Yedinci Bölüm -Plan-

3239 Words
Tamı tamına 5 ay oldu. 5 aydan beri buradaydık ve elimizdeki sonuç koca bir sıfırdı. Geçen göreve göre daha zordu belki ama elimizde hiç bir şey olmayışı Ege’nin aksine beni daha da strese sokuyordu. “Koca 5 ayda elimize hiç bir şey geçiremediğimize inanamıyorum,” diye mızmızlanmaya başladım. “Abartma Ecem daha dönem bitmedi bu defa ki daha riskli ve sabır gerektiren şey. Fazlasıyla sana uzak olan şeyler bunlar ama dayanacaksın mecbur.” Aslında haklıydı o benim aksime daha sakin daha dikkatliydi. “Olabilir ama bir şeyler bulmamız lazım.” “Ve Ege kaçar.” diye ayaklandı. “Ya niye takmıyorsun beni?” “Çünkü sen böyle yaptıkça ben geriliyorum o yüzden senden kaçıyorum asi kızım.” dedi ve çantasını alarak dışarı çıktı. Ah cidden çok sinir. Bende çantamı alıp evden çıktım. En azından rahatlamam için kesinlikle bir şeyler yapmam lazımdı. Okula geldiğimizde direkt Selinin yanına gittim. İlk defa yakın bir arkadaşım vardı. Yalan değil yakın hala yakın arkadaşım olmasından dolayı üzerimde bir şaşkınlık vardı. “Neredesin Ecem ya 5 dakikadır seni bekliyorum.” “Sanki 5 saat bekletmişim gibi konuşma Selin.” “Beklemeyi sevmiyorum.” “Evet bekletmeyi seviyorsun.” dedim gözlerimi devirerek. Bir keresinde alış veriş merkezinin orada tam 1 saat beklemiştim.Meğersem kendisi çoktan alış veriş merkezine gelmiş ve bir şeyler almaya başlamıştı. Tam o anda birinin elini omzumda hissettim. Hakan kolunu hem benim hem de Selinin omzuna atmış, sırıtarak bize bakıyordu. “Günaydın cimcime günaydın asi kız.” dedi bir Selin’e bir bana dönerek. “Günaydın şef." dedi Selin de. İlk başlarda niye şef dediğini anlamıyordum sorduğumda "Hakan muhteşem yemek yapar yerken parmaklarını değil kolunu yersin.” demişti Selin abartarak. “Günaydın.” dedim bende ayni samimiyette. Sınıfa doğru giderken Hakan'nın kolunun altından çıkıp sırama doğru ilerledim. Sarı çiyan sende yerine geçsen süper olur hani. “Hadi Ege süper bir mekan kafamızı dağıtırız biraz.” diye tam anlamıyla arsızca sırıtıyordu. “Güzelim biliyorsun seni asla kırmam ama bu gece başka planım var.” dedi Ege. Bir dakika; ‘güzelim’ mi dedi o? Şaka mısın sen dercesine Ege ye döndüm. Gamzelerini belirtecek şekilde bana dönüp sırıttı. Sonunda Pelin pes edip yerine geçti. “Hayırdır ne işin var başka birinin mi hayatını karartmaya mı karar verdin?” “Haha çok komiksin. Bu akşam Hakan’ların evine gitmemiz lazım.” “Bravo.” diye alkışladığımda gözlerini devirdi. “Uzatma Ecem nasıl gideceğiz evlerine?” İşte bu biraz sıkıntılıydı. Birden diye diyemem ki size geleceğiz diye. Biraz düşündükten sonra pat diye sırama vurdum. Ege sıçrayıp bana döndü. Ah benim şu ani hareketlerim. Pis pis sırıtıp ona döndüm. “Yemek... “dedim sinsice gülerek. “Ne yemeği?" diye anlamazca sordu. “Şefin bize özel yemeği...” *** Teneffüste vakit kaybetmeden Hakan’ın yanına gittim. “Şef şu yemeklerinden bir yiyemedik,” “Hım ne zaman yemek istersin?” “Bugün.” dedim direk. “Tamam, çıkışta bize gidiyoruz o zaman.” “Anlaştık.” dedim ve elimi belime getirip baş parmağımla tamamdır işareti yaptım Ege’ye. “Neye anlaştınız bakalım?”diyerek Selin yanımıza geldi. “Çıkışta Hakan’lara yemek yemeğe gideceğim.” dedim. “Gideceksin? Bensiz? Peki.” dedi Selin somurtarak. “Saçmalama tabi ki seninle.” “Ha şöyle yola gel,” dedi sırıtarak. Güldüm ve kafamı Ege’ye çevirdim göz kırpıp dışarı çıktı. Arkasından hayran hayran bakan beni bırakarak. Çıkışta Ege’yle beraber Hakan’ların yanına doğru ilerledik. Bana şaşırmışça bakıyorlardı. Ups ! Sanırım bir ayrıntıyı onlara söylemeyi unuttum. “Demek şeker çocuğumuz yemek yapıyormuş. Yemek için sabırsızlanıyorum.” dedi alayla Ege. “Sende mi geliyorsun?” diye cırladı Selin. “Evettt.” diye Selinin taklidini yaparak cevap verdi. “Yani sorun olmaz değil mi Hakan?” dedim “Saçmalama memnun olurum hem bende tek erkek kalmam.” dedi. “Kesinlikle bu yüzden geliyorum dostum,” dedi sırıtarak. Dostum mu? Bu çocuk her geçen gün şaşırtıyordu beni... Hakan’ların evine geldiğimizde daha dikkatli inceledim. Gerçekten devasa büyüktü. “Siz geçin ben üstümü değişip geleyim.” dedi Hakan. Ege üçlü yayılmıştı çoktan. Selin tekliye bende ikiliye geçtim. Hepimiz soluklanırken Hakan aşağı indi, yanıma oturdu. “Eeee ne yemek istersiniz?” dedi Hakan. “Lütfen. şefin özel yemeğinden yemek istiyorum.” dedi Ege ölümüne dalga geçerek. “Tamam o zaman hadi hep beraber mutfağa.” dedi Hakan ayaklanarak. Ege, ‘şakamı yapıyorsun?’ dercesine Hakan’a bakıyordu. Ege’ ye hadisene bakışımı yollayıp mutfağa doğru ilerledim. “Evet, Selin dolaptan domates ve biber çıkar. Ecem sende Ege’yle beraber patlıcanları soymaya başlayıp küp küp doğrayın.” diye emir yağdırıyordu Hakan. Biz şok olmuş biçimde bakarken Selin dediklerini yapmaya başlamıştı. Ege’ye döndüğümde resmen bana, ‘ben bu çocuğu öldürürüm' bakışı atıyordu. Umursamayarak patlıcanları aldım ve ikimizin önüne kesme tahtası koyarak soymaya başladık. “Ege bir şekilde yukarı çıkmamız lazım.” dedim sessizce. Ege Hakan’lara doğru baktı. Bize bakmadıklarına emin olduğu an bıçağı parmağına getirip kesti. “Ah” diye bağırdı birden. Hakan’lar döndüğünde parmağına baktılar. “Ooo fena kesmişsin gel banyoya getireyim seni.” dedi Hakan. “Yok.” diye araya girdim. “Ben hallederim siz devam edin.” diyerek Egeyi çekiştirmeye başladım. “Dolapta tentürdiyot falan var Ecem.” diye seslendi arkamdan. Hızla yukarı fırlayıp odalara göz atmaya başladık. Normalde her anımız birbirimize laf sokarak geçebilirdi ama böyle zamanlarda ikimizden de beklenmeyecek şekilde ciddi oluyorduk. O gün partiden hatırladığım için odaların çoğunu pas geçtim ama ev büyük olduğundan bir sürü oda vardı. Tam umutsuzluğa kapılmışken Ege bir odanın önünde durdu. Yavaşça kulpu çevirdi ama kapı kilitliydi. “Kesinlikle bu odada bir şey var.” dedi hızlıca. “Nasıl açacağız?” Ege, Hakan’lara okulda gideceğimizi söylediği için hazırlıksız gelmiştim. O esnada Ege cebinden maymuncuğunu çıkardı. “Ne zaman ne olacağını bilemezsin.” dedi sırıtarak. O kapıyı açmaya çalışırken bende bir yandan aşağı bakıyordum. Kapının açılma sesi geldiğinde kafamı çevirdim. Bu çocuk işini iyi biliyordu. Hızlıca içeri girdik ve etrafı taramaya başladık. Burada bir şeylerin gizlendiği belliydi çünkü oda fazlasıyla tozluydu. Dolapların kapaklarını açıp içine baktığımızda şok olmuştum. 4 tane kasa üst üste duruyordu. “Ege.” diye seslendim “Efendim?” “Şuna baksana." Ege bana doğru döndüğünde kasalara şaşkınlıkla baktı. “İşte en sevdiğim kısım.” dedi sırıtarak. Ege’nin en iyi yaptığı ve en sevdiği şeydi kasa patlatmak. İlk kasaya doğru ilerledi ve işe koyuldu. “Biraz çabuk ol yoksa yukarı çıkacaklar.” dedim acele acele. “Şştt" deyip beni susturdu ve kulağını kasaya yaklaştırdı. Tamı tamına 20 saniye sonra kasanın kilit sesi geldi. Sırıtarak bana baktı. “İşte bu kadar.” Kasadan çıkan dosyalar inanılmazdı. Dolandırdığı bütün isimler buradaydı. Hatta belki de yarısı. “Hadi artık çıkalım yoksa bir şey olduğunu sanacaklar.” “Hım evet kuzen olmadığımızı bilseler belki de se-... ” “Sakın lafını tamamlama.” dedim dişlerimi sıkarak ve odadan çıktım. Aşağı inip elimdeki dosyaları bir çırpıda çantama sokuşturdum ve Hakan’ların yanına gittim. “Ne oldu ya uzun süredir yukardasınız?” dedi Selin. “Ne yapayım çok mızmız dokundurtmadı bir türlü.” dedim. O sırada Egede aşağıya indi. Parmağını sarmayı da unutmamıştı. “Canım kıymetli benim.” dedi araya girerek. Hakan yemeklerin çoğunu halletmişti bile. Hızlıca masayı kurup yemekleri yemeğe başladık. Ben hayatım da böyle muhteşem makarna yemedim. Sosu o kadar lezzet katmıştı ki 10 tabak yerdim. “Hakan muhteşem olmuş.” dedim inanamayan gözlerle ona bakarak. “Afiyet olsun.” dedi sırıtarak. “Boşuna şef demiyorum ona.” dedi Selin. “Bence sosu çok yoğun olmuş.” dedi Ege somurtarak. Bal gibi de beğenmişti. “Damak tadı farklı olur herkesin.” dedi Hakan alttan alarak. Bu tarz çocukların "Bu dünyadaki her şey benim " şeklinde yaşaması gerekmez miydi? “Ecem patlıcandan da al.” dedi Hakan tabağı önüme uzatarak. Ben patlıcan yiyemezdim ki. “Ecem patlıcan yemez.” dedi Ege araya girerek. Hepimiz şaşkınca ona bakıyorduk. Özellikle de ben. Unutmamış mıydı? “Neden?” dedi Selin bir bana bir Ege’ye bakarak. “Yediği an ağzı yara oluyor ve acı geldiği için sevmiyor.” dedi makarnasından bir çatal alarak. Hakan’la Selin birbirine bakarken ben hala Ege’ye bakıyordum. İster istemez mutlu olmuştum. Benim hakkımda belirli şeyleri bildiğini sanırken ufak ayrıntıları gözünden kaçırmayışı gereksiz bir biçimde mutlu ediyordu. Afiyetle yemeğimizi yiyip salona geçtik. Ege sürekli kaş göz işareti yapıyordu ama nasıl kalkacağımı şaşırmıştım. Bende klasik olan yalanımı uygulamaya başladım. “Ah!” diye ufak bir çığlık kopardım. “Ne oldu?” diye endişeli gözlerle Hakan bana baktı. “Lavaboya gitmem lazım.” dedim. Koluma girerek beni lavaboya kadar götürdü. Biraz oyalanıp dışarı çıktığımda Selinle ikisi kapıda bekliyorlardı. “Önemli bir şey yok karın ağrısı.” dedim Selin’in anlamasını umarak ki bakışlarıyla anladığını belli etmişti. “Ağrı kesici vereyim nerden çıktı birden bu ağrı?” dedi Hakan aceleyle. “Gerek yok Hakan eve gitsem daha iyi olacak.” dedim ve yavaşça merdivenleri inmeye başladık. Kurulduğu koltuktan sırıtarak bana bakan Ege'ye sadece bakmakla yetindim. İnsan numaradan da olsa merak etmiş gibi yapardı. “Ege hadi gidelim.” “Niye ne güzel oturuyorduk.” dedi sırıtarak. Geri zekalı! “Hadi Ege.” dedim sinirle. Hakan ve Selinle vedalaşıp evden çıktık. Arabaya geçtiğimizde Ege sırıtıyordu. “Ne gülüyorsun be?” “Asi kızımın klasik regli numarası cidden çok şanslısınız bu sayede her yerden kurtulabilirsin.” dedi sırıtmaya devam ederek. “Kes sesini Ege!" Eve geldiğimizde hemen çantamdan dosyaları çıkarıp masaya yaydım. Ege’yle hepsini incelemeye başladık. Uyuşturucu, tarihi eser kaçakçılığı, kaçak mal sokma, ne ararsan vardı. Dolandırdığı adamların isimleri liste halindeydi. Adam sanki hiç birini unutmak istemiyor gibiydi. Tam o esnada birinin ismi gözüme çarptı. Ahmet Varol. Soyadı çok tanıdık geliyordu. Birkaç dakika sonra aklıma gelen isimle şok olmuş biçimde Ege'ye döndüm. “Ne oldu?” dedi aceleyle. “Ahmet Varol. Selin Varol’un babası.” dedim inanamayarak. O da şaşkınca bana bakıyordu. “Vay demek Şevket Öztürk aile dostunu dolandırıyor he.” “Bu iş sandığımızdan zor olacak.” dedim nefes vererek... “Bakalım Hakan babasının dolandırıcı bir pezevenk olduğunu duyunca ne yapacak?” dedi Ege. “Keşke bir fikrim olsa.” dedim umutsuzca. “Of neyse bana bu akşamlık yeter. Ben yatmaya gidiyorum sende uyu Ecem.” “Tamam yatarım birazdan.” “Hayır sende benimle çıkıyorsun çünkü bütün gece burada oturup bu işi nasıl çözeceğiz diye düşüneceksin sabahta uyanamayacaksın sonra da ben uğraşacağım seninle.” dedi bir çırpıda. “Hayır, birazdan yatacağım.” dedim ki yalandı. Dediği gibi bütün gece düşüncelerimle boğuşacaktım. “Ecem seni senin kadar tanıyorum hadi.” dedi ve kolumdan tutarak merdivenlerin oraya sürüklemeye başladı. Odamın önüne geldiğimde durdu. “Hadi yatağa asi kız. Bırak düşünmeyi rahatça uyu. Yarın cuma nasıl olsa düşünmek için koca iki günün olacak.” dedi. “Beni düşünmene gerek yok Ege'cim.” “Seni değil kendimi düşünüyorum. Yeni uyandığını görmek, çin işkencesinden kötü.” dedi alayla. Bir kaşımı kaldırıp ona baktım. Umursamayıp; “İyi geceler Ecem.” dedi ve odasına doğru yürüdü. “Asıl sen kendi uyanmana bak insan mı uyanıyor boz ayımı belli değil.” diye bağırdım arkasından. Elini 'tamam' anlamında sallayıp odasına girdi. “Züppe,” dedim dişlerimi sıkarak. Odama girip üstümü değiştirdim. Beynim alev alacak gibiydi. Ama düşünmemeliyim. Bizim görevimiz bu, daha soğukkanlı olmalıyım diye geçiriyordum sürekli aklımdan. Kendimi yatağa attım ve uyumaya çalıştım. Düşünme Ecem düşünme... *** Sabahın kızarmaya başlamış güneşi odamı doldurduğunda yanan gözlerimi hafifçe araladım. Vücudum fazla kasılmış olacak ki uyanmama meydan okuyordu. Ona yenik düşmeyi istesem de aklımdan çıkmayan Hakanla yatağımda doğruldum. Aklım hala olacak şeyleri kestiremiyordu. Yatağımdan kalktım ve banyoya geçtim. Gözlerim şişmişti. Soğuk suyu yüzüme çarpıp rahatlamaya çalıştım. Aynadaki aksim bile zorlukların habercisiydi. Odama geçip formamı giydim. Saçlarımı atkuyruğu toplayıp uçlarını maşaladım. Yüzümün çirkinliğini biraz olsun yok etmek için pudrayla kusurlarımı kapatıp eyeliner çektim. Son kez aynada yansımama bakıp odamdan çıktım ve aşağı indim. Kahvaltılık bir şeyler çıkarmaya başladığımda kapı çaldı. “Kim ki bu saatte?” diye mırıldanıp kapıyı açtım. “Hasan Amca.” dedim şaşkınlıkla. Ah her zaman ki karizmatikliğiyle karşımda duruyordu. Güneş gözlüklerini çıkarıp yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi. “Benim prensesim.” dedi ve ona sarılmama müsaade etti. 5 aydır onu görmüyordum ki bu ailemden bile daha önemli bir şeydi. “Ne zaman geldin ve neden geleceğini söylemedin?” “Sürpriz yapmayı severim prenses.” dedi ve içeri girdik. “Ege nerede?” “Hala uyuyor.” dedim sırıtarak. “Sorun yok değil mi?” “Ehh arada ufak sinir krizleri oluyor tabi.” “Neyse uyandır şunu konuşacaklarımız var.” dedi. Tamam anlamında başımı sallayıp yukarı çıkmaya başladım. Hasan amca buraya kadar geldiğine göre kesin önemli bir şey vardı. Ege’nin odasına girdiğimde yatakla resmen bütünleşmiş halde uyuyordu. Fırsat bu fırsat başında duran suya doğru yöneldim sessizce. Sırıtmaya başladığımda elimle ağzımı kapattım ve su bardağına yöneldim. Havaya kaldırıp başından aşağı dökmeye başladığımda resmen yataktan uçmuştu. Daha fazla dayanamayıp kahkahayı basmıştım. “Sen nasıl bir beyin yapısına sahipsin Ecem?” dedi sinirle. Kahkaha atmaktan hiçbir şey diyemiyordum. Güldüğümü görünce daha da sinirlendi. “Defol odamdan.” dedi bağırarak. Uyandığında sinirli oluyordu ama bu kadarını da beklemiyordum açıkçası. Yeşil gözleri inanılmaz biçimde siyahlaşmıştı ve bu benim için fazla tehlikeliydi. Hızla odadan çıkıp aşağı indim. “Uyandı mı?” dedi Hasan amca. “Fazlasıyla.” diye yanıtladım üstümdeki şoku atlatmaya çalışarak. 5 dakika sonra Ege merdivenlerden inmeye başlamıştı. Bir anda Hasan amcayı karşısında görünce oda şaşırdı. “Amirim!” “Ege beyimizde uyandığına göre hadi bir şeyler atıştıralım.” dedi ve ayaklanıp mutfağa ilerledi. “Eee Hasan amca bir şey olmuş ki buraya kadar gelmişsin.” “Aslında bir şey olduğu yok sizi merak ettim. Çocuklar yanlış anlamayın beni ama 5 ay oldu ve siz elinize hiçbir şey geçirmediniz.” dedi huzursuzca. O anda bakışlarımı Ege’ye çevirdim. Gözlerimi büyüterek, ’Al işte’ dercesine bakış attım. “İyi de önümüzde koca dönem var aceleye getirirsek sonuçsuz ayrılırız diye düşündüm.” dedi Ege. “Haklısın tabi ama artık biraz hızlanmamız gerekiyor. En azından bir sonraki adımlarını tahmin edecek şeyler.” “Dün Ege’yle Hakan’ların evindeydik. Bir bahaneyle yukarı çıkıp odaları karıştırdık ve bir odada 4 tane kasa üst üste konulmuş vaziyetteydi. Sadece bir tanesini patlatabildik yoksa şüpheleneceklerdi.” “Kasadan ne çıktı?” “Dolandırdığı isimlerin belki de sadece yarısı. O kadar sıkı çalışıyor ki dolandırdığı adamların listesini yapmış.” dedi Ege. “Ne yapıp edip diğer 3 kasayı patlatman gerekiyor Ege.” dedi ve bana döndü. “Hakan’la daha da yakın olmanı istiyorum. Seni ailesiyle tanıştıracak kadar yakın. Evlerine rahatça girip çıkabileceğin anlar yarat.” dedi Hasan amca. “Benimde Pelin’le yakın olmam lazım değil mi amirim?” dedi Ege sırıtarak. Pislik hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. “Aynen ama onlardan fazla iş çıkacağını sanmıyorum. Gözün üstünde olur en azından.” Şimdi daha fazla gerilmeye başlamıştım. 5 aydan beri, ‘Hakan’la sadece arkadaş’ konumunda ilerlemeye çalışıyordum. Özellikle sahilde bana ilk aşkımı sorduğundan beri. Şimdi nasıl evine girecek konuma gelecektim ki? Hızla kahvlatımızı yapıp okula gelmiştik. Hasan amca okul genelinin sahipsiz olduğumuzu anlamamaları için kendini babam diye tanıtacaktı. “Bakalım kızımın durumu nasılmış?” dedi sırıtarak. “Tüm derslerim pek iyi babacığım.” dedim bebek sesi çıkartarak. “Tatlı olduğunu sanıyorsun ama değilsin Ecem.” dedi alayla Ege. “Sende kendini bir şey sanıyorsun ama boşsun Ege.” dedim aynı şekilde. “Hey tamam başlamayın yine.” diyerek Hasan amca araya girdi. Hasan amca gerçekten karizmatik ve dikkat çekici bir adamdı ki bu okuldakilerin bize bakışından da belliydi. Usulca koluna girdiğimde muhteşem gülümsemesinden gönderdi. Hakan’la Selin’in bahçede olduklarını gördüğümde Hasan amcayı oraya çekiştirdim. “Selam millet.” “Selam da bu bay mükemmel amca kim?”diye sorduğunda Selin’e şaşkınca baktım. “Aaa babam.” dedim hızlıca. “Yalnız baban da baba yani Ecem.” dedi Selin sırıtarak. Hasan amca Seline gülümseyip bakışlarını Hakan’a çevirdi. “Merhabalar efendim ben Hakan.” dedi ve elini uzattı. “Memnun oldum delikanlı.” deyip elini sıktı Hasan amca. “Neyse biz babamla geçiyoruz sonra görüşürüz.” deyip içeri doğru çekeledim Hasan amcayı. “Babasına göre çok iyi çocuk.” dedi Hasan amca. “Kesinlikle öyle çok kibar biri.” “Prenses.” dedi uyarıcı bakışlarıyla. “Biliyorum Hasan amca aşık olmak yok.” Hasan amcayı müdürün orda bırakıp sınıfa gittim. Herkes önüne kitap açmış ders çalışmaya çalışıyordu. Sırama geçtiğimde Ege’ye döndüm. “Ne oluyor bunlara, niye ders çalışıyorlar?” “Ecem burası okul ve onlarda ‘normal’ öğrenciler. Sınav varmış bugün. ” “Neyden?” “Coğrafya.” “Iyk.” dedim seslice. Neredeyse tüm derslerin sınavını full çıkartırdım ama coğrafya bilgim sıfırdı. Eğitim zamanımda da hep bu ders yüzünden kampta uzun kalıyordum. “ Hala mı beceremiyorsun?” dedi sırıtarak. “Maalesef.” Düşük alsam da bir sorun görmediğim için kafamı sırayla buluşturdum. Ama diğer ders hoca sınav kağıtlarını dağıttığı andan beri mal gibi kağıda bakmamla pişman olmuştum. Harita bilgisi, dünyanın şekli ve hareketleri nerdeyse tüm YGS konuları. Yok hiç birini hakkında en ufak bir fikrim yok. Ege'ye döndüğüm de kalemini bırakmış, sırıtarak bana bakıyordu. Birkaç soruya baksam sorun olmaz diye bende gözlerimi kağıdına çevirdim. Baktığımı görünce sırasının altından kitap alıp sınav kağıdının üstüne koydu. Anlamsızca ona bakarken daha sırıtarak bana bakıyordu. Sinirle kalemi sıraya fırlatıp sınav kağıdını köşeye koydum ve uyumaya çalıştım. Zilin ani çalışıyla irkildim ve kafamı sıradan kaldırdım. Hoca çoktan sınav kağıtlarını toplamış, sınıfı terk etmişti. Bende büyük olasılık cezaya kalacaktım. Umursamamaya çalışıp sınıftan çıktım ve Hasan amcayı aramaya başladım. Müdürün odasından daha yeni çıkıyordu. “İki saat boyunca orada mıydın?” dedim şaşkınca. “ Kafa bir müdürünüz var.” “Ne yapacaksın şimdi?” “Eve gidip prensesimi bekleyeceğim,” dedi ve kocaman sarıldı bana. Bana sarıldığında farklı hissediyordum. Babacan sevgisi hoşuma gidiyordu çünkü. 5 aydır ailemle topu topu 3 kere konuşmuşumdur ama Hasan amcayla 3 saatte bir. Nasıl farklı hissetmeyeyim ki... *** Saçma bir okul gününün ardından eve döndüğümüzde Hasan amca muhteşem yemekler hazırlamıştı. “Ya sen nasıl muhteşem olmayı başarıyorsun?” “Sonunda şu mutfaktan enfes kokular geldi.” dedi Ege sırıtarak. “Yaptığım her yemek boğazında kalsın.” “Geçti artık onlar hava su ve bok olarak dışarı çıktılar bile.” “Pisliksin.” dedim yüzümü buruşturarak. “Tamam hadi uzatmayın üstünüzü değişip gelin.” dedi Hasan amca. Hızla üstümü değişip ve elimi yüzümü yıkayıp aşağı indim. Beyler çoktan masadaki yerlerini almış, hararetli sohbetlerine başlamışlardı. Masadaki yerime kurulmamla Ege’nin bana bulaşması ve Hasan amcanın ona laf sokuşlarıyla harika bir yemek yemiştik. Amirimiz dolu dolu uyarılarından sonra İstanbul'a geri dönmüştü. Bende masayı toparlayıp Ege’nin yanına salona geçtim ve beş dakikadan beri ikimizde ağzımızı açmıyorduk. Sanırım oda Pelin'e nasıl yaklaşacağını düşünüyordu ki bu onun için çokta zor değil. “Ne yapmayı düşünüyorsun?” dedi sessizliği bozarak. “Bilmiyorum amacım arkadaşça davranmaktı ama biraz ileri gitmek zorundayım anlaşılan.” “Tabi ki zorundasın.” dedi homurdanarak. “Başka bir fikrin varsa dinliyorum Ege,” “Bunu arkadaş olarak ta öğrenebilirsin illa kendine aşık etmene gerek yok.” “O benim için arkadaşlıktan öte düşünüyor farkındaysan 5 aydır itiraf etmemek için zor tutuyor kendini.” dedim. O kadar emin söylemiştim ki o da şaşırmıştı ama gerçek buydu. Hakan bana hiç Selin’e baktığı gözle bakmıyordu. Hep bir şeyler söylemek isteyip de söyleyemiyor hali vardı. “Sen zaten dünden razıymışsın.” dedi ve ayağa kalkıp salonda volta atmaya başladı. “Niye bu kadar sinirleniyorsun ben onu anlamadım.” dedim gerçekten de anlamayarak. “Bak sen farkında olmayacaksın ama zamanla ondan hoşlanmaya başlayacaksın hep onunla zaman geçirmek isteyecek götünün dibinden ayrılmayacaksın. Bu yüzden bütün plan elimizde patlamış olacak.” dedi bağırarak. “Sakin ol ben de ne yaptığımın farkındayım.”dedim sakinleştirmeye çalışarak. “Kesin farkındasın.” dedi ve odasına çıkmaya başladı. Neye bu kadar tepki gösterdiğini anlamamıştım. İşi boşlayıp bütün planın batıracağımı yoksa gerçekten Hakan’a aşık olacağımı mı düşünüyordu? Hele ki onu deli gibi sevdiğini bilmesine rağmen. İnadına yaptığını biliyordum ama sinirlerime hakim olamıyordum. Ve ona verdiğim değeri tekrar tekrar sorguluyordum. Sonunda da hep aynı kanıya varıyordum. Ben katıksız bir aptaldım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD