LANETLİ ÖLÜM

2985 Words
Ortalık karışıktı. Bu deyim tam olarak ana baba günü denilen o deyimi karşılar gibiydi. Öylece bir köşeye geçmiş onları izliyordum. Askerlerle konuşan aileleri. Acil durum ilan edilmişti. Oysa bunu kim yaptığını tüm krallık biliyordu. Halk da farkındaydı. Ama herkes dile getirmeye çekiniyordu. Sebep neydi? Neden bu kadar çekinebiliyorlardı anlamıyordum. Onu hatırlıyordum. Bize yaptığı kötülükleri, o iğrenç durumları anımsıyordum. Onun savaş çıkması için yaptıklarını hatırlıyordum. Gram üzülmeden her bir anıyı yeniden yaşıyordum. Kimleri öldürdüğünü biliyordum. Bu krallıkta ihanet sebeplerin hatırlıyordum. Ama elimden gelen bir şey yoku. O ölüm getiren bir büyücüydü. Ve o ölüm getiren kişinin tek derdi bendim. Benim ölümüm her şeyi düzene sokar mıydı? Beni eli geçirdiğinde öldürür müydü? Yoksa benimle saf kan bir varis doğurmamı isteyecek bir derdi mi vardı? hangisiydi? “O aklından geçenleri hemen sil! Kimse ölmüyor! Kimse bir çocuk doğurmuyor.” Ona dönmedim. Gözlerimi havaya diktim. Düne göre parçalı bulutluydu. Ama güneş yoktu. Dün gecen sonra bir süre doğmayacağını biliyordum. O dün güneşini de öldürmüştü. “Benim güneşim sensin ve ben güneşimi öldürmedim. Bir gülümsemene bakar o güneşin ortaya çıkması.” Bunu başka bir zaman söylese gülerdim hatta ona öyle güzel gülerdim ki sonumuzun evimiz, odamız olacağını da bilirdim. Ama şimdi gülemiyordum. Üzüldüğüm şey dün gece olanlar değildi. Onu çoktan geçmiştim. Üzüldüğüm şey Rian idi. Çekip gitmişti, yoktu. Onun yokluğu beni mahvediyordu. Ve onun yokluğunu tek hisseden bendim. Şiddetli bir rüzgar esti kokumu soluduğunu hissettim. “Beni koklamak istediğinde yanıma gelsen bu rüzgarlara gerek kalmaz.” “Kokun ben yanında olunca hemen geçiyor oysa rüzgarla sanki hiç bitmiyor. Her rüzgar senin kokunu getiriyor. Sen benim hiç bitmeyen kokumsun.” “Nyxks, sen benim birden uyandığım ve dalmak için gecelerce aynı düşü düşündüğüm o güzel rüyasın.” Yanıma gelmeye başladığında artık dip dibeydik. Elini kaldırıp uzun saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Nefeslendim. “Hala nefessiz kalır gibi heyecandan nefes alman yok mu? Öldürüyorsun beni . . . “ “Deme, ölüm deme.” Yanlış yere parmak bastığını hisseder gibi irkildi. “Özür dilerim güzel bebeğim. Özür dilerim ben unuttum bir anlığına aklımdan çıktı.” Elimi kaldırıp onun yüzüne dokundum. “Nyxks, Rian o nereye gitmiştir?” Eli saçlarımdan yanaklarıma düştü. Parmakları tenimde gezinirken gözlerimi kapattım. “Dokunuşların bana gerçek olduğumuzu hatırlatan tek şey. Onlar olmasa varlığımızı sorgulayacağım.” “Her şeyi sorgula ama varlığımızı, aşkımızı asla.” “Bazen biri tarafından yazılıyormuş gibi hissediyorum. Onun canı ne isterse o oluyor ellerimi kaldırıp müdahale edemiyorum. Dur lüffen yapma diyemiyorum. Ağlıyorum o istemezse göz yaşlarımı bile silemiyorum gibi. O bizi güldürüyor, o bizi ağlatıyor gibi. Yalnız kaldığımda aklımdaki bu düşüncelerimi önüme ısıtıp ısıtıp koyuyor ve ben ona dur bu konuyu hallettim diyemiyorum. Deliriyor muyum Nyxks?” Anında kollarını belime sarıp beni kendine çekti. Artık başım gövdesinde ellerim kollarının üzerindeydi. “Hayır Tania, delirmiyorsun. Düşüncelerin sana öyle ağır geliyor ki suçu başkasına atmak istiyorsan. Yaşadıklarının, hissettiklerinin sorumlusu da biziz. Ama biliyorum her şeyi hatırladın buradasın bizimlesin tam sekiz aydır. At artık o kafandan o düşünceleri.” “Sekiz koskocaman ay Nyxks, seninle olduğum her dakika o aylar saniye gibi geçti ama olmadın o dakikalar yıllara bedeldi. Kafamı susturamıyorum hep bir şeyler söylüyor. Sanki, sanki ben o adama gitsem her şey düze-“ “SAKIN! Bunu düşünme! Her şeyi düşün, bunu düşünme. O adamla aynı cümle içinde geçemezsin. İzin vermiyorum Tania, izin veremem. Bana burada fırtınalara sebep olma. İçime o rüzgarları doldurma, yapma.” Sustum. Onun bu yakarışına cevap veremedim. Zaten istesem de verebilecek bir cevabım yoktu ki, ne söyleyecektim? Bunlar daha düşüncelerimin sadece bir kısmıydı. Dayanamadığım bir kısmı. Zaten konuşmama da gerek yoktu ki o beni dinliyordu. Aklımdan geçenleri şu an okuyordu. Bunu düşünmemle yüzünde beliren o tebessüme baktım. Kafasını aşağı yukarı sallayarak beni onayladı. En sonunda eğilip dudaklarını kulağımın altına bastırdı. İçim titrerken; “Rian alt katta bulunan zindanların en sağındaki gizli geçitte.” “Nerede!?” Şaşkın ve şiddetli çıkan sesime gülerek; “Git hadi hemen.” Parmak uçlarımda yükselip dudaklarımı önce çenesine ardından da dudaklarına bastırıp çekildim. Hızla arkamı dönüp krallığa yöneldiğimde önüme çıkanlar saygı ile eğilirken hiçbirine bakmıyordum çünkü tek derdim Rian idi. Krallıktaki merdivenleri buldum ama bu merdivenlerin sonu gözükmüyordu bile. Sinirle olduğum yerde durup ellerimi kendime sararken gözlerimi kapatarak; “Ferte in lacum.” Büyük bir rüzgarla titrerken rüzgarın geçmesi ile gözümü araladım. İşte şimdi istediğim yerdeydim. Bunu yapmayı Minerva göstermişti. Nyxks ile yapabildiğimiz bu yolculuğu tek başıma da yapabileceğimi o söylemişti. Ve ben ilk kez bunu deniyordum. Bunu denemek de yaşamakta çok güzeldi. Gözlerim zindanda dolaştı. Burayı ilk kez görüyordum. Demir parmaklıklar yoktu. Bildiğim alıştığım zinan değildi. Anlayabiliyordum. En son ki hatırladım o krallıkta olan zindanlar demir şeklindeydi. Ama burası her bir kapı direkt kapalıydı ve küçük bir bölmesi vardı. Oraya yaklaşıp baktım. Şok içinde geri çekildiğimde gördüğüm bu görüntüye gözlerimi kırpıştırdım. Bu kapının arkası bir oda değildi, bu kapı bir kuyunun kapısıydı. İçerisi yoktu çünkü odaya değil aşağıya iniyordu. Titredim. Ve gideceğim yöne baktım. Nyxks ‘in söylediği yön bilgisi ile en sağa döndüm. Bu sağa dönüşümle karşıma çıkan tek bir oda vardı. Odaya yönelip açtım. Büyük bir oda beni karşıladı. Boştu. Kaşlarım çatılırken Nyxks ‘in gizli bölme demesi ile iç çektim. Elimi kaldırıp odanın iki köşesine tuttum; “Omnia abscondita revelentur.” Özellikle bunu öğrenmek istemiştim. Bunu öğreten de abimdi. Gizli her şey açığa çıksın demekti. Ve bunu demem ile odanın köşesinden beliren o kapıya güldüm o kapıyı aralamamla içeride bacaklarını kendine çekmiş öylece oturan Rian ile göz göze geldim. “Neden geldin?” Sesi toktu. Bir ifadesi de yoktu. İç çekip; “Sensiz nefes alamıyordum bende nefesimi bulmak istedim.” Umursamaz bir şekilde gülüp; “Sen nefessiz de yaşayabiliyorsun Tania.” “Ama sensiz yaşayamıyorum Rian.” Gözleri kısılırken göğsü kabardı. Elini kaldırdığında hızla ona yönelip kolunu kaldırdığı taraftan onu sıkıca sardım. Eli omzuma sıkıca kavrarken dudakları saçlarımla buluşmuştu. “Neden buradasın?” “Çünkü yukarda herkes ona üzülüyor, ağlıyor. Ben ise öldüğü için mutluyum. Orada olmayı hak etmiyorum.” “Hayır Rian bunu düşünemezsin. Bunu kimse düşünmez ki.” sesime bir şey diyemedi zira sesim cevap istemez bir tondaydı. Bende devam ederek; “Seni anlıyorum. Bak onu bulduğumuzda ateşleme ile ölmüş olsaydı ya da ne bileyim şu kurşunla ölmüş olsaydı üzülmezdim. İnan bana senin gibi hissederdim. Ama üzüldüğüm nokta onun böyle ölmesi oldu. Bunu istemiyordum Rian. Onun parçalarını toplamak . . . sence de çok acımasızca değil miydi? Üzüldüğüm sadece o değil kendimi suçluyorum. Benim yüzümden öldü ve elimden hiçbir şey gelmiyor. Nyxks bu konuda sağlam durup senin suçun değil diyor ama herkes farkında benim yüzümden onunla anlaştı ve benim yüzümden o lanetle öldü. Benim yüzümden Rian benim yüzümden.” Anında irkilip beni kendinden uzaklaştırdı. Karşıma geçti. Şimdi karşı karşıyaydık ve onunla göz göze gelmek istemiyordum. Bunu anladı. Konuşmak için bana zaman tanıdı. Kendine de tanımış olabilirdi. Bu konunun üzerimdeki etkisini biliyor sayılırdı. Bu alevler yangın başlatacak yangın değildi. Aksine söndüren bir yangındı. İçim yanamazdı içim sönemezdi. Benim içim araf idi . En sonunda kendinde ya da bende o cesareti bulmuş olacak ki nefes aldı. “Senin uçun değildi. Aksine benim suçumdu sanırım. Bilmiyorum Tania. Ondan uzun zaman şüphelendim. Sana olan davranışları, bilekliği saklaması, sizi uzun süre saklaması, buraya döndüğünde sergilediği o tutunlar hepsi bir anda ondan şüphelenmemi sağladı. Onu izledim. Takip ettim. Ve en son takip etmemle başıma neler geldi gördük. Korktum Tania. Ölürken yani öleceğimi düşündüğüm zaman ilk aklıma gelen sendin. Senin olman bile o an benim ölüme gülümseme sebebimdi. Ben karnım deşilirken, o acıyı çekerken sana gülümsedim. Ama sonra bedenimde ki o ağrı hafifledi. O an anladım benim acımı çektiğini anladım. Tania ben bunu ilk kez itiraf edeceğim ama sen acı çekme diye ben o an çığlık atmadım, ölürsem acın diner sandım.” Gözlerim kocaman açılırken dolu olan o gözlerden birkaç damla düştü. Artık ağlamak da bana gülmek gibiydi. O kadar çok ağlıyordum ki bir günde güldüğüm anlar daha azdı. Ağlamamla bakışları donuklaştı. Onunda ağladığını birleşmiş ellerimize düşen göz yaşından anladım. O benim gibiydi. O bendi. “Sen ölürsen benim acım dinmez. Sen ölürsen bende ölürüm Rian. Sensiz ölürüm. Benim kalbimin bir yarısı, canımın diğer yarısı sensin. İkizimsin lan sen benim!” Her şeye rağmen sırıttı. Onun sırıtmasına güldüm. “Senin yüzünden değil benim güzel Tania’m. Biri suçlanacaksa beni suçla kendini değil. Diyarda öğrendiğim çok güzel bir deyim var hazır mısın?” Heyecanla kafamı salladım. Buna da sırıtırken; “Sana kurban olurum ben.” Dedi. Kahkaham odada yankılanırken dayanmayarak o da güldü. Artık bu gülüşler samimiydi. İkimizde birbirimize bakarak gülüyorduk. Ben biliyordum ona dediğim her şeyde samimiydim. Onsuz gerçekten yarımdım. “O deyim burada yok mu ya?” “Valla varsa da ben iç duymadım.” Gülerken ellimi saçlarına daldırdım. Saçlarını karıştırdım. Onun saçları bozulurken elimden kurtulmaya çalıştı. Ama benden kurtuluşu yoktu. Bunu biliyordu. İkimiz gülerken odadan ve zinandan çıktık. Bu sefer gediğim gibi sihirle buradan çıkmadık. Tek tek merdivenlerden çıktık. Tam iki bin dört yüz iki basmak sonra sonunda girişe ulaşabilmiştik. Bu basamakların her birinde ayrı bir yere açılan bölmeler vardı. Bu krallık sandığımdan daha gizemliydi ve bu gizem hoşuma gidiyordu. Çünkü ne kadar karmaşık olursa zihnimi o kadar meşgul ederdi ve bu meşguliyet ile olanları düşünmüyordum. İşime geliyordu. Beraber bahçeye yöneldik. İkimizin de dudaklarındaki o tebessüm silinmişti. Artık gülmüyorduk. Bize üzgünce kafa eğen herkese kafa sallıyorduk. Artık ölümü duymak istemiyordum. O kelime olmamalıydı. O kelimeyi artık duymamalıydık. Ben artık duymamalıydım. * Gözlerimi kırpıştırırken artık yeni bir güne daha başlama hevesim yoktu elimi yatakta gezdirdim, tektim. Nyxks kalkmış gitmişti. Ya da gitmemiş içeri geçmişti. Her şey olabilirdi. Dün parçalar toplandıktan sonra bize ait olan bir tören yapılmıştı. Bu törenle onun parçaları büyüyle havaya dönüştürülmüş bahçede birkaç çiçeğe can vermişti. Onun canı, ruhu başka canlardaydı. Oysa yoktu, ölüydü. Diyarı görmesem bu ölüm şekli bana normal gelirdi. Oysa diyarda insanlar gömülüyordu. İki farklı tören vardı. Ve haliyle ben ikisini de yadırgıyordum. Bu yadırgama kabullenme değildi aksine kabullenememeydi. Esnedim. Kapının gıcırtısı kulağıma gelirken arkamı dönüp kapıya baktım. Nyxks içeri girdi. Üzerinde sadece beline bağladı havlu ve saçlarına attığı saç havlusu vardı. Benim uyandığımı görünce; “Güzel bebeğim erken uyanmışın.” Ona bakıp iç geçirirken; “Kokun yokken uyuyamıyorum.” Yüzünde mükemmel bir gülümseme meydana gelirken onun gülümsemesi ile bende gülümsedim. İşte şimdi güneş bizim odamıza doğmuştu. Gözlerimi kırpıştırırken gülüp; “Tam beş gün sonra ilk kez güneş açıyor. Sebebi de se-“ Hızla onun sesini kesip; “Sensin. Sen böyle güzel gülmesen ben böle güzel gülümsemem.” İkimizde birbirimize huzurla gülümsedik. Biliyordum bu gülümsemeler güzel gülümsemelerdi. Beş gün geçmişti. Koskocaman beş gün. Bu beş günüm tamamen annem, Jovia ve Rian ile geçmişti. Minerva abimin yanındaydı. Abim de Nyxks ile beraber töre ile ilgilenmişti. Artık bazı şeyler rayında değildi. Korku açıktı. Halk evinden çıkmıyordu. Sokakta neşeli sesler çağlamıyordu. Herkes korkudan evinden çıkamıyordu. Korkunun sebebi de ortadaydı Hephaestus. O geri dönüyordu. Hava buz gibiydi ilk kez güneş şimdi parlıyordu. Onun gelişi, gelme haberi onun yardakçısı tarafından duyurulmuştu. O adam, evde bulduğumuza dam her şeyi anlatmıştı. Onu göndermişlerdi. Adam konuşmuş onun döndüğünü, İapetos ‘un ölümünü anlatmış ardından da ölmüştü. Bu da bir lanetti. Onun daha fazla yaşamasana izin vermeyen de oydu. Herkes ürperir, korkarken ben hiçbir şey hissetmiyordum. O yoktu! ondan korkmuyordum. Ölebilirdim, ölebilirdik. Ama bu korku yersizdi! Artık kaçamayacaktım. Bir kez hayatımı dondurmuştum. Yeniden doğuşu kabul etmiştim bundan sonra ne olacaktı? Bir kez daha bunu kabullenmeyecektim. Bu olmayacaktı. Yaşanacak her şey yaşanmalı ve son bulmalıydı. "Güzel bebeğim, iyi misin daldın?" Ona döndüm. Kocaman gülümseyerek; "Aklımı okumuyormuşsun gibi bir de sormuyor musun? Bitiyorum oğlum sana. Yemin ederim içim de gidiyor ha." Şaşkınca bana bakıp gülerek; “Sen bayağı bildiğin İstanbul’un o ağır kekolarından olmuşsun he. Oğlum falan.” Gülerken ona göz kırpıp; “Hadi, hadi hoşuma gitmedi diyemezsin.” Kahkahası odada yankılandı. Bir bacağını yatağa yaslayarak oturdu. Bana göz kırpıp; “Gitmediğini kimse söylemedi ki güzel bebeğim. Senden gelen her şeye razıyım. Oğlum da olur, aşkım da, bebeği de, kocacığım da, ha-“ “Tamam her güzel kelimeyi sıralamaman gerekiyor.” "Konu sen olunca kısa kesemiyorum güzelim ne yaparsın? Kirpiklerinden anlatmaya başlasam seneler geçer anca inerim gözlerine, bakışlarına. Ona da içim yeterse anlatabilirim zaten. İçim gidiyor içim." "Seni çok seviyorum Nyxks." "Seni çok seviyorum Tania, sana aşığım." Onun aşkı ve sevgisi farklıydı. Gözüme baksa içime titrediğini anlardım. Ben onun içini bilirdim. Derin nefes alırken gözlerimiz birbirindeydi. “Korkum artık yok Nyxks, artık biliyorum her şeyin farkındayım. Seninle bir sonumuz yok. Olmayacak da. İapetos öldü ama o Hephaestus halen yaşıyor. Ama bu beni korkutmuyor. Çünkü elimi tutan sen varsın. Sen varsan ben her şeyle başa çıkabilirim ama sen yoksan benim dayanağım yok. Güçlüyüm evet sensiz de güçlüyüm ama dayanmadıktan sonra güçlü olsam ne yazar?” “Ta-“ “Kesme sözümü, şunu söylemek istiyorum ki sana beni bir yazar yazıyor gibi hissediyorum demiştim ya unut onu. Hiçbir yazar seni yazamaz. Senin gibi seven birini, aşkını hissettiren birini yazamaz. Nyxks sen beni Öykü iken karşılaştığım bir mucizeydin, Tania iken ise hayatımsın. Oysa hayatımız uzun değil mi? Ölümsüzüz işte sen o hayatsın, bitmeyensin ve bitmeyeceksin.” Soluklandı. Duraksadı. Kafasında bir şeyleri birleştirmeye çabaladı. Oysa sadece içimden geçenleri söylüyordum. Ona ekstra dediğim hiçbir şey yoktu. Kalbimden geçenler dilime vurmuştu. Gülümsedim. Ama o bunu görmedi dalgındı. En sonunda konuşması gerektiğini hatırlamış olacak ki tedirgin bir şekilde; “Bana söylemediğin bir şey mi var? Bu beş günde bir şey mi oldu? Korkutuyorsun beni eğer bir şey varsa paylaş benimle.” Yanlış anlamıştı. Onu anlayabiliyordum. Onun bu korkusunun sebebi benim Hephaestus ‘a karşı hiçbir şey hissetmememdi. Onunla karşılaşmak istettiğimi biliyordu. Kafamı sağa sola salladım; “Hayır sevgilim, hayır Maitalea. Hiçbir şey yok. Bir şey de olmadı. Sana içimden gelenleri dedim. Her kelimemin altında bir şeyler aramaya bırakmalısın.” Bir süre beni izledi. Kafamdakileri anlamaya çalıştı. Ama ben dediklerimi söylediğimden bir şey bulamadı. Yanıma uzanıp dudaklarımızı buluşturdu. Ona karşılık vermeden çekildi. Hala havluyla duruyordu, yutkundum. “Bazen seni çözemiyorum eğer seni böyle yaparak sıkarsam bana söyle güzel bebeğim.” Kafamı salladım. Oysa onu güzelce öperek de cevabını verebilirdim. Beklemeden büyük bir hızla üzerime çıkıp dudaklarımızı birleştirdiğinde afallayarak ona karşılık vermedim. Ama ısrarcı baskılarına ellerimi ensesine atarak, dudaklarımı aralayarak onu kendime açtım. Şimdi ısrarcı dokunuşlarına, baskıcı dokunuşlarım eklenmişti. Nefes nefese kaldığımızda geri çekildi. “Sana sınıfta da demiştim. İçinden bir ses beni öpmeni söylüyorsa, öp.” Kıkırdadım. “Kalk üstünü giyin hasta olacaksın sonra halkımız diyecek ki bu nasıl hükümdar hep karısı derdinde, bir de hasta olmuş. Yönetim istifa.” Kaşları kalkarken saf bir merakla; “Yönetim istifa mı?” Diye sordu saf saf. Kıkırdayarak; “Tabi burada futbol yoktu değil mi? Bir Fenerbahçeli olsaydınız ne demek istediğimi anladınız.” “Sen Beşiktaş ‘ı tutmuyor muydun?” “Evet ama bu diğer takımları bilmeme engel değil koca bebeğim.” Kaşları çatılırken hızla; “Kocam bebeğim falan de. Hiç değilse hem kocamsın hem bebeğimsin dersin, koca bebeğim ne kızım ya?” Kıkırdadığımda; “Tamam sen bana güzel bebeğim de ben de sana koca bebeğim, anlaştık kocacığım.” Gülerek üzerimden kalkıp yerine uzandı. Beni de göğsüne çektiğinde yerimi bulmuşum gibi anında ona sokulup esnedim. O da benim gibi esnerken gülerek sataştım; "Hadi tekrar gece yap da vakti herkes uyusun." Bunu dememle odanın içi anında kararırken büyük bir şokla ona baktım. Güldü. Onun gülümsemesini şaşkınlıkla izleyen bana sırıtarak; “Ne zaman şaşırmayı bırakacaksın?” “Gerçekten gece mi oldu şu an yoksa güneş bulutların arkasına alan mı saklandı?” “Senin ağzından çıkan tek bir cümle benim için emirdir, güzel bebeğim.” Cevap veremedim. Öylece onu izlemeye devam ettim. Oysa onu izleyecek o kadar çok vakitim vardı ki ama ben bir saniyesini bile onsuz geçirmek istemiyordum. Galiba onsuz, ona bensiz geçirttiğim o yılların dönüşümünü böyle almaya çalışıyordum. Elimi yanağına çıkartıp sakallarıyla oynarken; “Bazen seni içime hapsedesim geliyor. Kimse görmesin istiyorum.” Çapkınca sırıtırken; “Bunu zaten yaptık. Evlendikten sonra çok uzun bir süre bizi kimse görmedi Tania.” “Eskiden bana ismimle hitap etmezdin, etmen için seni zorlardım. Şimdi adımı çok sık söylüyorsun.” Gözlerindeki o parıldayan boncuklar yer değiştirdi. Durgunlaştı. Bana bakarken artık gözlerimde kendimi öyle parlarken görmüyordum. Aksine uzaktım. Ona böyle yakınken uzak hissetmek göğsümde ki sancıyı arttırdı. Yutkundum, burukça tebessüm etti. “O kadar zaman adını söyleyemedim ki, bana senin adını söylemeye kalkanları susturdum. Seni suçladım bu yüzden sustuğum her an için senin adını söylemek istiyorum. O anların her biri için gözlerini, dudaklarını o yanaklarını öpmek istiyorum. Kendimi kötü hissediyorum Tania, senin için böyle düşündüğüm zamanlar yüzünden kendimi kötü hissediyorum. Ve bunu aşamıyorum. Sen aşsan da ben aşamıyorum.” “Düşünmeyi bırak desem bırakmayacaksın sevgilim, içinin acısını nasıl geçireceğimi bilmiyorum. Bildiğim tek şey senin yerinde olsam aynı senin gibi davranırdım. Sen yaşa diye ben h er şeyden geçerim Nyxks, her şeyden geçerim. Bana güzel bebeğim de, Tania de, ne dediğin önemli değil ben seni solumdan hissediyorum. Sadece bana o zamanlar demezken şimdi adımı söylemen tuhaf geldi. Sendeki bu yarayı bilseydim asla o yarayı kanatmazdım.” “Oysa sen benim yaramı kanatmazsın ona kabuk olur, beni iyileştirirsin Tania.” Kalbim hızlanmaya başlarken hızlı hızlı nefes alıp verdim. Buna gülümsedi. Onun gülümsemesine güldüm. Böyleydi zaten biz yalnız kalınca konuşmazsak birbirimize bakıp gülümsüyorduk. O benim tüm tebessümlerimdi. O benim tüm göz yaşlarımdı. O benimdi. O bendi. O benimleydi. Binlerce kelime ile onu anlatabilirdim ama o tek kelime ile hepsinin içinden çıkardı. Nyxks. İlk duyduğumda ne hissediyorsam şimdi aynısını hatta binlerce katını hissediyordum. Onun varlığı bile şükür sebebiyken bana böyle gülümsemesine nasıl gülümsemezdim? O benim her şeyimdi. Ve biliyordum ki ben onun Tania’ sıydım. Onundum, oydum. Ben onun karısıydım, her şeyiydim. Biz birbirimiz için vardık ve var da olacaktık. Ona da kendime de güvenim tamdı. Aşk buydu, böyle olmak da zorundaydı. Birbirimizin gözlerinde kaybolurken büyük bir ses yankılandı. Evin duvarları ile titrerken anında yataktan kalkmıştık. Nyxks büyük bir hızla boxer ve pantolon giyip odadan çıktığında pijamalarımla onun peşinden koşturdum. Şimdi anlıyordum, bu yankı krallığın değil bizim evin, binanın kapısıydı. Titredim ve titrememe sebep olan da hala bu yankının devam etmesiydi. Nyxks ile göz göze geldik ama uzatmadan hızla merdivenlerden aşağı inmeye başladık. Normal bir kapı çalması değildi bu. Bir sorun vardı ve bunu o kapıyı dokunuşlarından bile anlayabiliyordum. Nyxks önümden büyük bir hızla indiğinde çoktan merdivenlerde aramızda büyük bir mesafe oluşmuştu. Kapının açılış sesini duydum. Ardından da kapıya baktım. Ağlayan Minerva'ya.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD