Bölüm | 1

945 Words
Bölüm | 1   Alp, Furkan ve Alisa kafeden içeri koşar adımlarla girdiklerinde, Arda'nın kızarık gözleri Alp'e kaydı. Ardından bakışlarını Orhan'a çevirdi. Beynine vurulan şok dalgaları sesinin çıkmasını önlüyordu. Düşünme yetisini tamamen kaybetmişti. Bakışları hareket odaklıydı. Etrafında barınan kişilerin hareketleri zihni adeta makina gibi tarıyordu. Kulaklarında oluşan uğultu; aklının ve kalbinin sesini tamamen kapatmıştı. Büyük bir düşünce kapanması yaşıyordu. Yaklaşık beş dakika önce, Babanla tanışsan ne yapardın? Sorusunun cevabına: Onu evire çevire döverdim. diye vereceği yanıt o an için tamamen kaybolmuştu. Yerine kocaman bir hayal kırıklığı gelmişti. Selin ayağa kalkarak Arda'nın kolunu tutarak ona destek vermeye çalıştı. Arda dışarıdan yere yığılacak gibi gözüküyordu. Onu bunca yıldır bu kadar güçsüz ve çaresiz hiç görmemişti. "Yeter artık git buradan." dedi Yeşim. Orhan'ı kolundan tutarak dışarı çekiştirmeye çalıştığında, Arda annesinin kolundan tutarak kendi tarafına çekti. "Kendi çıkar, yolu biliyor." Sesi net ve kısık biçimde çıkmıştı. Adeta ölü gibi bir sakinlik ve sessizlik vardı. Gerçekler onda ters etki oluşturmuş, herkesin düşündüğü hamlelerin hiç birini yapmamıştı.  "Söyleyeceğini söyledin, şimdi git." Orhan gözlerini Arda'dan ayırmazken durumun saçmalığı onunda bocalamasına sebep olmuştu. Arda'nın kendisinden hesap sormasını beklemişti. Kendi kafasında defalarca savunmalar geliştirmişti. Şimdiyse tüm o hazırlıklar koca bir çöpün içine atılarak uzaklaşmıştı adeta... "Bu kadar mı? Sormayacak mısın? Kızmayacak mısın?" dedi Orhan. "Ne sorayım ki? Zaten hayatımızda olsaydın muhtemelen şu ankinden daha kötü bir hayatımız olacaktı. Barlarda orada burada içmiş, sızmış ;annemi bir baltaya sap olmamış; toplum tarafından kabul görmemiş birisi olacaktı. Hayatımız senin bize verdiğin sıkıntıları sineye çekmekle geçecekti. İş hayatında muhtemelen anneme köstek olacaktın. Muhtemelen onu aldatacaktın da... Sana kızmıyorum, hatta teşekkür bile edebilirim. İyi ki hayatımızdan gitmişsin ve bize iki kişilik huzurlu ve güzel bir hayat bağışlamışsın." Söyledikleri Orhan'a savuracağı yumruklardan çok daha can yakıcıydı. Alp stresten ellerini kaşırken, Arda'nın dediklerinin altında kendisinin bile ezildiğini fark etti. Söyledikleri çok doğruydu. Dayısı hiçbir zaman sorumluluk sahibi alacak ve bilinçli bir adam olmamıştı. Yinede babasız büyümek çok farklıydı. Muhtemelen Orhan hayatında olsaydı her şeye rağmen çok güzel bir baba oğul ilişkileri olurdu. Annesi hususuna gelirse dediklerinin çoğunda haklıydı. Yeşim çok başarılı bir işletme sahibiydi. Kariyeri oldukça gelişmişti. Son zamanlarda İstanbul'un gözbebeğine açtıkları şube büyümeye yüz tutmuştu. Her şey bir ay içinde gelişmişti. Yakın zamanlarda Bursa'ya açmayı düşündükleri mekanı konuşuyorlardı. Arda oturdukları masaya yönelerek oturdu. Tabağındaki domatesi çatalıyla ağzına attığın Selin ve Yeşim'e bakarak konuştu. "Lütfen sizde oturun."  Alp, Furkan ve Alisa' ya seslenerek, çayından yudum aldı.  "Size de servis açtıralım. Sofraya gelin." Orhan'ı adeta görmezken kayıtlı olduğu basketbol takımının küçük turnuvalarının yakında başladığından Selin'e bahsetti. Orhan' ı tamamen yok sayıyordu. Yeşim hanım ise diken üstündeydi. Alnında oluşan terleri silerken oldukça gergindi. Oğlunun tavırlarının bir şov olduğunu bilecek kadar onu tanıyordu. Biz sensiz oldukça iyi devam ettik sana hiç ihtiyacımız olmadı. görüntüsü vermeye çalışsa da, oğlunun kanayan kocaman yarasını anne gözüyle görebiliyordu. Babasızlık onu pek çok kötü yola saptırmıştı. Tehlikeli arkadaşlar edinmişti ve bir çok hatası olmuştu. Bunları sakinlikle tolere ederek ve şefkatle hayatından çıkartmayı başarsa da, Arda'nın içinde duran koca baba boşluğunu hiçbir zaman tamamlayamamıştı. Ona annede baba olmuştu. Lakin o onun babası değildi ve Arda'nın kalbinde kocaman görülmez bir boşluk vardı. Göz yaşlarını genzinden içeri adeta akıtırken güçlü durmaya çalıştı. Arda gibi... Ayağa kalkarak Orhan'ı kolundan tutarak dışarı sürüklediğinde, gözlerinin içine bakarak konuştu. "Arda söyleyeceğini söyledi, git artık. Tatsızlık çıkmasın." "Bu neden bahsediyor?" "Doğrulardan... Sen hayatımızda olsan tamda söylediği gibi bir hayatımız olacaktı. Bazen aldığım karardan dolayı kendimi suçlasam da artık eminim. Arda'yı sensiz büyütmek en doğru karardı. Onu sevgiyle büyüttüm, senin vereceğin sevgiyide verdim. Her şeyimi ona adadım. Senin hayatımızda yerin yok, git buradan." "Özür dilerim. Sana destek olmam gereken yerde kaçıp gittiğim için hayatımın tümünü gerçeklerden kaçarak geçirdim Yeşim. Artık ben gerçeklerden kaçmak istemiyorum." "Bizi rahatsız etme, Arda'yı darmaduman edeceksin. Yapma. O sensizliğe alıştı." "Bazı şeyleri toparlamam için zamana ihtiyaç var." "Bu olmayacak, lütfen onu rahat bırak." "Buna sen karar veremezsin, o benimde oğlum." "Hayır değil. Onu ben doğurdum, ben büyüttüm, ben baktım, ben emek verdim. Bir damla suyun var diye oğlumun üzerinde hak iddia edemezsin. Canımdan can verdim ben onu büyütmek için, şimdi gelip hazıra konamazsın." "Şuan sinirle bunları söylüyorsun. Doğruların bu olmadığını sende biliyorsun." Gözleri Yeşim'in saçlarına kaydı. Yüzünün her noktasını detaylıca inceledi. Çok güzel bir kadındı. Kocaman bir hayat nasıl israf edip, yok edilir bunun en büyük kanıtı kendisiydi. Zamanın korkmayıp doğru bir karar verebilseydi. Şimdi belkide büyük bir aile olurlardı. Bir baltaya sap olamama durumu kesinlikle olmazdı.  Yeşim'in gücü ona yön vermeye ve doğruya yöneltmeye kesinlikle yeterdi. Kimsesiz şekilde oradan oraya savrulmuştu. Doğru karar verebilseydi mutlu bir hayatı olurdu. Bu acı gerçek yüzüne bir kez daha vurulmuştu. O tüm içinde bulunduğu durumları hak ediyordu. Bunca sene hatasını telafi etmemişti. Arda küçükken Yeşim'i bulsaydı onları ikna edebilirdi ama artık her şey için çok geçti. Arda'yla baba oğul olma zamanını kaçırmıştı. Yeşim'inde artık toleransı yoktu. Bir beş yıl sonra bile gelseydi o kapının, ona açık olduğunu Yeşim'in gözlerine bakarak bile anlayabiliyordu... Ama şimdiki bakışlar tamamen umutsuzdu. "Arda on yaşındayken bile gelseydin, kapım sana açıktı Orhan." Yeşim yüzünü rüzgara döndü. Dik durmak için çabalasa da başaramıyordu.  "Ama yirmi yıl çok uzun bir süre, üzgünüm." Elini Orhan'ın koluna götürerek sıktı. "Kendine iyi bak ve karşımıza çıkma." "Arda on yaşındayken sizi bulsaydım yada gelseydim. Sadece baba vasfıyla mı kabul görürdüm? O zaman beni affedebilir miydin?" "O zaman yirmi sekiz yaşındaydım. Muhtemelen seni affederdim." "Yüce gönüllüsün Yeşim. Çünkü ben kendimi affetmezdim." "Yüce gönüllülükle bir ilgisi yok, sadece o zamanlar sana çok aşıktım. Her şeye rağmen... Belki bu doğru değildi ama öyleydi. Çok geç kaldın Orhan. Artık daha gelmesen de olur, o yüzden git. İkimizin hayatından da çık." Yeşim arkasını dönerek herkesin oturduğu masaya yöneldi. Sofranın etrafında birbirine bakan gözler oldukça gergin görünüyordu. Arda dışında... O tabağına gömülmüş hiçbir şey olmamış gibi yiyeceklerin tadına bakarken tepkileri dışarıdan hiçbir şey olmamış etkisi veriyordu.    
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD