Uyandığımda babam yine evde değildi, erken saatte işe gitmişti. Bu bana bir türlü mantıklı gelmiyordu, hangi işveren saatin 6'sında şirkete giderdi ki babamdan başka? Bunu anlamak zor geliyordu bana. Bunları yok saymaya çalışarak yerimden kalktım ve banyoya girdim. Sıcak bir duş aldım, ardından dün aldım okul formamı giydim ve banyodan çıktım. Aşağıya indiğimde kahvaltı hazırdı, ama pek iştahım yoktu.
"Melek abla aç değilim ben, okula gideceğim acıkırsam orada bir şeyler yerim, sen kahvaltını et," derin ve itiraz etmesine fırsat vermeden evden koşar adımlarla çıktım. Adem abi dışarıda beni bekliyordu.
"Günaydın Adem abi," dedim. Başıyla selam verdi, arabaya bindim hemen, Adem abi de binince arabayı çalıştırdı. Okula gidene kadar hiç konuşmadık. Okulun kapısına geldim ve tam çıkacakken Adem abi konuştu.
"Serra hanım, eğer o dünkü çocuk sizi rahatsız ederse lütfen çekinmeden hemen beni arayın. Ben sizin abiniz sayılırım, size bir şey olsun istemem," dedi. Gülümseyerek başımız salladım.
"Merak etme Adem abi. Bir sıkıntı olacağını düşünmüyorum, yine de olursa seni ararım. Düşüncen için teşekkür ederim, okul çıkışı görüşürüz," dedim ve hızlı bir şekilde arabadan indim. Okulun bahçesine girdiğim anda biri kolumdan tuttu ve beni kendine çekti. Hışımla dönüp bakınca karşımda Yiğit denen serseriyi gördüm. Sen de kendinden emin bir gülümseme vardı.
"Şimdi konuş bakalım, beni neden aradın dün?" Dedi. Kaşlarımı çatarak konuştum.
"Evime girmendeki amaç neydi, bana böyle mi gözdağı vermeyi düşünüyorsun?"
Bir anda gülüşü soldu, yüz ifadesi kas katı bir hal aldı.
"Ben senin evine falan girmedim, girmiş olsaydım şu an çekinmeden söylerdim. Demek ki benden başka düşmanlar da edinmişsin," dedi. Bunları söylerken çok ciddi duruyordu. Ama ona nedense bir türlü güvenemiyordum.
"Dün uzun süre odama girmedim, girdiğimde odam buram buram parfümü kokuyordu. Ve nasıl bir hikmetse senden başka tanıdığım bunu yapacak hiçbir psikopat yok," dedim. Bu sözlerim onu güldürdü.
"Bak bu konuda haklısın, istesem bunu emin ol yapardım. Ama evine giren ben değilim evinin adresini öğrenmeye bile yeltenmedim, kendini gözümde fazla büyük mü sanıyorsun?"
Göz göre göre benimle alay ediyordu, onunla boşuna konuşuyordum şu an. Ne desem inkar edecekti. Bu yüzden susmayı tercih ettim. Hiçbir şey demeden arkamı döndüm, tam yürüyecekken kolumdan tuttu.
"İnanmadığının farkındayım, ama emin ol evine giren o kişi ben değildim. Şunu da unutma, sana karşı içimde hâlâ aynı öfke var. Ben intikamını elbet bir gün alırım, ha bugün, ha yarın. Ama sana gerçekten zarar verdiğimde bunu kimseden gizlemem, aksine herkesin gözüne sokarım. Şimdilik rahatsın, şimdilik!"
Tehditlere hâlâ devam ediyordu, asla pabuç bırakamazdım. "Benim asla korkum yok senden, şu saçma tehditlerini bırak artık, sana bir faydası asla olmayacak," dedim ve yürümeye başladım. Hiçbir şey demeden sınıfa gittim. Ayşe çoktan gelmişti. Dün gülen yüzü bugün çok soluk görünüyordu. Yanına gittim, sanki beni fark etmemiş gibiydi. Yavaşça koluna dokundum, ama o bu hareketimden dolayı irkildi.
"İyi misin Ayşe, çok solgun görünüyorsun," diye sordum. Yüzüme baktı, gözleri dolmuştu. Bu hali beni korkutmuştu.
"Dün senden sonra Hakan'la konuşmaya gittim. Cansel'in yanından ayrılmadı, yanıma konuşmaya bile gelmedi. Daha sonra ben eve vardığımda aradı. Buluşmak istedi, akşam üstü buluştuk, bana Cansel'e karşı içinde hisleri olduğunu, ona ilk görüşte vurulduğunu anlattı. Ne diyeceğimi hiç bilemedim. Süslenmiş bir şekilde çıktı karşıma, benden sonra onun yanına gitmek için, neden bilmiyorum ama bu çok zoruma gitti."
Nedenini anlamak aslında zor değildi. "Onu seviyorsun, değil mi?" Diye sorduğumda gözlerini benden kaçırdı. Bu bile yeterli bir cevap olmuştu.
"Cansel'e karşı hisleri şimdilik olabilir, ama emin ol onu tanıyınca kaçacak delik arayacak. Eğer sen şimdi onun üstüne gidersen Hakan senden tamamen uzaklaşır. Hatasını anlamasını bekle, o gün emin ol kısa zamanda gelecek. Hakan ondan hoşlanabilir, ama Cansel kimseyi gerçek anlamda sevecek biri değil. Ve özellikle dikkat etmen gereken şey Cansel'in Hakan'ı kullanmasına asla izin verme," dedim. Dediklerimi düşündüğü belliydi. Bir süre ikimizde sessiz kaldık. İlk konuşan Ayşe oldu.
"Haklısın sanırım, aramıza galiba bir süre mesafe girecek, o kızdan ayrılamayacak kadar saf Hakan. Neyse bırak ya, seni de sıktım bu saçma şeylerle, kusruma bakma lütfen," dedi. Onu anladığımı göstermek için gülümseyerek elini sıktım.
Sınıf yavaş yavaş doluyordu. Zil çalmıştı, iki dakika sonrası hoca geldi. Tam derse başladığı sırada Yiğit ve tayfası geldi, dün olduğu gibi bugünde özür dilemeden yerine geçti, geçerken bana göz kırptı küstah. Sinir olduğumu ona göstererek mutlu olmasına izin veremezdim. Görmezden gelmeyi tercih ettim. Ders notlarını yazmak için çantamdan defterimi ve kalemimi çıkardım. O kadar çok adapte olmuştum ki zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım, zil çalmıştı.
"Serra, sence Hakan gerçekten pişman olur mu? Sen zaten anlamışsın, Hakan benim çocukluk aşkım, şimdi ondan böyle uzak olmak çok zor geliyor bana," dedi Ayşe herkes sınıftan çıktıktan sonra.
"Sen Hakan'ı çok iyi tanıdığını söylüyorsun. Onun kötü insanlarla işi olmayacağı belli, yakında Cansel'in gerçek yüzünü görecek, o zaman nasıl kaçacağını şaşıracak. Üzülme, sen bana bu konuda güven. Hakan'ı sevdiğini artık biliyorum, ve onunla birlikte olman için sana yardımcı olacağım," dedim göz kırparak.
"Demek Ayşe bizim sınıfın Eziği olan Hakan'a aşık, gerçi neden şaşırıyorum ki, ikisi de aynı halt." Sesi duyunca Ayşe ve ben aynı anda o tarafa döndük. Yiğit şerefsizi yüzünde pis bir sırıtışla bize bakıyordu.
"Utanmaz herifin teki olduğunu biliyorum, ama insanları gizli gizli dinleyecek kadar pislik olduğunu bilmiyordum," dedim. Ayşe'nin yüzü nedense bembeyaz olmuştu.
"Seninle muhatap olmama gerek yok, ama siz çok kişiyle muhatap olacaksınız. Kusruma bakma Ayşe, sırf yaptığın bu saçma arkadaşlıklar için bu bilgiyi tüm okula yayacağım," dedi. Saçma arkadaşlıklar derken parmağıyla beni işaret etti. Ayşe bunu duyunca ayağa kalkarak Yiğit'in yanına gitti.
"Yapma Yiğit, bak ne istersen yaparım, ama lütfen bunu kimseye söyleme," dedi sesi titreyerek. Bende ayağa kalktım ve Ayşe'nin yanında yer aldım. Onun aksine rahat görünmeye çalışıyordum, Eğer sesim bir an titreseydi, ya da yüzümde endişe ifadesi görseydi o zaman daha da sürdürürdü bu oyunu.
"Senin derdin benimle, Ayşe'yle uğraşma. Ayrıca bunu yayarsan eline birşey geçmez. Eğer yaymazsan seninle bir anlaşma yapabiliriz," dedim. Ona istediği kadar para vererek çenesini kapatabilirim diye düşünüyordum. Tek kaşını havaya kaldırdı.
"Ne teklif edebilirsin bana, merakla bekliyorum doğrusu," dedi. Yüzünden belliydi dalga geçmeye çalıştığı. Bunu görmezden gelmeye çalıştım.
"İstediğin miktarda para verebilirim," dedim. Ayşe'nin sessiz bir şekilde"Serra," dediğini duydum. Ama bu olayı halletmem lazımdı. Yiğit'in bir anda kaşları sinirle çatıldı. Beni kolumdan tuttu ve kendine çekti.
"Paran kendine kalsın, bende yeterince var, hatta seni ve senin gibilerini satın alacak kadar param var," diye bağırdı. Tam sınıfa biri girecekken konuştu. "Kapıyı kapat, hoca dahi gelse almayacaksınız içeriye, ben gel diyene kadar," dedi. Çocuk hemen kapıyı kapattı. Ayşe araya girdi, Yiğit'in koluna dokundu.
"Bak Serra adına özür dilerim, lütfen bırak çıksın. Aramızda halledelim bu sorunu," dedi. Ona fırsat bırakmadan Yiğit'i ittim.
"Sen kimsin, bana o kelimeleri kullanacak adam mısın sen lan? O ağzını topla artık gerizekalı şerefsiz, senin gibi gereksiz biriyle konuşmak istemiyorum, o yüzden direkt anlaşma şartı sun, sonra da defol git!"
"Ayşe çık sınıftan, anlaşma şartımı Serra arkadaşına anlatayım," dedi. Ayşe yüzüme baktı, başımla onaylayınca sınıftan çıktı. Çıkarken korktuğu belli oluyordu. Bacakları titriyordu resmen, bu çocuktan neden bu kadar korktuklarını bir türlü anlamıyordum. O çıkınca konuşmaya başladı.
"Senin için büyük ihtimalle önemli bir olay değil bu. Ama Ayşe bu okulda duyulursa utanacak, çünkü karşılıksız sevgi, ve Hakan bir daha asla onunla konuşmayacak." Bana bir adım yaklaşarak saçlarımdan bir tutam aldı, anında geri çekildim. Bu hareketime sinirli bir şekilde güldü. "Ama sen iyi bir dostsun Serra, değil mi?"
"Lafı uzatmadan konuya gir, ne istiyorsun? Daha fazla boş muhabbetlerini çekemem, konuş!"
Başını salladı, bir adım attı, ve bir adım daha. Aramızda boşluk kalmamıştı. Ondan uzaklaşmak istiyordum, ama biliyordum ki bu gerizekalı anında Ayşe'yi okula rezil ederdi. O yüzden yerimde dik başlılıkla durdum. Bir anda ne olduğunu anlamadan beni karnımdan tuttu ve kendine çekti, ne yapacağımı şaşırdım. Yüzüne bakınca dudaklarıma baktığını gördüm. Sakin kalmaya çalışarak konuştum.
"Ne yapmaya çalışıyorsun, hiç bilmiyorum, ama şu an beni rahatsız ediyorsun," dedim. Bu onu daha da güldürdü.
"Bir günlüğüne ben ne dersem onu yapacaksın, eğer bu şartımı kabul edersen Ayşe'yle ilgili şeyi kimseye söylemem. Hatta onu uğraştığım kişiler listesinden bile silerim."
"Ya dediğini yapmazsam, o zaman ne olacak peki?" Dedim. Yakınlığımızdan dolayı çok rahatsızdım. Bu teklifi kabul edemezdim, ama Ayşe'nin canının yanmasını da istemiyordum.
"Ayşe'yle ilgili bire bin katarak konuşurum. Okul zaten ağzımın içine bakıyor, ben ne desem inanırlar, o yüzden iyi düşün," dedi. Bu konuda haklıydı. Yiğit'in daha da sardı beni. Koluna yumruk attım ve kollarından ayrıldım.
"Tamam, bunu düşüneceğim, kararımı bildiririm," dedim ondan uzaklaşıp yüzümü başka yere çevirerek.
"Ben şimdi cevap istiyorum, ve unutma, istediğim herşeyi yapacaksın, sonradan oyunbozanlık olursa işte o zaman neler olacağını tahmin bile edemezsin, şimdi hemen karar ver," dedi. Gözlerimi yumdum, sanırım başka şansım yoktu.
"Tamam Allah'ın cezası, istediğin olacak. Daha sonra haberleşiriz, şimdi sal beni artık. Ayrıca senin yüzünden ders gecikiyor," dedim nefretle. Güldü yine.
"Kendini inek öğrenci olarak göstermek istiyorsun belli, ama daha bu dersin beden olduğunu bile bilmiyorsun. Önceki okullarında beden dersinde belki aktivite yapardınız, bilmiyorum. Ama bu okulda beden dersinde hoca yoklama alıp salar bebeğim," dedi.
"Öncelikle bana bir daha asla bebeğim deme, ve aydınlattığın için sağol. Şimdi iznin olursa çıkacağım," dedim.
"Şimdilik izinlisin, ama yarın hazır ol, ipler benim elimde olacak," dedi. Bunu duymazdan gelerek sınıftan çıktım. Anında Ayşe tuttu beni ve çekiştirerek tenha bir yere getirdi. Yüzünden korktuğu belliydi.
"Lütfen onu ikna ettiğini söyle, bak eğer okula yayarsa Hakan'ın yüzüne bakamam, okula gelmem bir daha utancımdan," dedi sesi titreyerek.
"Merak etme, ben herşeyi hallettim, sana karışamayacak. Şimdi sakin kal olur mu, hadi gel, lavaboya gidip elini yüzünü yıka. Sakinleşmen lazım, senin üzülmne izin vermem, bunu asla unutma," dedim tebessüm ederek. Ayşe mutlu bir şekilde bana sarıldı.
"Çok teşekkürler, sen çok iyi birisin. Yiğit'e okulda kafa tutan tek insansın, ve beni sen kurtardın," dedi. Evet, onun üzülmesini engellemiştim. Ama yarın benim özgürlüğümü elimden alacaktı ve bundan Ayşe'nin haberi yoktu. Ona söyleyemezdim, daha fazla üzülürdü yoksa. O yüzden sessiz kalıp onun rahatlamasına göz yumdum.