"Ne oldu, neden arkandan sinsice gelip beni izliyorsun?" Şu an o kadar sinirliydim ki bunun acısını ondan çıkarmak istiyordum. Sessiz kalmaktan bunalmıştım.
"Seni tanıdığım kadarıyla buraya Yiğit'in sevgilisi olarak gelmemişsindir, öyle biri değilsin. Seni Yiğit neyle tehdit etti? Bana anlatmaktan çekinme, elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım," dedi. O böyle diyince derin bir nefes alıp geri verdim.
"Yiğit bir konuda Ayşe'ye zarar vermeye çalıştı, onunla ilgili birşeyi okulda yaymakla tehdit etti ve beni buna zorladı. O kadar pislik bir arkadaşın var ki iğrenç hareketler yapmadan duramıyor!"
Beni anlayışla dinledi ve yaklaştı. "Onun yaptığının yanlış olduğunun farkındayım, ama sende onun damarına basmamalıydın, bırak bu inadı Serra. Ayşe için kendini feda ettiysen demek ki senin için değerli biri, sen böyle yaparak sadece kendine değil ona da zarar verirsin, tüm sevdiklerine."
"Bana o zarar veremez, bunu demeyi artık keser misiniz lütfen! Ben aynı şeyleri dinlemekten bıktım artık!" Sesim sert ama kısık bir şekilde çıkmıştı. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı.
"O zaman olacaklarda sana iyi şanslar," dedi ve diğerlerinin yanına döndü. Sanırım gerçekten de yiğit denen serseriden elimden geldiğince uzak durmam lazımdı. Bunu aklımın bir köşesine yazdım ve bende onların yanına gittim. Saçma sohbetlerine hâlâ devam ediyorlardı, bir süre sonra hepsi ayaklanmaya başladı. Samimiyetsiz bir şekilde vedalaştılar. Yiğit ile aramızda ne olduğunu soran kız bana gülümseyerek konuştu.
"Teşekkürler her şey için, umarım tekrar görüşebiliriz," dedi. İçimden bunun olmaması için dua ettim, aynı onun yaptığı gibi yüzüme sahte bir gülümseme takındım.
"Görüşmek üzere," dedim bunun hiç olmamasını istediğimi belli ederek. Ali giderken tekrar bana baktı, ve hiçbir şey demeden gitti. Yiğit'le yine baş başa kalmıştık. Saate baktığımda 23.27'ydi. Yiğit'e dönünce beni izlediğini fark ettim.
"Yine ne var? Neden öküzün trene baktığı gibi bakıyorsun bana?"
"Süren henüz dolmadı ve iddialı konuşuyorsun küçük hanım, bence pişman olacağın şeyleri demesen iyi olur. Yoksa son dakikalarda vazgeçerim, olan arkadaşına olur."
Bu sözlerini gülerek dinledim. "Eğer sen de biraz adamlık olsaydı, bu durumu kullanmazdın. Ama o kadar iğrenç bir insansın ki sırf istediğini elde etmek için yemediğin halt yok!"
Bu lafım onu kışkırtmış olmalıydı, yanıma gelip hemen koluma yapıştı. "Adamlığımı sorgulayacak kadar cüreti nereden buluyorsun lan sen! "
"Noldu Yiğit, neden bu kadar zoruna gitti? Ya adamlığı geçtim, senin bu yaptığını insan olan yapmaz be! Beni buraya zorla getirdin sen, çünkü başka türlü kazanamazdın!"
Nefretle gözlerimin içine bakıyordu. Kısa bir süre sonra uzaklaştı ve hiçbir şey demeden odaya gitti. Saate baktığımda 40 geçiyordu, son 20 dakikam vardı ondan kurtulmaya. Birkaç dakika sonra odadan çıktı pislik adam.
"Buraya gel, hemen yanıma gel!" Zaten az vaktim kalmıştı, o yüzden diretmeden gittim. Süre bitince görecekti bu yaptıklarını. Yanına gelince beni süzdü ve konuşmaya başladı.
"Beni öpeceksin, hemde öyle basit bir öpücük olmayacak bu. Tutkulu ve seksi olacak," dedi. Bu dedikleri karşısında ne tepki vereceğimi şaşırdım. Konuşacak gücü kendimde bulamıyordum, beni bir anda belimden tutarak kendine çekti. Bakışlarında resmen açlık vardı, bendeyse sadece nefret.
"Senin gibi birini öpeceğimi nasıl düşünürsün? Bana zorla bunu yaptıramazsın, bu tacize girer!" Bunları dedikten sonra onun kollarından kurtulmaya çalıştım ama olmadı, sımsıkı ama aynı zamanda acıtmayacak şekilde tutuyordu.
"Aslında senden bu tarz birşeyler istemeyi düşünmüyordum. Ama madem benim kötü biri olduğumu düşünüyorsun, madem ben adam değilim, o zaman sana herşey müstehak yavrum."
"Sakın bana bir daha yavrum deme, benden uzak dur, seninle öpüşmek istemiyorum, kollarında olmak istemiyorum. Daha fazla iğrenç bir hal alma, uzaklaş hemen benden!" Gözüm saate katmıştı, son 5 dakika vardı. Bunu görünce biraz iyi hissettim, onu oyalarsam elinden kurtulurdum.
"İste ya da isteme, beni öpeceksin, tüm benliğinle beni öpeceksin. Yoksa daha fazlasını isterim, ve inan canın çok yanar o zaman!"
"Eğer bana dokunursan soluğu emniyet müdürlüğünde alırım, beni taciz ettiğini söylerim, o zaman hapiste duvarlarla öpüşürsün!"
"Madem bana öpücüğünü vermiyorsun, ben almasını bilirim," dedi ve bana yaklaştı. Dudaklarımız arasında sadece birkaç santim vardı. Geri çekilmeye çalıştım, ama belimden daha da sıkıca kavrayıp beni iyice kendine çekti. Gözüm saate kaydı, son 1 dakikanın içindeydik. Onu oyalamam lazımdı.
"Yapma şunu, ben ilk öpüşmemi seninle yapmak istemiyorum," dedim. Bunu duyunca dudakları yana kıvrıldı.
"İnanmayacaksın ama bunu duymak beni daha da fazla tahrik etti, artık oyalama ve sende bu anın tadını çıkar," dedi. Gözüm hâlâ saatteydi. Tam 00.00 olmasını bekliyordum, Yiğit iyice yaklaşmıştı, dudaklarımızın arasında sadece bir santim kadar mesafe vardı. Ve işte beklediğim gibi saat 00.00 olmuştu.
"Dur hemen! Gün bitti, bana hükmetmen sona erdi," dedim kendimden emin bir gülümsemeyle. Bunu duyunca kaşları çatıldı ve saate baktı.
"Ondan oyaladın beni, vaktini doldurmak için, öyle mi?"
Bu sözüne kahkaha attım, onun delirdiğini görmek hoşuma gidiyordu.
"Seni daha akıllı biri sanmıştım, neyse anladın işte. İşimiz bitti, istediklerin son dakikaya kadar oldu, artık tehdit edemezsin. Raconuna ters gelir sonuçta, değil mi?" Bunları duyunca kolları gevşedi, ondan uzaklaştım ve odadan eşyalarımı almak için harekete geçtim, tam kapıya yaklaşmışken Yiğit beni tutup duvara yasladı ve ben ne olduğunu anlamadan dudaklarıma yapıştı.
Dili dudaklarımda, ağzımın içinde geziniyordu. Nanemsi bir tad alıyordum, bir anda dudaklarımı dişlemeye başlayınca gerçek dünyaya döndüm. Bir anlığına dalgınlığıma gelmişti ve bu iş uzamıştı. Onu kendimden uzaklaştırdım iterek, soluk soluğa kalmıştık ikimizde. Ben ne olduğunu anlamadan ikinci kez öpmeye başladı, ama bu kez anında onu uzaklaştırdım kendimden ve yüzüne tokat attım. Sonunda o da biraz sıyrılmıştı bu yaptığından. Parmağımı kaldırdım yüzüne karşı salladım.
"Sen adi itin tekisin! Tacizci pislik, Allah belanı versin!"
"Madem bu tacizdi, neden uzun süre bırakmadın. Ve fark ettin mi bilmiyorum ama sende bana karşılık verdin," dedi gülerek. Gerçekten bunu yapmış mıydım, o anın heyecanıyla ya öyle bir aptallık yaptıysam? Bunu düşünmek bile istemiyordum. Cevap vermedim ve odaya girip eşyalarımı aldım, daha sonra odadan çıktım.
"Beni oyalamadan evime bırak, ve bir daha sakın yaklaşmaya cüret etme bana!" Tam evden çıkarken güldüğünü duydum ve ona döndüm.
"Seni eve bırakacağımı nerden çıkardın? Benim gibi biriyle aynı arabada olmak istemezsin değil mi? Hem yine öperim, sende kadşılık verirsin, işler daha ileri gider falan, istemezsin değil mi?"
"Allah belanı versin! Defol git, sana kalmadım ben! Ararım gelip alırlar beni, siktir git yoluna şimdi!"
Bu lafımı duymazdan geldi ve evden çıktı. Bende onun ardından çıktım dışarıya, ilerliyordu, onun yürüdüğü tarafa doğru yürüdüm, en azından çıkış ne tarafta hatırlamış olurdum. Arabaya gitti ve bindi. Ardından arabayı çalıştırdı, ona bakmadım kendini birşey sanmasın diye. Tam arabayı çalıştıracakken pencereden başını çıkardı.
"Serra, bir baksana buraya?"
"Ne var pis sapık!" Bana nefretle baktı ve elindeki birşeyi sertçe yere fırlattı.
"Telefonunu arabada unutmuşsun, kırıldı ama kusruma bakmazsın artık," dedi ve arabayı çalıştırarak burdan uzaklaştı. Benim yapabildiğim tek şey şaşkın bir şekilde telefonumun paramparça haline bakmak oldu.