Bunu nasıl yapmıştı, nasıl bu kadar aptal biri olmuştu? Önce istemediğim halde beni öptü, daha sonra beni burada bırakmak istedi ve kimseye ulaşamayayım diye telefonumu kırdı. Bu nasıl bir hastalıktı? Ben bunları düşünüp çıkış yolu bulmaya çalışırken aniden gelen sesle korktum ve elimi kalbime koydum.
"Yiğit'in böyle birşey yapacağını bildiğim için burada bekledim, yanılmamışım," dedi Ali. Onun olduğu yöne doğru yürüdüm ve yanına gittim.
"Yanılmamışsın, arkadaşın o kadar pislik bir insan ki beni burada bırakıp gitti. Sen neden bekledin peki, arkadaşının yaptığı şeye gülüp eğlenmek için mi bekledin?"
"Beni tanımıyorsun, aynı zamanda Yiğit'i de tanımıyorsun. Bak, Yiğit doğru birşey yapmadı biliyorum, ama sen onun damarına basmaya devam edersen emin ol daha fazla devam eder tüm bu olanlara. Bırak onunla uğraşmayı, muhatap olma. Beni dinlersen okulunu sorunsuz bir şekilde bitirirsin, aksi halde..."
"Aksi halde ne? Söylesene, size patronluk taslayan o beyinsiz arkadaşınız ne yapar bana? Taciz mi eder, döver mi beni, ya da böyle saçma sapan yerlerde bırakılır mıyım? Ondan zerre korkum yok. Bu ülkede devlet var, öyle keyfine göre yaşayamaz hayatı. "
Ali söylediklerimi dinledi ama cevap vermedi. Sessizliğe büründü ortam, bir süre sonra bu durumu ben bozdum.
"Neden bekledin, az önce de sormuştum?"
"Yiğit'le iddialaştığın için senin son dakikada onu kışkırtacağını düşündüm. O da ahmakça senden intikam almak isteyecekti. Bunu bildiğim için bekledim. Neyse uzatmayalım, biraz yürürsek benim arabama doğru gideceğiz," dedi ve beni beklemeden yoluna yürümeye başladı. Yiğit'in gittiği yoldan ilerlemiyordu nedense.
"Biz bu taraftan geldik, neden başka bir taraftan götürüyorsun beni?"
"Kuşku işini sanki biraz abartıyorsun Serra, merak etme seni kaçırmayacağım. Bilerek diğer yolda bıraktım arabamı, Yiğit görseydi anlardı ve yardım etmeme izin vermezdi. Her neyse, korkmadan benimle gelebilecek misin?"
Oyun oynamalarından şüphe ediyordum, ama korkuyor gibi durursam bu onları mutlu ederdi. Ali'yi pek tanımıyordum, ama onun Yiğit'le kötü bir oyun içinde olacağına nedense ihtimal veremiyordum. Bu yüzden başımla onayladım ve onu takip ettim. Birkaç dakika sonra arabanın olduğu yere vardık, bana kapıyı açtı, birşey demeden bindim. O da binince arabayı çalıştırdı ve konuşmaya başladı.
"Yolumuz biraz uzun sürer, sohbet etmek ister misin, yani yol daha iyi gitsin diye," dedi. Aklımda zaten soracağım soru vardı, o yüzden direkt konuya daldım.
"Seninle restoranın önünde çarpıştık, hatırlıyorum." Bunları dedim ve sustum. Gerisini onun getirmesini bekledim, belki o gün neden kaçtığını anlatırdı. Sessizlik olunca yüzüne baktım. Derin düşüncelere dalmış gibi duruyordu, benim ona baktığımı görünce konuştu.
"Sanırım o gün neden kaçtığımı düşünüyorsundur, Yiğit ve ben biraz karanlık işlerdeyiz, o gün bazı olaylar olmuştu, polis işi falan işte. Kaçmak zorunda kalmıştım."
"Bu karanlık işlerden kastın ne?" Eğer Yiğit'le ilgili sırları öğrenirsem onun benimle uğraşmasını engelleyebilirdim. Sesimi iyi ayarlamaya çalışmıştım, böylece şüpheye düşmeyecekti. Ali tabi bunu yemedi.
"Bunları sana anlatamam, sadece Yiğit'e bulaşılmayacak kadar karanlık işler olduğunu bil yeter."
"Eğer bana söylersen bende ona göre hareket ederim, yani ona göre araya mesafe koyarım."
Bana yandan bir bakış attı. "Kusuruma bakma, ama gerçekten saf mı görünüyorum Serra? İkimizde senin niyetinin Yiğit'e karşı plan kurmak olduğunu biliyoruz. Arkadaşımı kimseye satmam."
Daha fazla ısrar edersem kötü olabilirdi. Belki zamanla Ali'den bunları öğrenebilirdim. Ama sanırım bugün zamanı değildi. O yüzden susmayı tercih ettim.
"Açıkçası seninle çarpıştığım gün bakışlarını hiç unutmadım Serra, sanki normal bir insana değil de elektik çarpıntısı gibi bir halin vardı," dedi. Yüzüne bakınca dudağının kıvrıldığını fark ettim. Ne diyeceğimi bilmiyordum hiç.
"Sadece düşme korkusu vardı yüzümde, başka hiçbir şey yoktu. Elektrik çarpıntısı da ne alâka?" diye savunmaya geçtim kendimi. Başını salladı ve konuşmadı.
Yine bir süre sessiz kaldık. Gerçekten onun dediği gibi mi olmuştu, hiç hatırlamıyordum. Tek hatırladığım düşmemem için beni tutup gitmesiydi. Bunları düşünmek istemiyordum şu an. Telefonum olmadığı için ne yazık ki oyalanacak birşey yoktu. Sohbet etmekte istemiyordum. Gözlerim yana kaydı, Ali yola odaklıydı.
"Müzik açabilir miyim, sohbet konusu yok, bari ses olsun."
"İstediğin gibi takıl, fark etmez," dedi omzunu silkerek. Radyoyu açtım. Denk gelen şarkıyı bilmiyordum, hemen değiştirdim. Bu şarkıyı biliyordum, Buray'ın kış bahçeleri şarkısıydı bu. Başımı koltuğa yasladım ve kendimi şarkıya bıraktım. Çok güzel bir şarkıydı bu benim için. Bir süre sonra şarkı bitmeye yakın uykumum ağırlığını hissettim, tam o sırada müzik kapatıldı. Yarı açık gözümle Ali'ye baktım.
"Uyuyacaksın belli, zaten daha en az 1 saat sürer yol, evinin adresini ver gelince uyandıracağım seni," dedi. İtiraz edecek halim yoktu, uykum çok ağır basmıştı, adresimi verdim ve geri koltuğa yasladım başımı. Bir süre sonra uykuya daldım.
"Serra, geldik uyan hadi," sesiyle gözlerimi araladım. Bizim mahallenin girişindeydik.
"Evi bulamadım, gösterirsen bırakayım oraya kadar," dedi. Başımı olumsuz anlamda salladım.
"Gerek yok, burdan sonrasını ben yürüyerek giderim, zaten az kalmış," dedim. Arabadan inmek için kapı kulpunu tutunca koluma dokundu. Gözüm eline takılınca geri çekildi.
"Saat 01.40, bu saatte seni yalnız bırakamam. Sen evinin yolunu söyle, ben bırakırım," dedi.
"Hayır dedim Ali, iyi geceler," dedim ve arabadan indim. Kapıyı kapatmadan önce eğildim ve tebessüm ederek konuştum. "Bu yaptığın bile yeterli benim için, beni orada bırakmadın. Teşekkürler, iyi geceler tekrar," dedim ve cevabı beklemeden kapıyı kapatarak yürümeye başladım eve doğru.
Araba birkaç saniye sonra çalışmıştı ve uzaklaşmıştı. Eve doğru bugün yaşanılanlar o düşünerek yürüyordum. Yiğit pisliğinin bu cüretini nasıl unutacaktım. O beni zorla... Bu iğrenç anı tekrar düşünerek kendimi kahredemezdim. Yol boyunca hiçbir şey düşünmemek için beynime emir vermiştim sanki, ama dönüp dolaşıp yine aynı düşüncede takılıyordum. Bunları düşünürken eve vardım. Adem abinin birini telaşla aradığını gördüm. Gözü bana kayınca derin bir nefes aldı ve yanıma geldi.
"Serra hanım, çok şükür iyisiniz. Sizden haber alamayınca çok endişelendik. İyisiniz değil mi, solgun görünüyorsunuz," diye sordu.
"İyiyim Adem abi, ama telefonumu çaldırdım sanırım. Biraz yorgunum, yarın konuşalım bunları," dedim. Telefon konusu yalandı, onlara gerçekleri söyleyemezdim.
"Polise haber etmemi ister misiniz, bulurlar hırsızı hemen. Bir daha ne yapıp yapmaması gerektiğini öğrenir böylece," dedi yalan hikayemdeki hırsıza öfkelenerek.
"Şikayete gerek yok Adem abi, şimdi sorguyla falan uğraşamam bir telefon için, sen bana yarın bir telefon ayarlayabilir misin?"
"Tabii, istemeniz yeterli Serra hanım," dedi tebessüm ederek. Başımla onayladım ve eve doğru ilerledim. Tam girecekken tekrar döndüm Adem abiye.
"Babam evde mi bu arada?"
"Hayır Serra hanım, bugün gelmedi hiç," dedi. Şaşırmamıştım. Bişey demeden eve girdim. Kendimi hemen odamdaki banyoya attım ve ılık bir duş aldım. Ve ardından kendimi yatağa atarak gözlerimi uykuya kapattım.