On Yedinci Bölüm -Oyun-

3206 Words
Ege'den Ecem mutfağa gittiği gibi Cenk'e yaklaştım. Deminden beri telefonla konuştuğu için bir türlü fırsat bulup soramamıştım. "Ne diye geldin buraya?” "Ne?” dedi anlamazca. "Ne diye geldin buraya?” dedim kelimeleri tek tek bastırarak. "Seni görmeye Ege."dedi alayla. "Son kez soruyorum Cenk Hasan amcamı gönderdi seni?” "Sadece Ecem’in gönlünü yapmaya geldim Ege. Amir gönderseydi Ecem felç olduğunda gönderirdi. Bugün bile zar zor izin aldım. Hiçbir şekilde Ecem'in yanımda olmamı istemiyor." "Hiç kimsenin yanında olmasını istemiyor pezevenk. Kızı yalnız başına bırakacak yine. " dedim sinirle. "Amacı ne bunun? O gün Ecem’in yanına gitmek istiyordum dediğimde bir dövmediği kaldı beni. Bende bir daha lafını açamadım bile" dedi sinirle. İyi de yapmış. Yoksa Cenk'i direkt görev ayağına ülke dışına sürerdi. Ecem elinde tepsiyle içeri girdiğinde onu süzdüm. Düşünsenize Ecem’i istemeye gidiyorum. Elinde kahvelerle bana doğru geliyor. Kahveye tuz yerine fare zehri koyar gerçi o da neyse. Bir dakika ya ben ne diye Ecemi istemeye gidiyorum? "Ege kahveni alacak mısın yoksa üstüne boşaltayım mı?” dedi sorarcasına. Kahveyi alıp geriye doğru yaslandığımda karşımda bir şeyler konuşup gülüşenlere baktım. Ecem’in en içten güldüğü anlardan biriydi yine. Bana karşı olan gergin ve sinirli bakışlarından eser yoktu. Hep merak ediyordum bana karşı böyle gülümseyecek mi diye? Sanırım o zaman hiç gelmeyecekti... Akşama Hakan’lara geçtiğimizde müthiş bir sessizlik vardı. Pelin daha da sokulunca iyice fenalık geliyordu. Ne? Tabi ki onu da çağırdım. Onsuz buluştuğumuzu bir duysa dakikasına benden ayrılırdı. "Cidden kös kös oturmaya mı geldik?"dedi Cenk bıkkınca. Ben Ecem’e kaş göz işareti yaptığım da mesajı almış olacak ki ayağa kalktı. "Ben bir lavaboya gideyim sizde yapacak bir şeyler düşünün."dedi ve yukarı çıkmaya başladı. Benimde bir şekilde yukarıya çıkmam lazımdı. Cenk'e baktığım da oda mesajı almış olacak ki bir anda bağırmaya başladı. "Herkes bana baksın. Şimdi anlatacaklarımı kimse daha önce duymadı." dedi saçmalayarak. Biraz sonra tüm dikkatler onda olunca çaktırmadan yanlarından ayrıldım ve kameralara dikkat ederek üst kata çıktım. Ecem nasıl yaptı bilmiyorum kapıyı çoktan açmış kasalarla uğraşıyordu. Onu kenara ittirip hızla kasaları açtığımda olduğum yerde kalakaldım. Hepsi boştu. İçinde bizi ilgilendiren bir tane bile bir şey yoktu. "Nasıl olur ya onca şeyi nereye götürmüş olabilir?” dedi Ecem şaşkınca. "Yok işte Allah kahretsin. Yürü anlaşılmadan çıkalım şuradan" dedim ve kasaları tek tek kapattım. Tam odadan çıkacakken aklıma yerleştirdiğimiz ses cihazı geldi. Uzun zamandır bu odadan bir ses gelmiyordu. Masanın oraya gidip kafamı aşağı eğdiğimde oflayarak yerimden doğruldum. "Niye ses gelmediği anlaşıldı ses cihazını bulmuş,"dedim sinirle. "Bunu sonra düşünürüz hadi aşağıya inelim" dedi Ecem panikle. Hızla odadan çıkıp kapıyı kilitlerken merdivenin başında Şevket Bey belirdi. Olduğumuz yerde kalırken bize doğru yaklaşıyordu. Sinirli gözlerini bize doğru dikerken sakince ona bakıyorduk. Kural 3. Eğer yakalandıysan sakinliğini koru. Bu seni ele vermez. "Ne işiniz var burada çocuklar?” dedi sert sesiyle. "Lavaboları arıyorduk ama malum ev kocaman olunca." dedim sakince. Biraz daha bizi süzüp kafasıyla karşıdaki iki kapıyı gösterdi. "Şuradaki iki kapı." dedi. Başımızla onaylayıp kapılara doğru ilerlemeye başladık. Kural 4. Asla yakalandığın kişiye dönüp bakma. Bu seni daha da şüpheli yapar. Ecem’le karşılıklı olan tuvaletlere girdik. 5 dakika sonra Ecem’in 'aşağıya gel' mesajıyla bende dışarı çıktım ve aşağıya indim. 10 dakika sonra Şevket Bey bize kısa bir bakış atıp evden ayrılmıştı. 6 mal oturmuş Triple Dog filmdeki meydan okumaca oyunundan oynuyorduk. Şişe çevirmece gibiydi ama bunda sadece cesaretlik vardı. Eğer meydan okuduğun kişi senin dediğini yapamıyorsa ve sen yapıyorsan istediği cezayı verebilirdi sana. "Ben Seline meydan okuyorum. Cenkle 2 dakika boyunca gözlerinizi hic ayırmadan bakışacaksınız ve sonunda ona ufak bir öpücük konduracaksın dipnot dudaktan... Eğer yapamazsan ve bunu ben yaparsam saçlarına güle güle demek zorunda kalırsın." dedi gülümseyerek. Selin yarı şaşkın haliyle Cenk’e bakarken Ecem 'süre başladı' dedi ve birbirlerine bakmaya başladılar. 2 dakikanın sonunda Selin Cenk’e hızlıca öpücük kondurdu ve geri çekildi. Selin kendine geldikten sonra sinsice sırıtmaya başladı. "Bende Pelin’e meydan okuyorum. Eğer yan komşunun paspasına işemezsen ve bunu ben yaparsam ortadan kazınmış saçlarına merhaba de canım." dedi sırıtarak. Bu kısmı o filmde de izlemiştim ve favorilerim arasına girmişti. Şimdi bunu Pelin de izlemek ayrı zevk verecekti. "Asla yapmam."diye bağırdı Pelin. "Peki ben bir su döküp geleyim sizde tıraş makinesini hazırlayın." dedi Selin alayla gülerek. Kız bu işi iyi biliyordu. Pelin sinirle ayağa kalktı ve evden dışarı çıktı. Bizde peşinden çıkıp ne yaptığına bakıyorduk. Yan taraftaki evin paspasına çömelip ciddi ciddi işedi. Attığım kahkaha da çabasıydı ama şu zaman da Pelini biraz tanıdıysam bunun intikamını feci şekilde alırdı. Tekrar eve dönüp halkayı kurduğumuzda sırıtma sırası Pelin'e geçmişti. "Bende Ecem’e meydan okuyorum. 10 shot atıp 1 dakika boyunca Hakan’la öpüşmezsen ve bunu ben yaparsam mahallede çıplak gezmeye hazır ol " dedi sinsice sırıtarak." Sinirle ona bakarken yavaşça Ecem’e döndüm. Şok olmuş şekilde Pelin’e bakıyordu. "Pelin saçmalama."dedim dişlerimi sıkarak. "Bana milletin paspasına işe derken iyiydi ve bende yaptım. Madem bir oyun oynuyoruz hakkını verelim." dedi gözlerini büyülterek. 10 shot ne? Ecem bu zamana kadar ağzına içki sürmedi. 10 shotla devrilir bu kız. Pelin ayağa kalkıp shot tepsisini alırken Ecem korkuyla bir bana bir Cenk'e bakıyordu. Bir bok olacağı belliydi bugün. Pelin tepsiyi Ecem’in önüne koyup yerine otururken hala sırıtıyordu. Ecem kaçarının olmadığını bildiği için bir anda shotları kafasına dikmeye başladı. 10. shotu atıp bardağı bıraktığında kafasını sallamaya başlamıştı. Biz şaşkınca ona bakarken gözleri bana doğru döndü. Tam bana doğru yaklaşıp öpecekken Cenk kolundan tutup yerine oturtturdu. Hakan yerinden kalkıp Ecem’in yanına oturduğunda Ecem sırıtmaya başladı ve Hakan’ın dudağına yapıştı. Eğer şuan kafasının gidik olmadığını bilseydim shot bardaklarını bir yerlerine sokmuştum. Hala öpmeye devam ettiğinde dayanamayıp yerimden fırladım ve Hakan’ı Ecem’den ayırdım. Pezevenk her fırsatı kolluyordu sanki. Ecem salak salak gülmeye başladığında Cenk'in sesiyle hepimiz ona döndük. "Bende Ege’ye meydan okuyorum. Eğer mutfakta kendine bir yumurta kasesi hazırlayıp başından aşağı boşaltmazsa ve bunu ben yaparsam kıvır-... " demesine kalmadan yumruğu ağzına geçirmiştim. "Sakın o lafı tamamlama. Tamamlarsan ne olacağını en iyi sen biliyorsun."dedim ve Ecemi kolundan kavrayıp çekeleye çekeleye evden çıkardım. Yavşağa bak aklınca intikam alacaktı. Ecem kendini kaybetmeye başlamıştı bile. "Ecem hadi güzelim kendine gel artık" dedim bıkkınca. Salaklık bende içmesine ne diye müsaade edersin ki. "Kendimdeyim bebeğimmmm." diye bütün sokağı inletecek şekilde bağırıp gülmeye başlamıştı. “Bağırma be bağırma.”diye söylenip arabanın içine soktum. Gazı kökleyip 5 dakika da eve vardım. Bağırmaya devam ettiği için hızlıca evin kapısını açıp onu içeri soktum. Yalpalaya yalpalaya koridorda yürümeye çalışıyordu. Kahkahaları arasında koridorun ortasında dans etmeye başladı. O her böyle kahkaha attıkça ne kadar çekici göründüğünün farkında mı? "Neden orada dikiliyorsun?” dedi hıçkırarak. "Bu anı aklıma kazıyorum."dedim gülerek. Nasıl olursa olsun sabaha bana dalga konusu çıkmıştı. "Demek aklına kazıyorsun." dedi hafifçe sırıtarak ve bana yaklaşmaya başladı. "Bu halimi aklına kazıyorsun ve benimle dalga geçmek için fırsat yaratıyorsun. Eskiden yaptığın gibi.”dediğinde gülüşüm silinmişti. Al işte kafa bin beş yüz ama unutulan hiçbir şey yok. "Hadi güzelim yukarı çıkıyoruz." dedim ve kucakladığım gibi yukarı çıkmaya başladım. Odasına geldiğimizde onu yatağa yatırdım ve derin bir nefes verdim. "Tamam Ege bakmadan soyarsan bir sorun olmaz." dedim. Bedenini yukarı kaldırıp kafasından tişörtü çıkardım. "Bakma bakma sakın bakma." diyip duruyordum. Alkolün kafasıyla bir şeyler mırıldanıp duruyordu. Tekrar yatırıp pantolonunu çıkarmaya başladığımda sağa sola dönmeye başladı. Kollarından tutup sabitlediğimde durmayı başardı. Pantolonun düğmesini açıp paçalarından tutarak aşağı çektim ve bacaklarından çıkardım. Gözlerim vücuduna gittiğinde aynı hızla gözlerimi yumdum. Bakışlarımı yüzüne getirip, bedenini kaldırarak yukarı doğru çıkardım. Başının altına yastığı yerleştirdim. Tam çıkacakken koluma yapıştı. "Gitme! Korkuyorum ." dedi zor çıkan sesiyle. "Beni yine yalnız bırakma Ege." demesiyle düşünmeden yanına uzanıp onu kollarımın arasına aldım. Şekerli parfümünün kokusu burnuma dolarken söylediği sözlerle daha da sarıldım ona. "Seni seviyorum kıvırcık." Ecem'den İnsanlar uyanırken kuşların ötüşünü falan duymak, böyle gerinerek uyanıp güne mutlu başlamak ister. Belden aşağısının da normalde kuru olması lazım değil mi?. Ama şuan yaşadığım şey tam tersiydi. Duyduğum şey sessiz güldüğünü sanan bir erkek sesiydi. O sinirle bırakın gerinerek uyanmayı sinirden tepinmeye başlamıştım bile. O tepinmeyle bacağımı diğer tarafa atarken altımda bir ıslaklık hissetmiştim. Aniden gözlerimi açıp kıpırdamadan boşluğa bakıyordum. Altıma mı işedim ben!? Yavaşça sırt üstü yatağa döndüğümde gözlerimi sımsıkı yumdum. Ciddi ciddi altıma mı işedim ben? 10 shottan sonra bu normaldi ama Ege odaya dalsa rezil olmamda çabasıydı. Allahım ömrünün sonunda kadar benimle dalga geçecekti. Bir dakika ya bu gülme sesi kime aitti peki? Sımsıkı yumduğum gözlerimi hafifçe açıp karşımda elini ağzına kapatmış elinde sürahiyle duran Egeyi gördüm. Gözlerimi tamamen açıp sinirle yataktan doğruldum. Uyandığım için tuttuğu kahkahasını salıp haykıra haykıra gülmeye başladı. Gülmeyi kesene kadar gözümü ondan ayırmadan bakıyordum. En sonunda gülmesi insan halini alınca höykürme sırası bana geçmişti. “Sen gerçekten işsizsin ya. Benimle uğraşmaktan başka işin yok mu?” “Ne yapayım özlemişim o günleri." dedi sırıtıp omuz silkti. “Bana yaşattığın şeyleri özledin yani?” dedim sorarcasına. “Ecem o anlamda demedim."dedi bir anda şaşırarak. “Ne anlamda dedin peki?” dedim sinirle. Resmen geçmiş karşıma 'O günleri özlemişim diyor'. “Yani ben şey-...” “Neyse ne.”deyip lafını kestim ve yataktan fırladım. Başım o kadar ağrıyordu ki kafamı kaldırmaya halim yoktu aslında. Saçlarımı geriye attığımda Ege’yle göz göze geldim. Gözlerini vücuduma dikmiş yan ağızla gülerek bana bakıyordu. Ne var anlamında kafamı salladığımda kafasıyla vücudumu işaret etti. Başımı hafifçe aşağıya eğdiğimde iç çamaşırlarımla göz göze geldim. Yavaşça başımı tekrar kaldırdım ve şaşkınlığımdan 10 saniye sonra çığlığı basabilmiştim. Ege ellerini kulaklarına götürmüş yüzünü buruşturarak bana bakıyordu. “Kim soydu be beni? ” dedim bağırarak. Fazla bağırmış olacağım ki Ege kulaklarını ovuşturmaktan bana cevap vermiyordu. Sonunda kendine geldiğinde ellerini kulaklarından çekti ve bana döndü. “Sağır ettiğin için sağol asi kızım.” dedi homurdanarak. “Kim soydu beni diyorum?” “Eben Ecem eben.” dedi alayla. “Egeeeee!” “Bağırma be kim soyacak ben soydum. İçip içip sarhoş olursan olacağı bu. Pis pis mi yatırsaydım seni?” dedi ellerini bana doğru sallayarak. “Hatırlarsan sevgilin 10 shot'ı içirdi.” dedim bağırarak. Derin bir nefes verip bir elimi belime koyup diğer elimle önüme düşen saçımı tekrar geriye doğru ittim. Ona döndüğümde hala bana yiyecekmiş gibi bakıyordu. “Bakmaya devam edecek misin?” dedim geçmeyen sinirimle. “Saçını havalı havalı geriye atıyorsun ve hala iç çamaşırlarında duruyorsun. Nasıl bakmayayım bir de bana.” dedi gülerek. Üstüme bir şey geçirme gereği duymadan ona doğru ilerlemeye başladım. Göreceğini görmüştü zaten. “Hemen şimdi bu kapıdan çıkmazsan bakan gözü-...” dememe kalmadan ayağıma takılan pantolonum yüzünden yere kapaklanıyordum. Tam yerle öpüşecekken Ege belimden sıkıca kavramıştı. Yavaşça doğrulduğumda gözlerini gözlerime dikmişti. Ben yeşil gözlerde dalmış giderken yine piçliğini ortaya koydu. “Ecem hazır böyleyken yatağa mı geçsek?” Ege’nin sapıklığından sonra kasığına tekme geçirip acıyla inlerken odadan atmıştım. Üzerimi giyinip Cenk'i görme umuduyla aşağıya indiğimde salonda bulamadım. Herhalde daha uyuyordu. Mutfağa yönelip kahvaltılık bir şeyler çıkardığımda saate baktım. Daha 11 'e geliyordu ve ben bu saatte ayaktayım. Gözlerimi devirip dolaba yöneldiğimde elime ne geçerse masaya koydum. Kafam kazan gibiydi. Sert bir kahve hazırlayıp masaya oturduğumda dünü hatırlamaya çalıştım. Selin’le Cenk'i öpüştürdüm ve Selin bunu yapmasaydı ne yapardım bilmiyorum. Sonra Pelin paspasa işemişti ki gecemin en güzel geçtiği dakikalardı. Selinden korkmaya başlamıştım. Kız kafasına taktığı şeyi yapıyordu. Resmen kızı paspasa çömelttirip işetti ya. Sonra Pelin intikamını çok güzel almıştı. 10 shot nedir ya? Bu zamana kadar ağzıma içki sürmedim ben ki sürülmeye değer bir şeyde değilmiş. Hiçbir şey hatırlamıyorsun ki? Nasıl eve geldim, nasıl yatağa yattım, Ege beni ne ara soydu hiçbirini hatırlamıyordum. Ağzıma bir şeyler tıkıp elime kahvemi aldım ve martın dondurucu soğuğuna aldırmadan bahçeye çıktım. Pazar günlerini seviyorum. Nedenini bilmiyorum sormayın işte. Gözlerimi kapatıp temiz havayı içime çektim. Soğuktan etkilenen birisi değildim. Ağlamaya yüz tuttuğum zamanlar direk dışarı kaçardım çünkü. Havanın nasıl olduğunu umursamazdım. İçimi boşaltıp, rahatlar öyle geri dönerdim bulunduğum yere. Düşündüm de soğuk çok iyi geliyor bana. İçim titrediği için daha rahat alıyor acımı çabuk salabiliyordum. Bu da biraz olsun beni hafifletiyordu. Gözlerimi tekrar açıp tam içeriye girecekken arkası bana dönük sandalyede oturan Cenk'i gördüm. Benim aksime Cenk soğuktan haz etmeyen birisiydi ve İzmir’in mart ayını düşünürsek bu ortam ona göre değildi. Yanına gittiğimde sehpada ki bir noktaya dalmış ve beni fark etmemişti. Yavaşça öksürüp beni fark etmesini sağladığımda aniden bana döndü. “Hey benim korkutmak istememiştim.” “Sorun yok dalmışım... Otursana,” dedi yanındaki boş sandalyeyi göstererek. Gülümseyip sandalyeye iliştim ve ona döndüm. Dudağının kenarındaki yarayı gördüğümde kaşlarım çatılmıştı. “Cenk ne oldu dudağına?” dedim endişeyle. Elimi yarasına getirip dokunduğumda hafifçe geriledi. “Ege Solmaz en sert şekilde imzasını bıraktı.” dedi alayla. Ne ara yapmıştı bunu. “Nasıl ya hangi ara yaptı?” “Hatırlamaman normal sen o esnada salak salak gülüyordun.'’’dediğinde omzuna yumruğumu geçirdim. Eliyle kolunu ovalarken gülüyordu. “Ne dedin de tam ağzının kenarına vurdu?” dedim bende gülerek. “Ona mutfağa gidip kendine yumurta kasesi hazırlamasını ve başından aşağı dökmesini eğer yapamayacaksa kıvırcık saçlarına veda etmesini söyledim. Aslında kıvırcıktan sonrasını söyleyemedim çünkü ağzıma yumruk yemekle meşguldüm” dedi homurdanarak. Şok olmuş şeklide ona bakıyordum. Benim başıma gelenin ona da gelmesini istiyordu ama bunu bu şekilde yapması ne kadar doğruydu bilmiyorum. “Cidden bunu istedin mi?” dedim inanamayarak. 'Evet' anlamında başını salladığında şaşkınca gülümsemiştim ondan. “Ve sen bundan memnun kalmadın?” dedi sorarcasına. “Yani ne bileyim. Bu şekilde yapman ne kadar doğru bi-” “Sana inanamıyorum Ecem.” dedi sinirle.”Onu koruyorsun ya. Hala ona yaşadıklarını yaşatmak istemiyorsun.” dedi hayretle. “Hatırlıyor musun seninle ilk tanıştığımız zamanda bana Egeyi anlatmıştın ve 'iyi ki var 'demiştin. O güne defalarca benim yanımda lanet ettin Ecem. O hiçbir zaman senin için "iyi ki" olmadı bunun farkına var artık. Sen ona iyi ki dediğinden beri Ege senin için yok oldu. dedi sakin ama sert sesiyle. Şaşkınlıktan dolmuş gözlerimle ona bakıyordum. Yok olduğunun farkındaydım ama ya varsa? Ya beni severse? “Ya varsa, ya severse?” dedim aklımdakileri dışarı vururken tabi sesimin de titremesine engel olamamıştım. Derince nefesini verip daha sakin şekilde konuşmaya başladı. “Sana en iyi örneği bir alıntı şiirden vereyim o zaman. Mesele sevmek değil. Kime sorsan birileri birilerini seviyor zaten. Önemli olan güzel sevebilmek, kırmadan, dökmeden, yormadan, acıtmadan. Söylesene bu zamana kadar Ege hiç seni kırmadı mı? Dökmedi mi? Yormadı mı? Canını acıtmadı mı?” dedi her kelimesine vurgu yaparak. Gerçeklerin verdiği ağırlıkla yerime sinmiştim. Gözyaşlarımı özgür bırakıp tuzlu tadın dudaklarıma gelmesine izin verdim. Ağladığımı görünce bakışlarını biraz daha yumuşattı ve bana doğru uzanıp ellerimi tuttu. “Kendini zorlama. Bırak o unutulmayı hak ediyor, sevilmeyi değil. ”dedi. Bir yandan göz yaşlarımı siliyor bir yandan da bir şey dememi beklercesine gözlerime bakıyordu. Ama ne diyebilirdim ki. Başından sonuna kadar her kelimesi doğruydu ve bu benim canımı sıkıyordu. Artık eskiye göre daha umursamazdım ama duygularım değişmeyen tek şeyimdi. Ege’ye böyle alışkındım ben. Eğer onu alıştığım bu haliyle kaybedersem herkes gitmiş gibi hissedecektim. Aslında bu duyguyu bir kere yaşamıştım. 09. 06. 2014 tarihinde hava alanında ben Fransa uçağına o Amerika uçağına binerken iliklerime kadar hissetmiştim yalnızlığı. Her gün onun aramasını, her gün kendimin arayabilmesini dilemiştim. Ama olmuyor değil mi? Bir şeyi ne kadar istersen o kadar olmuyor. Bu çocuk ne yaptı sana bu kadar diyeceksiniz? İlk başlarda hiçbir şey. Her şey normaldi ama ben hep Ege’ye göre daha çekingendim insanlara karşı. Çabuk alışamıyor, güvenmeye korkuyordum. Onun zamanla kurduğu arkadaş çevresi birbirimizden uzaklaşmamıza sebep olmuştu. Arkadaşları ne yaparsa onlara uyuyor, hiçbir şeylerine engel olmuyordu. Bana bulaştıklarında bile. Kimi zamanda kendi isteyerek bana bulaşıyordu. Bowling topunu parmağıma yapıştırıp beni uçurması gibi, sınavda benden kopya çekip yakalanırken suçu bana atması gibi, bahçedeyken sınıfın penceresinden arkadaşlarıyla beraber kova kova su atmaları gibi... Kısaca rezil olabileceğim her duruma girmiştim o zamanlar. Olacak her şeye boyun eğmeye başlamış, bitmesi için her gece dua etmekten başka şansım kalmamıştı. Cenk hala bana bakarken hafifçe ona gülümseyip elindeki elimi çektim ve gözyaşlarımı iyice sildim. Biraz daha kendimi toparladıktan sonra ayağa kalktım. "Ben biraz yukarı çıkayım."dedim ve yanından hızla ayrılıp salondan içeri girdim. Salonda üçlü koltuğa oturmuş Ege’ye çevirdim bakışlarımı. Dirseklerini bacaklarına yaslamış elleriyle yüzünü kapatmıştı. Böyle yaptığında hep derin düşüncelerde olurdu. Ne kadar seslenirseniz seslenin sizi duymazdı. Cenkle konuştuklarımı da duyduysa duymama olasılığı daha da fazlaydı. Onu düşünceleriyle baş başa bırakıp odama çıktım. İçeri girmemle telefonumun çalması bir olmuştu. Ekranda "Hakan."yazısını görünce açmakla açmamak arasında kaldım. Dün gece neler olduğunu hatırlamıyordum ya ona karşı yanlış bir şey yaptıysam... Ben bunları düşünürken telefon çoktan kapanmıştı. Yatağımın üstüne oturup Ege pozisyonunu alacakken mesaj sesiyle dikkatimi tekrar telefona verdim. Kimden: Hakan "Asi kızım nasıl oldun? Aradım ama açmayınca merak ettim." Mesajlaşmak daha iyi sanırım. Kime: Hakan "Kendime yeni yeni geliyorum ve hiçbir şey hatırlamıyorum ne kadar ironi."yazıp 5 dakika sonra gönderdim. Maksat tekrar aramasın. Kimden: Hakan "Nasıl yani öpüştüğümüzü hatırlamıyor musun?” yazmıştı. Ne diyor bu ne öpüşmesi. Kime: Hakan "Öpüşme derken?” diye saçma bir soru sormuştum. Ne Ege nede Cenk bahsetmişti bundan. Kimden: Hakan "Hani iki insanın dudaklarının birbirine değdiği an." yazmıştı. Bende gözleri birbirine değiyor sanıyordum. Kime: Hakan "Dün akşama hatırladığım son şey Pelin’in paspasa işemesi.” yazıp gönderdim. Kimden: Hakan "Oda ayrı bir olaydı. Neyse asi kızım toparlandığın da sana bir öpücük borcum olsun. Seni çok seviyorum." yazmıştı. Böyle olaylarda çok çabuk kasılıyordum ama başka çarem yoktu. Kime: Hakan "Bende." yazıp gönderdim ve telefonu yanıma koydum. Yatağıma uzanıp uzunca tavana baktım. Hala kendime gelememiştim ve bu canımı sıkıyordu. Telefonumdan gelen sesle uzanıp elime aldım ve sırıtmaya başladım. Kimden: Selincik "Selam asi kız." Kime: Selincik "Selam Selincik." Kimden: Selincik "Beni dün Cenkle öpüştürdüğüne inanamıyorum. " Kime: Selincik "Bende öptüğüne inanamıyorum. Gerçi iyi ki öptün yoksa ben yapmak zorunda kalacaktım." Kimden: Selincik "Öyle bir fırsatı kaçıramazdım herhalde, annem bağırıyor geri döneceğim sana." yazmıştı. Telefonu geri yerine koyup kendimi biraz daha yukarı çektim. Yastığa başımı koyar koymaz uykuya dalmıştım... **** Aşağıdan gelen bağırış sesleriyle gözümü zor açmıştım. İçerinin karanlık olmasına bakılırsa akşam olmuştu. Yerimden fırlayıp aşağıya indiğimde mutfakta kavga eden Ege ve Cenk'i gördüğümde önce şaşkınlıkla olduğum yerde kalakaldım daha sonra müthiş bir kahkaha patlattım. İkisi de üstüne mutfak önlüğü giymiş, birisi taşırdığı çorbaya bakarken diğeri yanmış tavukların derilerini soymaya çalışıyordu. Birbirlerine de 'senin yüzünden' diye bağrışıyorlardı. Gülmeyi kesip yanlarına gittiğimde ikisinin de kafasına vurdum. "Döndüğümde bir tane kir olsun burada sen kıvırcık saçlarına sende kirli sakallarına veda edersin."dedim tehdit ederek. Ege saçlarına, Cenk de sakallarına ellerini getirip ovuşturmaya başladılar. Sinsice sırıtıp lavaboya çıktım. Ah tehdit etmeye bayılıyorum. Aşağı indiğimde bir tane bile kir yoktu. Sofra kurulmuş, ikisi de taburelere oturmuş beni bekliyorlardı. Hanım ağa gibi baştaki sandalyeye oturup yemekleri yemeğe başladım. Şaşırtıcı derece de güzeldi. Sakin geçen akşam yemeğimizden sonra yarın okul olduğu için hepimiz odalarımıza geçmiştik. Cenk sabaha gideceği için oda erkenden yatmıştı. Gündüz uyuduğumdan bir gram uykum yoktu ve bende kitaplığıma gidip elime geçen ilk kitabı aldım. Yanımda öten sesle yüzümü buruşturdum. Gözlerimi açıp etrafa bakındığım da odamı gece lambam aydınlatıyordu. Saate baktığım da sabahın 5. 30'ydu. Üstüme düşen kitabı yana itip telefonu elime aldım. Hasan amca bu saatte neden arasın ki? "Alo." dedim uykulu sesimle. "Ecem uyandırdım ama çok acil buraya gelmeniz lazım." "Neler oluyor Hasan amca?"dedim endişeyle. "Ayla teyzen Ege’nin annesi...” duraksayarak. Ayla Teyzenin adını duymamla ayağa fırladım. "Ne oldu Hasan amca geveleme artık." "Hastaneye kaldırdık. Hemen yola çıkın ve buraya gelin."deyip yüzüme kapattı. Ben şaşkınlıkla telefona bakarken asıl sorunla yüzüm daha da gerildi. Ben bunu Ege’ye nasıl söyleyeceğim? Hızlıca Ege’nin odasına dalıp onu uyandırmaya çalıştım. Bir anda söylemek daha iyiydi sanırım. "Ege... Ege uyan çabuk." dedim sesimi yükselterek. Bir anda beni görünce yerinden fırladı. "Ne oluyor Ecem bu saatte?” dedi panikle. Gel de söyle şimdi. "Bak sakin ol tamam mı ne olduğunu bende bilmiyorum." dedim sakinleşmesini isteyerek ama o daha da paniklemişti. "Neyi bilmiyor muşsun Ecem delirtme artık söyle."dedi bağırarak. Derin nefes alıp gözlerine baktım. "Annen... Hastaneye kaldırmışlar."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD