Dokuzuncu Bölüm -Akşam Yemeği-

4628 Words
Malum olaydan sonra 4 gün geçmişti ve yarın hafta sonuydu. Asıl olay tabi ki de Hakan’ın yarın akşam beni yemeğe davet etmesiydi. Çıkışta, 'Seni ailemle tanıştırmak istiyorum.’ dediğinde hızla eve gidip Hasan amcayı aramaya başladım. “Prenses nasılsın bakalım?” “İyiyim Hasan amca sana bomba haberim var.” “Dinliyorum.” “Hakan yarın akşam evine davet etti. Ailesiyle tanıştıracakmış.” dedim aceleyle. “İşte bu muhteşem bir haber Ecem. Hemen Ali’nin yanına git ve dinleme cihazlarını al. Bir şekilde evin belirli bölgelerine yerleştirmen lazım özellikle kasaları bulduğunuz odaya.” “Tamamdır.” deyip telefonu kapattım. Yine aynı hızla Ali’nin evine gidip cihazları aldım. Artık tam anlamıyla başlıyorduk. Ertesi gün akşama doğru hazırlanmaya başladım. Üstüme saks mavisi diz üstüne gelen hafif dökümlü elbisemi giydim. Saçlarımı sıkı at kuyruğu topladım. Gözlerime hafif makyaj yapıp son kez kendime baktım. Telefonumu şu küçük el çantalarına sokup aşağıya indim. Ege salonda yayılmış televizyon izliyordu. Bakışlarını bana çevirip tekrar televizyona döndü ve aynı hızla tekrar bana döndü. Yayıldığı koltuktan kalkıp bakışlarını dikti. “Hayırdır nereye böyle?” dedi sinirle. Tabi ki de panikten Ege’ye söylemeyi unutmuştum. “Sana söylemeyi unuttum. Hakan’lara gidiyorum akşam yemeğine.” dedim bir yandan da çantama dinleme cihazlarını koyuyordum. İsterikli bir kahkaha attı. “Ve sen bunu bana şimdi söylüyorsun.” dedi inanamayarak. “Unutmuşum işte Ege.” Hakanın korna sesini duyduğumda çantayı kapatıp kapıya yöneldim. Birden kolumu tutup kendine çevirdi. “Sen devam et böyle ama unutma bunun acısını fena çıkartırım,” dedi ve kolumu bıraktı. Sinirle ona baktım. Acısını fena çıkartacağını biliyordum ama umursamamaya çalışarak hızla evden çıktım ve Hakan’ın yanına doğru ilerledim. Arabasına yaslanmış bana bakıyordu. Yanıma doğru yaklaşıp elini belime koydu ve alnımdan öptü. Arabaya yöneldiğimizde başımı eve doğru çevirdim. Ege camdan ifadesizce bize bakıyordu. Hızla arabaya binip önüme bakmayı tercih ettim. İfadesiz bakışları beni daha da korkutuyordu çünkü. *** Eve geldiğimizde yol boyunca içimde büyüyen stres daha da artmıştı. Yavaş adamlarla eve doğru ilerlerken Hakan elini belimden çekmiyordu. Hizmetli kapıyı açtığında içeri girdik ve ailesiyle karşılaştım. “Hoş geldin Ecem sonunda seninle tanışabildik.” dedi annesi. “Çok memnun oldum efendim.” “Lütfen bana Ayşen teyze de efendim de neymiş.” dedi ve sarıldı. Asıl bomba karşımda duruyordu. Şevket Öztürk. Sert bakışlarını hiç düzeltmeden bana doğru yaklaştı. “Hoş geldin kızım.” dedi elini uzatarak. “Hoş buldum.” dedim ve elini sıktım. Bekle Şevket Öztürk. karşında bombanın pimini çekecek kız duruyor. Yemeğe geçtiğimizde annesiyle koyu sohbete koyulmuştuk. Nereden geldiğimi annemi babamı sormuştu. “Demek İstanbul’dansın ve baban avukat.” dedi Şevket bey. “Evet efendim.” “Adı ne belki tanıyorumdur.” dedi. Sesinin tokluğu ve rahat tavırları fazla rahatsız ediciydi. “Adnan, Adnan Güven.” dedim. Babam görevlerde adını Adnan olarak kullanırdı yoksa asıl adı Zafer'di. “Hım tanıdık gelmiyor.” dedi bana bakarak. “Sık sık yurt dışındaki işlerle ilgileniyor.” dedim aklıma gelen ilk yalanla. “Demek öyle,” dedi sırıtarak. Sırıtışının altına aslında; 'Sana güvenmiyorum. 'kelimelerinin yattığı belliydi. Yemeğimiz bittiğinde salona oturulduk ama ben lavaboya gitmek için müsaade istedim. Yukarı çıktığımda ilk merdivenin başında duran vazonun kenarına koydum cihazı. Hızla kalktığımda etrafa bakınırken gözüm koridorun sonunda beni görmeyen kameraya takıldı. Siktir bunlar ne zamandır buradaydı? Olduğum yerde kala kalmıştım. Cidden bu kameralar ne zamandır buradaydı? Acaba o gün Ege’yle evi aradığımızda da var mıydı? Yuh yani ikimizde mi fark etmemiştik? Şevket denen adam o yüzden mi bana yiyecek gibi bakıyordu? Ben kafamda bunları kurarken tekrar kameraya baktım. Benim olduğum kısmı görmüyordu. Maşallah koridor o kadar geniş ki bi oda daha çıkardı. Çantadan telefonu çıkartıp koridorun resmini çektim ve aşağı indim. Sadece vazonun oraya cihaz yerleştirebilmiştim. Kahretsin. Yanlarına gittiğimde kendi aralarında bir şeyler konuşuyorlardı. Beni fark ettiklerinde susup bana baktılar. “Müsaadenizle ben kalkayım artık.” dedim gülmeye çalışarak. “Dur kızım bir kahve falan içseydik.” “Yok geç oldu Ege bekler.” dedim ve saçmalamamla yüzümü buruşturdum. Bu ne be beyim bekler der gibi. “Peki kızım.” dedi Ayşen hanım ve hepsi yanıma geldi. Ayşen hanıma sıkıca sarıldım ve babasına döndüm. “Tanıştığıma memnun oldum umarım tekrar görüşürüz.” dedi görüşmek istemediğini belli ederek. “Umarım.” dedim ve hızla ayrıldım ondan. Hakan elini belime yerleştirdi ve evden çıktık. Arabaya bindiğimizden beri ikimizde sessizdik. “Bir şey mi oldu Hakan?” “Hayır canım bir şey yok.” dedi ama bir haltlar olduğu belliydi. Fazla uzatmak istemedim ve camdan dışarı bakmaya başladım. Evin önüne geldiğimizde araba da ona dönüp yüzüne baktım. Dalmış boş boş yola bakıyordu ve bu hali beni daha fazla tedirgin ediyordu. “Hakan.” dedim sessizce. Bana döndü ve muhteşem gülümsemesini yüzüne koydu. “İyi geceler asi kız seni seviyorum.” dedi yanağımdan öptü. Gülümseyerek ona baktım ve arabadan indim. Daha ilk günden seni seviyorumlar, sana aşığımlar yoktu bende. Eve girdiğimde her yer kapkaranlıktı. Evde dursan şaşarım zaten Ege. Hızla ışıkları yakıp çantamı elime aldım ve telefonumu çıkardım. Çalıyor çalıyor; "Açsana be gerizekalı!!!” diye bağırdım boş eve. Senden gelecek hayır yine kendimden gelsin diye bağırmaya devam edip odama fırladım. Saat 11 'e geliyordu. Hızla üzerimdeki elbiseden kurtulup dolabıma yöneldim. Siyah taytımı ve atletimi giydim. Bel çantamı takıp içine çakımı ve dinleme cihazlarını koydum. Belime Hasan amcanın bana özel olarak yaptırdığı silahı yerleştirdim. Özel yapım olan laptop tarzı küçük bilgisayarı ve acil basım işleminde kullandığımız bilgisayar boyutundaki basım makinesini de küçük sırt çantama koydum. Ayağıma çizmelerimi geçirip deri montumu giydim. Bir anda gözlerim boy aynama takılmıştı. Kendime kısa bir bakış attım. "Sonunda kendim oldum.” diye mırıldanıp odamdan çıktım. Merdivenlerden inerken eve yeni giren Ege’yi gördüğümde sinirle ona doğru ilerledim. “Tek bir şey soracağım telefonu artistlik olsun diye mi taşıyorsun?” dedim cırlayarak. “Ne saçmalıyorsun Ecem?” dedi. Bir dakika saçları ıslak mıydı bunun? “Abartısız 30 kere seni aradım niye açmadın?” “İşim vardı oldu mu hem sen ne diye böyle giyindin nereye gidiyorsun?” “Telefonumu açsaydın anlatacaktım. Hakan’ların evine girmem lazım. Evlerinde güvenlik kameraları var ve ne zamandır orada bir fikrim yok yemekte bok gibi geçti zaten.” “Vay asi kızımız kendini sevdiremedi mi?” dedi sırıtarak. Dediğine takılmayarak; “Neyse ne biran önce gidip kameraları kontrol etmem ve dinleme cihazlarını yerleştirmem lazım.” dedim hızlıca. “Tabi ki tek gitmiyorsun üstümü değiştirip geliyorum.” dedi ve merdivenlerden çıkmaya başladı. “Dışarıda yağmur mu yağıyor saçların ıslakta.” dedim ona seslenerek. Duymamıştı beni bende sırt çantamı yere koyup yukarı çıktım. Pat diye odasına daldım. “Dışarıda yağmur mu yağ-... Ege ne oldu sana?” dedim yanına yaklaşarak. Boynunda ve göğüs kısmında morluklar vardı. “Bir şey yok Ecem, çık dışarı.” dedi hızlıca. “Saçmalama mosmor olmuş boynun.” dedim ve daha da yaklaştığım da tırnak izlerini fark kettim. Olduğum yerde çakılı kalmıştım. Biriyle yatmıştı. Ege biriyle yatmıştı. “Ecem.” dedi fısıldayarak. “Pelin değil mi?” dedim zor çıkan sesimle. Ondan başkasıyla olduğunu sanmıyorum ki sesini çıkarmayışından beni doğrulamıştı. “Sana inanamıyorum ya sen nasıl?” sürekli duraklayarak konuşuyordum çünkü inanamıyordum. Ege Pelinle yatmıştı. “Ya sen nasıl benim nefret ettiğim insanla. ? “Kız 3 gün önce sahada beynimi patlatıyordu,” dedim bağırarak. “Her şeyi geçtim sen beni öptün Ege,” dedim sessizce. Her şeyin farkında olmasına rağmen inadına yapıyordu ve bu benim canımı daha çok acıtıyordu. “Senden gerçekten nefret ediyorum,” dedim ve odasından çıktım. Koşarak aşağı indim. Sırt çantamı kaptığım gibi Hasan amcanın bize yeni gönderdiği motoruma atladım. Gazı sonunda kadar kökledim ve evden uzaklaştım. Ağladığımı motora bindiğimde fark etmiştim. Amacı neydi bunun? Daha 3 gün önce beni kendi isteğiyle öpen çocuk hemen arkasından sarı çıyanla yatmıştı. "Vazgeç artık şundan" diyen beynime teşekkür edip "ne vazgeçmesi daha da bağlanacaksın Ecemcim" diyen kalbime küfür ettim. Hakan’ların evinin yakınlarına geldiğimde hızımı azalttım. Ev karanlıktı ve kapıda sadece korumalar vardı. Motorumdan inip evlerinin yanındaki yüksek alana tırmandım ve evi gözetlemeye başladım. Nerden girebilirim diye düşünürken birden yanımda Ege belirdi. “Ne işin var senin burada?” dedim sinirle. “Bu sadece senin işin değil Ecem.” dedi bilmiş tavırla. Ona aldırmadan evi gözetlemeye devam ettim. Tamam şuan ona, onu öldürecek kadar sinirliyim ama onsuz da altından zor kalkardım. Bir anda ayağa kalktı. “Takip et beni.” demesiyle ayaklanıp takip etmeye başladım. Yükseklik evlerine yakındı ve bir odanın balkonuyla yan yana gibiydiler. Ege biraz gerileyip ustaca balkona atladı. Sırt çantamı ona fırlattım ve kendimde biraz gerileyip balkona atladım. Elinden çantamı alıp sırtıma taktım ve kapıyı açmasını bekledim. 'Çıt' sesi gelince ona döndüm ve yavaşça içeri girdik. Misafir odası gibi bir odanın içindeydik. Kafamı kaldırıp duvarlara baktım ama kamera falan yoktu. Yavaşça kapıya doğru ilerledim ve sessizce açtım. Akşam ki aynı koridora çıkmıştık. Hızla sırt çantamdan bilgisayarımı çıkardım ve evin güvenlik kameralarına bağlanmaya çalıştım. Güvenlik ağları bir türlü bağlanmıyordu. "Kahretsin!” deyip hızla bilgisayarımı kapattım ve basım makinemi çıkardım. Kabloyu basım makinemle telefonumun ucuna bağladım ve akşam çektiğim fotoğrafı çıkardım. Sabitleyiciye fotoğrafı yerleştirdim ve tekrar kapıyı açtım. Oda vazonun oraya koyduğum dinleme cihazının ordaydı ve kamera beni görmüyordu. Evin yayla gibi olması da avantajımdı. Duvarda sürüne sürüne kameranın altına geldim. Ege de benimle beraber yürüyordu. Önüme geçip eğildi. Gerçekten bugün ona dokunmak istemiyordum ama mecburiyetten hızla omuzlarına çıktım. Boyunun uzunluğu sayesinde kameraya yetişebiliyordum. İlk önce görüntü gitti sansınlar diye hızlıca elimle kamerayı kapattım. Sonra sabitleyiciyi kameranın tepesine taktım ve elimi çektim. Fotoğraf sayesinde gözükmeyecektik. Hızla omuzlarından inip Şevket beyin çalışma odasına ilerledim. Ege gelip tekrar kapıyı açtı. Anlaşılan sadece koridorlara kamera yerleştirmişti. Masasına ilerleyip aşağı eğildim ve en köşeye cihazı yerleştirdim. Hızımla kalktığım için kafamı masaya vurmuştum. Ahlayarak ayağı kalktım. “İyi misin?” dedi Ege yanıma gelerek. “Mümkünse şu sesini dışarı çıkarma.” dedim hırlayarak. Hızla odasından çıktık ve aşağı salona ilerledik. Orada da bir kamera vardı. Aynı işlemi uygulayıp yemek masasının altına eğildim ve bir tane de oraya koydum. Önemli yer olan Şevket beyin odasını halletmiştim zaten. Hızla kalktım ve salondaki kameradan sabitleyiciyi çıkardım. Tam o esnada merdivenlerden ayak sesi geldi ve biz salonun ortasında kabak gibi belli oluyorduk. Ege hızla belimden çekip koltuğun arkasına çekeledi. Mutfağın ışığı yanmıştı. Şevket Bey mutfakta bakınırken biz Ege’yle kucak kucağaydık. Pislik hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. Biraz sonra mutfağın ışığı söndü ve Şevket beyin yukarı çıkış sesleri duyuldu. Biraz bekledikten sonra hızla üstünden kalktım. Belimi kavradığı eli havada kalmıştı. Daha fazla kendimi kudurtmadan beraber üst kata çıktık. Oradaki kamerayı da hallettikten sonra geldiğimiz odaya geri döndük ve balkona doğru ilerledik. Ege'nin atlamasıyla tekrar sırt çantamı ona fırlattım. Bende biraz geriledim ve tam atladığım sırada ayağım balkon demirine takıldı ve yere yüz üstü kapaklandım. Kaburgalarımı kırdım bundan yüzde yüz emindim. "Kim var orada? " diye güvenliğin sesi geldiğinde yerden kalkmak için cebelleşiyordum. “Ecem hadi kalk ayağa.” diye Ege sessizce bağırıyordu. Yavaşça ayağa kalktım ve doğruldum. Cidden sağlam düşmüştüm. Acımı takmayıp bahçeden yukarı tırmanacakken güvenliğin,” dur " sesi geldi. Hızla yukarı tırmandığım da Ege çoktan motoruna atlamış beni bekliyordu. Ona doğru koşarken güvenlik çoktan arkamda belirmişti. Hızlıca at kuyruğumu kavradı ama saçımı tutan bileğini öyle bir kıvırmıştım ki acıyla eğildi. Yüzüne yumruk atıp hemen kendi motoruma atladım ve eve doğru sürmeye başladım. Evin oraya geldiğimizde kendimi motordan attım ve hızla eve girdim. Düşmenin etkisiyle karnım çok acımıştı ve kafam hafif morarmaya başlamıştı. Ege’yi görmek istemediğimden tam merdivenlerden çıkacakken kolumu kavradı ve kendisine çevirdi. “Kötü gözüküyorsun gel bir ağrı kesici yut öyle yat.” dedi. İsterikli bir kahkaha attım. Evet fiziken canım yanıyordu ama ruhsal olarak çökmüş durumdaydım ve bunun bir ağrı kesicisi yoktu. “Şuan ki acımın ağrı kesicisi yok Ege. O ilacı bulmak için nelerimi vermezdim ama yok maalesef. Bu arada tebrik ederim seni bunun acısını gerçekten fena çıkarttın,” dedim sözünü hatırlatarak. Kolumu sıkan eli gevşedi ve bıraktı. Hafifçe sırıtıp kafamı sağa sola salladım ve yukarı çıktım. Üstümü değişip en iyi yaptığım şeyi yaptım. Yorganı kafama kadar çektim ve kendi dünyamda boğulmaya başladım... *************** Akşam saat 8 de Alsancak limanının oradaydık. Arabanın içinde gelmelerini beklerken bir yandan çelik yeleklerimizi üstümüze geçiriyorduk. “Havanın erken kararması avantajımıza oldu.” dedi Hasan amca. Her şeyimizle hazır Şevket beyi bekliyorduk. Telefonuma gelen mesaj sesiyle herkes bana dönmüştü. Hakan durmaksızın mesaj atıyordu. Normal çünkü o bana seni seviyorum dediğinde çocuğun yüzüne kapatmıştım telefonu. “Ecem beni aldatıyor musun?” dedi alaydan şaşırarak Cenk. “Evet aşkımız bu kadarmış Cenk kusura bakma.” dedim gülerek. “Vurun beni ben artık yaşayamam.” dedi elini yüzüne getirerek. Bende ona gülerken Ege’yle göz göze gelmiştik. Bu karanlıkta bile o yeşil gözler sinirini belli ediyordu. Ondan bakışımı çevirdiğimde Hasan amca bize döndü. “Evet gençler inin ve yerlerinizi alın.” dedi. Hızla arabadan inip kıyıda duran sandalların arkasına yerleştik ve beklemeye başladık. Yaklaşık bir saat olmuştu ve kimse gelmemişti. Bir şeyler döndüğünün farkındaydık ama yerimizden kıpırdamamıştık. “Bunların geleceği falan yok bir boklar dönüyor kesin.” dedi Cenk “Gerçekten mi Cenk valla süper tespitler yapıyorsun.” dedi Ege alayla. “Evet öyle tespitler yaparım ki sen bile kalakalırsın Ege.” dedi karşılık vererek. “Eğer sesinizi kesmezseniz ben size bir tespit yapacağım.” dedim araya girerek. “Yeter ki sen yap şekerlik.” dedi Cenk yanağımdan makas alıp. “Ecem sesim geliyor mu?” dedi Hasan amca. Kulaklığı biraz daha ittirip duymaya çalıştım. “Evet amirim ne yapıyoruz?” “Arabaya dönün bunlardan bir şey çıkmayacak. Herhalde yön şaşırtmak için yaptılar.” dedi. Bizimkilere dönüp 'Araca dönüyoruz hadi ' dedim ve ayağa kalktım. Ayağa kalkmamla birden silahlar patlamaya başlamıştı. Biz ne olduğunu anlamadan üstümüze kurşun yağdırıyorlardı. Bizde karşılık verirken Hasan amcalarında çatışmaya dahil olduklarını gördüm. Ayağa kalkıp geri geri yürürken boşa ateş ediyormuş gibi hissediyordum çünkü git gide ışıklar kesiliyordu. Cenk sağ tarafa ateş ederken Ege sol tarafla ilgileniyordu. Tam araca yaklaşmışken arkamızdan gelen birinin Egeyi nişan aldığını gördüm ve üstüne atladım. Boynumda müthiş bir acıyla Ege’ye bakıyordum. Kurşun tam boynumun sol arka kısmından girmişti ve canım çok yanıyordu. Ben Ege’nin kucağına yığılırken o bana şaşkınca bakıyordu. “Ecem! Ecem duyuyor musun beni? Ecem cevap ver bana.”diye beni sarsarak bağırmaya başladı ama canım o kadar çok yanıyordu ki sesim çıkmıyordu. “Ege?” dedim sonunda sesimi zorlayarak. “Tamam yorma kendini. Sakın Ecem sakın o gözlerini kapatma. Sakın gözlerini benden ayırma.” dedi bağırarak. “Hatırlıyor musun ilk tanıştığımız gün bir anlaşma yapmıştık seninle.” dedim kendimi zorlayarak. Şaşkınca bana bakıyordu. Konuşmamasını fırsat bilip devam ettim. “Biri sana veya bana silah mı doğrulttu onun önüne geçecek kadar cesur olacağız.” dedim ve kızarmış yeşil gözlere hoşçakal deyip kendimi karanlığa teslim ettim... * * * Ege'den... Kulakları sağır eden bir ses... Üstüme düşen ağırlık ve sonsuzluğa kapanan bir çift göz... Hiç bir şey hatırlamıyorum. Aklımı biraz kurcalasam da sadece Ecem'in son sözlerini ve kollarımda gözlerini yumuşunu hatırlıyorum. Ondan sonrası yok. Ecem'i nasıl arabaya bindirdik nasıl hastaneye getirdik ve ben nasıl bu yataktayım hiçbirini bilmiyorum. Boş boş odanın tavanını izlerken kendime gelmeye çalışıyordum. Bilincim bana nasıl bir oyun oynuyor bilmiyorum ama kendime gelmem en az 15 dakikamı aldı. Hızla kolumdaki serumu söküp yataktan fırladım. Aniden kalkmamla ufak bir baş dönmesi yaşasam da umursamadan odadan çıktım. Kimse yoktu. Ne Hasan amca ne Cenk ne de ekipten biri. Danışma yazan bölüme doğru koşup Ecem'in nerede olduğunu soracaktım. Ama baş dönmem koşmamı yavaşlattığı için içimden ettiğim küfürler günah haneme yazılıyordu kesin. “Ecem... Ecem Güven. Nerede şuan?” diye danışmadaki kıza sordum. “Beyefendi sizin de dinlenmeniz lazım lütfen odanıza dönün.” diye bir şeyler gevelemeye başladı. “Sana fikrini soran oldu mu? Hemen Ecem'in nerede olduğunu söyle yoksa sana yapacaklarımı ben bile bilmiyorum.”diye hastanenin içinde resmen kükredim. “Beyefendi lütfen sa-...” demesine kalmadan Cenk 'Ege' diye seslenmişti. “Ne halt ediyorsun burada yat zıbar birde seni düşünmeyelim,” diye artistlenmesi resmen al beni duvara fırlat Ege diyordu. Hay hay. Seve seve yaparım. Yakalarına yapıştığım gibi var gücümle onu duvarla kendi arama aldım. “Sen kimsin de bana artistleniyorsun yavşak. Son kez soracağım. Ecem nerede?” diye bir kerede Cenk'e kükremiştim. “Ameliyathaneye aldılar tabi ki.” demesiyle merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Filmlerde ameliyathaneler hep aşağı katta olurdu. Burada da öyledir herhalde. Hızla zemin kata inip ameliyathane yazan oku takip etmeye başladım. Biraz daha ilerlediğimde 'Ameliyathane 2'yazısının önünde Hasan amcayı ve ekipten birkaç kişiyi gördüm. Yanlarına ilerlediğimde hiçbiri beni fark etmemişti. “Amirim.” dedim bana yabancı gelen sesimle. Ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuş Hasan amca bana uzun uzun baktı bir anda boynuma sarıldı. Hasan amca bana sarılıyordu. Normal zamanda birbirimizi boğazlayacak durumdayken şuan bana sarılıyordu. Ellerimi destek olurcasına sırtına koyup sarılmasına karşılık verdim. Biraz sarıldıktan sonra kendimi ondan ayırdım. “Hadi ama Ecem den bahsediyoruz burada. Ben ona boşuna asi kız demiyorum. O her şeyiyle asi. Emin ol ölüme de asiliğini gösterip onu alt edecek ve gözlerini açıp kazanmış edasıyla bize bakacak.” dedim sakinleştirmeye çalışarak. “Ameliyat çok riskliymiş,” dedi ağlamaklı sesiyle. Böyle davranması sinirime sinir katıyordu. “Sana atlatacak diyorum,” dedim yutkunarak. “Umarım Ege.”dedi. Etrafıma baktığımda sanki Ecem ölmüş gibi herkes ağlıyordu. Zaten boka dönen sinirim bunları gördükçe hepten kuduruyordu. “Yemin ediyorum ağlayan bir kişiyi daha görürsem fena sikerim. Kendinize gelin. Size kurtulacak diyorum hiç mi tanımıyorsunuz Ecem'i? Sen niye ağlıyorsun? Kızın yerine koyduğun insanı tanımıyor musun?” dedim tekrar amire dönerek. Benim bağırmamla herkes daha şiddetli ağlamaya başlamıştı. “Ağlamayın diyorum size. Ecem o Ecem. O benim asi kızım. O benim... ”dememle iki el koluma yapışmıştı. “Ege kendine gel bütün hastaneyi inlettin.” diye Cenk çekiştirmeye başlamıştı beni. “Ağlamasın lan onlarda. Ölmedi o ölmeyecekte. Bunu o sokuk beyinlerinize sokun anladınız mı beni?” diye bağırırken aslında bende ağlıyordum. Ama bu tamamıyla sinirlenmemden kaynaklanıyordu. Ecem'in ölüm ihtimalinden değil. Ölmeyecekti çünkü.... Biraz daha kendime geldiğimde kimseden ses çıkmıyordu. Sinir krizim işe yaramıştı demek ki. Neredeyse 2 saat olmuştu ama bana 2 asır gibi geliyordu. Onunla yaşayacağım daha çok şey vardı. Ona yapacağım daha çok şey vardı. Onu deli ettikçe aslında daha çok bağlayacaktım aramızdaki o bilmediğim bağı. Bağırıp, çağırdığında, üzüldüğünde aslında daha da aşık olacaktı bana. Bırakamayacaktık işte birbirimizi. Bizden zaten normal şeyler beklenemezdi ki. Asilikte gariplikte ikimizin ruhunda vardı. “Amirim.” diye birinin seslenmesiyle başımı yerden kaldırıp seslenene baktım. Ecem'in annesiyle babası yüzlerinde en ufak bir üzüntü belirtisi olmadan bize bakıyorlardı. “Geldiniz mi?” diyerek yerden doğrularak ayağa kalktı amir. “Nasıl oldu amirim? Bu kız bu kadar mı dikkatsizleşmeye başladı? Ah hiç mi yetiştiremedim ben bunu?” diyerek söylenmeye başlamıştı Zafer amca. “Ne diyorsun lan sen?” diyerek ayağa fırlamıştım. 'Sen nasıl bir şerefsizsin? İçerideki senin kızın kendi kanından. Burada onca insan ağlarken sen gelmiş ben onu yetiştirememiş miyim diyorsun? Asıl senin burada ağlanıp dövünmen gerekirken elâlem yapıyor bunu.” deyip yakalarına yapışmıştım. Bütün hareketlerim benden bağımsız oluyordu. Bilinçli yapsam şuan da ikinci ameliyata alınacak kişi Zafer denen pezevenk olurdu. “Ege kendine gel,” diyerek ellerimin altından kurtulmaya çalışıyordu. “Kendime geleyim he?” diyerek alayla sırıttım ve hiç düşünmeden yumruğumu yüzüne geçirdim. O yere yığılırken Nazlı teyze de ona bakmaya çalışıyordu. “Şimdi al kocanı siktirip gidin şuradan!'’’diyerek tısladım. Sinirle gözlerini bana döndürdü. “O gözlerini sinirle değil de gözyaşıyla doldurman gerekirdi. Hadi onu geçtim duygusuz gavatın teki. Sen annesin be.” dedim sesim kısılarak. Gücüm tükenmeye başlamıştı artık. “Çıkar şunları şuradan yoksa ikisini de morga ben götüreceğim.” dedim amire dönerek. Hasan amca yerden Zafer amcayı kaldırıp dışarı sürükledi. Ben koridorda volta atarken Cenk gözlerini dikmiş bana bakıyordu. “Hayırdır?” dedim bende gözlerimi ona dikerek. “Şunu yapma.” dedi alayla sırıtarak. “Neyi yapmayayım?” “Ecem'i düşünüyormuş gibi yapma.” dedi yine sırıtarak. Yok bugün kesinlikle sınanıyorum ben ama sabır bana göre değil. “Bir daha de bakayım sen o lafı.” dedim yakalarına yapışarak. “Kıza yapmadığın bok kalmadı. Senin yaptıklarını hazmetmesi 5 ayını aldı. O sadece yaşadıklarını unutmaya çalıştığı süreydi. Diğer kalan zamanda tek istediği seni unutmaktı ama nasıl kanına işlediysen bir türlü çıkamadın aklından. Sen ne yaptın o 2 yılda Ege? O senin yaptıklarını ve seni unutmaya çalışırken sen kaç kızla yatıp kalktın? O senin yüzünden depresyona girip kendini odaya kapattığında senin kaçıncı gece kulübünden çıkıyordun? Sakın şimdi karşıma çıkıp ben onu düşünüyorum havalarına girme. Düşünseydin o 2 yılda onu arar sorardın ama sen çabalamadın bile. Şimdi Ecem o siktiğimin ameliyatından çıkacak ve kendine geldiğinde tek yapacağım aklından seni çıkarmak olacak.” dedi sinirle. “Ben onu düşündüm ve hala düşünüyorum." dedim dişlerimin arasından. “Düşünüyorsun evet. Peki onu yumurtaya buladıkları gün gözünün içine baka baka neden ona yardım etmedin?” dedi kükreyerek. Bana illa bu anıları hatırlatmaları mı gerekiyordu? Bir dakika onun bundan nasıl haberi vardı? “Sen nereden biliyorsun bunu?” dedim dişlerimin arasından. “Tek takıldığın noktanın burası olduğunu söyleme.” dedi hırlayarak. “Ecem’le aramda olanların anlamını kimse bilemez. Orada öyle davrandıysam bir nedeni vardır.” “Eminim vardır.” dedi ellerimin arasından kurtularak. Kısılmış gözlerimle ona bakıp tekrar yere oturdum. Tamı tamına 5 saattir bekliyorduk ve bir Allah'ın kulu dışarı çıkıp bilgi vermiyordu. Hastaneden kovacaklarını bilmesem çoktan ameliyathaneye dalmıştım. Git gide umutsuzluğa düşerken ameliyathanenin kapısı açılmıştı. Ayağa fırlayıp doktora koştum. “Ne oldu? Ecem nasıl? Bitti mi ameliyat? Kurtuldu mu?”diye arka arkaya sorularımı sıralıyordum. “Kurşun tam boynunun arkasından girmiş. Omuriliğe zarar vermemek için bu kadar uzun sürdü ameliyat. Biz elimizden geleni yaptık ama çok riskli bir ameliyattı. Uyanmasını bekleyeceğiz ve refleks kontrollerini o zaman yapacağız.” dedi. “Refleks kontrolü derken?” dedim anlamayarak. “Felç kalma riski var.” dedi tek nefesle. Şaşkınca ona bakarken ameliyathaneden Ecem'in solgun bedeni çıkmıştı. Uyanacaktı biliyorum. Benim için uyanacaktı ve yine bana gözlerini döndürerek bakacaktı. Ayağa kalkacaktı ve sırf bana sinirlendiğinden hıncını voleybol topundan ve Pelin’den alacaktı. O solgun bedenine yeniden renk gelecekti ve yine benim asi kızım olacaktı. Aradan geçen 24 saatin sonunda camın ardından Ecem'e bakıyordum. O kadar dikkatli bakıyordum ki parmağını aşağı yukarı hareket ettirdiğini fark edince deli gibi doktora seslenmeye başlamıştım. Sesimi duyan hemşire hemen Ecem'in yanına girip yandaki ekrana bakmaya başladı. Ardından doktorda içeri girip Ecem'in gözüne ışık tutuyor, bir şeyler soruyordu. Cama dayanmış ne yaptıklarına bakıyordum. Ecem yavaşça gözlerini açmış, tavana bakıyordu. Uyanmıştı işte. Asi kızım bunu da atlatmıştı. Doktor çarşafı kaldırıp bacaklarına dokunmaya başladı. Bir iki dakika boyunca aynı işleme devam ettiğinde Ecem' bakıyordum. Tepkisizce tavana bakıyordu. Doktora bir şeyler söylediğinde, hemşire çarşafı tekrar üstüne serip ikisi birlikte çıkışa yöneldiler. Doktor dışarı çıktığı gibi yanında bittim. “Korktuğumuz gibi oldu. Bacaklarını hissetmediğini söylüyor. Bir iki dakika boyunca emin olmak için dokundum ama bana 'ne zaman dokunmayı düşünüyorsunuz?' diye sordu. Bakın şu önümüzdeki 2 hafta çok önemli. Ne kadar onun yanında olursanız ve ona vereceğim egzersiz hareketlerinde yardımcı olursanız her şey daha hızlı olur. Ani hareketlerden kaçınsın. Biten hiçbir şey yok. Endişelenmeyin ve Ecem'i yalnız bırakmayın.” diyerek yanımızdan ayrıldı. Kafamı tekrar camekâna çevirdiğimde bana korkarak bakıyordu. Her şey benim yüzümdendi. Benim yüzümden acı çekiyordu, benim yüzümden hissetmiyordu ve benim yüzümden korkuyordu... Ecem'in yanına girmek için bana verdikleri hastane kıyafetlerini giydim. Ne diyecektim şimdi ona? Nasıl söylenir böyle bir şey? Hem de benim yüzümden. Üstüme kıyafetleri geçirip içeri girdiğimde yarı açıkgözleriyle bana bakıyordu. Biraz daha yanına yaklaştığımda elini uzattı bana. Şaşkınca ona bakarken bir anda yapıştım ellerine. “Şuan kendini suçladığını biliyorum. Benim yüzümden acı çekiyor benim yüzümden hissetmiyor ve benim yüzümden korkuyor diyorsun içinden. Ama senin yüzünden değil Ege. Ben sadece insanlara verdiği sözü tutan aptalın tekiyim ve yine acınası haldeyim. Ona bir gram ilgi duymayan bir erkek için ölümü göze alan zavallı kız... Bunların hiçbiri senin suçun değil. Bunların hepsi benim suçum. Güçlü olmak için her şeyi yaptım. Olmadı... Sevince insan güçlü değil, zayıf oluyormuş Ege. Sen sakın kimseyi sevme tamam mı? Güçlü ol hep. Kimse küçük görmesin seni. Ezilme sakın...“dedi zor çıkan sesiyle ve uykuya daldı. Gözlerimi ayırmadan onu dinlemiştim ve hala gözlerimi ayırmadan ona bakıyordum. Bu kadar aciz mi hissediyordu kendini? Bana olan çıkışlarından hep toparlandı sanıyordum ama hala içinde bir enkaz taşıyordu. Benim enkazımı.... 3 günün sonunda Ecem’in doktora yalvarışları sonucu eve gitmeye ikna edebilmişti. Ekipten bir kız içeri girip üstünü değişmesi için yardım ediyordu. Kapıda beklerken sabırsızdım. Biran evvel eve götürüp şuan ki gözlerin ona bakmamasını istiyordum. Hele ki Ecem'in anne baba dediği insanların ona bakmalarına tahammülüm dayanmazdı. Kapı açılıp, tekerlekli sandalyede dışarı çıkmıştı Ecem. Bakışlarımı ondan alıp etrafıma bakındığım da annesi bacaklarına odaklanmış, babası gözlerine bakakalmıştı, Hasan amcayla Cenk'te üzüntüyle ona bakıyorlardı. Tekrar Ecem'e baktığımda başı önünde arkadaki kıza 'Gidelim, 'dediğini duydum. Hemen yanlarına varıp, kızı ittirdim ve sandalyeyi sürmeye başladım. İkimizde hiç konuşmadan arabaya ilerlemiştik. Arabanın kapısını açmak için kapıya ilerlerken 'Ecemmm' diye bir bağırış geldi. Sesin geldiği yöne bakarken Hakan’ı görmemle küfür savurdum. Ona haber vermek aklımın ucundan bile geçmemişti. Bize doğru yaklaşırken bakışlarını Ecem'e sabitlemişti. “Sana ne oldu Ecem? Tam 3 gündür çıldırmış haldeyim ve sen hastaneden çıkıyorsun. İyi misin? Ne oldu?Neden hastanedesin?” diye sorularını sıralarken Ecem hiçbir şey demeden yüzüne bakıyordu. Ne diyecekti ki zaten? Baban için düzenlenen operasyonda Ege'nin önüne atlayıp boynumdan kurşun yedim felç kaldım ciddi bir şey yok. Bakışlarını bana çevirdiğinde araya girdim. “Gittiği doğum günü partisinde olay çıkmış ve boynundan vuruldu,” dedim sakin kalmaya çalışarak. “Ve sen de bana haber vermeyi hiç düşünmedin öyle mi!?” diye kükrediğinde delirmiştim. “Sana hesap mı vereceğim lan!” diye birbirlerimizin üstüne yürümeye başladığımızda Ecem'in 'Yeter' diye çığlık atmasıyla yerimde durdum. 'Eve gitmek istiyorum' dediğinde hızla yanına gidip kucağıma aldım ve koltuğa oturtturdum. Sinirimden sertçe kapısını kapatıp tekerlekli sandalyeyi bagaja koydum. Hakan’a son bir kez bakış atıp sürücü koltuğuna geçtim ve gazı kökledim. “Yemin ediyorum bu piç kurusu bir gün elimde kalacak.” “Onun ne suçu var Allah aşkına. Kaç gündür haber alamıyor benden normal bu kadar paniklemesi.” dedi Ecem bıkkınlıkla. Hiçbir şey demedim. Bir de konuşup başını ağrıtmak istemiyordum. Eve geldiğimizde kucaklayıp odasına kadar taşıdım ve dikkatlice yatağına yatırdım. “Ben şimdi sana yiyecek bir şeyler hazırlayayım. Sende dinlen.” deyip odasından çıktım. Tam aşağıya inecekken gelen ağlama sesiyle Ecem'i dinlemeye başladım. “Hadi hisset artık şunu.” diye bağırmaya başlamıştı. Biraz daha kapıda beklerken yere düşme sesiyle hızla odaya girdim. “Ecem.” dedim yerde ağlayarak yüzünü kapatan asi kızıma. “Bitti artık Ege. Her şey bitti, ben bittim , hayatım bitti her şey öldü hatta senin o asi kızın bile öldü ' dedi ağlayan sesiyle. Belinden kavrayıp yatağa çıkarttım ve uzanmasını sağladım. “Bana bak eğer bir daha bitti dersen dayağımı yersin. Hiç birşey bitmedi, sen bitmedin, hayatın bitmedi, hiç birşey ölmedi hatta asi kızım daha da asileşti.” dedim yüzünü ellerimin arasına alarak. “Hadi şimdi biraz yatma zamanı.” dedim yataktan kalkıp. Yorganını çekeceğim sıra bacaklarına baktım ve tekrar ona döndüm. “Eğer o güzelim bacaklarını bir daha morartmaya kalkarsan seni öldürürüm.” dedim gülerek. Hafif şekilde gülümseyip gözlerini kapattığında odasından çıktım. O böyle umutsuzluğa düşerse her şeyi daha da zorlaştıracaktı. Bir anda kapı kırılacakmış gibi çalınmaya başladı. Eğer o kapıyı çalan gereksiz Ecem'i uyandırırsa kapıyı söküp götüne sokmaya kararlıydım. Hızla aşağı inip kapıyı açtığım da Hakan’la karşılaştım. “Ne istiyorsun?” dedim bıkkınlıkla. “Ecem nerede?” dedi sinirle. “Uyuyor sonra gel.” deyip kapıyı kapatacağım sıra ayağını araya koyup kapıyı açtı ve yakalarımdan yapışıp beni dışarı doğru sürükledi. “Sen nasıl bir pisliksin? 3 gün, tamı tamına 3 gündür Ecem'i arıyorum ve sen bana haber dahi vermiyorsun, arıyorum açmıyorsun. Garezin ne lan bana?” diye kükremeye başlamıştı. Hızla yakama yapışan elini itip yüzüne yumruğu yapıştırdım. Yere kapaklanınca üstüne çıkıp yumruklarımı saydırmaya devam ettim. “Çünkü... Haber... Verme... Gereği.... Duymadım.” dedim her dediğim kelimeden sonra yüzüne yumruğu yapıştırarak. Hızla beni üstünden itip altına aldı ve o bana yumruklarını geçirmeye başladı. “Nasıl bir psikopatsın sen? Anladık akrabasısın? Sen kimi kimden koruyorsun?” dedi yakama yapışarak. Sonra birden durdu ve gözümün içine baktı. “Seviyorsun.” dedi donmuş gözlerle. 'Ecem'i seviyorsun' dedi inanamayarak. Üstümden itip ayağa kalktım ve yakasına yapışıp ayağa kaldırdım. “Ne saçmalıyorsun onu sevdiğim falan yok.” dedim gözlerine bakarak. “Sevmiyorsan ne diye onu benden saklıyorsun?” “Sevmediğim o kıza bağlı olmadığım anlamına gelmiyor gerizekalı. Bunca yıl yanında ben varken puştun teki gelipte elimden alamaz.” dedim bağırarak. Sonucunu düşünmeden ağzımdan çıkan kelimeleri Hakan'nın yüzüne vururken o an daha iyi farkında varmıştım. Ecem'i kimse elimden alamazdı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD