"Eee, çok merak ediyorum ne yaparsın? Bana bak kızım, bu kendinden emin davranışlarını sana yuttururum. Biat etmesini öğreneceksin. Sakın bana artistlik yapmaya çalışma, bu konuda bir daha uyarmam seni, gerisini sen düşün."
Beni hâlâ tehdit etmeye çalışıyordu, bir adım attım ona doğru. "Senin şu şerefin kaç para eder lan, 3 kuruş değeri var mıdır? Sanmam, ucuzsun oğlum sen, kendini bir bok sanan malın tekisin."
Çenesinden bir kas seğirdi. Kolumu daha fazla sıkmaya başladı, daha çok yaklaştırdı beni kendine. "Senin şerefime laf eden ağzını..." diyip kendini tuttu. "Ana küfür ettirmek için mi uğraşıyorsun lan sen beyin yoksunu? Senin parçalanmadık yerini bırakmam kızım," diyip beni itti kenara. Dediği laf öfkemi arttırdı, geri yanına geldim. Kendime hakim olamadım ve sert bir şekilde yüzüne tokadı bastım.
"Senin o pislik ağzına yakışmaz benim ailemin lafı. Gerizekalı hadsiz, sen kimsin, benim aileme laf edemezsin! Eden ağzını çarpar yamulturum!" Bu onu güldürmüştü. Yüzüme baktı.
"Seni sabah uyardım, o kolunu kırarım diye, ama sen dinlemedin. Göreceksin sen gününü, senden intikamımı çok fena alacağım. Kendini bu saatten sonra iyi kolla, uyarmadı deme, sana bedelini ödeteceğim her şeyin!"
Tamam konuşacakken arkamdan ses geldi. "Serra hanım bir sorun mu var?" Arkamı dönünce Adem abinin bize doğru geldiğini gördüm.
"Evet kardeş, sorun var. Nasıl çözeceksin söylesene?" Dedi şerefsiz. Adem abi yaklaştı, ama ben kolunu tuttum. Kulağına yaklaştım ve konuştum.
"Aklli sorunları var abi, benlik sıkıntı yok gidelim buradan," dedim. Birkaç saniye bana baktı ve başıyla onayladı.
"Vay, zenginiz birde ha? Senin neden bu kadar kendinden emin olduğun şimdi anlaşıldı, paran olunca kendini cesur hissediyorsun değil mi?"
"Bana bak senin derdin neyse bana söyle, çözelim derdini. Bu kızla niye böyle konuşuyorsun sen?" diye sordu Adem abi. Buradan uzaklaştırmam gerekti yoksa konu kötü yerlere gidecekti.
"Boşver diyorum Adem abi, çocukla muhatap olmak bize birşey kazandırmaz." Adem abi gözlerini yumup sakinleşmeye çalıştı. Adem abinin sinir sorunu vard,ı biri karşısında ona ya da tanıdığı birine dik dik konuşunca kendine hakim olamıyordu. Gözlerini tekrar açarak yüzüme baktı. Siz madem böyle istiyorsunuz dediğiniz olsun Serra hanım, isterseniz artık eve gidelim.
"Adem kardeş, senin Serra hanımının kolları ağrıyormuş, aman dikkat et," dedi biz tam arkanızı dönünce. Ne ben ne Adem abi cevap vermedi ve okul bahçesinden çıkıp arabaya doğru ilerledik.
Okuldan bir an önce uzaklaşmak istiyordum, yol boyunca müzik dinledim kendimi sakinleştirmek için. Eve vardığımızda hiçbir şey demeden koşar adımlarla odama çıktım. Kendimi hemen duşa attım, sıcak su iyi gelmişti.
Duştan sonra giyinip hemen yatağıma girdim, yemek vaktine kadar uyusam iyi olacaktı. Kendimi ruhsal olarak çok yorgun hissediyordum. Gözlerimi kapayınca aklıma yine bugün olanlar geldi, ben bu düşüncelerle nasıl uyuyabilirdim ki? Sinirle geri yerimden doğruldum. Okula gitmek istemiyordum, ama biliyordum ki eğer gitmezsem herkes beni korkak olarak görecekti. Uyuyamayacağımı anladığım için çantamdan defterlerimi çıkardım ve ders çalışmaya başladım, en azından yemek vaktine kadar böyle oyalanabilirdim.
Zaman nasıl geçti bilmiyordum, Melek abla kapımı çalarak içeriye girdi ve yemeğin hazır olduğunu haber verdi. Aşağıya indiğimde masada çeşit çeşit yemek vardı yine.
"Melek abla, evde ben tek olduğum zaman lütfen bu kadar çok çeşit yemek yapma. Çoğu zaten dökülüyor, israf olmasın. Adem abi'yi de çağıralım da birlikte yemek yiyelim."
"Olur mu hiç öyle bir şey küçük hanım, biz mutfakta yeriz Adem'le. Siz rahat rahat yiyin yemeğinizi."
"Siz gelirseniz ben daha rahat olurum abla, tek başıma yemek yemekten sıkıldım artık. Eğer benimle yemek istemiyorsanız da siz bilirsiniz, sizi zorlayamam." Gerçekten de artık ben yalnız yemek yemekten sıkılmıştım. Melek ablaları yanıma çekmek için ne yazık ki duygu sömürüsüne başvurmuştum ve bu işe yaramıştı.
"Olur mu öyle hiç küçük kuzum benim, ben hemen Adem abini de çağırıp geliyorum," diyerek Adem abiyi çağırmaya gitti.
Onlar gelene kadar ben de suları doldurdum, ekmek getirilmemişti onu getirmek için mutfağa gittim. Geri yerime döndüm. Adem abi ve Melek abla hâlâ utangaç bir şekilde sandalyelere bakıyorlardı.
"Oturur musunuz lütfen, böyle kendimi kötü hissediyorum. Üzmeyin beni lütfen."
Melek abla gülümseyerek yerine geçti, onu gören Adem abi de rahatlayarak oturdu. Bu kadar çekingen olmalarını sebebini bilmiyordum, ben onları her zaman abim ve ablam olarak görüyordum. Belki de babamdan dolayı böyle olmuştu, onlara şimdiye kadar sadece hizmetlisi gibi davranmıştı. Bunu düşününce içimde bir durukluk, oldu suç bende de vard. Şimdiye kadar onları hiç masaya davet etmemiştim. Bu düşünceleri bir kenara bırakarak yemeğe odaklandım onlar da rahat bir şekilde yemek yedi.
"İlk günün nasıl geçti küçük hanım, umarım güzel bir okuldur," dedi Melek abla.
Güzel desem yalan olurdu, eğer kötü geçti desem de Adem abi anlardı sebebini. En iyisi ikisinin ortası olduğunu söylemek diye düşündüm.
"Hocaların çoğu dersi güzel anlatıyor, ama yolcu değil desem yalan olur. Gerçi diğer okulda da aynıydı, pek değişen bir şey yok."
"Aman derslerini ihmal etmek küçük hanım, baban yakında inadından vazgeçer ve seni daha iyi bir okula yazdırır zaten. Sende o zaman gelene kadar derslerine daha da dikkat et ki zorlanma."
"Öyle yapacağım inşallah Melek abla," diyerek gülümsedim.
Yemeği yedikten sonra Melek abla ile bir olup sofrayı topladık. Yardım etmeme başta karşı çıktı, ama sonradan ses etmedi.
"Adem abi dışarıya çıkma, bir kahve yapayım size, birlikte üçümüz içelim," dedim. Melek abla hemen karşı çıktı.
"Olmaz kızım ben hallederim, sen sadece otur keyfine bak. Bu işlerin sorumluluğu bana ait."
"Senin sorumluluğun, benim sorumluluğum mu var abla? Böyle düşünme sen, otur ve keyfine bak."
Mahcup bir şekilde gülümseyerek salona doğru yöneldi. Ben de mutfağa geçtim ve kahve malzemelerini çıkardım. 3 tane sade kahve yaptım, yanına lokum koyarak tepsiyle salona getirdim. Kahvelerini verdikten sonra yanlarına oturdum.
"Ellerine sağlık canım benim, çok güzel olmuş," dedi Melek abla bir yudum aldıktan sonra. Adem abi de teşekkür etti. Kahveler bittikten sonra Adem abi müştemilata gitmek için evden çıktı. Melek abla evdeki odalardan birinde kalıyordu. O da kahveler ve hoşbeş bitince odasına çekildi.
Odama girince bir koku geldi burnuma. Odam resmen buram buram bir erkek parfümü kokuyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ama anlayamamıştım. Aklıma gelen ilk ihtimalle dondum kaldım. O Yiğit denen serseri bu kadar ileri gitmiş olamazdı, bunu fena halde ona ödetecektim. Sinirle telefonumu aldım ve Ayşe'yi aradım. İkinci çalışta açtı.
"Efendim tatlım?"
"Ayşe bana acil Yiğit denen serserinin numarası lazım, atabilir misin varsa?"
"Serra yapma lütfen, onunla zıtlaş..."
"Öyle düşündüğün gibi bir şey değil Ayşe, atar mısın, acil lazım."
"Seni sanırım sınıf grubuna eklememişler, zaten bir iki güne eklerler. Ben oradan Yiğit'in numarasını bulup sana atarım."
Vedalaştıktan sonra telefonu kapattım. 2 dakika sonra Yiğit'in numarasını mesajla atmıştı. Anında numarayı aradım. Bir süre çaldıktan sonra telefonu açtı.
"Evime girecek kadar alçak biri misin gerçekten!" Diye sinirle bağırdım. Önce bir sessizlik oldu, daha sonra konuşmaya başladı.
"Seninle bugünlük uğraşamayacağım daha önemli işlerim var defol başımdan, " diyerek telefonu suratıma kapattı ve ben öylece kaldım.