DERS VERME

1051 Words
"Ooo, bizim ki erkenden gelmiş, yine aynı sınıftayız, şanslısın." Al işte, gelmişti yine baş belası. Ayşe ve Hakan bana bakıyordu, açıklama yapmama gerek yoktu. Ayşe durumu anladı ve ayağa kalkarak ağır adımlarla Cansel'in yanına geldi, ben de aynı şekilde kalkıp Ayşe'nin yanında yer aldım. "Bana bak kızım, burada olduğun sürece haddini bileceksin. Bu sınıfta herhangi biriyle uğraşırsan cezasını sana çok ağır ödetirler, özellikle Serra ile uğraşırsan senin için çok kötü olur, bunu yapmak istemezsin bence." Cansel Ayşe'yi süzerek güldü. "Sen bana bir şey yapamazsın, çünkü yapacağın son hata olur, benimle konuşurken haddini bileceksin!" dedi. Artık benim konuşma sıram gelmişti. "Arsızlığı kes ve yerine git, yoksa geçen ki gibi saçın elimde kalır. Dayak yemek istiyorsan vaktini bekle, şu an bir gerizekalıyla uğraşacak halim yok inan." Ayşe bir anda Cansel'in kolunu tuttu. "Hatta seni ben oturtacağım, sen şimdi yolu bulamazsın, yardımcı olayım," diyerek çekiştirdi. Cansel, "bırak beni hemen," diye bağırdı. Hakan bir anda Ayşe'nin önünde durdu. "Bu yaptığın doğru değil Ayşe, yeni sınıf arkadaşımıza böyle davranmamalıyız. Serra nasıl karşılandıysa Cansel'i de öyle karşılamalısın," dedi. Ayşe şok olmuş bir şekilde Hakan'a baktı, ben de şaşırdım bir an. Yeni tanıdığı bir kız için, -ki bu kız Cansel'di- 8 yıllık dostunu durdurup nutuk çekiyordu. Cansel kolunu çekerek Ayşe'den kurtardı ve arka sıraya geçti. O da şaşkındı, ama yine de konuşmadı. "Bu yaptığın neydi şimdi Hakan, şimdiye kadar karışmazdın bana, şimdi ne oldu bir anda?" diye sordu Ayşe sinirli ama sessiz bir şekilde. Ben ne diyeceğimi bilmediğim için sessiz kalmayı ve izlemeyi tercih ettim. "Bir nedeni yok Ayşe, yerinize geçin haydi, ders başlayacak şimdi, teneffüste kantinde konuşalım," dedi ve çantasını Ayşe'nin sırasından aldı. Ben de yerime oturdum, Ayşe hâlâ Hakan'a bakıyordu, bir anda kaşları sinirle çatıldı. Arkama bakınca Hakan'ın Cansel'in yanına oturduğunu görünce ben de kaşlarımı çattım, o sırada zil çaldı. Ayşe sessizce bir şeyler söyleyerek yanıma oturdu. birkaç kişi daha gelmişti, gelen her kişi bize canavar görmüş gibi bakarak geçiyordu. Bir bayan hoca geldi, yerine oturduktan sonra konuşmaya başladı. "Sınıfa yeni öğrenciler gelmiş, tanışmak isteyenler teneffüste konuşup tanışır, geride kaldığımız için derse başlıyoruz," dedi. Bu beni sevindirmişti, boş konuşmaya ya da gereksiz sorulara gelemeyecektim. Dersin ortalarında bir anda üstüme kağıt geldi ve yere düştü, nereden geldiğine baktım ama anlayamadım. Kağıdı açıp okudum. "Yanındakilere fazla güvenme, kim bilir belki en büyük zararları sana onlar verir," yazıyordu. Direkt cansel'e baktı, pis pis sırıtıyordu, kağıdı geri ona attım. "İlkokulda değiliz çocuklar, kağıtla mesajlaşmayın, getirin o kağıdı buraya hemen," dedi hoca. Dalgın bir halde hocaya baktım. Cansel hızlı bir şekilde ayağa kalkarak kağıdı hocaya verdi, kendi yazdığı kağıdı nasıl bu kadar rahatlıkla verebiliyordu hiç anlamıyordum. "Buyurun hocam, Serra attı bana, henüz okumadım ama," deyince gözüm şok içinde büyüdü, anında ayağa kalktım. "Yalan söylüyor, asıl o bana attı, ben de cevap vermeden geri ona fırlattım," dedim. Hoca kağıdı açıp okudu ve kaşlarını çatarak bana baktı. "Senin bu yazdığın şey resmen bir tehdit, ne sanıyorsun sen kendini, sadist ruhlu musun kızım sen?" dedi. Onu benim yazdığımı düşünüyordu. Ayşe de ayağa kalktı. "Kağıdı Cansel attı hocam, Serra kağıt kalem çıkarmadı, yanımda oturan kişiyi fark etmeyecek miyim? Hakan'a soralım, belki Cansel'in yazdığını fark etmiştir," dedi Ayşe. Hoca Hakan'a döndü, Hakan aniden