Sekizinci Bölüm -Vazgeçtin He!-

2365 Words
Aslında huzurlu geçmesi gereken koca hafta sonu zehir gibi geçmişti. Neredeyse Ege’yle hiç konuşmamıştık. Gerçi yüzünü görebilsem konuşabilirdik ama eve geldiğinde direkt odasına geçiyordu. Bende fazla üstelemiyordum. Sabah huzursuzca yataktan kalktım. Üstümü giyinip aşağı indiğimde Ege kapının önünde telefonuyla oynuyordu. İyice görüş alanına girip bana bakmasını sağladım. Tabi göz ucuyla ne kadar baktıysa... “Daha saat erken ne diye kapıda duruyorsun?” diye sordum cevap vermesini ümit ederek. “Pelin’le kahvaltıya gideceğiz.” dedi hızlıca ve kapıyı açıp resmen yüzüme çarparcasına kapattı. Uyuz, dengesiz, sosyopat. Sanki ben kendi isteğimle Hakan’la yakın olmak istiyordum. Hakan! Madem öyle bizde Hakan’la ilk adımımızı atalım. Telefonumu elime alıp Hakan’ı aradım. Daha ikinci çalışta açtı. “Günaydın asi kız.” “Günaydın bil bakalım bugün ne yapıyorsun?” “Ne yapıyormuşum?” “Benim özel şoförlüğümü.” dedim sonunu uzatarak. Kahkahalarının arasından; “Bundan şeref duyarım. 15 dakikaya hazır olurum.” deyip telefonu kapattı. Bende odama çıkıp çantamı aldım ve aşağı inip beklemeye başladım. Dediği gibi 15 dakika sonra kapıdaydı. “Hazırsan çıkalım.” dedi. “Hazırım,” dediğimde beni durdurdu. “Ecem beden kıyafetlerini almamışsın.” “Ah doğru bugün pazartesi yıkamak için eve getirmiştim. Bir dakika...” deyip yukarı fırladım. Kendi kıyafetlerimi çantama koyup dışarı çıktım. Ege’nin de elinde çanta yoktu. Yine insanlığım tuttuğu için onun da odasına girip kıyafetlerini aldım ve aşağı indim. “Şimdi hazırım.” deyip Hakana sırıttım. Arabaya atlayıp okula gitmeye başladık ve garip bir şekilde ikimiz de hiç konuşmadık. Hayır Ecem böyle olmaması gerekiyordu. Senin şuan onunla sohbet etmen gerekiyor diye ne kadar kendime diretsem de hiçbir konuşma girişimin de bulunmamıştım. Okula geldiğimiz de herkes içeri girmeye başlamıştı. Koşarak sınıfa çıkmaya başladık. İlk ders edebiyattı. Bu herkes için ölüm gibi bir şeyken ben halimden memnundum. İşte bu yüzden kimse benimle takılmak istemiyordu. Herkes bir konuda aynı fikir de olurken ben ısrarla onlarla aynı şeyleri düşünmüyordum. Sonunda da; ‘Benim kaybım değil o yüzden mutluyum’, diye kendimi avutuyordum. Sınıfa girdiğimde Ege’yle Pelin her zaman ki gibi dipdibelerdi. Sakince sırama geçtim ve Pelin’le göz teması kurdum. Bu benim dilim de 'defol git' demek oluyordu. Oda gözlerini bana dikerken bakışmamızı hoca böldü ve yerine geçti. 5 dakikanın ardından hoca derse başladı. “Evet gençler bugün ki konumuz aşk.” dedi sırıtarak. Ciddi misin sen, koca edebiyatta aşktan başka konumu yok? Aslında pek yok ama bu ille de aşkı anlatmak zorunda olduğun anlamına gelmez. “Size sorum şu. Hiç âşık oldunuz mu? Aşık olduğunuzu nasıl anladınız ve neler hissettiniz? Bunların cevabını verebilecek var mı?” dedi. Ne olur beni kaldırmasın diye dilerken,” Ecem sen başla istersen,” diye devam etti. Nasıl bir şey bu yahu? Ne dilersem tersi çıkıyor hep. Sitemimi içime akıtıp yavaşça ayağa kalktım. Herkes bana dönmüştü ki bu güzel bir duygu değildi. Kafamı hafifçe Ege’ye çevirdiğimde sırıtarak bana bakıyordu. Kesin içinden 'bana olan aşkını nasıl anlatacaksın acaba?' diye geçiriyordu. Onun sırıtması sinirimi kat kat artırırken ağzımı açıp gözümü yumucaktım. “İlk sorunuzdan başlayayım hocam. Evet aşık oldum hemde deli gibi aşık oldum. İkinci sorunuza gelirsek de, sadece gözlerine bakmam yetmişti aşık olmak için. Klişe bir laf ama gerçekten öyleydi. Fazla karanlıktı onun gözleri. İfadesizdi hiçbir şeyi anlatmıyordu. Kötü çocuk takıntısı seninki diyeceksiniz ama öyle bir şeyde değildi bu. Onun gözlerinde ki gerçekleri sadece ben görebiliyormuşum gibi hissediyordum. Üçüncü sorunuzun cevabını da vereyim. Tam anlamıyla bir enkazın içindeydim. Ona aşık olmak sanki tüm hayatımın elimden gitmesi gibiydi. Benim aşkım mutlu sonla biten hikayeden değil maalesef. Evet o benim ilk aşkımdı ama vazgeçtiğimdi de. Tabi bunları anlatmam aşktan vazgeçtiğim anlamına gelmiyor. Aşkın sizi nerede bulacağı belli olmaz. Belki birine çarpıp kitaplarınız yere düşer orada tanışırsınız belki de hırsla koşarken karnınıza kramp girmiş yerde otururken bir çocuk size elini uzatır,” dedim uzun konuşmamın sonunda Hakan’a bakarak. Herkes gibi o da şok olmuş biçimde bana bakıyordu. Böyle bir şey beklemediğine adım kadar emindim. Ama şuan ki fırsatı yaratmak zorundaydım. Eğer herkesin içinde ondan hoşlandığımı -aslında hoşlanmadığımı-itiraf ettiğimi sanarsa daha kolay olacaktı. Hoca bana şaşkın gözlerle teşekkür edip yerime oturttu. Sol tarafa bakmıyordum bile. Aslında ne tepki verdiğini çok merak ediyordum ama ısrarla dönmedim ondan tarafa. Hoca birkaç kişiye daha söz hakkı verdiğinde zil çoktan çalmıştı. Artık ne kadar uzun konuştuysam. Tam o esnada 'çıt' diye bir ses geldi. Kafamı çevirdiğimde Ege elinde parçaladığı kalemi sıraya koyup hızlıca sınıftan çıktı. Ben arkasından baka kalırken Selin uçarak yanıma gelmişti. “Senin içinde ne kıyametler kopuyormuş da haberimiz yokmuş,” dedi alayla. Beden çantalarını alıp koluna girdim. Hakan da çoktan sınıftan çıkmıştı. Ee normal çocuğa bakıp öyle konuşursam nefes alması bile bir mucizeydi. Soyunma odalarına ilerlerken Selinin kolundan çıkıp Ege’yi beklemeye başladım. Herkes yavaş yavaş içeri girmeye başlamıştı ama o görünürlerde yoktu. Tam bende soyunma odasına girecekken biri hızla koluma yapışıp beni çekiştirmeye başladı. Ege olduğunu anlamam parfümünün kokusundandı o yüzden çığlık atmamı son anda durdurmuştum. Beni depo gibi küçük bir odanın içine resmen fırlatıp kapıyı kapattı. “Senin derdin ne?” diye bağırmayı sonradan akıl edebilmiştim. “Benim derdim ne öyle mi?” dedi gülerek bir yandan da üzerime doğru yürümeye başladı. “Anlama problemin olmadığını sanıyordum.” dedim hızlıca. Gözleri git gide sinirden kısılıyordu. “Asıl senin derdin ne lan!?” diye bağırınca yerimde sıçradım.”Edebiyat dersin yaptığın şov çok güzeldi Ecem hanım.” dedi fısıldayarak ama bu daha da korkutucu yapıyordu onu. “Mecburdum.” diye kendimi savunmaya geçtim. “Neyine mecburdun lan resmen sınıfın ortasında çocuğa 'sana vermek istiyorum' diye bağırmadığın kaldı.” dedi bağırarak “Ne yaptığımın farkındaydım Ege.” dedim sakinleşmesini isteyerek. “Demek benden vazgeçtin.” dedi sırıtarak. Ne ara konuyu değiştirdi ve ne ara bu kadar aramızda ki mesafe kapandı farkında değildim. “Aynen öyle.” diye diş direttim bende. Geri adım atamazdım. Onun karşısında daha fazla ezilemezdim. “Demek artık bana aşık değilsin.” dediğinde aramızda sadece 2 cm vardı. “Seni unutacağımı bilmen lazımdı.” dedim direnmeye devam ederek. “Beni unutmak?” dedi kendi kendine sorarak.”Ondan o kadar emin olma” “Bak fazla uza-... “dememe kalmadan kafamı kendine çekip dudaklarıma yapışmıştı. Ne olduğunu anlayamadan öylece dikiliyordum. Bir iki saniye sonra kendimi hareket ettirebilmiştim ve ellerimi göğsüne koyup ittirmeye çalıştım. Bileklerimi yakalayıp kollarımı belime doğru getirdi ve kendine daha çok bastırdı. Hareket edemiyordum. Bir dakika kadar sonra dudakları yukarı kıvrılmaya başlamıştı çünkü aptal gibi karşılık vermeye başlamıştım bende. 'İstediğimi aldım' edasıyla benden ayrılıp yüzüme bakmaya başladı. “Vazgeçtin he?” dedi tekrardan.”Bundan emin misin asi kızım?” dedi ve yerdeki beden çantasını alıp sırıtarak depodan çıktı. Kısa bir şokun ardından kendime gelerek depodan çıkıp soyunma odasına ilerledim. Allahtan uzun teneffüsteydik yoksa geç kaldım diye üstüne azar yiyecektim. Soyunma odasına girip hızla üzerimi değiştirdim. Şortumla tişörtümü üstüme geçirip saçımı topladım ve hızla salona ilerledim. Kızların olduğu kısma giderken Ege’nin bakışları üzerimdeydi ve keyfi oldukça yerindeydi. İlk defa bilinci yerindeyken beni öpmüştü. Neredeyse benim bile keyfim yerine gelecekti. Hoca düdüğünü öttürüp dikkati kendine topladı. “Basketbol ve voleybol seçmeleri yapacağım. Şimdi ilk önce kızlar.” dedi ve erkekleri sahadan gönderdi. Filenin oraya doğru ilerledik. Sınıfta 7 erkek 6 kızdık. Hoca 3'lü olarak bizi ayırdığında Pelinle aynı takımda olmadığıma teşekkür ettim. Voleybolda fena sayılmazdım. Bilek gücü bu oyun için yeterdi. Benim takımım da Selin ve Ezgi, karşıda da sarı çıyan ve onun yandaşı Gül'le kendi halinde takılan sınıfımızın sessiz kızı Yıldız vardı. Selin pasörlükte iyi olduğunu söyleyip ortaya geçti. Ezgi de savunmada iyiydi. Smaçta da tabi ki ben, asla bilek gücüme laf ettirmezdim. Hoca düdüğünü öttürüp yerlerime geçmemizi söyledi. İlk servisi biz başlatıyorduk. Ezgi servisi attığında Gül zorla karşılamıştı. Oyunu döndürdüklerinde Pelin topa ne kadar abansa da kurtarması kolay olan topu Seline doğru attım. Düzgün bir şekilde topu havalandırıp bana atarken iki adımda sıçrayıp topu boş alana attım. İlk sayı bizim ki böyle giderse kolayca yenerdik. Arada Ege’yle göz göze gelmem konsantrasyonumu bozuyordu. Israrla gözlerini bana dikmişti. İnadına yaptığını biliyordum ama dağılmayacaktım. Yine onunla göz göze geldiğimiz bir anda fazla dalmış olacağım ki kafama yediğim topla kendime geldim. Boşluğuma geldiği için yere düşmüştüm. Hırsla kafamı kaldırıp atana bakarken Pelin sırıtarak bana bakıyordu. “Nasıl bir dengesizsin sen acaba?” diye benden önce Selin bağırmaya başlamıştı. “Burası hayal kuracağı yer değil saha uyandırmak istedim sadece.” dedi alayla. Sinirle yerden kalkıp yerime geçtim. Servis sırası onlara geçtiğinde tek düşündüğüm bunun altında kalmayacağımdı. Pelin servis için arkaya giderken Ege’ye göz kırpıp öpücük gönderdi. Ege de karşılığını hafif sırıtmasıyla vermişti. Pelin topu atıp yerine geçerken Ezgi topu Selin’e attı. Selin de topu bana yükselttiğinde topa öyle bir abandım ki Pelinin tam burnuna gelmişti. Çığlık atarak yere düştüğünde sırıtma sırası bendeydi. Onların sahasına geçip hafifçe yanına eğildiğimde burnunun kanadığını fark ettim. Kulağına eğilip fısıldadım. “Burası yiyişme yeri değil saha hatırlatmak istedim sadece.” deyip tekrar sırıtarak ayağa kalkıp yürümeye başladım. Tam o esnada yine Ege’yle göz göze geldiğimizde sırıtarak bana bakıyordu. Bugün her şey benim lehime mi yoksa aleyhime mi işlediğini bilmeyerek salondan çıktım. Şu an içimde oluşan hisler o kadar karmaşıktı ki açıklayamıyordum. Her geçen saniye bedenime acı olarak geçiyordu sanki. O kadar ağırdı ki bu acı daha fazla dayanamayacak gibiydim. İçten içe yok olmamı sağlıyordu... Kendimi bahçeye attığımdan beri kendimde değildim. İlk defa bu kadar karmaşık hissediyordum ve çok ağır geliyordu bedenime. Koşarak yanıma gelen Selin’in sorduğu sorulara cevap verememem kendimde olmadığımın kanıtıydı zaten. “Ecem kendine gel ne olursun duyuyor musun beni?” Selinin endişeli bakışlarına çevirdim yüzüme ama tepki veremiyordum. Ağzıma mühür vurulmuştu sanki. Sinirli olduğumda gerçekten kendimi kaybedebiliyordum. Giderek gözlerim kararmaya başlamıştı. Son kez Seline baktığım da bedenim daha fazla dayanamadı ve Selin’in kollarına düştüm. Son duyduğum ses Selin’in "Yardım edin "diye bağırış sesiydi. *** Kendime geldiğim de okulun revirindeydim. Meraklı gözlerle bana bakan Hakan ve Selin’e gözlerimi çevirdim. “Uyandı galiba.” dedi Selin. “Ecem beni duyuyor musun?” dediğinde Hakan, hala cevap veremiyordum. “Yok kesin buna inme falan indi. Ya da dilini yuttu en son ihtimal sağır oldu. Ecemmm duyuyor musun beni?” diye bağırdığında Selin’e yüzümü buruşturdum. “Çok net biçimde duyuyorum Selin çığırma kulağımın dibinde,” dedim zorla çıkan sesimle. “Madem duyuyorsun ne diye cevap vermiyorsun bir şey oldu sandım.” Odada bakındığımda Ege’nin olmadığını fark ettim. “Ege nerede?” dedim meraklı sesimle. ,“Sevgilisinin yanında.” dediğinde “Sevgilisi !?” dedim şaşırarak. “Canım işte Pelin’in yanında kıza nasıl yapıştırdıysan artık topu nerdeyse burnu kırılacakmış ayrıca onlar sevgili değiller mi sürekli beraberler.” “Banane ne olduklarından.” dedim sinirle. Keşke kırılsaymış burnu. Müstahak ona. Sen gel bir saat önce öp beni, şimdi benim değil de onun yanında ol. Ne sanıyor bu çocuk beni? Onun verdiği sinirle ve revirin iğrenç kokusuna daha fazla dayanamayıp yataktan kalktım. “Ecem saçmalama biraz daha dinlenmek gerek." “Hakan lütfen eve bırak beni. Bir saniye bile durmak istemiyordum bu lanet yerde.” “Peki.” dedi ve birden kucakladı beni. “Hey buna gerek yok yürüyebilirim.” “Hayır asi kız sana bu zevki yaşatıyorum işte yakışlık Hakan Öztürk'ün kollarındasın.” dedi sırıtarak. “Ukala mıyız ne?” “Eh arada.” dedi sırıtmaya devam ederek. Okuldan dışarı çıktığımızda teneffüs olduğu için herkes bize bakıyordu. Onlara aldırmadan Hakan’ın arabasına doğru ilerliyorduk. Birden Ege’nin bağırmasıyla Hakan durdu. “İyi misin?” dedi endişeli bir sesle. Hiçbir şey söylemedim. “Ecem sana diyorum.” dedi bağırarak. “İyiyim, ilgilenmen gereken kişiyle ilgilen.” dedim ve Hakan’ın kucağından indim. Birden yapınca tekrar başım döndü ama aldırmadan Hakan’ın arabasına atladım. Hakan da Ege uzunca bakışmalarının ardından arabaya geldi ve gazı kökledi. Eve geldiğimizde Hakan yine beni durdurdu ve kucağına aldı. Tam o sırada bizim eleman Ali dışarı çıkıyordu. Beni öyle görünce koşarak yanımıza geldi. “Efendim iyi misiniz?” dediğinde Ali'ye gözlerimi büyülttüm. Milyon kere bana efendim dememesi için uyarmıştım. Hakan anlamaz gözlerle Ali’ye bakıyordu. “İyiyim Ali bir şeyim yok.” dedim gözlerimi büyütmeye devam ederek. “Aaa peki o zaman iyi günler.” deyip tekrardan eve doğru yürümeye başladı. “Sana efendim mi dedi o?” “Biraz garip biri boş ver.” dedim üstelememesini umarak. Eve girdiğimiz de salondaki koltuğa yatırdı. Sonra mutfağa gidip bir bardak su getirdi ve sehpanın üstüne oturdu. Bende oturur pozisyona geçtim ve ona baktım. “Ne söyleyeceksen söyle artık.” dedim sırıtarak. “Hah tamam bir dakika ver.” dedi ve derin nefes alıp verdi. Az da olsa tahmin ediyordum bana diyeceğini. "Ecem bana aşık mısın?” “Ecem bana aşık mısın?” dediğinde içten içe gülmüştüm. “Yani şöyle söyleyeyim. Bugün edebiyat dersin de dediklerin hala aklımdan çıkmıyor.” dedi hızlıca. Hadi Ecem toparla kendini ve söyle şimdi yakınlaşmanın tam sırası. “Evet.” dedim pat diye. Öyle bir mutlulukla bakmıştı ki bana benimde rahatlamamı sağlamıştı. “Yani sana aşık değilim. Sadece senin yanında mutluyum rahatım ve bu sana yakın olmamı sağlıyor sanırım hoşlanma desek daha iyi olur.” dedim cümlemi toparlayarak. Yine kendimden beklenmeyeni yapıyor, yalanda olsa bir erkeğe duygularımı söylüyordum. Hakan o kadar mutlu bakıyordu ki bana. Bir erkeğin gözleri her şeyi anlatabilir miydi? Hakan’ın ki kesinlikle anlatıyordu. Birden ellerimi tuttu. “Bak sen tanıdığım kızlardan farklısın. Evet çok klişe bir laf ama öylesin. Buradakilerin çoğu tipine ve parana bakar. Sen öyle bir şey yapmadın. Onun yerine beni tanımayı seçtin. O yüzden sana bu kadar bağlandım sanırım,” dedi bir çırpıda. Gözlerimi gözlerine dikmiş öylece bakıyordum. Bunları duymak bir kızı heyecanlandırabilirdi ama beni endişeye sürüklüyordu. Bağlanmak mı? Ne ara? Kapı açılma sesi geldiğinde bakışlarımı Hakandan ayırıp arkamı döndüğüm de Ege’nin gelmiş olduğunu gördüm. “Asi kızım toparlanmış bakıyorum ve sende gidebilirsin.” dedi birden Hakan’a dönerek. İlk defa Hakan’ın Ege’yi öldürecekmiş gibi baktığını gördüm. Hızla ayağa kalktığında Egeyle kavga edeceğini sandım ama o bana yaklaşıp alnıma öpücük kondurdu. “Görüşürüz.” dedi yanağımı okşayarak ve Ege’ye bakmadan evden çıktı. Ben arkasından şaşkınca bakarken Ege’nin bağırmasıyla kendime gelmiştim. “Öptü mü lan o seni?” dediğinde hiçbir şey demedim ve ayaklandım. Birazcık uyumak istiyordum yoksa hiçbir şekilde bu günü atlatamazdım. Merdivenlerin oraya geldiğimde yine başımın dönmesiyle kola tutundum. Gözlerimdeki karartının geçmesini beklerken birden ayaklarım yerden kesildi ve Ege yukarı çıkartmaya başladı. “Kendim gidebilirdim.” dedim gidemeyeceğimi bilerek. “Hakan bey az önce gittiler kusura bakma bana kaldın.” dedi hırlayarak. Gözlerimi devirip sesimi çıkartmayarak boynuna doladım kollarımı. Başım yanağına değerken onu yakından incelemek lanet olsun ki harika hissettiriyordu. Az önce sevdiğini söyleyen çocuğu es geçip, kendimi onun kollarında mutlu hissedecek kadar gerizekalıydım. Odama girip yatağıma yatırmasıyla gözlerimi yumdum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD