On Sekizinci Bölüm -Senin Yanındayım-

1971 Words
Ecem'den İnsanlar uyanırken kuşların ötüşünü falan duymak, böyle gerinerek uyanıp güne mutlu başlamak ister. Belden aşağısının da normalde kuru olması lazım değil mi?. Ama şuan yaşadığım şey tam tersiydi. Duyduğum şey sessiz güldüğünü sanan bir erkek sesiydi. O sinirle bırakın gerinerek uyanmayı sinirden tepinmeye başlamıştım bile. O tepinmeyle bacağımı diğer tarafa atarken altımda bir ıslaklık hissetmiştim. Aniden gözlerimi açıp kıpırdamadan boşluğa bakıyordum. Altıma mı işedim ben!? Yavaşça sırt üstü yatağa döndüğümde gözlerimi sımsıkı yumdum. Ciddi ciddi altıma mı işedim ben? 10 shottan sonra bu normaldi ama Ege odaya dalsa rezil olmamda çabasıydı. Allahım ömrünün sonunda kadar benimle dalga geçecekti. Bir dakika ya bu gülme sesi kime aitti peki? Sımsıkı yumduğum gözlerimi hafifçe açıp karşımda elini ağzına kapatmış elinde sürahiyle duran Egeyi gördüm. Gözlerimi tamamen açıp sinirle yataktan doğruldum. Uyandığım için tuttuğu kahkahasını salıp haykıra haykıra gülmeye başladı. Gülmeyi kesene kadar gözümü ondan ayırmadan bakıyordum. En sonunda gülmesi insan halini alınca höykürme sırası bana geçmişti. “Sen gerçekten işsizsin ya. Benimle uğraşmaktan başka işin yok mu?” “Ne yapayım özlemişim o günleri." dedi sırıtıp omuz silkti. “Bana yaşattığın şeyleri özledin yani?” dedim sorarcasına. “Ecem o anlamda demedim."dedi bir anda şaşırarak. “Ne anlamda dedin peki?” dedim sinirle. Resmen geçmiş karşıma 'O günleri özlemişim diyor'. “Yani ben şey-...” “Neyse ne.”deyip lafını kestim ve yataktan fırladım. Başım o kadar ağrıyordu ki kafamı kaldırmaya halim yoktu aslında. Saçlarımı geriye attığımda Ege’yle göz göze geldim. Gözlerini vücuduma dikmiş yan ağızla gülerek bana bakıyordu. Ne var anlamında kafamı salladığımda kafasıyla vücudumu işaret etti. Başımı hafifçe aşağıya eğdiğimde iç çamaşırlarımla göz göze geldim. Yavaşça başımı tekrar kaldırdım ve şaşkınlığımdan 10 saniye sonra çığlığı basabilmiştim. Ege ellerini kulaklarına götürmüş yüzünü buruşturarak bana bakıyordu. “Kim soydu be beni? ” dedim bağırarak. Fazla bağırmış olacağım ki Ege kulaklarını ovuşturmaktan bana cevap vermiyordu. Sonunda kendine geldiğinde ellerini kulaklarından çekti ve bana döndü. “Sağır ettiğin için sağol asi kızım.” dedi homurdanarak. “Kim soydu beni diyorum?” “Eben Ecem eben.” dedi alayla. “Egeeeee!” “Bağırma be kim soyacak ben soydum. İçip içip sarhoş olursan olacağı bu. Pis pis mi yatırsaydım seni?” dedi ellerini bana doğru sallayarak. “Hatırlarsan sevgilin 10 shot'ı içirdi.” dedim bağırarak. Derin bir nefes verip bir elimi belime koyup diğer elimle önüme düşen saçımı tekrar geriye doğru ittim. Ona döndüğümde hala bana yiyecekmiş gibi bakıyordu. “Bakmaya devam edecek misin?” dedim geçmeyen sinirimle. “Saçını havalı havalı geriye atıyorsun ve hala iç çamaşırlarında duruyorsun. Nasıl bakmayayım bir de bana.” dedi gülerek. Üstüme bir şey geçirme gereği duymadan ona doğru ilerlemeye başladım. Göreceğini görmüştü zaten. “Hemen şimdi bu kapıdan çıkmazsan bakan gözü-...” dememe kalmadan ayağıma takılan pantolonum yüzünden yere kapaklanıyordum. Tam yerle öpüşecekken Ege belimden sıkıca kavramıştı. Yavaşça doğrulduğumda gözlerini gözlerime dikmişti. Ben yeşil gözlerde dalmış giderken yine piçliğini ortaya koydu. “Ecem hazır böyleyken yatağa mı geçsek?” Ege’nin sapıklığından sonra kasığına tekme geçirip acıyla inlerken odadan atmıştım. Üzerimi giyinip Cenk'i görme umuduyla aşağıya indiğimde salonda bulamadım. Herhalde daha uyuyordu. Mutfağa yönelip kahvaltılık bir şeyler çıkardığımda saate baktım. Daha 11 'e geliyordu ve ben bu saatte ayaktayım. Gözlerimi devirip dolaba yöneldiğimde elime ne geçerse masaya koydum. Kafam kazan gibiydi. Sert bir kahve hazırlayıp masaya oturduğumda dünü hatırlamaya çalıştım. Selin’le Cenk'i öpüştürdüm ve Selin bunu yapmasaydı ne yapardım bilmiyorum. Sonra Pelin paspasa işemişti ki gecemin en güzel geçtiği dakikalardı. Selinden korkmaya başlamıştım. Kız kafasına taktığı şeyi yapıyordu. Resmen kızı paspasa çömelttirip işetti ya. Sonra Pelin intikamını çok güzel almıştı. 10 shot nedir ya? Bu zamana kadar ağzıma içki sürmedim ben ki sürülmeye değer bir şeyde değilmiş. Hiçbir şey hatırlamıyorsun ki? Nasıl eve geldim, nasıl yatağa yattım, Ege beni ne ara soydu hiçbirini hatırlamıyordum. Ağzıma bir şeyler tıkıp elime kahvemi aldım ve martın dondurucu soğuğuna aldırmadan bahçeye çıktım. Pazar günlerini seviyorum. Nedenini bilmiyorum sormayın işte. Gözlerimi kapatıp temiz havayı içime çektim. Soğuktan etkilenen birisi değildim. Ağlamaya yüz tuttuğum zamanlar direk dışarı kaçardım çünkü. Havanın nasıl olduğunu umursamazdım. İçimi boşaltıp, rahatlar öyle geri dönerdim bulunduğum yere. Düşündüm de soğuk çok iyi geliyor bana. İçim titrediği için daha rahat alıyor acımı çabuk salabiliyordum. Bu da biraz olsun beni hafifletiyordu. Gözlerimi tekrar açıp tam içeriye girecekken arkası bana dönük sandalyede oturan Cenk'i gördüm. Benim aksime Cenk soğuktan haz etmeyen birisiydi ve İzmir’in mart ayını düşünürsek bu ortam ona göre değildi. Yanına gittiğimde sehpada ki bir noktaya dalmış ve beni fark etmemişti. Yavaşça öksürüp beni fark etmesini sağladığımda aniden bana döndü. “Hey benim korkutmak istememiştim.” “Sorun yok dalmışım... Otursana,” dedi yanındaki boş sandalyeyi göstererek. Gülümseyip sandalyeye iliştim ve ona döndüm. Dudağının kenarındaki yarayı gördüğümde kaşlarım çatılmıştı. “Cenk ne oldu dudağına?” dedim endişeyle. Elimi yarasına getirip dokunduğumda hafifçe geriledi. “Ege Solmaz en sert şekilde imzasını bıraktı.” dedi alayla. Ne ara yapmıştı bunu. “Nasıl ya hangi ara yaptı?” “Hatırlamaman normal sen o esnada salak salak gülüyordun.'’’dediğinde omzuna yumruğumu geçirdim. Eliyle kolunu ovalarken gülüyordu. “Ne dedin de tam ağzının kenarına vurdu?” dedim bende gülerek. “Ona mutfağa gidip kendine yumurta kasesi hazırlamasını ve başından aşağı dökmesini eğer yapamayacaksa kıvırcık saçlarına veda etmesini söyledim. Aslında kıvırcıktan sonrasını söyleyemedim çünkü ağzıma yumruk yemekle meşguldüm” dedi homurdanarak. Şok olmuş şeklide ona bakıyordum. Benim başıma gelenin ona da gelmesini istiyordu ama bunu bu şekilde yapması ne kadar doğruydu bilmiyorum. “Cidden bunu istedin mi?” dedim inanamayarak. 'Evet' anlamında başını salladığında şaşkınca gülümsemiştim ondan. “Ve sen bundan memnun kalmadın?” dedi sorarcasına. “Yani ne bileyim. Bu şekilde yapman ne kadar doğru bi-” “Sana inanamıyorum Ecem.” dedi sinirle.”Onu koruyorsun ya. Hala ona yaşadıklarını yaşatmak istemiyorsun.” dedi hayretle. “Hatırlıyor musun seninle ilk tanıştığımız zamanda bana Egeyi anlatmıştın ve 'iyi ki var 'demiştin. O güne defalarca benim yanımda lanet ettin Ecem. O hiçbir zaman senin için "iyi ki" olmadı bunun farkına var artık. Sen ona iyi ki dediğinden beri Ege senin için yok oldu. dedi sakin ama sert sesiyle. Şaşkınlıktan dolmuş gözlerimle ona bakıyordum. Yok olduğunun farkındaydım ama ya varsa? Ya beni severse? “Ya varsa, ya severse?” dedim aklımdakileri dışarı vururken tabi sesimin de titremesine engel olamamıştım. Derince nefesini verip daha sakin şekilde konuşmaya başladı. “Sana en iyi örneği bir alıntı şiirden vereyim o zaman. Mesele sevmek değil. Kime sorsan birileri birilerini seviyor zaten. Önemli olan güzel sevebilmek, kırmadan, dökmeden, yormadan, acıtmadan. Söylesene bu zamana kadar Ege hiç seni kırmadı mı? Dökmedi mi? Yormadı mı? Canını acıtmadı mı?” dedi her kelimesine vurgu yaparak. Gerçeklerin verdiği ağırlıkla yerime sinmiştim. Gözyaşlarımı özgür bırakıp tuzlu tadın dudaklarıma gelmesine izin verdim. Ağladığımı görünce bakışlarını biraz daha yumuşattı ve bana doğru uzanıp ellerimi tuttu. “Kendini zorlama. Bırak o unutulmayı hak ediyor, sevilmeyi değil. ”dedi. Bir yandan göz yaşlarımı siliyor bir yandan da bir şey dememi beklercesine gözlerime bakıyordu. Ama ne diyebilirdim ki. Başından sonuna kadar her kelimesi doğruydu ve bu benim canımı sıkıyordu. Artık eskiye göre daha umursamazdım ama duygularım değişmeyen tek şeyimdi. Ege’ye böyle alışkındım ben. Eğer onu alıştığım bu haliyle kaybedersem herkes gitmiş gibi hissedecektim. Aslında bu duyguyu bir kere yaşamıştım. 09. 06. 2014 tarihinde hava alanında ben Fransa uçağına o Amerika uçağına binerken iliklerime kadar hissetmiştim yalnızlığı. Her gün onun aramasını, her gün kendimin arayabilmesini dilemiştim. Ama olmuyor değil mi? Bir şeyi ne kadar istersen o kadar olmuyor. Bu çocuk ne yaptı sana bu kadar diyeceksiniz? İlk başlarda hiçbir şey. Her şey normaldi ama ben hep Ege’ye göre daha çekingendim insanlara karşı. Çabuk alışamıyor, güvenmeye korkuyordum. Onun zamanla kurduğu arkadaş çevresi birbirimizden uzaklaşmamıza sebep olmuştu. Arkadaşları ne yaparsa onlara uyuyor, hiçbir şeylerine engel olmuyordu. Bana bulaştıklarında bile. Kimi zamanda kendi isteyerek bana bulaşıyordu. Bowling topunu parmağıma yapıştırıp beni uçurması gibi, sınavda benden kopya çekip yakalanırken suçu bana atması gibi, bahçedeyken sınıfın penceresinden arkadaşlarıyla beraber kova kova su atmaları gibi... Kısaca rezil olabileceğim her duruma girmiştim o zamanlar. Olacak her şeye boyun eğmeye başlamış, bitmesi için her gece dua etmekten başka şansım kalmamıştı. Cenk hala bana bakarken hafifçe ona gülümseyip elindeki elimi çektim ve gözyaşlarımı iyice sildim. Biraz daha kendimi toparladıktan sonra ayağa kalktım. "Ben biraz yukarı çıkayım."dedim ve yanından hızla ayrılıp salondan içeri girdim. Salonda üçlü koltuğa oturmuş Ege’ye çevirdim bakışlarımı. Dirseklerini bacaklarına yaslamış elleriyle yüzünü kapatmıştı. Böyle yaptığında hep derin düşüncelerde olurdu. Ne kadar seslenirseniz seslenin sizi duymazdı. Cenkle konuştuklarımı da duyduysa duymama olasılığı daha da fazlaydı. Onu düşünceleriyle baş başa bırakıp odama çıktım. İçeri girmemle telefonumun çalması bir olmuştu. Ekranda "Hakan."yazısını görünce açmakla açmamak arasında kaldım. Dün gece neler olduğunu hatırlamıyordum ya ona karşı yanlış bir şey yaptıysam... Ben bunları düşünürken telefon çoktan kapanmıştı. Yatağımın üstüne oturup Ege pozisyonunu alacakken mesaj sesiyle dikkatimi tekrar telefona verdim. Kimden: Hakan "Asi kızım nasıl oldun? Aradım ama açmayınca merak ettim." Mesajlaşmak daha iyi sanırım. Kime: Hakan "Kendime yeni yeni geliyorum ve hiçbir şey hatırlamıyorum ne kadar ironi."yazıp 5 dakika sonra gönderdim. Maksat tekrar aramasın. Kimden: Hakan "Nasıl yani öpüştüğümüzü hatırlamıyor musun?” yazmıştı. Ne diyor bu ne öpüşmesi. Kime: Hakan "Öpüşme derken?” diye saçma bir soru sormuştum. Ne Ege nede Cenk bahsetmişti bundan. Kimden: Hakan "Hani iki insanın dudaklarının birbirine değdiği an." yazmıştı. Bende gözleri birbirine değiyor sanıyordum. Kime: Hakan "Dün akşama hatırladığım son şey Pelin’in paspasa işemesi.” yazıp gönderdim. Kimden: Hakan "Oda ayrı bir olaydı. Neyse asi kızım toparlandığın da sana bir öpücük borcum olsun. Seni çok seviyorum." yazmıştı. Böyle olaylarda çok çabuk kasılıyordum ama başka çarem yoktu. Kime: Hakan "Bende." yazıp gönderdim ve telefonu yanıma koydum. Yatağıma uzanıp uzunca tavana baktım. Hala kendime gelememiştim ve bu canımı sıkıyordu. Telefonumdan gelen sesle uzanıp elime aldım ve sırıtmaya başladım. Kimden: Selincik "Selam asi kız." Kime: Selincik "Selam Selincik." Kimden: Selincik "Beni dün Cenkle öpüştürdüğüne inanamıyorum. " Kime: Selincik "Bende öptüğüne inanamıyorum. Gerçi iyi ki öptün yoksa ben yapmak zorunda kalacaktım." Kimden: Selincik "Öyle bir fırsatı kaçıramazdım herhalde, annem bağırıyor geri döneceğim sana." yazmıştı. Telefonu geri yerine koyup kendimi biraz daha yukarı çektim. Yastığa başımı koyar koymaz uykuya dalmıştım... **** Aşağıdan gelen bağırış sesleriyle gözümü zor açmıştım. İçerinin karanlık olmasına bakılırsa akşam olmuştu. Yerimden fırlayıp aşağıya indiğimde mutfakta kavga eden Ege ve Cenk'i gördüğümde önce şaşkınlıkla olduğum yerde kalakaldım daha sonra müthiş bir kahkaha patlattım. İkisi de üstüne mutfak önlüğü giymiş, birisi taşırdığı çorbaya bakarken diğeri yanmış tavukların derilerini soymaya çalışıyordu. Birbirlerine de 'senin yüzünden' diye bağrışıyorlardı. Gülmeyi kesip yanlarına gittiğimde ikisinin de kafasına vurdum. "Döndüğümde bir tane kir olsun burada sen kıvırcık saçlarına sende kirli sakallarına veda edersin."dedim tehdit ederek. Ege saçlarına, Cenk de sakallarına ellerini getirip ovuşturmaya başladılar. Sinsice sırıtıp lavaboya çıktım. Ah tehdit etmeye bayılıyorum. Aşağı indiğimde bir tane bile kir yoktu. Sofra kurulmuş, ikisi de taburelere oturmuş beni bekliyorlardı. Hanım ağa gibi baştaki sandalyeye oturup yemekleri yemeğe başladım. Şaşırtıcı derece de güzeldi. Sakin geçen akşam yemeğimizden sonra yarın okul olduğu için hepimiz odalarımıza geçmiştik. Cenk sabaha gideceği için oda erkenden yatmıştı. Gündüz uyuduğumdan bir gram uykum yoktu ve bende kitaplığıma gidip elime geçen ilk kitabı aldım. Yanımda öten sesle yüzümü buruşturdum. Gözlerimi açıp etrafa bakındığım da odamı gece lambam aydınlatıyordu. Saate baktığım da sabahın 5. 30'ydu. Üstüme düşen kitabı yana itip telefonu elime aldım. Hasan amca bu saatte neden arasın ki? "Alo." dedim uykulu sesimle. "Ecem uyandırdım ama çok acil buraya gelmeniz lazım." "Neler oluyor Hasan amca?"dedim endişeyle. "Ayla teyzen Ege’nin annesi...” duraksayarak. Ayla Teyzenin adını duymamla ayağa fırladım. "Ne oldu Hasan amca geveleme artık." "Hastaneye kaldırdık. Hemen yola çıkın ve buraya gelin."deyip yüzüme kapattı. Ben şaşkınlıkla telefona bakarken asıl sorunla yüzüm daha da gerildi. Ben bunu Ege’ye nasıl söyleyeceğim? Hızlıca Ege’nin odasına dalıp onu uyandırmaya çalıştım. Bir anda söylemek daha iyiydi sanırım. "Ege... Ege uyan çabuk." dedim sesimi yükselterek. Bir anda beni görünce yerinden fırladı. "Ne oluyor Ecem bu saatte?” dedi panikle. Gel de söyle şimdi. "Bak sakin ol tamam mı ne olduğunu bende bilmiyorum." dedim sakinleşmesini isteyerek ama o daha da paniklemişti. "Neyi bilmiyor muşsun Ecem delirtme artık söyle."dedi bağırarak. Derin nefes alıp gözlerine baktım. "Annen... Hastaneye kaldırmışlar."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD