On İkinci Bölüm -İtiraf-

1430 Words
Ecem'den... “Hadi Ecem gayet iyi gidiyorsun.” diye beni teselli ediyordu Ege. Olanı anlatayım iki haftadır bana verdikleri değneklerle evin içini turluyordum. Yavaş yavaş bacaklarımı hissetmeye başlamıştım ama hala uyuşuktu ve hareket etmekte zorlanıyordum. Şu anda da Ege’yle yeni bir turlamaya başlamıştık ve canım hiç yapmak istemiyordu. “Ege gerçekten sıkıldım bırak yatayım azıcık.” diye mızmızlanmaya başladım. Bugün ekstra keyfim yoktu sanki. Tüm istediğim yayılıp yatmaktı. “Bir tarafını büyütmekte bir şey ama ona biraz ara vereceksin. Son bir tur daha. Ondan sonra ne yapıyorsan yap.” dedi. Hastaneden çıktığımızdan beri Ege yanımdan hiç ayrılmamıştı. Yemeğimi yapıyor her bir saatte bir odama gelip bana bakıyor ve beni tuvalete getiriyordu. Ne kadar utandığımı söylemeye gerek bile duymuyorum ve sesimi çıkarmadan bana yardım etmesini kabul ediyordum. İçinde yaşadığı pişmanlığı bana yardım ederek atmaya çalışıyordu ama ben onun pişmanlık yaşamasını istemiyordum. Daha doğrusu bana pişmanlık duyduğu için yardım etmesini istemiyordum. Ne istediğimi bende bilmiyorum boş verin. “Tamam.” diye mırıldanıp değneklere tutunarak adım atmaya başladım. Günden güne iyiye gidiyordum ama eksiktim. İki hafta boyunca Ege tek başına görevi üstlenmişti. Bize ateş açanların Şevket Bey'in adamlarının olduğu neredeyse kesindi ve bizi bilip bilmediği hakkında bir fikrimiz yoktu. Bunu anca iyileştikten sonra Hakan’ların evine gidince anlayacaktım. Hakan demişken oda beni olay boyunca yalnız bırakmayanlar arasındaydı. Selin’le birlikte her gün bize geliyorlardı ve geldikleri gibi Ege ortadan kayboluyordu. Yanımızda durduğunda da Hakan’la kesişmeleri yüzünden ben huzursuz oluyordum. Sanki gözleriyle anlaşabiliyorlarmış gibilerdi. İkisi de birbirlerine bakarak tartışıyor küfür ediyor ve yumruklaşıyordu. Bunu bakışarak bile yapabiliyorlarsa sesli olarak yaptıklarında kesinlikle o ortamda olmayacaktım. “Süper gidiyorsun.” dedi gözlerini bana dikerek. “Bana neden böyle davranıyorsun?” dedim dayanamayıp, iki haftadır içimde tuttuğum sorumu sorarak. “Ne?” dedi şaşırmış bir biçimde. “Bana neden böyle davrandığını soruyorum Ege.” dedim. “Nasıl davranıyorum Ecem?” dedi bıkkınlıkla. “Kendin olmayarak.” dedim sinirle. “Gayette benim Ecem.” dedi ve kendini tekli koltuğa attı. Bende üçlü koltuğun arkasına 'sürünüp' ellerimi koltuğa yasladım. “Değilsin Ege. Sadece içinde yaşadığın pişmanlığı bana yardım ederek atmaya çalışıyorsun ama ben bunu bunun için yapmanı istemiyorum.” dedim bağırarak. Zaten onunla normal ses tonuyla konuşmam imkansızdı. “Sen benim içimde ne yaşadığımı nereden bileceksin? Sen vurulduğunda asıl parçalanan bendim. Senin felç olduğunu öğrendiğimde asıl hissetmeyen bendim. Şu soktuğumun hissi gelsin diye götümü yırtıyorum burada. Bak etrafına. Kaç kişi sana yardım ediyor Ecem? Annenle baban nerede? Hasan amcan? O çok sevdiğin kankan Cenk? Hiçbiri yok. Sadece ben varım ve bütün hayatın boyunca da olmaya devam edeceğim. İstesen de istemesen de ve beni birazcık tanıyorsan istemediğim şeyi yapmayacağımı da bilirsin.” dedi bağırarak. Gözlerimi ayırmadan onu dinlemiştim ve sanırım ona karşı ilk haksız olduğum andı. Onun açısından hiç öyle düşünmemiştim. O hep umursamaz kendini beğenmiş biriydi ve ondan böyle bir şeyi beklememem normaldi. Ben suratına bakakalmışken kapı çaldı. “Al kurtarıcın geldi. Artık o baksın sana. Malum ben kendini düşünen egoistin tekiyim ya,” dedi alayla. Kapıya doğru yönelirken koluna yapıştım ve masumca ona baktım. “Özür dilerim.” dedim sessizce. “Her neyse.” deyip kapıyı açtı ve alayla gülmeye başladı. “Oho kimleri görüyorum. Ecem hanımın aşkı Hakan Bey ve kankası Selin Hanım. Lütfen içeri buyurun.” dedi gelerek ve askılıktan ceketini alıp dışarı çıktı. “Sanırım fırtına sonrası enkaza geldik fena kapışmışsınız yine.” dedi Selin gülerek. “İnanamayacaksın ama bu defa hata benim sanırım.” dedim. İkisi de bana şaşkınca bakarken bende değneklerime tutunup koltuğa doğru ilerledim. “Asi kızım bugün nasıllar bakalım?” dedi Hakan gülerek. “Hissetmiyor.” dedim dudağımı büzerek. “Hissedecek ve yardıra yardıra yürüyecek,” dedi büzdüğüm dudağımı sıkarak. Gülümseyerek ona bakıp önüme döndüm. “Eee ne yemek istersin bakalım?” “Tamamen sana ait şef.” “Tamam o zaman mükemmel bir soslu makarna sizi bekliyor.” dedi ve mutfağa yöneldi. “Ecem iyi misin?” diye sordu Selin. “İyiyim canım ne oldu?” dedim anlamazca bakarak. “Tırnaklarını yoluyorsun ve huzursuzluğun yüzüne fazlasıyla yansıyor.” dedi yanıma oturarak. Tırnaklarımı yolmaya ne zaman başladım ben? “İyiyim sadece Ege aklımda bugün ki kavga baya farklıydı.” dedim somurtarak. “Anlatmak ister misin?” “Ben sadece...” deyip durdum. Ona nasıl anlatacaktım. Selin’de benim doğum gününde vurulduğumu sanıyordu ve Ege’yle ne alakası var diyecekti. Of yalanlar dökülsün bakalım. “Biliyorsun o hep kendini beğenmiş biri ve bana yardım etmesi garibime gitti işte. Bende ona neden bana böyle davrandığını sordum ve o bu soruma pek iyi karşılık vermedi.” dedim somurtarak. “Şu kadarını söyleyebilirim o seni fazlasıyla düşünüyor. Hareketleriyle bunu zaten belli ediyor ama bakışları kesinlikle net. Eeee kuzenine bir şey olmasını istemez ailene nasıl hesap verecek yoksa. Sahi ailen nerede Ecem vurulduğunu biliyorlar değil mi?” “Biliyorlar canım ama onların yapacak bir şeyleri olmadığı için İstanbul'a geri döndüler,” dedim yine bir yalan sallayarak. Babam bir kez aramış annemse mesaj atmıştı. Benim canım ailem iyi ki benimle ilgileniyorlar. (!) “Anladım, hadi kalk bakalım ayağa azıcık turlayalım,” dedi ayağa kalkıp. “Gerçekten yapmak istemiyorum.” dedim mızmızlanarak. “Eğer kalkmazsan tikinle oynarım.” dedi tehdit edercesine. Belimden inanılmaz huylanıyordum ve Selin hep beni bununla tehdit ediyordu. “Acımasız.” dedim sırıtarak ve tekrar değneklerime sarıldım. “Hadi bakalım bir iki bir iki...” * * * “Tamam Hasan amca kendimi zorlamayacağım ve biran evvel ayaklanacağım.” dedim bıkkınlıkla. Milyonuncu kez aynı şeyleri söylüyordu ve bana fenalıklar gelmeye başlamıştı. “Ege evde mi?” diye sordu. “Markete gitti,” dedim yine ve yine bir yalan sallayarak. Eğer kavga ettiğimizi anlatsam kesin atlayıp gelecekti. “Tamam prenses kapatmam lazım seni çok seviyorum dikkat et kendine.” “Bende seni.” dedim ve telefonu kapattım. Ege’yi aramaya korkuyordum o yüzden sakince telefonu sehpaya koydum. Televizyonu açıp kanalları gezinirken karnımın gurultusu televizyon izlememe engel oluyordu. Koltuktan doğrulup ayağa kalktım. “Tamam değneksizde başarırsın sen.” diye kendi kendime söylenmeye başladım. Birkaç adım attığımda iyi gittiğini fark edip sırıttım. Biraz daha ilerledikten sonra mutfağa varmıştım. Yeni yürümeyi öğrenen bebekler gibiydim. Tek fark yaşımızdı sadece. Hakan’ın yaptığı makarnanın altını yakıp tekrar sakin adımlarla salona ilerledim ve koltuğa uzandım. 'Ege nerdesin' diye mırıldandım. Kesin o sarı çıyanın yanındaydı. Kim bilir nerede ne yapıyorlardı? Allah’ım yine çocuğa bağıracak zamanı buldun aferin Ecem. Hayır yani çeneni tutsan ne olurdu? Göz kapaklarım gittikçe ağırlaşıyordu ve bende daha fazla düşünmemek için kendimi uykuya teslim ettim... “Ecem duyuyor musun beni? Ecem!” diye bağırıyordu Ege. Arada bir iki tanede tokat yapıştırmayı ihmal etmiyordu. “Ne oluyor ya?” dedim mırıldanarak uyandım. “Ne mi oluyor geri zekâlı söyleyeyim. Yemeğin altını yakıp çekyatta uyuya kalmışsın. Allahtan yangın fazla büyümeden eve geldim de söndürdüm. Cidden canınla zorun mu var senin?” dedi bağırarak. Makarna kesinlikle aklımdan çıkmıştı. “Unutmuşum.” dedim sessizce. “Unutmuşmuş.” dedi alayla. Koltuktan doğrulup ayaklarımı sarkıttım. Değneklerimi almadan ayağa kalktım ve bir iki adım attım. Yürüdükçe bacakların daha da hissediyordu sanki. “Ben odama çıkayım. Tekrar özür dilerim.” dedim yüzüne bakmadan. Yanından geçerken kolumdan tutup önüme geçti. “Demek ki neymiş bensiz yaşayamazmışsın.” dedi gülerek. “Ne alaka yaşarım bir kere.” dedim diklenerek. “Eğer ben olmasam külleşmiş cesedini çıkarırlardı buradan.” dedi alayla. Dayanamayıp bende gülümsedim. “Hadi odana çıkalım.” dedi ve beni kucağına aldı. “Yürümen lazım yürümen lazım diyen sendin Ege.” dedim gülerek. “Kibarlıkta yaramıyor.” dedi söylenerek. Odama girdiğimizde yerde duran eşyalardan zemin gözükmüyordu. Ege yardım ediyordu ama odamı da leş götürüyordu. Yatağıma doğru yaklaşırken ayağı yerdeki çantaya takıldı ve ben yatağa Ege de benim üstüme kapaklandı. Yemyeşil gözleriyle bakışırken dudaklarımız arasında 2 cm vardı ve kesinlikle öpmek istiyordum. Oda benimle aynı şeyi düşünmüş olacak ki bir anda dudağıma yapıştı. Bilinci yerindeyken beni 2. kez öpüşüydü ve benim hiç düşünmeden karşılık verdiğim ilk andı. Benden ayrıldığında gözlerini gözlerime dikti. “Sana seni düşündüğüm için yardım ediyorum.” “Biliyorum. Bencillikte sınır tanımadım bugün. “ “Sen benimsin.” dedi gözlerime bakarak. İşte buna verecek cevabım yoktu çünkü bende ilk defa duyuyordum. “Öyle bir gün gelecek ki dudakların, yanakların, kısaca bütün vücudun sadece benim olacak. Şuan sadece kafanın içindeyim ama öyle bir gün gelecek ki her şeyimle senin her şeyinle benim olacaksın. Sen benim saplantımsın,” dedi. Ege’nin ağzından bunları duymam için vurulmam gerekiyormuş ve ben yüzlerce kez vurulmayı diledim o an. Ağlamaya yakın gözleriyle bana bakıyordu ve hiç göstermediği masum halini göstermişti bana. Rüya değildi bu olmamalıydı. Gözlerine tekrar baktığımda benden bir şeyler dememi bekliyor gibiydi. “Sen benim enkazımsın,” dedim. Kaşlarını çatarak bana baktı. Biraz durduktan sonra üstümden kalkmaya yeltendiğinde ellerimle başını yüzüme daha da yakınlaştırdım. “Sen benim saplantımsın, sevdiğimsin, tek gerçeğimsin... Asla vazgeçemediğim alışkanlığımsın, sen sadece benimsin!”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD