Nereden başlayacağımı hiç bilmiyordum. Yemek yapmayı biliyordum az çok, ama şu an elim ayağım birbirine dolanıyordu. Çok mutsuzdum şu an, o çocukla bir an bile yan yana olmak istemiyordum. Yemek yapmayı bilmiyor gibi davranabilirdim, o yüzden makarna ve salata yapacaktım sadece, dolapları kurcaladım ve bir paket spagetti makarnanın yarısını kaynar suya attım, daha sonra dolaptan salata malzemelerini çıkardım ve yıkayıp doğrama tahtasına koydum. Tam o sırada vazgeçtim doğramaktan. Marulu ellerimle kopararak salata kasesine koydum.
"Senin önüne zehir koysam yeridir, ama bugünlük sana katlanmak zorundayım." Salataları kocaman kocaman doğrayıp kaseye attım. Ben salatayı hazırladığım da makarna pişmişti. Ne çeşit makarna yapsam bilmiyordum, o yüzden üstüne ketçap sıkıp mutfaktaki masaya dizdim. Herşeyi koydum masaya ve yerime oturdum.
"Zehir zıkkım olsun inşallah, boğazında dursun," diye beddua ettim sinirle. Tam bunu derken kapı açıldı. Elinde kendisi gibi odunlarla girdi içeriye, ses çıkarmadan şömineye doğru ilerledi. Hiç o yöne bakmadım, bir süre sessizlik hakim oldu. Yüzüme sıcaklık yayılıyordu, yakmıştı şömineyi.
"Ne yemek hazırladın bakalım bana," dedi masaya doğru ilerlerken. O sırada ona baktım, yüzü masayı görünce düştü nedense.
"Dalga mı geçiyorsun sen benimle, ne bu yemekler böyle!" Sesi sert ve yüksek çıkmıştı. Anlamazlıktan geldim.
"Ben seni dinledim yaptım yemeğini. Ben yemek yapmayı bilmiyorum, ne bekliyorsun yemek yapmayı bilmeyen birinden?"
Sinirle gözlerini üzerimden çekti ve sandalyeye oturdu.
"Bu yemekleri yiyeceksin, hepsini bitir şimdi. Yaptığının cezasını sen çek. Bende dolapta konserve yemek vardı onu yiyeceğim," dedi ve yerinden kalktı. Ben aç değildim, o yüzden bu kadar kötü yemek yapmıştım.
"Aç değilim ben, zaten şu an midem kötü. Eğer yersem görmek istemeyeceğin bir manzarayla karşılaşırsın," dedim. Aklıma gelen ilk şeyi atmıştım ortaya. Yüzünü buruşturdu.
"Bu tür oyunlara devam edersen senin için hiç iyi olmaz, kendini zeki mi sanıyorsun sen?"
"Gerçekten miden iyi değil, neden rol yapayım ki?" Yüzünü diğer tarafa döndü, bana bakmadan konuşmaya başladı.
"Sadece inanmış gibi rol yapacağım, ama daha iyi yalanlar söylemeye çalışsan iyi olur, çünkü hiç beceremiyorsun."
"Son kez söylüyorum sana, benim yalan söylediğim falan yok. Madem böyle düşünüyorsun o senin sıkıntın," dedim ve yan tarafa döndüm. O da hiç ses çıkarmadı. Yiğit yemeğini yerken ben de etrafı incelemeye başladım. Dikkatimi mutfağın tezgahındaki şarap şişeleri çekti, en az 10 tane şarap vardı. Benim onlara baktığımı görünce Yiğit yine konuştu.
"İçmek istiyorsan içebilirsin, izin veriyorum yani sıkıntı etme," dedi. Onun görmeyeceğini bildiğim halde göz devirdim.
"Alkol içerikli şeyleri içmem ben, bu teklifin için yine de teşekkürler!" Sesim sert çıkmıştı. Hangi akılla onun yanında alkol içeceğimi düşünmüştü, ona o kadar güvenmiyordum. Sarhoşluğumu kullanabilirdi ve ben bunu asla istemiyordum. Ona döndüğümde sen bilirsin şeklinde omzunu silkti. Yerinden kalktı, konuşmaya başladı.
"Dün seninle anlaşmıştık, yanında fazladan elbise getirecektin. Git şimdi şu odada onu giy ve gel hemen."
"Evet, bu konuda anlaşmıştık, ama neden böyle saçma bir istekte bulunduğunu hiç anlamıyorum."
"Sabrımı gerçekten zorluyorsun, ben sana ne diyorsam onu yapacaksın, bana hesap sormayacaksın. Şimdi kalk yerinden ve dediğimi yap!"
Öküz insanlıktan ne anlardı ki! Yanımda getirdiğim elbiseyi de alarak gösterdiği odaya doğru gittim. İçeri girdikten sonra kapıyı sert bir şekilde kapattım. İçerde homurdandığını duyuyordum. Bunları duymazdan gelerek elbiseyi çıkarttım, üzerimi indirdikten sonra elbiseyi giydim. Elbisem tek omuzlu ve kırmızı renkti. Sade ve şıktı, boyu dizimin üstündeydi. Elbiseyi giydikten sonra odadan çıktım. Yiğit o sırada telefonla konuşuyordu, beni görünce bir an durakladı. Gözlerimi ondan kaçırdım.
"Ben seni daha sonra ararım yine!" Dedi ve telefonunu kapattı. Bana doğru yaklaştı, bir adım geriledim. Bunu görünce yerinde durdu.
"Benim arkadaşlar gelecek, eğer tek bir hatan olursa o zaman benden çekeceğin var!" Diyerek araya tehdidini sıkıştırdı.
"Anlaşmamızda arkadaşlarının geleceğinden söz etmemiştin, yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum?"
"Aynı şeyi defalarca konuştuk ama son bir kez daha sana anlaşmamızı hatırlatıyorum, anlaşmamızın tek şartı ben ne dersem o olacaktı. Sana hiçbir şeyi önceden söylemek zorunda değildim, ben sana böyle bir şart koşmadım, yalansa yalan de."
"Evet, sen o kadar hayvan bir insansın ki bana hiçbir şey söylemeden yaptırmaya çalışıyorsun. Beni bugün arkadaşımın ismini kullanarak bunlara zorladın, ama unutma ki yarın asla böyle olmayacak. Anlaşmamız bugünlüktü, ve sen eğer bu durumu bir daha kullanmayacağını söylemiştin. Umarım adamlık yaparsın bu konuda!"
Bu sözlerimi duyunca hırsla kolumdan tuttu ve beni kendine çekti. "Eğer bir daha benim adamlığıma laf söyleyecek olursam seni hiç düşünmeden öldürürüm, ve bunu yaparken hiç tereddüde bile düşmem! O çeneni tut, yoksa bir gün sonun olacak!" Bunları dedikten sonra beni geri ittirdi. Ona sırf Ayşe için karşı çıkamıyordum, ama yarın ona bunun hesabını ödetecektim.
Ben bunları düşünürken o sırada kapı çaldı, Yiğit kapıya doğru ilerledi ve açtı kapıyı. İçeriye iki kız, üç erkek girdi. İçeriye giren üç erkekten ikisini tanıyordum. Biri sınıftandı, ama ismini hatırlayamıyordum. Diğeri restoranın önünde çarpıştığım, ve elinden geldiğince beni korumaya çalışan Ali'ydi. Beni görünce şaşırdığı her halinden belli oluyordu, başıyla selam verdi, ben de aynı şekilde karşılık verdim. Kızlar sevgililerine sarılarak koltuğa yerleştiler, sadece Ali yalnızdı bugün. Yiğit yanıma yaklaştı.
"Oturmayı düşünüyor musun, yoksa heykel gibi böyle ayakta mı dikileceksin?" Bunu söylerken sesini kısmıştı. Aynı kısık sesle ben de konuştum.
"Ayakta durmayı senin yanında durmaya yeğlerim!" Bu onu çıldırtıyordu, ama sırf havası bozulmasın diye hiçbir şey yapamıyordu.
"Hemen şu koltuğa oturacaksın, itiraz edersen sonunun ne olacağını gayet iyi biliyorsun!" Yine bir şeyleri tehdit yoluyla yaptırmaya çalışıyordu, ve ne yazık ki başarmıştı. Daha fazla karşı çıkmayarak koltuğa oturdum, Yiğit de yanıma gelerek oturdu. Ben ne olduğunu anlayamadan kolunu omzuma attı ve beni kendine çekti. Şaşkın gözlerle ona baktım, kulağıma eğilerek konuştu.
"Sakın anı bozma, ben ne yaparsam ayak uyduracaksın!" dedi. Gözlerimi yumdum, ona katlanmak çok zor geliyordu bana, umarım kaçık birşeyler yapmaya çalışmazdı.
"Hoşgeldiniz hepiniz, birşeyler içer misiniz?" diye sordu Yiğit denen serseri. Hepsi birşeyler saydı ama dinlemiyordum, Yiğit ayağa kalktı.
"Buraya gel Serra, bana yardım et," dedi ve mutfağa doğru ilerledi. Bende kalkıp mutfağa geçtim. Bir tepsi çıkardı ve kadeh bardakları çıkardı. Hepsine özel doldurdu ve bana döndü.
"Beni izlemeyi bırak artık, al bunları onlara ikram et!"
"Ben hangisinin ne istediğini bilmiyorum, aram yok bu işlerle, şarap falan anlamam ben," sesim çok sakin çıkmıştı. Onunla tartışmak elime birşey geçirmiyordu, o yüzden sakin kalmam gerekti. Başıyla onayladı.
"Zaten 5 kişiler. Şu sarışın kıza sağ üstteki bardak, sevgilisine de sağ alttaki..." Diye bana anlatmaya başladı, onu dinleyerek kime hangi bardağın geleceğini ezberleyerek tepsiyi aldım ve ses etmeden gelenlere servis ettim. Ne konuştukları umrumda değildi, o yüzden teşekkürlerini dinlemeden yerime geçtim. Yiğit elinde iki bardakla geldi ve yanıma oturdu, birini bana uzattı. Gözlerimi devirdim.
"Son kez söylüyorum, benim aram yok bunlarla, sen içiyorsan iç," dedim ve önüme döndüm. Homurdandığını duyuyordum ama tepki vermedim. Bardaklar boşalınca yiğit içecekleri masaya koydu ve istedikleri kadar zıkkımlandılar. Hepsine nefretle bakıyordum, sohbetleri beni sarmıyordu. Ben böyle düşünürken kızlardan biri konuştu.
"Yanındaki arkadaş kim Yiğit, yeni mi yoksa?" Diye sorunca gözlerim kocaman açıldı. Yiğit'in yanımda güldüğünü hissediyordum, hışımla ona döndüm, hâlâ sırıtıyordu.
"Takılmalık işte, boşverin siz eğlencenize bakın," dedi. Gerizekalı beni ne duruma düşürdüğünden habersizdi sanırım. Nefretle ona yaklaştım ve kulağına eğildim.
"Sana takılmalık lafını gece 00.00 olunca göstermezsem benim de adım Serra değil," dedim ve ondan uzaklaştım. Karşıma bakınca Ali'nin beni olumsuz bir şekilde izlediğini gördüm. Sanki bana acır gibi bakıyordu. Yan tarafında da Yiğit'in bana baktığını hissediyordum. Ne süzüyordu bunlar beni şimdi böyle, hiç anlamamıştım. Bardaklar boşalınca tepsiye koyup mutfağa doğru ilerledim, bardakları alıp lavaboya koydum, bir süre burada bekleyerek sakinleşmeye çalıştım, tam arkamı dönüp gidecekken Ali'nin sırtını duvara yaslamış şekilde beni izlediğini gördüm.