gözlerle bakıyordu.
"Üzerindekileri çıkart, küvete girerken yardım edeyim. Annem böyle kayarak ayağını kırmıştı"
"Senin karşında soyunmayacağım, unut onu"
"Of Selin ya... Hep bir problem, hep bir zorluk... Sen soyun ben geliyorum"
"O ne demek öyle be... A aaa... Üstüme iyilik sağlık"
"Sorun çözüyorum canım"
Hızla çıktığı banyoya kısa bir süre sonra gözünde uyku bandı ile geri döndü. Önünü göremediği için elleri ile yön bulmaya çalışıyordu.
Selin adamın halini görünce kahkaha ile gülmeye başladı. Her an yeni bir farklılık yaratan beyne sahip adam komikti.
"Hadi canım. Bak senin için ne hallere girdim"
Selin üzerindekileri çıkartıp Ulaş'ın koluna tutunarak küvete girdi. Zorlu geçen günlerin ardından su vücuduna iyi geldi. Ilık su ve banyo köpüğünün kokusu ile gevşedi. Mentollü, erkeksi bir o kadar da rahatlatıcı... İnsanın derin nefesle içine çekme isteği uyandıran cinsten.
Kızın farkında olmadan çıkardığı keyifli sesler Ulaş'ı gülümsetti. Onu yerin altındaki evde tek başına bırakmadığı için memnundu. Hiçbir insanın öylesine rezil bir alanda yaşayarak mutlu olabileceğine inanmıyordu. Uygun ortamı yakalarsa bu konuyu konuşacaktı. Gözünde uyku bandı, banyoda yankılanan keyif mırıltılarını dinlerken Selin için ne yapabileceğini düşündü.
"Şey... Bitti..."
Ulaş yaslandığı lavabodan ayrılıp yanında duran havluyu uzattı.
"Sarındıysan gözlerimi açacağım, seni küvetten çıkartmam lazım"
"Hazırım"
Göz bandını başının üzerine alıp gülümsedi. Sıcak su yüzünden hafif kızarmış pürüzsüz tenine ve ilk defa açık gördüğü saçlarına hayranlıkla baktı. Sudan birbirine yapışmış uzun kirpiklerinin ardından yeşil gözleri koyulaşıp iyice belirginleşmişti.
"Sıhhatler olsun"
Selin burnunu çekerek "Teşekkür ederim" dedi. Kızı kucaklayıp küvetten çıkartarak yatağa bıraktı.
"Saçlarını kurutmak ister misin?"
"Yok, hava sıcak"
"Yanında giyeceklerin var ama istersen başka verebilirim yani ben kendime göre seçtim."
"Sorun yok"
"Sen hazırlanırken bende duş alayım sonra kahvaltı yaparız, olur dimi?"
Selin sadece başını salladı. Dünden beri kendi isteğini yapan adam bir anda soru sorar olmuştu. Konuşmasının arasında neredeyse kekeleyecekti.
Ulaş kızdan etkilenmiş halde kendini banyoya attı. "Vay be! Nasıl şeffaf bir tendi öyle... Gözleri çimen yeşili... Saçları da uzunmuş, boynu gibi" bu etkilenme hoşuna gidip keyifle duşunu aldı.
Güzel ve doyurucu kahvaltının ardından çaylarını tazeledi. Selin sakatlanan ayağını tabureye uzatmış yazın sıcağına aldırmadan terasta temiz havayı içine çekti. Birkaç yıl önce o da bunun gibi bir evde yaşarken iki senedir adına ev bile diyemediği yerde yaşamak zorunda kalmıştı.
"Tatilde ne yapacaksın?"
"Adı üzerinde, tatil... Deniz, kum, güneş..."
"Güzel"
"Aslında tatile çıkacağız"
"Çıkacağız?"
"İkimiz. Kendime söz verdim, sen iyileşene kadar yanımdan ayrılmayacaksın"
"Sen manyak mısın?"
"Bu söylediğini hayranlarım duysa seni linç ederler. Bu devirde iyilik manyaklık olarak görülse de ben kabul etmiyorum"
"Sen nasıl bir sanatçısın? Egonun yüksek olması gerekmiyor mu?"
"Özel hayatımda normal bir insanım, aynı şu an olduğu gibi ha biraz rahat olabilirim bu yapımdan kaynaklanıyor ama sahnede en iyi benim. Egom orada devreye giriyor."
"Bu arada ben seninle tatile falan gelmem, unut o işi. Her istediğini bana yaptıramazsın"
"Selin... Seni evine götürdüğüm anda yere basmak zorunda kalacaksın, iyileşemeyeceksin, dans edemeyeceksin. Dans edemezsen para kazanamazsın. Para kazanamazsan kiranı ödeyemezsin ki bence o evde oturduğun için sana para vermeleri gerekiyor"
"Aaayy yeter"
"Anlaştık o zaman"
"Ya sen hayırın ne demek olduğunu biliyor musun?"
"Kendim kullanmadığım sürece hayır"
"Sana anlatamıyorum galiba, ben seninle otel odalarında kalmam"
"Otele gitmeyeceğiz ki... Çeşme'de çok yakın bir arkadaşımın evine gideceğiz. Kardeşim gibidir, her sene giderim"
"Adam ya beni istemezse"
"Ev bize kalır"
**
Selin tüm olumsuzlukları sıralayıp karşı gelmelerine rağmen şu an uçakta olduğuna inanamıyordu. Birinci sınıfta ayaklarını uzatmış yan yana oturuyorlardı.
Ulaş kulaklığını takmış dinlediği şarkıya ritim tutarken Selin üç gündür durduramadığı bu adam ile nasıl başa çıkacağını düşünüyordu. Ulaş asla söz dinlemeyen çocuk gibiydi. Aklına koyduğunu yapıyordu. Sadece medyadan tanıdığı biriydi, huyunu suyunu bilmiyordu. Üç günlük deneyimlerinden çıkardığı tek sonuç deli olmasıydı.
Erkeklerden yana hiç gülmeyen şansına bir kez daha lanet etti. Ne kadar dirense de kukla olmaktan kurtulamıyordu. Yerden bilmem kaç fit yükseklikte yine bilinmeze doğru gidiyordu.
Yanlarına gelen gülen yüzlü hostese mecburi gülümseme sundu.
"İçmek için bir şey alır mıydınız efendim?"
"Su lütfen"
Kadın suyu cam bardağa doldurup uzattı. Selin Ulaş'ın kolunu dürttü. Ulaş yüzüne siper ettiği şapkayı işaret parmağı ile kaldırıp Selin'e baktı. Kız hostesi işaret edince "Soda" dedi.
Kırk dakikalık uçak yolculuğunun sonuna gelindi. Selin'in biraz daha rahat etmesi için koltuk değneği almayı ihmal etmemişti. Hem bavulları hem de Selin'i taşıyamayacağı için doktorun söylediğinden birkaç gün önce kullanmaya başladı.
Terminalden çıktıklarında Ulaş aranır gibi etrafına bakındı. Aradığını bulamayınca söylenerek telefonunu çıkarttı.
"Neredesin lan fasulye sırığı?"
"Geldim abi, geldim. İki dakikaya yanındayım"
Tayfun son sürat giriş yaptığı yolda acı bir fren ile durdu. Arabadan çıkıp Ulaş'ın üzerine atladı. Birbirlerini özledikleri belli olan ikili uzun süre sıkıca sarıldılar.
"Oğlum yine mi uzadın sen? Bu herif akşamları ipe mi geriyor sizi?"
"Yaptığı işkenceler onu aratmıyor ama sen sakın bu söylediğimi ona söyleme. Bu aralar kendisi biraz gerginde"
"Neden?"
"Gidince görürsün"
Tayfun, Selin'i görünce yüzündeki gülümseme iyice genişledi. Ağabeyleri sırayla yenge yapma yarışına girmiş gibi gözüküyorlardı.
"Merhaba, ben Tayfun"
"Bende Selin"
Selin uzun, hatta bir hayli uzun çocuğa dikkatle baktı. Yaşının küçük olduğu yüzünden belli oluyordu.
"Hadi sırık, bavulları yerleştir de yola çıkalım. Bir an önce kendimi serin sulara atmak istiyorum"
"Bu ara zaten havaalanı taksisi gibi çalışıyorum. Tek fark benimki beleş"
"Memur abin sana para vermiyor mu?"
"Pinti o ya..."
Selin sessizce onları dinliyor ve söylenenleri yapıyordu. Bavulların ikisi bagaja girmişti fakat üçüncü arka koltuğa konmak zorunda kalmıştı. Selin de bavulun yanına oturdu. Ayağını uzatamadığı için biraz rahatsızdı fakat sesini çıkartmadı.
Yarım saat daha yolculuk yaptıktan sonra eve vardıklarında Ulaş arabadan inip gerinerek vücudunu açtı. Oturmaktan her yanı tutulmuştu. Selin'in de inmesine yardımcı olduktan sonra eve doğru yöneldi.
"Tayfun bavulları getir oğlum"
"Biriniz yardım etseniz incileriniz dökülür dimi?"
"Söylenme yavrucum, o kasları boşuna mı yaptın?"
Selin üç bavulu taşıyamayacağını düşündüğü için bir tanesine yönelince Tayfun hemen elinden aldı.
"Sen geç yenge, bu halde bavul mu taşınırmış? Benim lafım sana değil, abim olacak acımasızlara"
Selin bu uzun cümlede sadece yenge kelimesine takıldı. İçinden 'Yenge ne ya...' diyerek Ulaş'ı takip etti. Ulaş, ev sahibi olduğunu tahmin ettiği adam ile sarılırken adamın uzun boyuna hayretle baktı.
Ulaş "Selin gel canım" diyerek çimenlerin üzerindeki taşlardan yürümesine yardım edip düz alana çıkarttı. Şimdi kendini daha güvende hissediyordu.
"Hoş geldiniz, ben Cem, artı geçmiş olsun"
"Teşekkür ederim, bende Selin"
"Birader çekil kenara kız otursun, bak ayağı şişecek şimdi. Zaten kıçım kadar araba ile gelmiş fasulye, kıza bavul muamelesi yaptık."
Tayfun kan ter içinden elinde bavullarla belirdi.
"Teşekküre gerek yok ağabeycim"
"Ah canımmm, alındın mı?"
Tayfun, Ulaş'ı dinlemeyerek söylenip içeri girdi ve "Yengeee..." diye bağırdı. Mutfaktan çıkan Seda gözlerini kısarak baktı.
"Tayfun sana kaç defa söyleyeceğim, bana yenge deme"
"Herkes diyor, benim neyim eksik"
"Off Tayfun... Soldaki odaya çıkar bavulları"
"Oha! Birde yukarı mı çıkartacağım?"
"Yok gülüm sen zahmet etme, ben taşırım"
Tayfun homurdanarak bavulları taşırken Seda ardından gülümsüyordu. Geldiğinden beri çok ısınmıştı bu çocuğa. Her istediğini yapıyordu. Arada söylense de tam bir görev adamıydı. Cem'i abi gibi benimsemesinin etkisi tabii ki vardı.
Misafirlere hoş geldin demek için terasa çıktı. Ulaş'ı zaten ünlü olmasından dolayı tanıyordu. Her zamanki kibar gülümsemesi ile "Hoş geldiniz" dedi.
Ulaş kaşlarını kaldırarak karşısında gülümseyen kadına bakıp başını çevirmeden sadece gözleri ile Cem'i buldu. Gelirken bu kadından haberi yoktu. Hatta Cem'in sevgilisi olduğundan bile haberi yoktu.
"Iıı... Şey... Seda... Seda benim..."
"Kısa süreli yardımcısıyım"
Etrafındaki herkes geldiğinden beri Seda'ya yenge dediği için Cem bile ne diyeceğini şaşırmıştı. Zaten onun bu işi yapmasını garipsiyordu. Başlarda ikisi de yardımcısı olduğunu anlatmaya çalışsa da başarılı olamadıkları için vazgeçmişlerdi.
"Ben Ulaş"
"Sizi tanıyorum"
"Arkadaşım Selin"
"Memnun oldum Selin Hanım"
"Bende memnun oldum, lütfen Selin diyin"
"Size soğuk bir içecek ikram edeyim mi? Yoldan geldiniz, havada sıcak"
Seda içeri girerken Cem, Ulaş'ın sorgulayıcı bakışlarından ve gelecek sorulardan şimdilik kaçmak için Seda'nın peşine takıldı.
Ulaş, Selin'in yüzündeki memnuniyetsiz ifade ve ayağını ovmasından ağrısı olduğunu anladı.
"Ağrın mı var?"
"Biraz"
"Ayağını uzatman lazım, yol boyu aşağıda durdu, ağrıması normal. Şu sandalyeye uzatabilirsin"
"Yok, ayıp olur şimdi"
"Saçmalama Selin, kime ayıp olacak? Cem benim kardeşim gibidir. Hem o da sporcu, sakatlanmanın ne olduğunu iyi bilir"
Selin çekinerek de olsa ayağını uzattı. Ulaş karşısındaki sehpaya oturup ayağındaki bandajı çıkarttı. Kızın ayağı biraz şişmişti. Selin'in çantasını alıp içini karıştırdı ve kremi bulunca sırıttı. İlacı bileğine sıkıp masaj yaparak sürmeye başladı. İlaç iyice derisine nüfus edinceye kadar devam etti.
Selin dikkatle onu izliyordu. Kaşlarını çatmış işini itina ile yapan adama hala hayret ediyordu. Sanki kendini ona adamış gibi hareket ediyor her an yanında duruyordu. Tüm ihtiyaçlarını daha söylemeden kendisi görüp yerine getiriyordu. Selin tedirgindi, çekingendi. Bilmediği bir ortamda tanımadığı insanların içindeydi. Buna rağmen gösterdikleri samimiyet uzun zamandır sanki onlarla berabermiş gibi hissettiriyordu. Neresinden bakılırsa bakılsın garip bir durumdu.
Tayfun bavulları yerlerine koyduktan sonra Cem ve Seda'nın ardından terasa çıkıp kendini Selin'in yanına attı. Tayfunun hızlı oturması ile Selin havalanıp tekrar yerine düşerken "Ayy" diye çığlık attı.
Cem ve Ulaş aynı anda oğlanın ensesine tokat attılar.
"Düzgün otursana, genç irisi"
"Dağdan mı indin oğlum?"
"Vurmayın ya tamam, özür dilerim. Yenge kuş gibiymiş, havalanı verdi"
Seda, oğlanın kızaran ensesini ovup yanağından öptü. Kıyamıyordu bu sevimli oğlana. Tam içeri girecekken Cem'in seslenmesi ile durdu. Bir şey isteyeceğini düşünerek soran gözlerle baktı.
"Seda hadi otur artık, sabahtan beri durmuyorsun, dinlen biraz"
"İyi de ben..."
"Otur yenge, otur. Bunlardan bir sen koruyorsun beni. Bak birdi iki oldular, çok korunmaya muhtacım"
Seda gülümseyerek yavru kedi bakışlının yanağını sıktı ve sandalyelerden birine oturdu.
"Şımartma şunu Seda, ne olur?"
"Canım o benim, biraz şımarsın"
Ulaş hala Cem ve Seda'nın ilişkisini çözememişti. Seda yardımcısı olarak kendini tanıştırmış olmasına rağmen Cem ona evin hanımı gibi davranıyordu. Seda'nın evin her yerine hâkim olduğu belliydi ancak aralarında en ufak bir temas yoktu. Bunu daha sonra arkadaşı ile konuşmayı planlayıp onları izlemeye devam etti.
Selin çantasına ulaşmaya çalışırken Ulaş önce davranıp çantayı eline aldı.
"Ne istedin?"
"İlacımı, ağrım arttı"
Ulaş yine kızın çantasını karıştırmaya başladı. Heybe tarzı çantanın içinde aradığını bulmak zaman alıyordu.
"Ulaş çantamı karman çorman yaptın"
"Kızım burada bir ben eksiğim. Mağara gibi çanta, elini attığında istediğini bulamıyorsun ki"
"Hem sen neden benim çantamı karıştırıyorsun?"
"Hah! Buldum, bir tane mi yarım mı?"
"Kime laf anlatıyorsam... Nasıl olsa bildiğini okuyorsun. Yarım ver."
Ulaş ilacın yarısını kırıp sırıtarak uzattı. Seda onları izlerken Selin'in yorgun olacağını düşündü.
"Selin biraz uzanmak ister misin?"
"Ayıp olmazsa iyi olur"
Bir anda hepsi ayaklanınca Selin şaşırdı. Ulaş beklemeden kızı kucakladı, merdiven çıkması ayağı için iyi olmayacaktı. Seda arkalarından "Soldaki oda" diye seslendi.
Odaya girip kızı yavaşça yatağa bıraktı. İkisinin de bavulu burada duruyordu. Selin önce bavullara sonra Ulaş'a baktı.
"Ulaş..."
"Hı"
"Biz aynı odada mı kalacağız?"
"Neden sordun?"
"Bavullarımız burada"
Ulaş bavullara bakıp çenesini kaşıdı. Gelirken Cem'e açıklama yapmadığı için yanlış anlamış olduğunu düşündü. Olayı çözmek için "Ben hallederim" diyerek çıktı.
"Cem, Tayfun nereye gitti?"
"Hülyası ile buluşmaya"
"Haa iyi. Selin ile beni aynı odaya koymuşsun birader"
"Ee ne olmuş"
"Biraderim, kız benim sevgilim değil ki"
"Değil mi? Neyin peki? Sizi kim izlese âşık çift zanneder"
"Dansçım"
"Ulaş baştan anlat, anlamıyorum"
Ulaş kızın sakatlanmasından itibaren olayları ve yaptıklarını anlattı. Kendini ona karşı sorumlu hissediyordu. Çektiği acıya rağmen dayanarak magazinsel bir problemi atlatmalarını sağlamıştı. Tabii kızın güzelliğinin de etkisi vardı. Su gibi duru, bakılası bir kızdı.
"İnsanlara yardım etmeyi sevdiğini biliyorum ama bu biraz fazla değil mi Ulaş? Evinde olsa neyse, birde kızı buraya getirmişsin. Yanlış anlama, istemediğimden değil, başımın üzerinde yeri var, ben senin dediğim dedik tavrına şaşırdım"
"Bu kızda değişik bir şey var Cem, tam ne olduğunu bilmiyorum, tanımlayamadım. Yaptıklarımı istemiyor, itiraz ediyor tabii beni tanımıyor. Ben rahat adamım biliyorsun, aklıma eseni yaparım"
"Bilmez miyim? Yalnız sizin oda sorununun çözümü yok gibi... Evde üç oda var, birinde ben diğerinde Seda kalıyor, son kalanı da size verdim"
"Seda ve sen olayı ne?"
"O tamamen Emre'nin halt etmesi, başımı yakan o"
"Emre ne alaka? Adam İstanbul'dan buraya mı yetişti?"
"Yetişir ağabeycim, o her yere yetişir"
Cem kısaca Seda'nın geliş nedenlerini kendi açısından anlattı. Ulaş da tıpkı Cem gibi hayretle dinledi.
"Haa... Ondan kıza evin hanımı gibi davranıyorsun"
"Kadın hostes, üç dil biliyor"
"Üstelik fıstık gibi"
"Düzgün konuş lan, ben o gözle bakmadım"
"Cem... Cem... Cem... Herkes ona yenge derken sen hiç ona kadın gözü ile bakmadığını söyleme" başını yana eğen Ulaş söylenilene inanmadığını mimikleri ile de açıkça ortaya koymuştu.
"Kabul ediyorum güzel bir kadın, etkilenmedim dersem yalan olur ama hakkında bir şey bilmiyorum. Bir süreliğine ortamından kaçması gerekiyormuş, tek bildiğim bu. Nedenini soramadım çünkü yasak koydu. Biliyorsun ben kadınlarla konuşurken pek rahat değilim."
"Akışına bıraktın yani"
Ulaş sessiz kalan arkadaşına uzun uzun baktı. Çapkın bir adam olsa çoktan kızı kendine bağlamış olurdu fakat Cem kadınlara karşı her zaman mesafeli dururdu. Zorla kendini kabul ettirenlerin dışında pek fazla kız arkadaşı olmamıştı.
"Neyse, oda işini boş ver, ben çözerim"
Sakin geçen günün ardından akşam yemeklerini yedikten sonra herkes odalarına çekildi. Selin ve Ulaş odanın ortasında durmuş bakışıyorlardı.
"Durum ortada, bu odayı paylaşmamız gerekiyor. Sen yatakta yat, ben kendime yer yatağı yaparım. Starın hazin sonu, bir yıldızın kayışı..."
Durumu ile dalga geçerken yatağını yapmaya başladı. Selin ise gülümseyerek onu izliyordu. Hala onun normal bir adam olmadığını düşünüyordu. Rahattı, hem de fazla rahat... Bildiğini okuyan yaramaz çocuk gibi davranıyordu ama şımarık değildi. Hep pop starların şımarık kaprisli olduğu görüşünü çürüten bir yapısı vardı.
Selin yan yatıp ellerini yastığın altına sokarak Ulaş'ın hazırlanmasını izlemeye devam etti. Ulaş tüm hazırlıklarını bitirip kendini sere serpe yaptığı yer yatağına yatarak "İyi geceler güzellik" dedi ve gözlerini kapattı.
"İlk defa yattığın yerde dilek tutarsan kabul olurmuş"
"Senin hiç tuttu mu?"
"O kadar farklı yerde yatıyorum ki benim dilekler yalama oldu galiba"
Selin kıkırdayıp gözlerini kapattı. Ne dilemesi gerektiğini bilmiyordu. O kadar çok eksik vardı ki hayatında hangisine öncelik vereceğini seçemedi. "Sadece huzur" dedi uykuya dalmadan önce...