Onuncu Bölüm -Rüya-

3347 Words
Harika bir labirent bahçedeyim. Bir elim annemin elini diğer elimde babamın elini tutuyor. İşin garip olan yanı kendimi ve ailemi izliyordum. Küçük bir ben benim gözlerimin içine bakıyor, annem ve babam huzursuzca beni izliyordu. Memnun olmayan gözlerini benden alıp arkama dikmişlerdi. Arkamı döndüğümde bana göre sadece ona yakışan yeşil gözlerle Ege’yi gördüm. Beni izliyordu oda. İfadesizdi. Sonra oda arkama bakmaya başladı. Hızımla döndüğümde annem ve babam elimi bırakmış 3 yoldan oluşan labirente doğru yürüyorlardı. Annem sağdaki labirentten babam soldaki labirentten içeri giriyordu. Küçük ben ise öylece kalmış onlara bakıyordu. Annemle babam labirentin içinde kaybolurlarken küçük ben bana döndü ağlayan gözlerle. “Her şey senin yüzünden,” diyordu. 'Her şey senin ezikliğin, acizliğin yüzünden!” diye bağırıyordu. Anlamaz gözlerle bana bakarken Ege ellerini kollarıma doğru tutup destek olurcasına sıktı. Küçük ben yine bana bağırmaya başladı. “Her şey onun yüzünden,” dedi son kez arkamdaki Ege’yi gösterirken ve koşarak ortada ki labirentin içine doğru girdi. Küçüklüğüm benden kaçıyordu. Beni istemiyordu. Annemle babamda beni istemiyordu. Ege’nin ellerinden kurtulup labirentin içine koşmaya başladım. Beni arıyordum. Kendimi bulup hesap sormak istiyordum. Ben neden böyleyim diye yüzleşmek istiyordum. Labirentin içine girdikçe etraf karanlığa bürünüyordu. Kendimi son anda görmüştüm ama yine gözden kaybolmuştu. Labirentin içinde kaybolmuştum. Etraf karanlık ve korkutucuydu. Acizdim ve yalnızdım. Hiç kimse yoktu yanımda. Yere çöküp sessizce ağlamaya başladığımda Ege’nin sesini duydum. Adımı haykırarak beni bulmaya çalışıyordu. Hızla yerden kalkıp Ege’nin sesinin geldiği yöne koşmaya başladım. Labirentte ilerledikçe daha çok çıkmaza giriyormuş gibi hissediyordum. Sol tarafa döndüğümde Ege’yi gördüm. Ona doğru gülümseyerek bakarken birden yer sarsıldı. Ege telaşlı gözlerle bana bakarken 'koşş!' diye bağırışını duydum. Ona doğru koşmaya başladığım da yer daha da şiddetli sarsıldı. Koşmaya devam ettiğimde birden yer yarıldı ve içine düşmeye başladım. Ege’nin 'Ecem' benimse 'Ege' diye bağırışlarım sonuçsuz kalmıştı... İrkilerek uyandım. Nasıl bir rüyaydı öyle? Her şey fazla gerçekçi ve doğruydu. Ailem ve küçük ben beni yalnız bırakırken Ege’nin beni bırakmayışı dışında. Yatakta biraz kendime geldikten sonra doğrulup ayaklarımı yataktan sarkıttım. Tek düşündüğüm bugün onlar yan yana geldiklerinde yaşadıkları iğrenç şeyi tekrar hatırlayıp yine hayattan soyutlanacağım zamandı. Basit bir ilişki kurması lazımken neden onunla yatmıştı? Banyoma girip sıcak suyun altında kararlar aldım. Kendini acındırmayacaksın. Sana bunu yapmasına müsaade etmeyeceksin. Şimdi duştan çıkacak güzelleşecek ve görevine devam edeceksin. Kuralları unutma. AŞIK OLMAK YOK. Artık emin olamıyordum. Benimkisi aşk mıydı yoksa kendisine acı çektirmeyi seven bir mazoşist miydim? Duştan çıkıp odama geçerek üniformalarımı giydim. Hava daha da soğumuştu. Saçlarıma şekil verip üstüme deri ceketimi geçirdim. Çantamı omzuma asıp kapının önünde durdum ve derin nefes aldım. 'Hazırım' deyip kapımı açtım ve yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim. Ege çoktan hazırlanmış koltuğa yayılarak beni bekliyordu. “Günaydın. dedim sahte gülümsememle yüzüne bakarken. Afallamış şekilde bana bakıyordu. Herhalde somurtup onu umursamadan çıkıp gideceğimi sanıyordu ama kuralı kendime hatırlattığımda Ege’ye surat asmanın mantıksız olduğunu düşündüm. Ne kadar zor olsa da. “Günaydın. dedi şaşırarak. “Hadi çıkalım yoksa coğrafyacıyla iyi bir kavgaya tutuşacağız.“ dedim yine gülümseyerek. “Ecem iyi misin?” dedi şüpheye düşmüş biçimde. “Kötü olmam için bir sebep mi var Ege?” dedim bende onu taklit ederek. “Hayır." dedi afallamışça. Sırıtıp evden çıktığımda oda arkamdan geliyordu. Arabaya doğru ilerlerken bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Tüm yolu ona bakmamaya çalışıp, kendimi sıkmakla geçirmiştim ve başarmıştım da. Okula doğru ilerlediğimizde o konuşmaya başladı. “Bu akşam onları dinlememiz lazım. Hasan amca dönem bitmeden dönmemizi istiyor,” dedi. Klasik. Dönem sonuna kadar her şeyi gün yüzüne çıkardığımız için ortalık karışıyordu ve biz o esnada 2 aylığına yurt dışına gönderiliyorduk. “Tamam,” dedim sadece. Dönüp yüzüme baktığında bende onunkine baktım. “Daha ne dememi istiyorsun?” diye sordum. “Ecem gerçekten iyi misin?” diye sorduğunda gözüm boynundaki morluğa kaydı. Nasıl bir vahşilikse bunlarınki morartana kadar... Boynuna baktığımı anladığı anda eliyle yakalarını dikleştirdi ve önüne döndü. Okulun oraya gelmiştik ve ben yine kendimi tutamamıştım. “Saklamaya çalışman yapmadığın anlamına gelmiyor Ege...” Okula girdiğimde bir anda birisi kolunu boynuma dolamıştı. Ve bende ani reflekslerimin kurbanı olarak kolunu büküp sırtına getirmiştim. Hakan inleyerek 'Ecem benim sakin olur musun?' diyinceye kadar Hakan olduğunu anlayamamıştım. “'Affedersin gerçekten sen olduğunu fark etmedim. İyi misin?”diye sordum endişelenerek. “Sana boşuna asi kız demiyorum ben. Benim gibi birini bile indirecek güçtesin Ecem,” dedi gülerek. Bende gülerek karşılık verdiğimde tekrar kolunu omzuma atıp sınıfa doğru yürümeye başladık. Sınıfa girdiğimizde tamda tahmin ettiğim gibi Pelin Ege’nin yanında bitmişti. Onlara aldırmadan sırama oturup hocanın gelmesini bekledim. Tam o esnada Pelin’in iğrenç sesini duydum. “Naber Ecem?” dedi sırıtarak. Ona döndüğümde asıl amacını anlamıştım. Elini saçlarına götürüp bir tarafına topladı ve boynundaki morluk kabak gibi ortaya çıkmıştı. O dakika gözlerime hücum eden yaşlara aldırmadan 'İyi Pelin senden?' dedim yutkunarak. “Harika!” diye cırlayınca ağzına yapıştırasım gelmişti. Gözlerini kısıp sinsice bana baktığında bakışmamızı yine sınıfa bile girdiğini fark etmediğim coğrafyacımız kesmişti. “Evet çocuklar yazılılarınızı okudum." dediğinde hangi yazılı diye düşünmeye başladım. He nerdeyse dönemin başında yaptığı ve benim bomboş kağıt verdiğim sınav. “Ege 80." dedi hoca. İyi de imkansız bütün kağıdı doldurdu o. “Ecem 100. dediğinde Hı hı deyip başımı salladığımda tekrar hocaya döndüm. “Coğrafyanın da bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum Ecem." dedi gülerek. İşte buda imkansız. Bomboş kağıt verdim. Anlamsızca hocanın yüzüne bakarken bakışlarımı Ege’ye kaydırdım. Tabi ya ben uyuduğum sırada alıp geçirmiş olmalı. “Sen mi yaptın?” dedim ona bakmaya devam ederek. “Evet." dedi inkar etmeyerek. Ne diye edecekse. “Peki neden yaptın?” dedim anlamayan gözlerle. “Canım sıkılmıştı Ecem bittimi sorgulaman?” Bir şey demeden önüme döndüm. İşime gelmişti benimde ceza almaktan kurtulmuştum. Zil çaldığında yerimden fırlayıp Hakan’ın yanına gittim. “Çıkışta birşeyler yapalım mı?” dedim Selin ve Hakan’a bakarak. “Sinema!" diye cırladı Selin. “Olur farketmez.” “Ya ama bu ne ya siz ikinizsiniz ben sap ben gelmeyeyim en iyisi."dedi Selin somurtarak. “İstersen yapıştırmayayım bir tane ağzına."dedim elimi kaldırarak. “Bilek gücü aşkına yok hayatım kalsın başka zaman yapıştırırsın." dedi gülerek. Ah Cenk bak sana kız buluyorum ama olman gereken yerde olmuyorsun. “Hangi filme gidelim?” dedi Hakan. “Yeni bir korku filmi gelmiş ona gidebiliriz.” “Ne korku filmi ya gülmek varken şurada.” korktuğumu belli etmemeye çalışarak. “Oyy aramızda korkan birimi varmış merak etme korkunca Hakan’a sarılırsın.” dedi sırıtarak. “Selin!” diye gözlerimi büyüttüm ona. “Filmdeki kadına benziyorsun gözlerini büyütünce yapma.” dedi ciddi ciddi. “Ecem korkuyorsan başka filme girelim." “Hayır.” dedim birden.”Yani korkmuyorum iyidir o film iyi.” dedim saçmalayarak." Selin tam ağzını açacakken zil sesi kurtarmıştı beni. Hızla yerime geçtiğimde Ege hiç sırasından kalkmamıştı. “Akşam evi dinleyeceğiz diyorum sen sinema falan diyorsun Ecem.” dedi sinirle. “Film 2 saat bir şey eve gelir gelmez dinleriz.” dedim bende. “İyi bende 2 saat Pelin’le takılayım o zaman.” “Sen bilirsin.” dedim aynı hızda. Bugün iyi gidiyordum cidden ama içten içe de kuduruyordum. Bir morarma vakası daha gerçekleşmesini istemiyordum açıkçası. Okul çok çabuk geçmiş bizde hızla avm'nin oraya gelmiştik. Sinema bölümüne çıkıp biletlerimizi almıştık ve bu süre zarfında Hakan hiç elimi bırakmamıştı. Neden tercihim Hakan gibi kibar sevgi dolu bir insan değil de Ege gibi katıksız bir mal? Hala cevabını bulamadığım bir soruydu. Saatin gelmesini beklerken arkamdan tanıdık sesi duydum. “Aaa ne tesadüf sizde mi film izlemeye geldiniz?” dedi Ege. “Evet ve sanırım sizde.” dedi Hakan memnun olmamışçasına. “Aynen bizde. Yeni çıkan korku filmine değinde tam olsun.” dedi Ege sırıtarak. “Yok artık.” diye Selinin sesi yükseldi. “Bence de.” diye mırıldandı Hakan. “2. salonda film başlamak üzere” “Ah bizim salon hadi çıkalım.” dedi Selin ve topluca yürüyen merdivenlerin oraya geldik. Anlık karışıklıkla Ege’yle ben arkada kalmıştık ve yine öküzlüğünü gösterip koluma sarıldı. “Birde gidip korku filmine bilet alıyorsunuz. Sen korku filmi izleyemezsin ki daha 5. dakikasında yanındaki insana koala gibi yapışıyorsun.” dedi hızlıca. “Ne güzel Hakan yanımda işte.” “Hele bir sarıl o sarılan kollarını orada ayırmıyor muyum?” “Sana ne Ege ben sen Pelin’le yatarken bir şey dedim mi?” dedim hışımla. 'Demedin mi' dercesine bana bakıyordu. Gözlerimi devirip bizimkilerin yanına gideceğim sırada tekrar durdurdu. “Ciddiyim korkarsan dön bana sarıl. Birde şimdi sarılacaksın ona hoşuna gidecek bir şeyler hissetmeye başlayacaksın seninle uğraşamam.” dedi ve yanımdan ayrıldı. Dengesiz piç. Gerçekten bazen ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. Film başlayalı 5 dakika olmuştu ve bende pil bitmişti. Ya daha 5. dakikadan el insaf az korkunç yapın be. Gerilmeye başladığımda ilk bulduğum ele yapışıp gözlerimi kapattım. “Ecem iyi misin?” diye fısıldayınca Hakanın eline yapıştığımı anladım. “İyiyim sorun yok.” dedim ve tekrar gözlerimi açtığımda Ege kolumu çimdiklemişti. Sinirle ona dönerken bana doğru eğilip 'Elimi tut' dedi. Anlamaz gözlerle ona bakarken dizimdeki elimi alıp sıkıca tuttu ve filmi izlemeye geri döndü. O esnada biri görmüşmüdür diye bakındığımda herkes pür dikkat filmi izliyordu. Hayır çok mu hoşunuza gidiyor birilerinin çarpılıp şekilden şekle girmesi... Tamı tamına 2, 5 saat zehir olmuştu bana. Her korktuğumda Ege’nin elini öyle bir sıkmıştım ki bir ara beni uyarma gereği duymuştu. Salondan çıktığımızda bizimkilere dönüp bağırmaya başladım. “Hayır çok mu hoşunuza gidiyor birilerinin çarpılması şekilden şekle girmesi.” dedim salondaki düşüncelerimi onlara aktarırken. Sırıtarak bana bakıyorlardı. “Sadece bir film Ecem.” dedi Hakan ve bana sarıldı. Ellerim yanda sallanınca saçma durduğunu düşünüp beline doğru hafifçe koydum. “Ecem gidiyoruz.” diye bir bağırış geldi ve hepimiz anlamaz gözlerle ona baktık. “Evde acil bir iş çıkmış gitmemiz lazım.” dedi kolumdan tutup çekiştirmeye başladı. Bizimkilere dönüp 'ararım' işareti yaptım ve Ege’ye ayak uydurmaya çalışarak yürümeye başladım. Otoparkın oraya inip arabaya bindiğimizde bağırmaya başladı. “Ben sana ne diyorum sen ne yapıyorsun Ecem?” “Ne yapıyormuşum Ege delirtme beni.” dedim sinirlenmeye başlayarak. “O çocuğa sarılmayacaksın, öpmeyeceksin, dokunmayacaksın anladın mı?” “Bana karışıp durma!” diye bağırdım arabanın içinde. “Pelin gibi mi olmak istiyorsun?” dediği şeyle ağzım açık kalmıştı. “Beni o sürtükle karıştırma,” dedim dişlerimin arasından. “Onun gibi davranma o zaman.” diye kükredi adeta. Tamam onun da Pelin’i sadece yatmalık görmesi rahatlatmıştı ama ne zaman öyle davranmıştım? “Ne zaman öyle davranmışım?” diye sordum Ege’ye. Cevap vermeyince 'Egee' diye direttim. “Öyle davranmadın tamam mı şimdi kes sesini.” diye susturdu beni. Uzatmayıp yine bakışlarımı cama çevirdim. Eve vardığımız da hızla salona geçip kulaklıkları taktık ve dinlemeye başladık. Ben salonu dinliyordum Ege de Şevket beyin odasını. Şansımıza adam odadaydı. Salonda Hakan’la annesi vardı sanırım ara ara konuşuyorlardı. Ege birden kıpırdanmaya başladı. 'sesi dışarı ver ' dedim. Kulaklığı çıkarıp sesi dışarı verdi. Vedat Bey telefonda konuşuyordu ve yüklü bir nakliyattan bahsediyordu. Pür dikkat konuşmalarını dinledik. “Ne yapın edin malları denizden karaya sokun sokamadınız mı sizde o mallarla beraber denizin dibini görürsünüz.” dedi sinirle."İş büyük. Tamı tamına 5 trilyondan bahsediyorum. Ne yapıp edip malları karaya sorunsuz taşımamız lazım,” dedi ve telefonu kapattı. Deniz dediğine göre Alsancak da ki limandan bahsediyordu. Bir iki dakika sonra tekrar telefonda konuşmaya başladı. “Alo İsmet nasılsın? Sağol bende iyiyim. Yarın mallar Alsancak limanına yanaşacak haberin olsun. Biraz duraklamadan sonra 'Evet tamı tamına 5 trilyon.”dedi ve kahkahalarının arasından. "Paralarına para katmaya hazır ol İsmet Keskin,” dedi ve ses kesildi. İsmet Keskin Pelin’in babasıydı. Ege’yle birbirimize baktığımızda şaşkındık. Çünkü fazla kolay olmuştu. “Bir haltlar dönüyor.” “Bence de fazla kolay oldu.” dedim şaşkınca. “Ben Hasan amcayı arayayım.” dedim ve telefonu elime aldı. “Amirim dinlediniz mi?”dedim. “Bir haltlar dönüyor olabilir bizde emin olmadık gece yola çıkıyoruz yarın geldiğimizde yüz yüze konuşuruz. Büyük olasılık operasyon olacak. Kendinizi hazırlayın.” dedi ve telefonu kapattı. Telefonu sehpaya bırakıp koltuğa kuruldum. Operasyon dediğinde aklıma birden ilk günlerimiz gelmişti. Birbirimize güvendiğimiz, beraber yol alacağımıza ve hiç ayrılmayacağımıza dair söz verdiğimiz günler. .. ~2 Yıl Önce~ “Ecem!” diye arkamdan sesleniyordu Ege. Ona doğru döndüğüm de gülümseyerek bana doğru yaklaşıyordu. “Beraber yürüyelim mi?“ diye sormuştu. “Olur tabi.” dedim bende gülerek. Sahile doğru yürümeye başlamıştık. Ege'nin de benim gibi ilk göreviydi. Daha tanışalı yarım saat olmuştu ama ısınmıştık birbirimize. “Heyecanlı mısın?” diye sordu. Gülümsediğinde beliren gamzesi harika duruyordu. Yakından daha da harika. Dokunmamak için kendimi tutarken gülümseyerek ona döndüm. “Heyecandan çok biraz korkuyorum.” dedim. “Neden korkuyorsun?” “İşi batırmaktan.” diye itiraf ettim. Küçükken annemle babam bana hep küçük oyunlar kurarlardı. Onları başarabilirsem gerçekten hazırmışım ama bugüne kadar kurdukları oyunun hiçbirini başaramadım. Heyecandan elime yüzüme bulaştırıyordum. “Saçmalama tabi ki de batırmayacağız. Senin gibi benim de ilk işim.” dedi. Sahilin oraya çoktan inmiştik. Kayalıkların oraya doğru ilerleyip bir tanesine iliştik. “Bir anlaşma yapalım seninle.”dedi birden. Anlamaz gözlerle ona bakarken devam etti. “Hangimiz hangimizin yanlışını görürse onu uyaracak ve toparlayacak. Hep yanında duracak ve onu bırakmayacak. O esnada birisi zor durumda mı ona yardım edecek. Çatışmadayız mesela birbirimizi hep koruyacağız iyi bir ekip olacağız. Birisi sana veya bana silah mı doğrulttu onun önüne geçecek kadar cesur olacağız.” dedi. Gülümseyerek ona baktım. “Sanırım böylesi daha iyi.” “O zaman anlaştık?” dedi elini uzatarak. “Anlaştık,” deyip elini sıktım ve gözlerinin içine baktım. Artık yeşil gözlerinin hapsindeydim ben. İlk bakış, ilk dokunuş... Kalbimin bu kadar hızlı atması normal mi? ~Günümüz~ “Neye gülüyorsun sen öyle?” Ege’nin sesiyle kendime geldim. Yüzümdeki aptal sırıtmayı silip boş boş ona bakıyordum. “Hiç, aklıma bir şey geldi de. Her neyse ben yatıyorum iyi geceler.” dedim ayaklanarak. “İyi geceler.” “Sen yatmıyor musun?” “Birazdan yatacağım anneciğim.” dedi alayla. Gözlerimi devirip odama çıktım. Kapı kırılacakmış gibi çalarken gözlerimi zorla açmıştım. Saate baktığımda sabahın beşinde kapının kırılacak kadar çalınması tabi ki normal değildi. Hızla yatağımdan fırlayıp komodinimde duran bıçağımı aldım. Aşağı ineceğim sırada koridorda Ege’yle karşılaştık. Şaşkınca ona bakarken beni durdurup benden önce merdivenlere yöneldi. Bende onun peşi sıra aşağı inerken kapının oraya geldiğimizde birbirimize baktık. Kafasını aşağı yukarı yapıp elimdeki bıçağı oda portmantonun yanında duran sopayı havaya kaldırıp kapıyı açtığında şaşkınca bize bakan Hasan amca ve yanında sırıtan Cenk'i gördüm. CENK !?? “Şuan burada olduğuna inanamıyorum.” dedim boynuna tekrar atlayarak! “Ah şekerlik beni özlediğini biliyordum daha fazla özletmeyeyim dedim geldim kollarına.” dedi gülerek. Saf, hala bana şekerlik diye sesleniyordu. Hasan amca öksürüp dikkati kendine çekerken Ege’nin bizi öldüren bakışları da gözümden kaçmamıştı. İkisinin birbirinden hoşlandığı pek söylenemezdi. O yüzden Cenk her geldiğinde sadece benimle takılıyordu. “Şimdi konumuza dönelim. Böylesine bir adamın bu kadar dikkatsiz hareket etmesi çok saçma. Ya bir şeyler planlıyor ya da gerçekten dikkatsizleşmeye başladı,” dedi Hasan amca. “Planımız ne?” dedi Ege. “Üçünüz gideceksiniz. Destek ekip hemen arkanızda olacak ama riske atamayız. Sizde uzaktan onları gözetleyeceksiniz. Şevket beyle İsmet’i gördüğünüz an işaret verip üstlerine yürüyeceksiniz.” dedi. Eh pekte zor bir şey yokmuş. “Yalnız dediğim gibi bunda bir şey çıkacakmış gibi hissediyorum. Eğer ters bir şey giderse ne olursa olsun oradan uzaklaşıyorsunuz. Kimsenin sizi görmesini istemiyorum,” dedi ekleyerek. “O zaman uyuma vakti,” dedi Cenk ayaklanarak. 'Şekerlik odam nerede benim?' dedi bana dönerek. “Gel yukarı çıkalım.” dedim gülerek. “Ya da uğraşma seninle de uyuyabilirim.” dedi sırnaşarak. 'Cenk!' diye uyarırken o sırıtmaya devam ediyordu. “Ne sanki hiç birlikte uyumadık.” dedi. Ben ona gözlerimi büyütürken Ege birden 'Ne!?' diye bağırınca yerimden sıçradım. “Ne oldu Ege çok şaşırdın.” dedi Cenk sırıtarak. “Sadece mecburiyetten.” dedim tartışma çıkmasını önlemek için. “Hadi Cenk biz çıkalım yukarı Ege sende Hasan amcaya göster odasını.” dedim ve Cenk'i çekiştirerek yukarı çıkardım. Onu misafir odasının içine çekip kapıyı kapattım. “Amacın ne Cenk?” dedim ona patlayarak. “Ne demek o Ecem?” dedi anlamazlıktan gelerek. “Cenk !” “Hala onu seviyorsun,” dedi inanamayarak. “Saçmalama Cenk.” dedim ve odanın içinde volta atmaya başladım. “Sana yaptıklarından hiç mi ders çıkarmadın. 1 yıl boyunca bitirdi seni hatırlatırım.” dedi sinirle. “Ne yaptıklarını hatırlıyorum ve hayır onu sevmiyorum.” dedim başka tarafa bakarak. “Yalan söylediğini belli etme bari.” “Yalan söylemiyorum.” diye direttim. “Konuşurken başka tarafa bakıyorsun ve tırnaklarını yoluyorsun Ecem. Kolaylıkla anlaşılıyor.” “Neyse ne.” dedim ve kapıya doğru yürürken söylediği sözlerle kala kalmıştım. “Böyle davranarak o kadar aciz ve çaresiz görünüyorsun ki...” dedi kafasını sağa sola sallayarak. Gülerek ona döndüm. “Belki de öyleyimdir. Aslında hep böyleydim. Aciz ve çaresiz. Herkes bunun farkında. Hatta kimisi söylemekten çekinmiyor. Onlar dediğinde üzülmüyorum bile. Ama senden bunu beklemezdim.” dedim ve kapıyı çarpıp odadan çıktım. Cenk Ege'ye karşı duygularımı anlattığım tek insandı. Onun bile beni böyle görmesi gerçekten bittiğimin resmiydi. *** “Ahh şekerlik ne yapacağım ben seninle.” diyen Cenk'in sesini duydum. Yatağımın kenarına oturmuş fısıltıyla konuşuyordu. Gözlerimi açmayarak onu dinlemeye başladım. “Sen benim hayatım da tanıdığım en güçlü insansın. Ben o anlık sinirimle söyledim onları. Kaç kız dayanır ki onun gibi bir pisliğin hareketlerine. Zaten onunda hoşuna giden şey bu. Senin pes etmeyişin. Sakın şekerlik sakın pes etme,” dedi ve alnımdan öpüp yatağımdan kalktı. Bu kadardı işte bizim kavgamız. Hep yalnızım diye yakınan ben, aslında yalnız değildim. Cenk gibi kardeşim, dostum, sevdiğim vardı. Hasan amca gibi hep arkamı kollayan bir adam vardı. Mesela ilk defa bir kız arkadaşım vardı. Bana aşık olan birisi vardı. Varlardı ama ben sadece onu isteyecek kadar bencildim. Yatağımdan doğrulup ayaklarımı sarkıttım. Keşke bunları paylaşabileceğim birisi olsaydı. Telefonumu elime alıp annemin numarasını buldum. Acaba beni dinler miydi? O hiç göstermediği ilgiyi bir kez olsun gösterir miydi? Saat sabahın 7 siydi ve muhtemelen onu bu saatte aradığım için çıldıracaktı. Umursamayıp üstüme hırkamı alıp bahçeye indim. Salıncağa oturup derin bir nefes aldım ve ara tuşuna bastım. “Efendim.” dedi uykulu sesiyle. “Anne.” dedim tedirgin olarak. “Ne oldu Ecem bu saatte?” “Hiç sadece konuşmak istemiştim. Bugün bir nevi operasyona çıkıyoruz ve be-...” “Ecem cidden arayacak saat mi yoktu? Önemli bir şey yoksa kapatıyorum dinlenmem lazım.” “Gerçekten şaka gibi bir kadınsın. Annem olduğun için senden de babam olduğu için o adamdan da utanıyorum. Allah ikinizi de kahretsin.” dedim ve telefonu yüzüne kapattım. O kadar garipti ki bu olay kelimelere bile dökemiyordum. Resmen beni ağlatmaktan haz alan bir ailem vardı. Sinirle telefonu yere fırlatıp daha çok ağlamaya başladım. Ben sinirimle tepişirken birden bir el omzuma dokundu. “Hasan amca! Uyumadın mı sen?” dedim ağlak sesimle. “Bu sıra uykuyla pek anlaşamıyoruz prenses. Sen neden ağlıyorsun bakalım?” “Hani benim sözde annem olan bir kadın var ya çıldırtmayı başardı yine.” “Biliyorsun huylarını Ecem üzme kendini kızım,” dedi bana sarılarak. “Bu nasıl bir huy Hasan amca. Çok saçma ben onların kızıyım ya. Madem ilgilenmeyeceksiniz ne diye beni yapmaya çalıştınız anlamadım ki” “Hişt pis pis konuşma bakayım. Hem sen olmasan kim benim prensesim olacak,” dedi gülerek. “Allah bir yerden alıp bir yerden kısıyor. Anne baba ilgisini alıp senin gibi bir baba, arkadaş, dost vermiş bana,” dedim gülerek. “Üşeyeceksin... Hadi geç içeri dinlen. Akşama yoğun işimiz.” dedi. Salıncaktan kalkıp yere fırlattığım telefonumu alarak onu yalnız bırakıp odama çıktım. Biraz uyumak iyi gelecekti. Zaten ağladığım için gözlerim yanıyordu. Tam uykuya dalacakken birden telefonum çalmaya başladı. İlk önce annem olduğunu sanıp açmayacaktım ama ısrarla çalınca annem olmadığını anlayıp telefonu elime aldım. Hakan arıyordu. Okula gelmeyeceğimi biliyordu. Ona arkadaşımın doğum günü olduğunu ve hazırlanmasında yardım edeceğimi söylemiştim. Ne diye bu saatte arıyordu? “Hakan?” dedim uykulu olmaya çalışarak. “Ecem iyi misin?” dedi telaşla. “İyiyim Hakan ne oluyor? dedim telaşlanarak. “Hiç sadece sesini duymam lazımdı. Kötü bir rüyadan sonra...” dedi duraksayarak. “Ne gördün rüyanda anlat rahatla canım.” dedim. Evet canım dedim kendimi zorlayarak. “Vuruluyordun.” dedi bir anda. Tam akşama görev varken söylenir mi böyle bir şey? “Rüyaların tersi çıkarmış demek ki vurulmayacağım.” dedim gülümsemeye çalışarak. “Gerçekten kötüydü ama.” dedi üzgün bir tınıyla. “Şimdi okula gitmek için hazırlanıyorsun ve kafanı dağıtıyorsun. Bende uyandıktan sonra yaşadığıma dair sana mesaj atıyorum.” dedim gülerek. “Tamam bitanem.”dedi. Kısa bir sessizliğin ardından Hakan o can alıcı kelimeyi söyledi. “Ecem ben seni çok seviyorum... ” Ve ikimize de upuzun gelen kısa bir sessizlik ile birbirimize bakakaldık.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD