Gözlerimi sokakta gezdirdim. Apar topar saraydan ayrılmıştık. Bu sekiz ayda çok fazla saray dışına geçmemiştim. Ve şimdi gece iyice çökmüşken sokaktaydım. Arkamızda üç düzine asker bekliyordu. Önümde ise abim Kian vardı. Hemen sağım da Rian, solum da Nyxks tam arkamda benimle aynı hizada da Minerva duruyordu. Beni koruyabilmesi için böyle olması gerekiyordu. Bir evin önündeydik. Bu ev kapalı bir ev değildi. Aksine çatısının yıkıklığı ve camların kırıklığı çok belirgindi. İçeride olan her kimse bilmiyor muydu? Ya da hissetmiyor muydu geldiğimizi? Bu biraz tuzak gibi duruyordu.
Abim elini kaldırıp kapıya uzatarak;
“Extrahere.”
Kapı anında onun açılmasını söylediği için açıldı. Büyük bir hızla kapı duvara değerken çoktan o da yerinden çıkmış boylu boyunca yıkık bir şekilde antreye serilmişti. Hepimiz irkilirken Rian;
“Abi iyi ki sessiz halledelim dedik, çok sağ ol.”
Nyxks elini kaldırdı. İşaret ve orta parmağını birleştirip kendi ekseninde bir çember çizinde arkamızda bekleyen askerler hızla evin etrafını sardılar. Abim önümden çekildi. Şimdi içeri ilk adım atan ben olacaktım. Kendime güvenerek omuzlarım dik bir şekilde içeri girdim. İçeri girmemle büyük bir ışık küresi bize doğru ilerlemeye başlamıştı. Gözlerim kamaşırken Minerva dur dedi. Onun demesi ile adım atmayı bıraktım. Tek başıma kapının bir adım ilerisindeydim ve arkamda sadece Minerva vardı. Işık küresi hızla bana çarpacakken tam bir adım önümde bir cama toslamış gibi sertçe bir yere çarpmış ve ortadan kaybolmuştu. Minerva sakince;
“Beyaz tılsım seni korudu, korur.”
Onu duydum ama cevap vermeden yürümeye devam ettim. Birkaç adımdan sonra arkama baktığımda içeride olanlar sadece Minerva ve bendim. Diğerleri kapının önündelerdi. Çünkü girseler o büyü onlara denk gelecekti. Kapısı olmayan bir yere gelince duraksadım. İçimden kendime telkinler verirken Nyxks’ in fısıltısını duydum. Yapabilirsin, sen her zaman en iyisiydin. Onun da bunu demesi ile kendime gelip bir adım daha attım. Artık salondaydım. İçeri girmemle büyük bir sallantı meydana geldi. Kapının önünde bekleyenlerin bağrışlarını duyduk ama Minerva da ben de cevaplamadık çünkü gözlerim büyük bir şokla salonda geziniyordu. Elimi kaldırıp bizi köşeye pısmış bir şekilde izleyen adama doğrulttu.
“Kimsin!?”
Cevap vermedi. Sinirlerim gerilirken elimde beliren rüzgarların oluşturduğu bir hortum gibi beliren sulara baktı. Titrerken;
“Ben, ben kimseyim. Kimseyim efendim. Bağışlayın canımı, bağışlayın efendim.”
Sandalyede ileri geri sallanıyor sadece bunları tekrarlıyordu. Gözlerimi salonda gezdirmemle duvarlardaki kan lekelerine ve tam ortada beliren kan gölüne baktım. Midem bulanırken yüzümü buruşturdum. Minerva;
“Büyü yapmalıyız, onlar içeri girmeliler Tania.”
Kafamla onu onayladım ama konuşmadım. Gözlerim sadece kan gölündeydi. İki elimi birden kaldırdım. Biri tavana doğru kalkarken diğeri salonun kapısına doğruydu. Ki salonun kapısı olmadığından sadece oraya doğrultmakla yetinmiştim.
“Omnibus carminibus egredi. “
Büyük bir rüzgar evde oluşurken adam sandalyenin arkasına saklanmak ister gibi kendi yerinde çökmeye başlamıştı.
Minerva da bana uyarak;
“Büyüler yok edilmeli.”
Onu duyduğum anda gözlerimi kapatıp devamını getirdim.
“Herus tuus adest, maledicta domus haec regina iubet.”
Sesim bağırıyordu. Beni duyduklarına emindim. Artık rüzgar saçlarımızı uçuşturuyor evi temelinden sallıyordu.
“Efendiniz burada, Kraliçe büyülerin kalkmasını emrediyor!”
Minerva’nın son kelimesinden sonra tüm sallantı ve rüzgar son buldu. gözlerimi açtığımda çoktan bizimkiler koşarak içeri girmişlerdi bile. Hepsinin bakışları ilk Minerva ile benim üzerimde ardından sandalyenin ardına saklanan adama ve en sonunda da kan gölüne çevrildi. O kan gölü neydi? Midem iyice bulanırken Rian;
"Büyü yapmışlar. Bu büyüyü yapan kişi . . . "
Onu tamamlayan da abim oldu. Kian;
"Hephaestus."
Dudaklarımın ve ellerimin titrediğini hissettim. Bu büyüyü, bu laneti hatırlamıştım. Bu lanet büyük bir lanetti. Bu lanet parçalayan lanetti. Gözlerimi kırpıştırırken Minerva;
“Bu o lanet değil mi?”
Onu tamamlayan bu sefer ben oldum.
“Maledictio Mortis”
Ve beni tamamlayan da Rian;
“Ölüm laneti.”
Ölüm laneti . . . biliyordum kişiyi paramparça ediyordu. Ve böylece küçücük kalıyordun. Gözlerim bir kez daha kan gölüne döndü. Öyle bir yerdeydi ki kenarlarına yağmur damlaları ulaştığından kan yukarıda durmuş altına su birikmişti. Oysa çökmesi gereken kandı. Bu detayı sadece benim fark etmediğimi abimin söylenmesi ile anladım. Kian;
“Yağmur suyu değmiş kana nereden baksan 8 aylık. En son o zaman yağmur yağdı.”
Hepimizin gözleri birbirini buldu. Bunu hepimiz biliyorduk en son bizim geldiğimiz gün yağmıştı yağmur. Bacaklarım titredi, Nyxks beni göğsüne çekti.
“Nyxks, o olabilir mi? Bu İapetos olabilir mi?”
Herkesin aklındaki o soruyu dile getirmem ile huzursuzca bana baktılar. Minerva;
“Anlamamızın tek yolu var. Kian, dokun ona.”
Gözler abime döndü. Onun hafıza gücü vardı ve dokununca tanıdık biriyse onunla olan anıları göreceğini biliyorduk. Adım attı. Ama onun da adımları titrekti. Evet o kardeşimize zarara vermişti, bana zarar vermişti ama o aynı zamanda onların kaç yıllık dostuydu. Şimdi param parça olan bu vücut onun muydu? Eğildi. Elini kaldırdığında titrediği için ilk etapta yumruk yapsa da Nyxks benden ayrılıp ona adımladı. Elini onun omzuna yasladı. İşte şimdi iki dost diğer dostlarına bakıp bakmadıklarını anlamaya çalışıyorlardı. En sonunda elini açıp kanın üstüne koydu. Ve nefesini tutarak elini o kan gölüne değdirdi. Değmesi ile büyük bir hızla kendini geri atması bir oldu. Odanın diğer köşesine geçerken bu hızına hepimiz afallamıştık. O da afallamış bir şekilde elindeki kana bakıyordu. Minerva;
“Sevgilim?”
Sesini oldukça yumuşak tutmuş, onu ürkütmemeye çalışmıştı. Nyxks de aynı onun gibi;
“Kian.”
Cevap vermedi. Öylece eline bakmaya devam etti. Bacaklarım tutmazken Rian 'ın koluna dokundum. Hızla beni belimden kavradı. Artık hepimiz büyük bir endişe ile onu bekliyorduk. O ise bize hiç bakmıyor aksine elindeki kandan gözünü ayırmıyordu. İçim titredi. Ve biliyordum ki titreyen sadece ben değildim. Minerva yavaş adımlarla ona yaklaştı. Bu yaklaşım sadece onu ürkütmemek için yavaştı. Onun yanına çömeldi. Nyxks yaşadığı şoktan kurtulup hızla yanıma geldi. O da Rian gibi bedimden kavradığında artık ayaklarım yere basmıyor bile olabilirdi. Minerva;
“Kian?”
Abim irkilerek ona döndüğünde gözlerindeki yaşı görmemle donup kaldım. Hepimiz cevabımızı almıştık. Ama abim
durmadan konuşarak bunu tasdikledi;
“Onu suçladım evet suçlu, Rian ‘a, Tania’ ya bunları yaşattı ama bu paramparça bedeni hak etmedi. Onu öldürmüşler Minerva, İapetos ölmüş.”
Ölüm… bana uzak bir kavramdı. Aslında bir o kadar da yakındı. Kedimi çift kişilikli gibi hissediyordum. Bu normla miydi? Canım yanıyordu. Beni, ikizimin canını yakmıştı. Neden hala onun ölümü göğsümü sızlatıyordu. Olduğum yerde sendeledim. Oysa belimden hem Nyxks hem de Rian tutuyordu. Ama onların da güçsüzlüğü belimdeki gevşek ellerdi. Rian mırıldanarak;
“Ö- ölmüş?”
Gözlemiz buluştu. Dolu gözlerimi gördü. Dolu gözlerini gördüm. Ağlamam ona karşı duyduğum o hislerdi. Ben dile kolay tam 13 sene onu abi bilmiştim. O bizi terk ettiğinde kaç gece ağlamıştım. Kaç gece Ömür ile konuşuyor benimle konuşmuyor diye yanmıştım? O benim, o kabullenmese de abimdi.
Ve o Rian ‘ın canını yakmıştı. Onu öldürmeye çalışmıştı. Gözümden bir damla aktı. Eş zamanlı büyük bir şimşek evi aydınlattı. Artık biliyordum Nyxks o da her şeye rağmen üzülüyordu. Ona döndüm. Önce yanağımdan akan o yaşa baktı. Ardından da gözlerime. Gözleri bomboştu. Göstermemeye çalışıyordu. Oysa bu şimşek onu açık eden unsur değil miydi?
Minerva yutkunarak;
“Kian . . . “
Devam edemedi. Gözlerinden yaşlar akarken kendimi tuttum. Ağlamayacaktım. Ama bunu hal etmemişti. Evet bizim canımıza kast etmişti ama böyle paramparça olmak? O lanetle lanetlenmek! Kabullenilemezdi. Boğazımı temizledim, yalandan öksürerek;
“Haber vermemiz gerekiyor.”
Bunu dediğim anda Rian ağzını açmış ve bir çığlık savurmuştu. Ellerim anında kulağıma giderken herkes öyleydi. Rian;
“Artık tüm krallık bir ölümün bizim yanımızda olduğunu biliyor.”
Onu çözmüştüm. Biraz daha acı dolu bağırsaydı hepimizin öleceğini biliyordum. Gözlerimiz bir aradayken onu hissettim. Üzülmemişti, korkmuştu. O korkuyordu. Ona bunu yapan kişilerin bana bir şey yapmasından korkuyordu. Gözlerim kısılırken ona temin etmek, ona güvence vermek ister gibi kafamı sağa sola salladım. Ama bu onu rahatlatmadı. İçi acıyordu, canı yanıyordu. Biliyordum ve bunu bilmek canımı yakıyordu. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Nefesimi tuttum. Gözlerim abime kilitlendi. Öylece elindeki kana bakıyordum. Adım attım. Adım atmamla onun parçalarına bastım. Sesler midemi bulandırırken nefes almadım. Ona yürüdüm, gözlerimi ne yere çevirdim. Ne de o kan gölüne baktım. Yanına çöktüm. Onun yanına çökmemle gözlerini kanlı elinden çekti. Bana baktı. Kızarıktı o gözleri. Biliyordum onu anlayabiliyordum ama hissedemiyordum.
“Bana kızıyor musun Tania?”
Ağzımı açamadan büyük bir sitemle devam etti;
“Ne kadar kızsan haklısın. Bana kızabilirsin sana gönül komam, sana kızamam, sana kıyamam ki. Sana hiç seni sevdiğimi hissettiremedim değil mi? Ama çok seviyorum Tania. Söyleyemiyorum sen hissetsen olmaz mı? Sende gitme onun gibi. Kızıyorsun o bize ihanet etti neden ağlıyorsun falan diyor olmalısın. Haklısın ama o benim dostumdu. Ben onunla büyüdüm. Evet Rian ‘ın canını yaktı onu öldürüyordu! Çok sinirliyim ona . . . “
Duraksadığında gözünden akan yaşlara baktım. Elim titriyordu bunu gram umursamadan kaldırıp elimi yanağına yasladım. Minerva ‘nın ağlayışlarını, Rian ‘ın öylece iç çekmesini duydum. Abim devam etti. Elim yanağındaydı, göz yaşlarını ben sildikçe onlar elime akmaya devam ediyordu.
“Çok sinirliyim ona ama böyle ölmesi. . . Böyle ölmeyi kim hak eder anasını satayım? Şuna bak param parça. Elimde ondan kalan bir kan gölünden aldığım kanı var. Eğer ben dokununca onunla olan anılarımı hatırlamasaydım onun kim olduğunu bile anlayamayacaktık. O bir hiçmiş gibi öldü.”
Yutkunamadım, canım yandı. Nyxks en sonunda tepki verir gibi yanımıza gelip abimin diğer yanına oturdu. Şimdi Minerva bir adım karşımızda, Nyxks, ben ve abim sırtımız duvara yaslı oturuyorduk.
Nyxks sesi kısık ve pürüzlüyken;
“Ona bir hiçmiş gibi hissettirdik.”
Aynı anda odada bulunan herkes nefes aldı. Şiddetli bir şimşek odayı bir kez daha aydınlattı. Nyxks;
“Ona kızgınım, kırgınım, öfkeliyim ama o, o öldü. Ve böyle ölmemeydi! Anasını satayım böyle ölmemeliydi! Bu şekilde olamamalıydı!”
İçimdeki sesleri bir kere daha dinledim. Hepimiz ona kızgındık ama hiçbirimiz böyle ölmesini istemiyorduk. Hiçbirimiz onun böyle bir sonla bize veda etmesini beklemiyorduk, istemiyorduk. Yanıyorduk. Bu yangın soyut bir yangındı. Kızamıyordum, küsemiyordum. O bize bunları yaşatmışken kendimi suçlamam normla miydi? O ölmüştü. Gözlerimi ve ellerimi abimden çekip önüme döndüm. Şimdi manzaram onun kanıyla oluşmuş o kan gölüydü. Oysa kandan tiksinirdim. Şimdi kokusunu bile almayacak kadar hissizleşmiştim. Öylece kanı izledim. Ona ne yaptığımı düşündüm. Ölmeseydi, onu burada canlı bulmuş olsaydık ne olurdu? Rian? Onu öldürür müydü ya da abim? Belki de Nyxks onlara bırakmazdı bile. Ama bu ihtimaller gerçekleşmemişti çünkü onu canlı bulamamıştık! yanlış, onu biz bulamamıştık bile. Ondan kalanları bulmuştuk o da ayaklarımızın altındaydı. Midemdeki bulanmaya karşılık gözlerimi kapattım. Geçecekmiş gibi. Kapattım kapatmasına ama geçmedi. Ne içimdeki, göğsümdeki sızı geçti. Ne de o aklımdakiler dindi. Midem de bulanmaya devam ediyordu. Yutkundum, peş peşe yutkundum. Oysa hani insan beş kez üst üste yutkunamazdı? Ben yutkundum. Rian;
“Ben neden böyleyim? Neden sizin gibi ağlamıyorum? Neden üzülemiyorum?”
Gözlerimi açmadım ona dönmedim. İçimdekileri bilmesin istedim. Nyxks sakince;
“Sana . . . yani siz en son görüştüğünüzde olanlardan dolayı böyle hissetmen normal Rian. Kendini bir konuda suçlamamalı, kötü hissetmemelisin.”
Ses tonu ifadesiz de olsa içindeki o fırtınayı dışarı yansıttığından onu anlıyordum. Üzülüyordu. Öyle bir adamdı ki karısı için bunca şey yapmasına rağmen bu adama için üzülüyordu. Öyle bir kadındım ki benim yüzümden ikizimi öldürmeye kalkmasına rağmen bu adama üzülüyordum. Minerva da hıçkırıklarını bastırarak;
“Zor bir süreç atlattın Rian, sana hiçbirimiz bu konuda kızamayız.”
Rian aynı şekilde;
“Kendim için değil Tania içindi korkum. Onunla yüzleştiği an içindi. Onu o güne, yaralandım güne götürdüğümde bile gerçek olamamasına rağmen kollarımda titriyordu . . . Bunun için, onun o göğsünü gördüğüm için ondan daha da nefret ettim. Bana bunun için kızacak mısınız? Kızın. Öldüğü için üzülmüyorum. Karşı karşıya gelmediğimiz için sizden birini kaybetmediğim için seviniyorum. Onu zaten kaybetmiştim! Sizi de kaybedemezdim. Şimdi bana böyle düşündüğüm için kızacak mısınız? Kızın. Küsecek misiniz? Küsün. Ama hayatta olmanıza sevindiğimi ve ona hiç üzülmediğimi de bilin.”
Oysa ben ona kızamazdım. Ben ona küsemezdim. Haklıydı yaşıyordu o nefes alıyordu. Bunun için şükretmeliydim çünkü onun ölüm haberini duymaktan o kadar çok korkarak gelmiştim ki bende oluşturduğu büyük bir travmaydı. Gözlerimiz buluştu ona gülümsedim. Bu gülümseme refleks şeklinde bir gülümsemeydi. Farkındaydı ama yine de beni kırmadan gülümsedi. Bu gülümsemenin felaketlerin başlangıcı olacağının bilincindeydim. Rian odadan çıktı. Onun çıkması ile gözlerim sandalyenin arkasında duran adama kaydı. Göz göze geldik. Bir kere daha anladım ki yaşadığımız her şey planlıydı. İstediği buydu.