Hayatının en mutlu gününe uyanmıştı, kaderin getireceklerinden habersizdi. Bütün gün bulutların üzerinde sek sek oynarken kalbi kafesine sığmayan bir serçe kuşuydu. Üzerine geçirdiği gelinliği ile peri kızlarını kıskandırırken 'evet' diyeceği anı iple çekiyordu. Hayatının aşkı Anıl'dan birkaç saat içerisinde soyadını alacaktı.
Özlem ruhunu sararken ayrı kalmaya dayanamayıp yanına gitmek için gelinliğine aldırmadan odasında çıktı. Konukların toplandığı salondan yükselen müziğin eşliğinde müstakbel kocasının beklediği odaya doğru adımladı. Kapıyı sessizce açtı ona görünmek istemiyordu. Gelinlikle görmek uğursuzluk derlerdi. Sadece kapı aralığından sevdiği adamı görüp geri gidecekti.
Başını hafifçe içeri uzattığında dudaklarına hâkim olan gülümsemesi yavaşça soldu ve yerini keskin düş kırıklarına bıraktı. Yanındaki kızla birleşen dudakları, sırtını okşayan eli kendisine ait değil miydi? Bugün evleneceklerdi. Gözleri yanılıyor olabilir miydi? Kapıyı sessizce kapayıp gelin odasına geri döndü. Ağlamıyordu gözünden tek damla yaş süzülmüyordu. Sadece oturduğu koltuğun karşısındaki aynaya öylece bakıyordu.
Açılan kapı ile başı yavaşça içeri girene çevrildi. En yakın arkadaşı Can kapıyı arkasından kapayıp sırtını kapattığı kapıya dayadı. Çocukluğu, gençliği kısaca her şeyini paylaştığı can dostu en mutlu gününde kendine neden üzgün gözlerle bakıyordu? Belki de daha söylemeden anlamıştı acı çektiğini. ''Mehlika,'' diyen genç adama hüzün dolu gözlerle baktı. ''Ay yüzlüm,'' diye devam etti karşısındaki onu hep böyle çağırırdı zaten ay yüzlüm diye sahiplenirdi. ''Mutlu musun?'' dediğinde ay yüzlüsü ona cevap veremedi.
Can bir süre sustu. Nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Aşkı tanıdığı ay yüzlüsü şimdi evleniyordu ve o bir kez bile ona ne hissettiğini söylememişti. Arkadaşlığı bugüne kadar hep yetmişti ama evlenecek olması başka bir boyuttu. Bir daha eskisi gibi olamayacaklardı. Derin bir nefes alıp cesaret tohumlarını topladı.
''Mehlika ben sana aşığım.'' dediğinde aldığı nefesi hızla geri verdi. ''Seni ilk tanıdığım günden beri her saniye her dakika seni sevdim. Ama yemin ederim bunu sana bir beklentiyle söylemiyorum. Sadece sen evlenmeden önce öğren istedim. Şimdi bu kapıdan çıkacağım ve bir daha bunu dile getirmeyeceğim. Eğer istersen arkadaşın olarak her zaman yanında olmaya devam edeceğim.'' dedikten sonra hızla çıkıp gitti.
Mehlika dipsiz bir uçuruma düşüyordu. Sevdiği adamdan sonra dostunu da bu şekilde mi kaybedecekti? Tüm bunları neden yaşıyordu. Düştüğü uçurumdan çıkamadan açılan kapıdan içeri giren Anıl'la göz göze geldi. ''Sevgilim,'' diyordu. ''Gitme vakti geldi.'' Ve elini uzatmış bekliyordu.
Mehlika uzanan eli tuttuğunda ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Biraz sonra kendisini aldatan adamla nikâh masasına oturacaktı.
Düşünmeden sadece yürüdü ve alkışlar eşliğinde tüllerle donatılmış masanın yanında yer alan sandalyeye oturdu. Gelen nikâh memuru sorusunu yönelttiğinde gözleri salonda kendisine bakan Can'ı buldu. Olduğu yerden bile hüznünü hissediyordu. Elleri yavaşça havaya kalkmıştı ve alkışlamak için bekliyordu. Aşk gerçekten bu muydu? Sadece mutluluğu ile mutlu olmak mıydı? Peki Anıl, onun hissettikleri neydi? Ya da kendisinin hissettikleri? Oluşan bu üçgende kimin yolu diğeriyle kesişiyordu.
Karşısında oturan nikâh memuru sorusunu bir kez daha yinelemişti. Anıl'ın eli dizinin üstündeydi ve cevap vermesi için ona küçük bir uyarı veriyordu. Cesareti yoktu. O masadan kalkmaya cesareti yoktu. Sorun aşkı değildi üzerine odaklanmış gözlerdi. Eğer kalkıp giderse ailesi başta olmak üzere kaç kişiyi hayal kırıklığına uğratacaktı.
Uzatılan mikrofonu eline aldı ve dudakları hafifçe aralandı. Evet demek üzereyken salona giren kadını fark etti. Bu oydu ve şuan Anıl ile aynı kişiye bakıyorlardı. Mehlika gözlerini sıkıca kapattı. İnsanlar ne der diye bir ömür pişman olmak mı? Yoksa hiç kimseyi düşünmeden sadece kendisi için bir karar vermek mi?
Mehlika kapalı gözlerini araladığında gördüğü ilk yüz çocukluk arkadaşı Can'ın yüzüydü. Alkışlamak için hazır bekleyen elleri yavaşça geri iniyordu. Gözlerinde oluşan duygu dalgaları git gel yapmaya başlamıştı. ''Sevgilim cevap versene?'' diyen birkaç saate kadar canından çok sevdiği ama artık kendisine yabancı olan adama baktı.
Mikrofonu masanın üzerine bırakırken ayakkabısının topuğu ile yanındaki eski müstakbel kocasının ayağına sertçe bastı. Yanındaki ''Ah!'' derken ''Adettendir sevgilim basmadan olmaz.'' diyerek oturduğu yerden kalkıp Can'a doğru koşmaya başladı. Ailesi üzülecekti hatta üzülmekle kalmayıp fazlasıyla sinirlenecek fırtına olup eseceklerdi ama bunu göze almıştı. Mutsuz bir evlilik yapmayacaktı.
Can'ın karşısında durduğunda nefes nefeseydi. Kendisine bakan adama gülümsediğinde uzanan eli fark etti ve hiç tereddüt etmeden o eli tuttu. Birlikte çıkışa doğru ilerlemeye başladıklarında Anıl'ın adını haykıran sesi suskunlukla mühürlenmiş salonda yankılandı.
Çıkış kapısına geldiklerinde sağ tarafta kırmızılar içinde kendisine bakan dudağında alaycı gülümsemesiyle o kadını gördü ve hiç düşünmeden yanından geçerken sertçe çarparak yere düşmesine sebep oldu. Arkasından gelen Anıl'a son kez seslendi. ''Anıl bak sevgilin yere düşmüş çocuk gibi ağlamak üzere gel de teselli et.'' dedikten sonra Can'la birlikte düğün salonundan çıkıp arabaya binerek uzaklaştılar.
Uzun bir süre sessizce yol aldılar. Mehlika saçlarına tutunan duvağı çıkardığında arabanın açık penceresinden dışarıya kanatlanıp uçmasına izin verdi. Araba durduğunda şehrin gürültüsünden uzaklaşmışlardı. Yanındaki ''Ne olduğunu anlatmak ister misin?'' diye sorduğunda bir süre daha sessizliğini korudu.
Yanağına doğru süzülen gözyaşını fark ettiğinde şaşkındı. Aldatıldığını öğrendiği andan itibaren ilk defa gözünden yaş gelmişti ve bu gerçeği fark ettikten sonra akan gözyaşları sel olup taştı ve hıçkırıklarına karıştı. ''Beni aldattı.'' dediğinde yanındaki sıkıca güvenli kollarını bedenine sararak konuşmadan sakinleşmesi için bekledi.
Mehlika sığındığı bu kolların arasında kendini güvende hissediyordu. Can onun için fırtınada bulduğu güvenli bir limandı ve bu güvenli limanda saatlerce gözyaşı dökerek fırtınasının dinmesini bekledi. ''Belki de uzun süredir onunla birlikteydi ve ben fark etmedim. İnanabiliyor musun? Düğün günümüzde ona sarılıyordu, onu öpüyordu.'' dediğinde hıçkırıkları arasında derin bir nefes aldı. Can'a haksızlık ettiğini düşünüyordu ve tüm bu yaşadıkları arasında vicdan azabı çekiyordu. Kendisine âşık olduğunu söyleyen adamın kollarında bir başkası için ağlıyordu. Onunda canı yanıyordu farkındaydı ama yine de kendisine destek oluyordu. ''Can, ben yani sen.'' dediğinde yanındaki onu susturdu.
''Önemli olan senin mutlu olman Ay Yüzlüm beni düşünme. Bana senin mutluluğun yetiyor senden asla fazlasını istemem.''
Mehlika böyle bir sevgiyi hak etmek için hiçbir şey yapmamıştı ve şuan ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Nereye gitmeliydi? Eve dönemezdi ailesine açıklama yapmak zorunda kalacaktı ve bunun kolay olmayacağını biliyordu. ''Sence ne yapmalıyım?'' dediğinde yanındakinden bir cevap bekledi.
''Ailenle konuşmalısın Mehlika seni merak etmişlerdir.''
''Cesaretim yok.'' dediğinde yanındaki elini sıkıca tuttu. ''Ben yanında olacağım. Şimdi gidelim onlarla konuş sonra yanına küçük bir bavul hazırla ve bir süreliğine başka bir yerde kal.'' Mehlika tamam anlamında başını salladığında eve doğru yola çıktılar.
Eve geldiklerinde annesi korkuyla kızına sarılırken babası oldukça sinirliydi. Mehlika açıklama yapmadan eski odasına gittiğinde annesinin düğün salonunda kalan eşyalarını getirmiş olduğunu fark etti. Cep telefonu, kimliği hepsi buradaydı. Tüm kıyafetlerini yeni yaşayacağı evine götürmüş burada sadece ailesini ziyarete geldiğinde kullanırım diyerek birkaç tişört ve pantolon bırakmıştı.
Üzerindeki gelinliği parçalarcasına çıkarıp dolaptan aldığı mavi tişörtünü ve siyah pantolonunu giydi. Odadan çıkmadan kimliğini ve cep telefonunu cebine sıkıştırdı. Alabileceği başka bir şeyi yoktu.
Salona geçtiğinde annesi ve babası yanyana otururken Can ise kenarda ayakta bekliyordu. Mehlika geçip annesi ve babasının karşısına oturdu ve hafifçe öksürerek konuşmaya başladı.
Olanları anlattığında babası oturduğu yerde sırtını dikleştirdi. ''Doğru olanı yapmışsın kızım ama keşke o nikâh masasına hiç oturmasaydın hadi oturdun bir başkasının elinden tutup gitmeseydin. Konuklara başka bir neden uydurup düğünü iptal etseydik. Kimseye rezil olmazdık.''
''Üzgünüm baba cesaret edemedim. Sizi üzmekten korktum ama yapamadım.''
Babası kızına sıkıca sarıldığında Mehlika bütün korkusunun boşuna olduğunu anlamıştı. Her ne olursa olsun ailesi hep yanında olacaktı. Sarılmayı bıraktığında ''Baba,'' dedi. ''Ben bir süre buradan gitmek istiyorum.''
''Nasıl iyi olacaksan güzel kızım ama her aradığımızda o telefonun açılacak.'' diyen babasına gülümseyerek karşılık verdi.
Mehlika son kez anne ve babasına sarılıp veda ederek evden ayrıldı. Can ile birlikte arabaya binmek üzereyken Anıl'ı fark ettiler. Yanlarına yaklaşan Anıl özür dilemeye başladığında yüzüne gelen yumruk ile yerin beton zemini ile buluştu. Can kendisine engel olamamıştı. Arkalarında bıraktıkları yaralı adama aldırmayıp arabaya bindiler ve uzaklaştılar.
''Nereye gidiyoruz?'' diyen Mehlika sessizliği böldüğünde yanındaki ''Boşayına,'' diye cevap verdi.
''Boşayı mı?''
''Evet, boşayı yani size düğün hediyesi balayı için tatil ayarlamıştım. Evlenmediğine göre birlikte gideriz diye düşündüm. Balayı yerine boşayı nasıl ama ben uydurdum.'' dediğinde gülüyordu.
Mehlika'da ona eşlik etmeye başladığında her şeye rağmen mutlu olduğunu hissetti. Can onu kesinle nasıl mutlu edeceğini biliyordu ve onun yanındayken kendini güvende hissediyordu.
Yol boyu ilerleyen arabanın içinde elleri birbiri bulduğunda parmakları kenetlendi. Mehlika, ''O zaman boşayına,'' diyerek karşılık verdi ve mutluluğa doğru ilerlemeye başladılar.
SON...