bc

HÜMA KUŞU

book_age16+
3.3K
FOLLOW
17.5K
READ
possessive
family
HE
pregnant
mafia
drama
twisted
bxg
city
novice
like
intro-logo
Blurb

Türlü eziyetlerden hayatın en zorlu anlarından kanadı kırık yüreği yaralı çıkan iki kadın.

Yalanları zorlukları aşıp gelmiş karanlığın içinde yolunu kaybeden ve zirvede yanlızlığı yaşayan iki adam.

Yalanlar.

Biten dostluklar.

Para hırsı.

Geçmiş.

Gelecek.

İki zaman arasına sıkışmış şimdiki zaman.

Kötülüğün uzun tırnaklı pençeleri arasındaki küçük bir bebek.

Kendi yarasını sarmaya alışık adam, kanadı kırık Hüma Kuşu'nu iyileştirebilir mi?

Yalanların içinde kalan adamın paramparça olan güvenine ve ruhuna, kendi gibi paramparça olmuş bir kadın şifa olabilir mi?

chap-preview
Free preview
H.K.1
Hayatta bazen en olmadık anlarda en olmadık şeylerle karşılaşmak insanları şaşkına uğratabilirdi. Ama hemen hemen her acıya maruz kalan ruhlar artık şaşırmak bir yana sadece olaya bakar ve geçer duruma gelir. Büyük binanın bodrum katındaki kumarhanede bir adam önündeki kartlara can simidi gibi güveniyor son şansı olduğunu biliyordu. Tüm servetini sadece bir ay da bu masaya bırakmış bir senelik sözde karısının "Yapma etme" sözlerine kulak asmamıştı. Resmi nikahlı eşi ise onu pek umursamıyor konken partilerinde ya da arkadaşlarının olduğu tatillerde hava atmakla meşgul oluyordu. Niyazi Koper. Büyük otelleri olan kendi çapınca zengin ve insanları kandırmada uzman bir yalancı. Uzun süredir eşi ile ayrıldılar dedikodularına cevap vermeyen herkesin bekar bir adam olarak lanse ettiği adam otellerinin birinde yeni çalışmaya başlayan ve saflığından yararlandığı Hüma ile sahte bir resmi nikahla evlenmiş kadının isteği üzerine imam nikahını da kıymıştı ama gel gör ki hem nikah memuru hem de imam gerçek değildi. Bir yıldır açtığı küçük eve hafta da birkaç gün gidiyor çok çalıştığını bahane ediyor ve hevesini alana kadar da devam ettirme çabasına giriyordu. Ta ki yeni biri dikkatini çekene kadar. Ama şimdi bulaştığı kumar sevdası elinden her şeyi almış avuçlarındaki kartlara bel bağlamıştı. Kartlar açıldı ve giden mal varlığının üzerine yüklü miktarda borç ile son el oyunu da kaybetti. Kumarhane sahibi odasında oturup kameralardan olan biteni izlerken adamın son kaybedişi ile güzünde gülümseme oluştu. En nihayetinde yeni otelleri ve mülkleri olmuştu. Adamlarına işaret verip Niyazi'yi getirmelerini istediğinde kapıdan içeri giren iki adam ve onların korumaları ile yüzü güldü. Dostları ısrarlarına dayanamayıp onun mekanına gelmişti. Her ne kadar Gediz Hanoğlu asık yüzlü Alparslan sabit ifadeyle gözleri etrafta dolandırıyordu. Oldukça sert bir mizaca sahip iki adam da mekânda ilerlerken yüzü buruşan Gediz "Bu herif bu işi bırakmayacak mıydı? Ne demeye inatla bizi mekanına çağırıyor?" dediğinde Alparslan "Bu ay sonmuş söz verdi işte kapatacak kumarhaneyi. Sende biraz rahatla istersen he" deyip onları yönlendiren korumalar ile özel masalardan birine oturdular. Etrafta dolanan yarı çıplak kadınlar servetlerini kumar masasına gömenler o masadan başkasının malları ile kendine mal varlığı edinenler hepsi mide bulandırıcıydı. Gediz kumar yüzünden babasının ve annesinin başına gelenleri bir kez daha hatırlarken elleri yumruk olmuş boynunu sağa sola oynatırken çıkan kütürt sesleri ile yanındaki adamın dikkatini çekmişti. Alparslan "Sakin ol Gediz. Geldik bir kadeh bir şey içip Remzi'ye de gerekli ayarı verip gideceğiz" deyince kaşları çatılan genç adam "O bu mekânı kapatmasın bak ben ona nasıl ayar veriyorum" dediğinde ikisi de sessiz kaldı. Evet, Gediz Hanoğlu isterse dakikalar içinde bu mekânı alt üst eder geriye sadece avuç avuç külleri kalırdı ama yetimhaneden bu yana ayrılmayan üçlüyken içerinden Remzi'nin bu denli bir işe bulaşması aradaki bağı yıpratıyordu. Üstelik Remzi kazanmaya başladıkça daha fazlasını istiyor iki adam da onu durdurmak için aradaki kopmak üzere olan bağın hatırını kullanıyorlardı. Sonunda önlerine konan iki kristal bardaktaki pahalı viskiden birer yudum alırlarken yanlarına gelen elleri önündeki adam "Efendim Remzi Bey beş dakikaya burada olacak" dediğinde dişlerini sıkan iki adamda sesini çıkarmamıştı. Remzi ise odasında önünde diz çökmüş Niyazi'den alacağını nasıl tahsil edeceğinin sorgusu ile uğraşıyordu. "Niyazi borcu nasıl ödeyeceksin koçum" "Tüm mal varlığımı bıraktım size. Üç otelimi evlerimi arabalarımı yatımı. Her şeyim sizin artık beş kuruşum kalmadı" "Bu benim sorunum değil koçum. Ben sana seçenek sundum sen de kazanacağını düşünüp kabul ettin. Şimdi bana borcunu ödemeden ölmene bile izin vermem" "Nasıl ödeyebilirim ki?" "Orası senin bileceğin iş" Kafasını öne eğen adam düşündü. Canı pahasına buradan çıkıp bir şeyler bulması gerekiyordu. Borcuna karşılık bir şeyler. Derken aklına gelen ile gözleri ışıldadı. Az biraz tanıdığı Remzi'ye elindeki son kozu verirse canı bağışlana bilirdi. Heyecanla "Bana izin ver. En geç bir saat sonra sana paranın değerinde bir şey getireceğim. Onunla istediğini yaparsın" değince tek kaşı havalanan Remzi "Merak ettim doğrusu. Benim paramın değerinde olacak olan şey neymiş" diye sordu. "Ben getireyim sen karar ver" "Tamam ama kaçmak gibi bir aptallık yaparsan seni bok çukuruna canlı gömerim dışın gibi içinde boka bulanır. Şimdi git ve bana her ne getireceksen getir" dedi ve adamlarına serbest bırakmaları için işaret verdi. Niyazi mekândan çıkarken Remzi iki adamın yanına gelmiş önüne koyulan kadehten viskisini içerken adamlarla konuşuyordu. **** Saat ilerlemişti ama kadın kocasını bekliyordu. Yine kumara gitmişti ve bu onu oldukça üzüyordu. Üzerindeki elbisesinin eteğini toplayıp koltuğa kıvrıldığında içinden geçen pişmanlığın denizinde kulaç atmaya başlamıştı. Hata etmişti genç kadın. Annesini kaybettiği ve duygusal çöküntüde olduğu o dönemde kendine yaklaşan ve hep iyi davranan Niyazi ile evlenip onun hafta da iki ya da üç gün eve gelmesine razı olduğuna inanamıyordu. Oysa ne çok güvenmişti. En acı zamanında sığınmıştı. Ama işte hayat hep daha beteri var diyordu böyle zamanlarda. Okumalıydı. Bir adama sığınmak yerine ayakları üzerinde durmalıydı ama acılar çektiği annesi ile yaşam kurmaya çalışırken aniden kaybetmek onu derin bir hezeyana sürüklemiş hata yapmasına neden olmuştu. Üstelik elleri beyaz üzerine pembe çiçekli elbisesinden karnını bulurken gözlerinden süzülen yaşlara yenilerini ekledi. Bu hataya bir can katılıyordu. Zor olan günleri daha da zorlaşacaktı belki. Ama içinden bir umut sesi bu bebekle hayatı güzelleşecek diyordu. Bebeği ona umut olacak güç verecekti. Kocası bebeğini istemezse de kendi başına bakabilirdi. O gücü onun rahminde hissettiğinden beri kendinde buluyordu. Eğer eve gelirse Niyazi'ye hamile olduğunu söyleyecek daha dört haftalık olan bebeği ile yolunu çizecekti. Hüma bu gece hayatının değişeceğine inanıyordu ama iyi yönce ama kötü yönde. Düşüncelerini evin kapısının sertçe duvara vurması bölerken yerinden sıçradı. Kocası dağılmış ama gözlerindeki gördüğü acımasızlıkla ona doğru gelip "Niyazi ne bu hal ne oluyor?" demesine aldırmadan kolundan tuttuğu gibi sürüklemeye başlamıştı. Korku iliklerini kadar işleyip bedenini ele geçirirken "Dur, Allah aşkına ne yapıyorsun? Beni nereye götürüyorsun? Yapma bırak kolumu canım acıyor, lanet herif bırak beni" diye son kez bağırdığında yüzüne yediği tokatla sesi içine kaçarken yanağındaki ateş çoktan yüreğini sarmıştı. Çocukluğundan beri ölmüş babasından amcasından ve dedesinden sürekli dayak yiyen genç kadın yediği tokada değil de duyduğu "Kes sesini orospu" sözlerine yandı. Bir arabaya tıkılıp yola koyulduklarında sakin kalmaya çalışıp ama sesinin titremesine engel olamazken "Y-yap-ma Ni-yaz-i. Be- e ni ne-rey-e gö-gö-tü-rüy-orsun?" dese de adam "Sesini kes sıkmayayım ümüğünü" diye bağırıp elini kaldırıyor kadının refleks olarak yüzünü kapaması ve koltuğa daha da sinmesi ile indiriyordu. Canını kurtaracaksa anasını bile satardı. Sonunda mekânın önüne geldiklerinde Niyazi arabadan inip karısının tarafına dolaştı ve kapıyı açıp sertçe dışarı çıkardı. Orman yeşili gözleri ağlamaktan kızarsa bile güzel kahverengi saçları pamuk gibi beyaz teni ve duru güzelliği ile dikkat çekiyordu. İçeri yine kolundan tutulup sürüklenen kadın acı içinde bağırıyor kurtulmaya çalışıyor ama mengene gibi ellerden kurtulamıyordu. Sonunda merdivenleri inip mekânın içine girdiklerinde oturan üç adamın karşısına geçip Remzi'nin önüne doğru kadını itiverdi. Yere düşen kadın elleri ile karnını korumaya almaya çalışırken yüzüne dağılan kahve teller beyaz tenini ve güzel yüzünü saklarken içerideki ağır sigara kokusundan midesi kalkmıştı. "Al, sana borcumun karşılığı olarak bunu getirdim. İster kendine al ister sat sana kalmış" Gediz ve Alparslan çatık kaşları ve ölüm saçan gözleri ile karşılarındaki adama yerdeki titreyen kadına bakarken Remzi "Ne yapacağım lan ben senin artığını" diye bağırınca başını kaldıran Hüma gözleri yaşlı yüzünde yediği tokadın izi önce konuşan ve yanındaki adamlara sonra da etrafına bakındı. En son Niyazi de bakışları durunca yerinden kalkıp koluna yapıştı. "Ne diyorsun sen Niyazi? Karınım ben senin beni buraya niye getirdin borcun karşılı da ne demek oluyor? Allah aşkına gidelim buradan götür beni istemezsen boşa ama ne olur götür beni" "Boşamak mı? lan ben seninle zaten evli değilim ki. Uyan aptal şey uyan. Her şey sahteydi. Sana yanaşmalarım nikah imam her şey. Amacım seni altıma almaktı yaptım. Şimdi de canım için seni satıyorum" Sözleri çok uzun süremedi zaten çünkü Gediz ayağa kalkıp şokla gözleri büyüyen kadının hemen yanındaki adamın alnına belinden çıkardığı silahı ile tek el ateş ederek yere yığılmasını sağladı. Mekân hızla boşalırken yerdeki adama mide bulantısı korku ve tiksinti ile bakan Hüma dizleri üzerine çökerken Remzi adamlarına işaret edince onu kollarından tutup götürmek istediler. Hüma "Yapmayın Allah aşkına bırakın beni. Ha-hamileyim ben. Karnımda bebeğim var. Dokunmayın bana ne olur?" diye son kez haykırıp acı içinde çığlık atınca Alparslan ve Gediz "Bırakın lan kadını" diye bağırdı. Remzi ikiliye baktı önce sonra da kollarından tutulmayı bırakılan kadının yere yığılıp acı içinde ağlayışını izledi. Dizine kadar sıyrılan eteğinden görünen süt gibi beyaz bacaklara gözleri kayınca adamlara "Benim odama götürün" diye emir vermişti ki Gediz masada kristal bardağa yumruğunu geçirip hiddetle bağırdı. "Ne yapacaksın lan odanda. Kadın hamileyim diyor. Piçin biri kandırmış gelip sana peşkeş çekmiş sen de üzerine mi çullanacaksın karaktersiz" "Bu sizi ilgilendirmez. Zaten adamı öldürdün. Ben paramı düşünürüm. İşime karışmayın" "Sikerim lan senin işini de paranı da. Adam sandık dost dedik seni bu zamana kadar etrafımızda tuttuk. Şerefsiz kuduz aç itin tekitmişsin. Siktir git Remzi. Bundan böyle benim nezlim de adam da değilsin dostta" Remzi gözlerini irileştirip "Bir elden düşme kaltak yüzünden beni mi siliyorsun?" diye sorunca bu defa yüzüne yumruğu geçiren Alparslan oldu. "Sikerim senin o ağzını konuşamazsın bir daha. Suçu günahı yok hamile kadına ettiğin lafları beynine değil götüne sokarım. Bundan böyle benden yana da yoksun Remzi. Olur da bir işte karşıma çıkarsan yemin olsun acımam sıkarım kurşunu" Yerden kalkan Remzi sinirlendi. Hırsla yerde küçülmüş ağlayan Hüma'ya uzanmaya çalışmıştı ki Gediz masayı devirip Remzi'nin üzerine atladı. Korumalar müdahale edemiyordu çünkü Gediz Hanoğlu ve Alparslan Tuğra ya bulaşırlarsa sonları ölümden de beter olurdu. Her şey karışmış birbirine girmişken Alparslan yerde korku ile çığlık atan kızın kucağına aldığı gibi mekândan çıkardı. Büyük arabasının arka koltuğuna bıraktığında ondan kaçmak isteyen kıza bakıp "Korkma bacım benden bizden sana zarar gelmez. Burada bekle. Ben şu deliyi alıp geleyim de adamlar mekânın icabına baksın. Bak burada koltuğun arkasında su var iç kendine gel" deyip kapıyı kapadı. Dakikalar içinde mekâna bir sürü adam dolarken Hüma titreyen elleri ile su şişesinin kapağını açamıyordu bile. Yaşadıkları neydi. Kocası onu satmıştı. Üstelik kocam dediği bir yıldır koynuna girdiği adam gerçekte kocası değildi. Nasıl bir olayın nasıl bir iğrençliğin içine düşmüştü anlayamıyordu. Kulakları duyduklarından sonra sağır olmak gözleri gördükleri ile kör olmak istedi. Kalbi küçük kum taneleri gibi tüm bedenine dağılırken güven denen şeyin göğsünden kuş gibi uçup gitmesini hüzünle izledi. Annesinin Hüma kuşu artık kanadı kırılmış yolunmuş parçalara ayrılmış yerde bir yırtıcının gelip parçalaması için bekler hale gelmişti. Ama ne olursa olsun bir an bile taşıdığı candan nefret edemedi. Ona Allah'ın emaneti olan canı kırıklarla dolu yüreği ile sevdi. Elleri karnını bulurken içinde tutma gereksinimi duymadan bağıra bağıra ağlamaya başladı. Yeşilleri sanki göz yaşı akıtırsa bedenine bulaşan görünmez kirlerden arınacakmış gibi hissetti. Alparslan içeri girip hala Remzi'yi döven adama tutmaya çalışıp "Bırak oğlum tamam adam öldü, öldü" diye bağırırken "Gebersin piç. Adam dedik dost dedik şerefsiz pezevengin önde bayrak tutanı çıktı kanını siktiğim" diyen Gediz bir tekme daha savurup onu çekiştiren adam ile mekândan çıktı. Açık havaya çıkıp nefeslenirken önlerine gelen adamlara hırlar gibi "Taş üzerinde taş bırakmayacaksınız "derken gözleri arabaya kaydı. Filmi camdan içerisi görünmese de orada olduğunu ve gelen boğuk sesi bakılırsa ağladığını anlayabiliyordu. Kader bir kez daha ağlarını örerken doğacak güneşin ne getireceği belirsizdi.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
19.9K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
8.9K
bc

Leyl Tutkusu

read
428.7K
bc

Kalbimin Derininde

read
11.8K
bc

HÜKÜM

read
166.9K
bc

Ufaklık | Texting

read
2.9K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
12.2K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook