Karanlıkta Yükselen

1373 Words
İstanbul’un karanlık gökyüzü, bir avcı gibi şehri kuşatmıştı. Şehir, her anında bir başka tehdit barındırıyordu; her köşe, her sokak, her ara bina bir savaş alanı haline gelmişti. Selim Vural, o geceyi de görebilmek için daha fazla çaba harcamayacak kadar tükenmişti. Son birkaç gün içinde yaşadığı olaylar, ona acı bir gerçeği göstermişti: Herkes birer oyuncuydu, ama bu oyun asla onun kontrolünde değildi. Ve en büyük tehlike, onun kimseye güvenmiyor olmasıydı. Fabrika saldırısı sonrası, Ferhat’la yaşadığı gerilimli anların ardından, Selim daha da içine kapanmıştı. Ferhat, ona her zamankinden daha farklı davranıyordu; gözlerindeki korku ve tedirginlik her geçen gün artıyordu. Oysa, Selim’in bildiği tek şey vardı: Bu şehirde kimin dost, kimin düşman olduğunu çözene kadar, her şey tehlikeli olacaktı. İçindeki boşluk, geçmişin karanlık izlerini taşıyor, anılarını sardığı gölgelerle boğuyordu. Bir zamanlar gözlerinden neşe fışkırırken, şimdi her şeyin çok başka bir yönü vardı. Mafya, güç, ihanet ve kan… Bunlar artık sadece yaşamak için gerekli araçlardı. --- Selim, gözlerini hırsla parlatıyordu. Ferhat’la birlikte her geçen gün, adım adım, Selahattin’in adamlarına yaklaşmaları gerekiyordu. Ama Selahattin’in gücü, her an yeni bir engel olarak karşılarına çıkıyordu. Sadece düşmanlar değil, içlerinde gizli hainler de vardı. Hakkı’nın söyledikleri, her geçen gün daha fazla anlam kazanıyordu. Bu, sıradan bir mafya savaşı değildi; bu, bir liderin kendi tahtını kaybetmekten korkmasıyla ilgiliydi. Selim, tek başına İstanbul’un karanlıklarına gömülmek üzere yola koyulduğunda, aklında tek bir şey vardı: Selahattin. Selahattin ve onun adamları, Selim’in hayatını alt üst etmek için her yolu deniyordu. Ama Selim, onların oyununa gelmeyecekti. Arabasını park ettiği karanlık sokağın sonunda, büyük bir binanın silueti belirdi. Burası, yıllardır Selim’in mafya dünyasında en çok güvendiği adamlardan birinin, Rıza’nın mekânıydı. Rıza, onun geçmişteki ortağıydı; zamanında birlikte büyük işler çevirmişlerdi. Ancak son birkaç yıldır, Rıza’dan hiçbir haber alınamamıştı. Selim, buna rağmen ona güvenmek zorundaydı. Rıza’nın elinde Selahattin’in adamlarına dair önemli bilgiler olabilirdi. Kapıyı çaldığında, içerden derin bir sessizlik yükseldi. Birkaç saniye bekledikten sonra, kapı gıcırdayarak açıldı ve Rıza’nın yüzü belirdi. Yüzünde, eski dostuna karşı bir içsel çatışmanın izleri vardı. Ancak Selim’in bakışları, her şeyin ötesinde, ona ne gerektiğini anlatıyordu. "Selim, bu kadar zamandır ortalarda yoktun. Neyin var, neyin yok, bilmedik ama seni görmek hoş oldu," dedi Rıza, soğuk bir şekilde. "Seninle konuşmam gerek," dedi Selim, gözlerini Rıza’dan ayırmadan. "Bu işler kontrolden çıkıyor. Selahattin’in adamları arkamda, herkesin bir tarafı var. Herkes birbirine düşman. Ama bir şey var; bir hain var. Bunu bulmalıyız." Rıza, kafasını sallayarak içeri girmesine izin verdi. Ancak Selim, her an tetikteydi. Rıza, yıllar önceki dostlukları hatırlayarak, Selim’i içeri aldı. Rıza’nın evinin içi, çoktan mafyanın sert kurallarına göre dizayn edilmişti. Çeşitli silahlar ve dövme makinaları her köşeye yerleştirilmişti. Ancak Selim, hiçbiriyle ilgilenmeden doğrudan konuya girdi. "Selahattin’in adamları…" Selim, derin bir nefes aldı. "Bunlar, sadece bir başlangıç. Ama burada bir şeyler var. Bunu hissettim." Rıza, biraz daha sessizleşti. “Biliyorum,” dedi. “Bu adamların arkasında başka bir güç var. Ama kimse gerçekten kim olduğunu bilmiyor. Kendi işlerimizi halletmeye devam ettikçe, arka planda ne olup bittiğini daha fazla görememeye başladık.” Selim, kafasını sallayarak dinledi. “Bir şey daha var. Bize düşman olanlar, içimizde. Bunu hissettim. Rıza, kimseyi güvenebileceğimiz kadar yakın tutmamalıyız.” Rıza, yüzüne ağır bir ifadeyle bakarak, “Bunu tam olarak anlamışsın. O zaman seninle beraber hareket etmek isteyen kimseyi boşuna yanında tutma. Artık kimseye güvenmemelisin, Selim. Hatta… belki ben de sana güvenmeliyim.” Selim, Rıza’nın söylediklerine kulak vererek, ona dikkatle baktı. “Ama sen bana güveniyorsun, değil mi?” Rıza’nın gözleri, bir anlık derin bir boşlukla dondu. Fakat sonra bir gülümseme belirdi. “Tabii ki, Selim. Ama bu şehirde, her şey değişebilir. Ve her değişim, başkalarının sonu olabilir.” --- O gece, Selim ve Rıza bir plan yapmaya başladılar. Selahattin’in adamlarını ve içlerindeki hainleri birer birer ortaya çıkarmak için her adımı dikkatlice atacaklardı. Ancak zaman daralıyordu. İstanbul’un karanlık yüzü, onların her adımını izliyordu. Her köşe, her sokak, her yan, bir tuzak olabilirdi. Sabahın ilk ışıkları, şehrin üzerini yavaşça aydınlatırken, Selim’in kafasında tüm taşlar yerine oturmaya başlamıştı. Düşmanlarındaki her bir hareket, ona daha fazla ipucu veriyordu. Ama bir şey daha vardı; bu şehirde, dostları da düşmanı kadar tehlikeli olabilirdi. Ve asıl soru şu: Kim kimdir? Selim, bu sorunun cevabını bulana kadar savaşını sürdürecekti. --- Çıkmaz Sokağın Köşesinde İstanbul, yavaşça uyanmaya başlamıştı. Şehrin her sokağında bir gerginlik, bir sessizlik vardı. Dün gece yaşanan olaylar herkesin içinde bir boşluk yaratmıştı; sanki bir şeyler kaybolmuş, geri alınamaz bir şekilde geçmişe gitmişti. Selim, bu boşluğu bir anlığına unutmak istese de, kafasındaki düşünceler, ruhunu daha fazla sardıkça, karanlıkta kaybolan adımlarını takip etmek zorunda olduğunu biliyordu. O sabah, Rıza’yla buluşmaya karar vermişti. İkisi, şehri ve her geçen gün büyüyen bu tehlikeli oyunu aynı şekilde görüyordu: Herkesin bir amacı vardı, ancak bu amaçlar birbirini yok etmek için bir araya gelmişti. Kimse dost değildi. Kimi zaman bir adım geriye çekilmek, bazen en büyük zaferi kazandırır. Ama Selim, bu kez bir geri adım atmaya niyetli değildi. Yine de, her şeyin bir bedeli olduğunu da unutmayacaktı. Selim, arabasını garajdan çıkartıp hızla yola koyuldu. Rıza'nın bulunduğu mekan, şehrin daha sakin bölgelerinden birine yakın olmasına rağmen, Selim’in içindeki huzursuzluk yerini bir kez daha artan gerginliğe bırakmıştı. Her adımda daha dikkatli olmak zorundaydı. Araç ilerledikçe, Rıza’nın terkedilmiş olan eski fabrikasına doğru yöneldi. Burası, mafyanın en karanlık işler yaptığı, gözlerden uzak bir yerdi. Fabrikanın içi yıllardır kullanılmıyor, terk edilmişti. Ancak Selim için burada, gölgelerin arkasında gizli kalan bilgileri bulmak mümkündü. Fabrikanın kapısının önüne geldiğinde, her şeyden önce bir şey fark etti. Duvarda bir iz vardı. Hafifçe, ama dikkatlice çizilmiş bir işaret. Bu, Rıza’nın verdiği gizli mesajlardan biriydi. İçeri girmeden önce, kapalı kapıdan bir nefes aldı. İçeri adımını atarken, sessizliği daha da derinleşen bir karanlık sardı çevresini. "Hoş geldin," dedi Rıza, bir anda karanlığın içinden çıkıp, Selim’in karşısında belirdi. Yüzündeki ifade, geçen zamanla sertleşmişti. Biraz öfke, biraz endişe ve biraz da güven kaybı. Ama Selim, onun bakışlarında hala bir tür sadakat bulabiliyordu. "Ne oldu Rıza?" Selim, ciddi bir şekilde sordu. "Her şey hızla kötüye gidiyor. Ferhat’ı ve adamlarını düşündüğümde, işler çok daha karmaşıklaşıyor. Herkes birbirine düşman." Rıza bir an duraksadı. O an, Selim’in gözlerindeki derin bakışı fark etti. "Bunu daha önce hissettik," dedi, içindeki kaygıyı gizlemeye çalışarak. "Ama son zamanlarda bir şeyler daha da kötüleşti. Ferhat, artık eskisi gibi değil. İçinde bir şeyler değişti. Onu bir kontrol altına almak zorlaştı." Selim, gözlerini kısarak Rıza’ya bakarken, bir yanda bu açıklamanın ne kadar büyük bir anlam taşıdığını fark etti. Ferhat, yıllardır ona sadık bir yoldaş olmuştu, ama şimdi? Bu kadar yakın bir adamın güven kaybı, Selim’i daha da yalnızlaştırıyordu. "Ne demek istiyorsun, Rıza?" dedi Selim, sesinde bir titreme yoktu. Ama içindeki kıpırtıyı hissetti. "Ferhat’la ilgili ne var?" "Ferhat…" Rıza, biraz sessizleşti. "Onun kimliği hakkında daha önce öğrendiğimiz şeyler artık birer yalan haline geldi. Biri onu manipüle ediyor, birileri onu yönlendiriyor." Selim, derin bir nefes aldı. "Beni neyin içine çekiyorsun, Rıza? Bunu bir daha söyleme. Ferhat benim eski dostum, ona ihanet etmesini asla istemem." "Gerçekten mi?" Rıza, gözlerini Selim’in gözlerinden ayırmadan sordu. "Çünkü Ferhat, bize ihanet etmek için her yolu deniyor. Ve bunu fark edene kadar çok geç olacak." Selim bir an duraksadı. Rıza’nın söyledikleri doğru muydu? Ferhat’ın kendisini kandırmasından ne kadar süre geçmişti? Yavaşça, her şeyi netleştirmeye çalıştı. İçindeki öfke, giderek yerini kararsızlığa bırakıyordu. Tam o sırada, fabrikaya giren başka bir adam, onları kesmeye geldi. Kapı hızla açıldı ve içeri giren kişi, hiç beklenmedik biriydi. Mert, Selim’in eski düşmanı, ama aynı zamanda uzun zaman önce kaybolmuş bir adam. Herkesin Selim’in etrafında dolaşan eski kölelerden biri olarak tanıdığı Mert, gizlendiği yıllardan sonra yine ortaya çıkmıştı. "Selim, Rıza…" dedi Mert, soğuk bir şekilde. "Öyle görünüyor ki, işler sizin kontrolünüz dışında gidiyor. Hepinizin üzerine gelen bir karanlık var ve bu sefer buna direnmek çok zor olacak." Selim’in içi bir anda ürperdi. Mert’in söyledikleri, ona daha fazla kayıtsız kalamıyacağını, her şeyin son noktasına geldiğini hatırlatıyordu. “Rıza, Mert’in burada ne işi var?” Selim, sinirli bir şekilde sordu. Rıza, içindeki gerginliği hissetmiş gibi derin bir nefes aldı ve sonrasında tek kelimeyle yanıt verdi. “Her şeyin bir yolu var, Selim. Bu, senin yolun değil. Ama bizi birleştiren bir şey var. Şimdi, karanlık bir kutuyu açmanın zamanı.” Selim, her şeyin son noktada birleştiği o anda, ruhunda hissedilen boşluğu daha da derin hissetti. Hem dostlarının, hem düşmanlarının gerçeği sorguladığı bir dünyada, kimin kim olduğunu bilmek gittikçe zorlaşıyordu. Ancak bir şey belliydi: Bu savaş, sadece mafya için değil, aynı zamanda Selim’in ruhu için de sürüyordu. --- Bölüm 6 sona erdi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD