Bölüm | 4
Tatil kasabasının sessiz sokaklarında kimsecikler yoktu. Okulların tatil olmasına yaklaşık iki hafta varken etraf oldukça sakin ve dingindi. Sokakları esir almış ilkbahar rüzgarı esintisini sakınmadan etrafı tozutuyordu. Sabah sularıydı. Yeşim Hanım gece boyunca doğru dürüst uyumamış, nasıl bir yol izlemesi gerektiğini seçmeye çalışıyordu. Orhan’ın zamansızca ortaya çıkıp gelmesi tüm huzurlarını alt üst etmişti. Arda’nın yaşı küçük olsaydı, kabullenmesi ve affetmesi belki bir nebze daha kolay olurdu lakin yirmi iki yaşındaydı.
Orhan’ın durumunu hiç düşünemiyordu. O psikolojiyle nasıl babalık yapma kararı almıştı hiçbir fikir yürütemiyordu. Hamile olduğunu söylediğinde neden kaçıp gittiğini, Sevgi’nin anlattıklarıyla algılamıştı. Babası istemeden de olsa onun elleri arasında ölmüştü. Baba olma fikrinin kulağa ne kadar korkunç geldiğini onun için anlayabiliyordu. Geçmişin travması ve şoklarından kaçmak isterken her şey bambaşka yerlere sürüklenmişti.
Kendisinde de suç buluyordu. Babasını yaraladığını bilmesine rağmen direkt çekip gitmeye tercih etmişti. Orhan’a karşı daha anlayışlı davranabilirdi. Durumu kabullenmesi için zaman tanıyabilirdi ama hiç çaba sarf etmemişti. Orhan bebeği istemiyorum deyince, her şeyi toplamış ve çekip gitmişti. O da o zamanlar çok toydu. Şu an ki olgunluğu ve deneyimi olsa bu durumla savaşırdı ama o da gençti işte...
Geçmiş üzerine varsayımlarda bulunarak konuşmak oldukça yersizdi. Göz altı morarmış olan gözlerini yere devirerek, baş ağrısının bir nebze dinmesini sağlamaya çalıştı. Gözlerini yumarak başını hafifçe masaya dayadı, ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu.
Kapı zilinin çalmasıyla kulakları tırmalandı. Uykusuzluk ve stres tüm bedenini yiyip bitiriyordu. Yavaşça ayağa kalkarak dış kapıya yöneldiğinde Arda yukarı katın merdivenlerini hızla inerek kapıyı açmak için yönelmişti. Soluğunu tuttu. Gelenin Orhan olmasından bir an için endişe duydu.
“Dur.” Dedi Yeşim Arda’ya emir verir tonda. Durarak annesine dönmüştü.
“Sen yukarı çık.”
“Umarım gelen odur da bir güzel döverim.”
Hışımla kapıyı açtığında, Selin’le karşılaşmıştı. Öfkesinin yerini dingin bir sakinlik aldığında, Yeşim Hanımda derin bir soluk verdi. Büyük kapışma kısa süreliğine de olsa ertelenmişti.
“Hoş geldin Selin.” Dedi Yeşim Hanım.
“Hoş buldum, sizin için yapabileceğim bir şeyler var mı?”
“Aslında var, Arda’yla biraz neden dışarı çıkmıyorsunuz.”
“Evden çıkmam, o adam bu eve ben yokken gelebilir.” Dedi ciddi biçimde.
“Sen bu duruma karışmadan önce seninle özel olarak konuşmamız lazım Arda. Dün Orhan’la konuştuk.”
“Sen o adamla hala ne konuşuyorsun? Kendine biraz saygın olsun.”
“Selin sen bizi biraz yalnız bırakabilir misin? Yukarıda oyalansan olur mu?”
Selin evet anlamında başını sallayarak merdivenleri aheste biçimde çıkarken, Arda salona girerek koltuğa oturdu. Yeşim Hanımda tam karşısına geçerek koltuğa oturmuştu. Konuya nasıl gireceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Olanları anlatmalı mıydı bilmiyordu.
“Kafamı toparlamam için bana bir kaç dakika ver.” Dedi Yeşim Hanım dağınık saçlarını geriye atarken.
“Seni fazlasıyla dağılmış görüyorum, benden çok senden konuşmamızı ister misin? Mesela aşık olduğun adamı görmek sana kendini nasıl hissettirdi.”
Arda yarasına basmaya çalışıyordu. Orhan’dan sonra kimseyle birlikte olmaması ve evlenmemesini her zaman eleştirmişti. Ona bağlı olmayan bir adama bağlılığını her zaman yanlış bulmuştu.
“Sus Arda, iş sandığından daha karışık. Hatta benim sandığımdan bile daha karışık.”
“O ne demek?”
“Orhan seninle konuşmak için mutlaka karşına çıkacak. Ona saldırmamanı istiyorum.”
Arda umursamazca koltuğa yayılarak cevap verdi.
“Niye? Ben vahşi ayı mıyım?”
“Bak sen sakin olmaya çalışırsın ama Orhan’ın insanları sinir eden bir tarafı vardır. Bunu tut.”
“Canım nasıl davranmak isterse öyle davranacağım.”
“Bu işi kavgayla çözemezsin Arda.”
Öfkeden yüzü kızarmaya başlamıştı. Nefesini sakin tutmaya çalıştı. Hızla ayağa kalkarak, annesine sesini yükseltti.
“Ne bekliyorsun? Ona baba dememi mi? Yoksa boynuna sarılmamı mı? Ha! Derdin ne senin!”
“Tek derdim sensin! En az zararla seni bu olaydan nasıl korurum onu düşünüyorum.”
“Koruyamazsın anne, artık beni koruyamazsın. O adam bizi bırakıp gitmiş, şimdide öylesine hiçbir şey olmamış gibi pardon deyip hayatımıza giremez.”
“Bak Orhan’ın da çocukluğu problemli geçti. En azından dinlemeni öneririm.”
“Düne kadar o adamdan beni kaçırıyordun, ne değişti? Bu halin ne anne? Ne kadar çabuk etkilenmişsin.”
Yeşim ayağa kalkarak, hışımla bağırdı.
“Yeter artık! Bu zamana kadar tüm yaptıklarına sakin karşılık verdim. Bu kez beni dinleyeceksin! Gitmesi için Orhan’la konuştum ikna olmuyor! Düzenimizi bozma dedim ama bozacak Arda! Kafaya koymuş, senin kazanmak için elinden geleni yapacak!”
“Öyle bir şey olmayacak, hayal onlar.”
“Bu konu sana kalmış bir şey, nasıl davranmak istersen yada hayatını nasıl sürdürmek istersen sana saygı duyacağım.”
“O adam dengesizin teki, şimdi hayatımıza girdi. Çıkıp gitmeyeceğini nereden bileceğiz?”
Yeşim Hanım Arda’nın bunu sorgulamasıyla sadece sustu. İçten içe istemiyorum dese de o tüm kayıpları ve eksileri enine boyuna düşünmüştü.
“Çıkıp gitmeyeceğini bilsen, ona bir şans verir miydin?”
“Hayır.” Dedi düz bir ifadeyle ama Yeşim almak istediği cevabı almıştı. Bu durum arkada koca bir enkaz bıraktıracaktı ya Arda çok üzülecekti yada pişman olan Orhan olacaktı.
“Sakin olmanı tavsiye ediyorum.”
“Nasıl davranmak istersem davranırım, o benim sorunum.”
“Yalvarırım başını belaya sokma Arda, beni düşün.”
“Korkma Orhan’ı öldürmem, beni sen yetiştirdin ve çok vicdanlı yetiştirdin. Sevgiyle büyüttün.”
Annesinin yanına giderek ona sımsıkı sarıldı.
“Sen benim her şeyimsin, seni kötü durumlara sokmam.”
Yeşim Hanım oğluna sarılarak yanağına öpücük kondurdu.
“Hadi yukarı çık, Selin’i bekletme.”
“Biz biraz dışarı çıkarız.”
Tamam anlamında başını sallamakla yetinen Yeşim Hanım’ın bir nebze olsun içi rahatlamıştı. Orhan’ın gün içinde geleceğini biliyordu. Geç kalkardı, o gelene kadar çoktan gitmiş olurlardı.
Arda yukarıya çıktı yarım saat içinde aşağı inerek evden ayrıldıklarında, yatak odasına çıkarak uzandı. Rahat bir uyku çekebilirdi. Gözlerini yumdu, tüm olanları bir kenara atarak uykuya dalabilmişti.
Kapı sesiyle olduğu yerden sıçrayarak kalktı. Dikkatlice merdivenleri inerek kapıyı açtı. Gelen Orhan’dı. Tahmin ettiği gibi olmuştu. Onun geleceğini biliyordu. Gözlerini ovuşturarak, saçlarını topladı.
“Arda evde yok, gidebilirsin.”
“Zaman alışkanlıklarından bir şey değiştirmemiş, hala yeni uyandığında gözlerini ovuşturuyorsun.”
“Evde yok dediğim gibi.”
Kapıyı yüzüne kapatmak için yöneldiğinde, Orhan ayağını araya koyarak önlemişti.
“Konuşalım.” Dedi ciddi tavırla. “Orhan’ın ciddi duruşu onu etkilemişti. Çünkü neredeyse onu hiç ciddi görmemişti.”
“Ne hakkında konuşacağız?” dedi Yeşim.
“Lise yıllarıyla ilgili konuşacak değiliz herhalde, Arda hakkında.”
Kapıyı sonuna kadar açarak Orhan’ın eve geçmesini bekledi. Dün gece Sevgi’nin Orhan’la ilgili anlattıklarını göz önünde bulundurunca tavırları ve durumu daha anlaşılabilir bir hal almıştı.
Orhan büyük yalancıydı. Kendisini sevdiğini söylediğinde bile ona aylarca yalan söylemişti. Ayakta uyutmuştu. Ona güven olmazdı.
Tekli koltuğa yayılarak oturduğunu gördüğünde, kapıyı kapatarak tam karşısına oturdu. İçecek bir şeyler falan ikram etmeyecekti. O kadar nezaketi hak etmiyordu.
“Ne içmek istediğimi sormayacak mısın?”
“Hayır.”
“Anladığım kadarıyla seni bırakıp gittiğim için kızgınsın.”
“Hayır, yalancılığın yanında gayet masum bir hareket.”
“Neden bahsediyorsun?” dedi Orhan kaşlarını çatarak.
“Dün Sevgi’yle konuştum. Babanı öldürdüğünden bahsetti.”
Orhan gözlerini kaçırarak, sessizleşti. Yutkundu, ellerini birbirine bağladı ve sırtını iyice koltuğa dayamıştı.
“Bir kazaydı, isteyerek olmadı.” Dedi gözlerini yere devirirken. “Arda ne zaman gelir?” dedi konuyu değiştirmek isteyerek.
“Sen beni hiç sevdin mi?” dedi Yeşim sakince.
Orhan gözlerini tekrar kaçırdı. Sanırım tadı kaçacak tek kişi şu an kendisiydi. Oturduğu yerden hızlıca kalkarak, yapmacık maskesini yüzüne taktı.
“Arda varken gelirim.”
Çıkış kapısına yöneldiğinde, kolundan tutarak onu durdurdu ve açtığı kapıyı sertçe kapattı.
“Kaçamazsın, soruma cevap ver.”
“Bildiğin soruları sorma. Sevdiğimi...” dedi dudaklarını arasında bastırarak. “..biliyorsun.” diye ekledi. Sanki geçmiş için değil geniş zamanda konuşmuş gibiydi.
“İnsan sevdiğine neden yalan söyler, ben sana inanırken güvenirken sen bunu da mı yaptın? Yalanda mı söyledin? Korkaktın, kaçaktın ama bir yalancı değildin gözümde. Neden ya? Neden? Bana bir tek neden söyle.”
“Sana hiçbir şey açıklamak zorunda değilim, yıllar geçti Yeşim.”
“Zorundasın, kendine karşı biraz saygın varsa zorundasın.”
“Benim kendime karşı bir saygım yok. Saygısı olan adam sevdiği kadını karnındaki bebeğiyle bırakır gider miydi sence?”
Yeşim sadece sustu. Konuyu kestirip atmak ve konuşmak istemiyordu.
“Bunu bilmeyi hak ediyorum. Neden?” dedi bastırarak.
Orhan sessizleşti. Doğru bir şeyler konuşmanın zamanı gelmişti.
“Eğer gerçekleri sana anlatsaydım benden ayrılırdın. Benden ayrılmandan korktum. Çünkü sen bana kimsenin gelmediği kadar iyi gelmiştin. O yüzden sadece babamı yaraladığımı söyleyebilirdim. Çünkü öyle olsun istedim, yıllarca hep öyle olsun istedim ama ellerimde babamın kanı var. Bu gerçek değişmiyor. Ellerimdeki kanla babalık mı yapacaktım. Babamı öldürüp sonrada gidip baba mı olacaktım?”
Orhan’ın psikolojisi sandığından daha kötü durumdaydı.
“Sana o kadar bağlıydım ki, beni terk edersin korkusuna gerçekleri anlatamadım. Çünkü sen gitseydin tutunacak dalım yoktu.”
“Bu dediklerinin hiçbirine inanmıyorum, çekip gittin.”
“Benim gibi bir insandan baba olmazdı Yeşim.”
“O zaman neden şimdi Arda’nın karşısına çıkıyorsun.”
Sustu, biraz daha Yeşim’in yanında kalırsa Arda’dan uzak durması için kendisini ikna ederdi ama bu kez kalbini dinleyecekti.
“Canım, oğlumla vakit geçirmek istiyor.” Dedi dalgacı bir tavırla. Kapıyı sonuna kadar açarak derin bir soluk aldı. Dışarı çıktığında, Yeşim arkasından seslendi.
“İstediğin kadar maskelerini yüzüne tak. Ben senin içini görebiliyorum, Arda için üzülüyorsun. Pişmansın... Şimdiki aklın olsa beni de bırakmazdın.”
Orhan Yeşim’e sakin bir bakış atarak yutkundu.
“Aklım olsaydı, zaten seni bırakmazdım.” Dedi arkasını dönerek bahçeden çıktığında, Yeşim derin bir soluk aldı. Olmamıştı, onu vazgeçiremiyordu.