kızardı. "Ben görmedim, beni katmayın, dedi. Şimdi suçlu duruma düşmüştüm işte. Cansel konuşmaya devam etti. Ben yazmadım hocam, gerçekten Serra attı, hem ne yazdığını bile bilmiyorum ben, Serra zaten sürekli tehdit eden biri. Yine ne yazmış çok merak ediyorum," dedi. Bu kız çok iyi bir oyuncuydu, ama ben de salak değildim. "Madem öyle, çantamdan bir defter çıkart ve yazıyla karşılaştırma yap, aynısını ben de yapacağım, o zaman bakalım ne diyeceksin?" Cansel'in yüz ifadesi bir anda değişti, o sırada kapı çaldı ve 3 erkek girdi sınıfa. Baştaki eli cebinde özür dilemeden benim oturduğum sıranın en arkasına oturdu, hoca hiç ses etmedi. Öbürü de yanına oturdu, gözüm en sondakindeydi. Bu çocuk geçen gün bana çarpan çocuktu. Yemek yemeye çıktığımız gün, bu oydu, emindim. Çocukta bana baktı, ayakta olduğum için göz kırparak arkalara doğru gitti. "Benim yanımda defter falan yok," dedi Cansel, donuk bir ifadeyle ona baktım ve hiç ses çıkarmadan Cansel'in sırasına gittim. Çantasını alarak tahtanın karşısına gittim ve defterini çıkardım, son sayfanın yarısı yırtıktı. "Bakın hocam sayfası yırtık, yazısını da göstereyim, işte," diyerek ilk sayfaları açtım ve hocaya tuttum. Cansel hırsla çantayı ve defterini aldı. "Yazısını da gördünüz, hâlâ bunu yazanın ben olduğumu mu düşünüyorsunuz?" "Bu ne böyle, tiyatro mu var? Vay be, bir de iki kişi ayarlamışlar bize özel," dedi biri. O yöne dönünce diyen kişinin az önce gelen kişilerin başında olan çocuğun olduğunu anladım. Kaşlarımı çatarak, "kes sesini," dedim. Çocuk az önce gülerken bir anda yüz ifadesi sertleşti, gözlerinden alevler fışkırıyordu. "Eğer bana bir daha emir verir gibi bağırırsan, o sesin haddinden fazla yükselirse kendini ölü bil!" Ne demekti bu şimdi! Hocanın yanında beni ölümle tehdit ediyordu ve kimse çıt çıkarmıyordu. Tam konuşacakken hocanın konuştuğunu duyarak sustum. "Tamam haklısın Serra, geçin yerinize oturun. Cansel, bir daha böyle bir şey olursa geldiğin gibi gidersin bu okuldan. Yiğit lütfen sen de sakin ol ve kapat konuyu," dedi yerimize otururken. Yiğit denen çocuğun bana hâlâ o ifadeyle baktığın görünce kaşlarımı çattım. Hocanın duyamayacağı bir sesle, "O pis bakışlarını üzerimden çek," dedim. Güldü, ama bu gülüş daha çok tehdit içerikliydi sanki. "Teneffüsü bekle, asıl bakışıma o zaman göreceksin," dedi alay eder gibi. Başını salladım ve yerime oturdum. Ayşe beni dürttü. "Çok yanlış yaptın Serra, o çocuk çok tehlikeli biri. Teneffüste hiç beklemeden sınıftan çıkmalıyız, onunla lütfen uğraşma," dedi tedirgin ve bir kısık sesle. Başıma olumsuz anlamda salladım. "Kimseden korkmuyorum, onlar umurumda değil. Konuşup dururlar işte, sende boş ver, hadi dersi dinleyelim, hoca kızabilir yoksa." dedim ve derste döndüm. Ayşe konuşacak gibi oldu ama o da benim gibi susmayı tercih etti. Ders kaynamıştı zaten bu yüzden zil hemen çaldı. Fazla ders işlenmemişti Cansel'in oyunu yüzünden, Zil çalınca herkes teker teker sınıftan çıktı. Cansel bana göz atarak çıktı, Hakan da bir şey demeden Cansel'in peşinden gitti. Ayşe anında kolumdan tutup beni çekiştirerek ayağa kaldırdı, tam o sırada biri diğer kolumdan tutarak beni kendine çekti. Şaşkın bir ifadeyle o yöne döndüm, beni çeken kişinin Yiğit denen serseri olduğunu fark ettim. "Şimdi hesap vakti, daha doğrusu had bilmeyene bildirme vakti diyelim biz buna," dedi. Her kelimesinde ses tanısı değişiyordu. Ayşe "Yiğit lüt-" derken konuşmasını kesti. Çık sınıftan Ayşe, yoksa sen de ders alırsın benden," dedi. Ayşe bana bakınca onayladım ve o da sınıftan çıktı. Ondan korkmuyordum ve bunu ona gösterecektim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD