İhanet, çok güçlü bir duyguydu. Canını yakmıştı, ihanet eden kendisiyken canı yanan yine Ali olmuştu. Bunu yapacağını düşünmemişti, sarhoşluğunun arkasına saklanamazdı. Gerçekten seven insan her ne durumda olursa olsun sevdiğine ihanet etmezdi, ve bu gaflete düşmüştü Ali.
Bunu düşünecek en son yerdeydi, kendi nişanında. Az önce yüzükler kesilmişti, herkes dağıldığı sırada Yiğit gelmişti, şu an birlikte oturuyorlardı dışarıda, Ali elindeki yüzükle oynuyordu. Demet, ailesi ve Sinan bey içeri de oturuyordu.
"Ayşe aradı bugün, herşeyin bittiğini anlattı. Serra geçen onu arayıp ailesiyle birlikte bizim müştemilata taşınabileceklerini söyledi baban tehdit ettiği için. Ayşe bunu kabul ettiğini ve seni arayacağını söyledi, daha sonra ona ulaşmaya çalıştığımızda telefonunu açmadı hiç. Bugün kendisi aradı ve senin sözlendiğini söyledi, bende soluğu burada aldım, seni böyle şeyler bir yalnız bıraktığım için özür dilerim kardeşim. Şimdi biz de olayları senin ağzından dinlemek lazım," dedi. Ali yüzüne bakmıyordu, bir noktaya odaklanmış orayı izliyordu.
"Babamın onu tehdit etme sebebi çok farklıymış. Ayşe beni meğer aldatıyormuş, hem de tek bir kişiyle değil, bir sürü kişi varmış hayatında. Bu yüzden tehdit etme gereği duymuş, ilk başta inanmadım, fakat kanıtlarla geldi."
Bunu duyduğunda yiğit inanamadı. Ayşe'nin, Ali'yi ne kadar çok sevdiğine en çok onlar şahit olmuştu, buna inanması çok zor geliyordu.
"Sen de bunu hiç sorgulamadan inandın öyle mi? Ali gerçekten Ayşe'nin böyle bir şeyi yapacağını aklın alabiliyor mu, o kız seni çok seviyordu, asla öyle bir şey yapmaz." Buna eskiden Ali de inanıyordu, ama artık hiçbir inancı kalmamıştı.
"Fotoğraflarını gördüm, ve aldattığı kişilerden biri de Hakan. Fotomontaj olma ihtimali yok, çünkü elbiselerinden birini çok iyi hatırlıyorum. Ben onunla ilgili tüm detayları en ince ayrıntısı sen kadar biliyorum, giydiği elbiseye kadar. Her neyse, konuyu uzatmaya gerek yok, aldatmış işte." Bunu dedi yanında kendisinin yaptığı pislik geldi aklına. Günler geçmesine rağmen hâlâ böyle bir şey yaptığına inanamıyordu, böyle bir hataya düştüğünü aklı almıyordu.
"Bunu ona sordun mu, yoksa sorma gereği duymadan kesin kararını verdin mi? Ali, eğer böyle bir olay olsa Ayşe ilk başta sana sorardı." Öyle mi yapardı gerçekten, Ali'ye gelip o kızla gerçekten yattın mı diye mi sorardı, yoksa kendi yaptığı gibi dinlemeyip kesin hüküm mü verirdi? Hatalı olanın kim olduğunu bilmiyordu, ikisi de aldatmıştı birbirini ve artık bu ilişkiye başlayacak cesaret yoktu.
"Ben de onu aldattım, aklım o an yerinde değildi, ama yine de aldattım işte!" Bunu söylerken utançtan yüzüne bakamıyordu, böyle bir itirafı Yiğit'te beklemiyordu aslında. İkisi de sessiz kaldı. Bu ikisi için de zıt birşeydi. Yiğit daha önce birçok kızla beraberlik yaşamıştı, ama hiçbir zaman aklında ya da yanında biri varken başka bir kadına yanaşmamıştı. Ali bu konuda daha hassastı Yiğit'ten, nasıl böyle birşey yaptığını anlamak için onu izledi. Onun anlatmadığını görünce kendisi konuştu.
"Olay nasıl gerçekleşti?" Bunu sorarken sıkıntılı bir şekilde nefes alıp geri bıraktı. Böyle birşey olacağını hiç düşünmemişti. Ali yaptığı şeyi kendi bile sindirememişken şimdi nasıl anlatacaktı Yiğit'e?
"Demet, benim sarhoş olduğum gün onu aradığımı iddia etti. Ben barda takılırken onu aramışım, o da gelmiş. Daha sonra otele gitmişiz, ondan bazı şeyler istemişim, anla işte! Ama yemin ederim ki hatırlamıyorum onun bu söylediklerini. Nasıl bu kadar alçak bir hareket yaptığımı hiç bilmiyorum, kendimden utanıyorum! Ayşe'yle ilgili öğrendiğim şeylerle kafayı bulmuştum, ama daha kötü şeyler yapmışım." Bugün Yiğit'e bakacak yüzü bulamıyordu kendinde.
"O sırada ayrıydınız, bu aldatma sayılmaz belki de. Eğer Ayşe'yi gerçekten seviyorsan git konuş, bunu elbette bir çözüm yoluna kavuşturursunuz! Ali, sevgi kolay bulunan birşey değil, senin o kızla mutlu olacağına azıcık inancım olsa emin ol bu kadar ısrar etmem. Benim hatırım için al Ayşe'yi karşına, herşeyi sor ve öğren." Ona çok kolay geliyordu herşey, aldatılan o değildi sonuçta. Tamam, kendisi de aldatmıştı, ama herşey Ayşe'den sonra başlamıştı.
"Bizim ilişkimizin vadesi doldu Yiğit, eğer Ayşe sorarsa sakın benim hakkımda konuşmayın, her ne olursa olsun artık onun bilmeye hakkı kalmadı!" Dile kolay geliyordu, ama kalp için hiçte öyle değildi. Onu ne kadar özlediğini kimseye anlatamazdı, burnunda tütüyordu. Şu an yanında olsa ona öyle bir sarılırdı ki, tüm sevgisini ona en derinden gösterirdi. Ama Ayşe artık yoktu ve bir daha olmayacaktı hayatında.
"Ali, bunu iyi düşün," dediğinde Ali sinirle döndü Yiğit'e. Uyarılmaktan sıkılmıştı artık.
"Senin aileni bilmiyorum Yiğit, ama benim babamı çok iyi tanıyorsun. Şu dakikadan itibaren bizim için geri dönüş yok, anlaşsak bile yok. Ben babamın yüzüne nasıl bakacağım Ayşe'yi karşısına getirsem, o kız beni aldattı ama ben yine de onu seviyorum mu diyeceğim? Bunu ben gururuma yediremem, aynı Ayşe'nin de yediremeyeceği gibi." Sustu Yiğit, konuşursa sert konuşacağını bildiği için başka bir yol bulamıyordu. Arkadaşının bir gün pişman olacağına emindi, ama elinden hiçbir şey gelmiyordu.
"Pekala, ben sana ne desem boş, buna emin oldum artık. Beni bugün nişanına çağırmadın, büyük ihtimalle de düğününe de çağırmazsın. Bu yüzden sana şimdiden mutluluklar dilerim," dedi ayağa kalkarken. Yiğit'i çağırmama sebebi tamamen farklıydı, eğer onlar çağırırsa vazgeçirmeye çalışacaklarını biliyordu. Tekrar bir olay çıkmasın diye Serra ve Yiğit'i çağırmadı, Ayşe'yi hatırlatacak herşeyden uzak durmaya çalışıyordu.
"Yiğit, Ayşe'yle ilgili konuşan olmasın diye kimseyi çağırmadım. Ben onun hayaline bile katlanamıyorum oğlum, onunla ilgili konuşursanız daha kötü olurdu benim için, bu yüzden siz çağıramadım." Gerçek hislerimi söylemişti, Yiğit yüzüne baktı, bir hafta önceki Ali ile şimdiki Ali arasında dağlar kadar fark vardı.
"Kardeşim olduğun için her dediğin şeye okey diyorum, ama emin ol Serra seni gördüğünde böyle demeyecek. Sana gerçekten çok sinirli ve gördüğü an hıncını çıkaracak," dedi zoraki bir gülümsemeyle. Şu an ona her şeyi yumuşatarak anlatmıştı, ama gerçekten onu gördüğü zaman parçalayacaktı. Ayşe'nin ağladığını duyduğu an evden çıkmaya çalışmıştı Ali'den hesap sormak için, Yiğit'in onu sakinleştirip buraya gelmesi uzun sürmüştü bu yüzden.
"Canı sağ olsun, hak ettim sonuçta. Emanet ettiği arkadaşına sahip çıkamadım, ama arkadaşı da pek farklı bir şey yapmadı ki. Her neyse, varsın Serra tüm hatayı benden bilsin." Daha ne kadar zor duruma düşeceğini merak ediyordu, sanki zirve noktasına varmıştı.
"Herşeyi iyi düşün Ali, hayata sadece bir kere geliyoruz ve onda da yanımızda sevdiğimiz insan olmalı. Ben Serra ile çok zıtım, ama gerçekten seviyorum onu, beni bir tek o mutlu edebilir. Sende mutlu olacağın kadının yanında ol, bırak bu intikam alma işini. Bunun sonunda yanan tek kişi sen olursun, bedelini yıllarınla ödersin ve onların da geri dönüşü olmuyor işte." Bunları dedikten sonra arabasına yöneldi. O uzaklaşırken Ali izliyordu boş gözlerle.
"Ben kaybettim, benim için herşey bitti!"