On Dördüncü Bölüm -Acı-

3956 Words
‘’Kamp Zamanı Millet” Okulumuz bu yılda etkinliklerinden geri kalmıyor ve 2 gece 3 günlüğüne bizi Eski Foça kamp alanına gönderiyor. Yanınıza almanız gerekenler aşağıda yazıyor ve katılım zorunludur. Not: Sadece 12. sınıflar katılabilir. Panodaki afişe 32 diş sırıtarak bakıyordum. Kamp yapmak bana her zaman iyi gelmişti. Bunda küçüklüğümden beri gitmemin etkisi fazlaydı tabi. “Kendi yaşam alanına döneceğin için mutlusun bakıyorum.” Gözlerimi devirerek arkamda bana alayla bakan Ege'ye döndüm. “Haha çok komik. Sanki kendisi hiç o ortamda bulunmamış gibi konuşuyor.” “Senin aksine ben oraya gittiğimizde her şeye aşıkmış gibi etrafa mal mal sırıtıp bakmıyorum etrafa.” dedi bilmişlikle. “Geri zekalı!” “Aptal!” “Salak!” "Ormanlık alanlarda insanların dürtüleri yüzdelik orana vurunca artış gösterirmiş Ecem. Hayal et sen ile ben -" "Tövbe çek çabuk.” “Gerçekten tövbe çeker miyim Ecem?” dedi sırıtarak. “Seninle takılacağıma maymunlarla takılırım daha iyi.” “Hadi ya ee sende haklısın kendi cinsinle olmak daha eğlenceli olur. Hem onlar senden bile daha çok biliyorlardır." dedi imayla. Sinirle gözlerimi ona diktim. Tabi ki bu zamana kadar kimseyle ilişkiye girmedim hatta öpüştüğüm tek kişi Ege'ydi. Hakan'ı istisna olarak görüyordum ve şuan ona istediğini vermeyecektim. “Bilmediğimi nereden biliyorsun?” dedim yüzüne yaklaşarak. Şüphelenmiş şekilde bana bakıyordu. “Cidden Ege 2 yıl boyunca ne yapmışımdır?” dedim ve yüzümdeki gülümsemeyle ondan uzaklaştım. Koyulaşan yeşil gözleri sinirlendiğini belli ediyordu. Hızla arkamı dönüp koridorda ilerlemeye başladım. Şimdilik bu ona yeterdi. “Hala bir sevgilim yok ya!” diye bağıran Selin'e yapıştırmama az kalmıştı. Sabahtan beri kurduğu tek cümle buydu. “Ay Selin yeter.” “Tabi senin taş gibi sevgilin var sorun yok. Ya ben?” dedi ağlamaklı sesle. “Tamam bulacağım sana birini söz” dedim artık susmasını isteyerek. “Vallaha mı?” dedi heyecanla. “Vallahi bak aklımda biri var zaten.” “Allah be ! Sonunda. Nasıl yakışıklı mı? Uzun mu? Esmer mi? Ben esmer severim.” “Esmer esmer.” “Hemen ara gelsin buluşalım. Çıkalım sonrada.” “Bir sakin ol burada değil zaten şuan” “Ya ama ya.” dedi bıkkınlıkla. Sussun diye Cenk'i ayarlayacağımı söylemiştim. İyi mi ettim kötü mü ettim bilemezken Hakan yanımıza geldi. “Kampa hazır mıyız millet?” “Evet!” diye bağırdım kendimi tutamayarak. Yanıma gelip sarıldığında bende sarılmasına karşılık verdim. “Ayrılır mısınız sinirlerimi bozuyorsunuz.” dedi Selin homurdanarak. Hakan onu daha da sinir etmek için sımsıkı sarıldı bana ve alnıma kocaman bir öpücük kondurdu. Ben hafif şaşkınlığımla ona bakarken oda gözlerime odaklanmıştı. Fazla anlam vardı o gözlerde. Sevgi, aşk, tutku, istek... Hepsini belli edercesine bakıyordu bana. Ege bana hiç böyle bakmamıştı. Hep sabitti. Anlamsız, hissiz, bomboş. Hakan sadıktı. Beni üzmeyeceğine adım kadar emindim artık. Ege umursamazdı. Beni üzeceğini bile bile ne isterse yapardı. İkisini karşılaştırmamı sınıftan gelen 'pat' sesi bölmüştü. Bakışlarımı Hakan’dan alıp sınıfa bakındığımda Ege kitaplarını sıraya fırlatmış sinirle bana bakıyordu. Tam Hakan’dan ayrılmaya çalışırken daha da sıkı sarıldı bana. Ege bu defa bakışlarını benden alıp Hakan’a dikti. Ne dönüyordu bunların arasında? Bakışmalarını benim canım hocam coğrafyacım bölmüştü. “Herkes yerine geçsin bakalım.” diye sınıfı dolduran cırtlak sesiyle bağırmıştı. Tam sırama geçecekken beni mahveden o cümleyi duydum. “Bakalım kimler ders çalışmış. Ecem gel bakalım tahtaya senden başlayalım.” Değişik kadın bitirmişti beni yine. Kasti yapıyordu ya eminim. Acı almamdan zevk alıyordu sadist. O dersten sonra okulun nasıl bittiğini anlamamıştım. Hemen evime gelip kendimi odama kapatmıştım. Tam uykuya dalacakken telefonumun sesi engel oldu. Ekrandaki 'Babam' yazısı beni şok değil felç etmişti resmen. Şaşkınlıktan kıpırdayamıyordum. 5. çalıştan sonra anca kendime gelip açmıştım. “Alo.” “Ecem?” dedi sorar şekilde. “Yanlışlıkla aradın sanırım,” dedim. Başka türlü aramasına ihtimal vermiyordum zaten. “Hayır doğru aradım ben sadece...” dedi duraksayarak. Ses tonundan korkmaya başlamıştım. “Baba anneme bir şey mi oldu?” dedim aklıma gelen ilk şeyle. “Hayır annen iyi.” dedi sakinleştirerek. “O zaman?” “Hiç!” dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Şaşkın şaşkın telefona bakarken bir yandan da idrak etmeye çalışıyordum. Hızla odamdan fırlayıp evin içinde Ege'yi aramaya başladım. Odasında bulamayınca koşar adım salona indim. Koltuğa yayılmış televizyon izliyordu. Aniden yanına indiğim için oda şaşırmıştı. “Ne oldu?” dedi telaşlanarak. “Az önce çok garip bir şey oldu.” “Ne oldu kızım söylesene.” “Babam... Babam beni aradı.” “Hay ağzına sıçayım Ecem aklımı aldın ya.” dedi rahatlamış şekilde. “Hayır anlamıyorsun o beni aramaz. Rehberinde telefon numaramın olmasına bile şaşırdım.” dedim inanamayarak. “Kendi ağzınla diyorsun. Baban o senin. Garip garip tepkiler verme.” “Ailemi tanımıyormuşsun gibi konuşma.”dedim yanına yayılarak. “Aklın hala almıyor senin. İnsanlar değişebilir Ecem. Sadece sen bunu görmek iste.” Haklı olabilir miydi? Onlar değişmişlerdi de ben mi göremiyordum? Fark etmemem imkânsız ki. “Kamp için hazırlanmaya çıkıyorum. Sende hemen çıkıp hazırlanıyorsun. Sabahın köründe yine beklemek istemiyorum seni.” dedi ve odasına çıktı. Herkes değişse de bu çocuk değişmezdi. *** “Ecem kalk artık ya yemin ediyorum uykunda boğacağım seni bir gün!” diye bağırıyordu Ege. “Ne oluyor ya?” dedi klasik uyanma şeklimle. “Al işte” deyip siniri daha da hoplatmıştım. Buraya geldiğimizden beri uykum vardı hep. Normalde bu kadar yapmazdım. “Tamı tamına 15 dakikan var hazırlanmak için” dedi ve odamın kapısını sertçe çarpıp dışarı çıktı. Gözlerimi devirip yataktan kalktım ve banyoya yöneldim. İşlerimi halledip çabucak giyindim ve hazırladığım çantamı sırtıma takıp aşağıya indim. “Aferin en azından dakik olmayı öğreniyorsun “ “Ege ormana gidiyoruz ve her an her şeyi yapabileceğim bir mekan.” dedim sırıtarak. “Emin ol benimde öyle. Özellikle sana bahsettiğim şu kısım.” dedi gülerek ve dışarı çıktı. Yüzümdeki gülüş somurtmaya dönerken bende dışarı çıktım. O esnada Ali koşarak yanıma geldi. “Efendim nasılsınız?” “Ali iyiyim de lütfen efendim deyip durma bana.” dedim bıkkınlıkla. “Affedersiniz.” dedi gülümseyerek. “Bir şey mi oldu aceleyle geldin?” “Amir aradı Şevket Bey fena kudurmuş. Güvenliğini iki katına çıkarmış.” “Adamın 5 milyonunu patlattık. Ne yapsa yeri.” dedim sinirle. “İşimiz git gide zorlaşıyor.” dedi umutsuzca. “Bu işi biz yapıyorsak zorlaşan hiçbir şey olamaz.”diyen sert sesiyle Ege yanımıza geldi. “Hadi Ecem geç kalıyoruz.” dedi ve beni çekiştirmeye başladı. Ali'ye özür dilerim bakışımı atıp arabaya bindim. “Bir bu çocuğa uyuz değildin ona da oldun.” dedim homurdanarak. “Sende herkesle samimi olma.” dedi az önceki sert sesiyle. “Sana ne?” dediğimde beni takmayıp okula sürmeye başladı. Vardığımızda herkes bahçede toplanmış, büyük olasılık bizi bekliyorlardı. Arabadan inip yanlarına ilerledik ve koçun görüş alanına girdik. “Herkes geldiğine göre gidebiliriz. Hadi otobüse.” diye bağırdı koç. Sadece o başımızda duracaktı ki bu işimize gelirdi. Otobüse yöneldiğimizde sadece en arkadaki 5'li koltuk boştu ve tahmin edin ayakta kalan 5 saf kimdi?Hemen sayayım. Pelin, Ege, Ecem, Hakan ve Selin beşlisi. Pelin cam kenarına Ege onun yanına Selin hanımın ortada midesi buladığı için diğer cam kenarına Hakan da Ege ye sinir olduğu için Selin’in yanına oturmuştu. Ortaya da ben kurulmuştum ve muhteşem yolculuğumuz başlamıştı. Tüm bu esnada Hakan’la Ege’nin bakışmasını, Pelinin bana laf atması üzerine Selinin araya girip kıza laf sokmalarını çekmiştim. Olaylar benim üzerimden ama benim dışımda gelişiyordu. Bir ara kendimi kasmaktan karnıma sancılar girmişti. Sonunda kamp alanına geldiğimizde resmen kendimi otobüsten atıp, hızlı adımlarla koçu takip etmeye başladım. Ormanın içine geldiğimizde kendimi tutamayarak sırıtmaya başladım. Temiz havayı içime çektim ve nefesimi verdim. Bunu her yaptığımda bütün sorunlarımdan soyutlanıyormuşum gibi hissediyordum. “Evine geldiğin için mutlusun he. Gezin bakalım belki maymun arkadaşların özlemiştir seni.” dedi gülerek. “İnşallah kene sokar bir tarafına.” dedim ve ondan uzaklaştım. “Evet gençler çadırlarınızı kurmaya başlayın eşlerinizle beraber.” diye gruba seslenmişti koç. “Hadi Ecem kuralım çadırı.”diye Hakan yanıma gelmişti. Bir şey demeden Hakan’la çadırı kurmaya başladık. Gittiğim kamplardan alışık olduğuma 10 dakika bile sürmemişti kurmamız. Ben yine etrafa sırıtarak bakarken yan tarafıma baktım. Ege'yle Pelin hala çadırla boğuşuyorlardı. “Ya Ege yapamıyorum. ”diye cırtlak sesiyle bağırıyordu. “Pelin sadece tutacaksın şu kısmı o kadar zor değil." “Of tutuyorum zaten ama çok ağır.” Gerçekten ömür törpüsü gibi bir kız. Ege’nin git gide sinirlendiğini fark ettiğimden araya girdim. “Pelin sen git tırnaklarını falan törpüle biz hallederiz.” dedim sırıtarak. “Ay çok komiksin ya keşke ölsen.” “Pelin hadi geç otur sen yoksa sabaha kadar yapamayacağız.” dedi Ege. Bozulmuş olacak ki elindekini yere fırlatıp kızların yanına gitti. “Selin’le uyuyacaksın değil mi?” “Hayır Hakan’la.” dedim sakin bir şekilde. Kafasını hızla çevirip bana baktı. “Anlamadım?” “Selin kendine eşini bulmuş. Ayrıca erkeklerin hepsi de eşli yapacak bir şey yok.” dedim sakinleştirerek. Ama o sakinleşmeye meraklı değildi. “Ecem delirtme beni yatamazsın onunla!” “Allah Allah sen burada Pelin’le yatarken benim sesim çıkıyor mu?” dedim sinirle. “Tamam o zaman sen Pelinle yatarsın bende Hakan’la konu kapanmıştır.” “Asla olmaz!” dedim kesin bir dille. O kız beni uykumda boğardı be. “Ben bile Hakan’la uyumayı kabul ediyorum Ecem kısa kes!” dedi ve işine devam etti. Akşam klasik olan ateş yakılmış ve herkes etrafına toplanmıştı. Hakan’la Selin yanımda Ege'yle Pelin karşımda oturuyordu. “Şöyle sesi güzel olan bir arkadaşımız var mı?” dedi koç halkaya seslenerek. Kafamı öne eğip birinin benim demesini bekliyordum. Sesim fena sayılmazdı ama grup içinde söyleyecek kadar cesaretli değildim. “Bence Ecem söylesin.” diye bağırmıştı Ege. Aniden gözlerimi ona çevirdim. Utancımdan söyleyemeyeceğimi bildiği için bilerek yapıyordu. Sinirle gözlerimi ona dikerken; “Ecem hadi bakalım başla. ”demişti koç. Herkes beklentiyle bana bakmaya başladığı için el mahkum söyleyecektim. Derin bir nefes aldım ve gitar çalan çocuğa döndüm. Kulağına eğilip şarkının adını verdim ve tekrar doğruldum. Hafif hafif tellere dokundu ve giriş kısmına bir kaç nakarat ekleyerek çalmaya başladı. Şarkıyı söylemeye başladığımda bakışlar üstümde olduğu için başımı eğmiştim. Şarkı imkansızlığı anlatıyordu. Birbirinden kaçmak isteyen ama bir türlü kaçamayan aşıkları, her dakika daha da mahkum oluşlarını anlatıyordu. Mutsuzluk asıl konusuydu ama. Bir masalın içinde olduklarını ama sonunun mutsuzlukla biteceğini söylüyordu. Bizim masalımızda mutsuz bitecek olanlardandı. Ne saçma değil mi? Her masal mutlu sonla biterdi aslında. Prenses kurbağasını öper prensine dönüştürür veya prens prensesi öperek uyandırır ve mutlu olurlardı. Ben prensimi öpsem bile sonu belliydi. Ayrılık... Son nakaratı da söyleyip başımı aşağıya eğdim. Gözlerimin doluluğunu kimsenin görmesini istemiyordum. “Ecem sende neler varmış ya. Okula döndüğümüzde kesinlikle müzik grubuna katıl.” dedi koç. Ona hafifçe gülümseyip önüme döndüm. “Hem iyi bir dövüşçü hem de muhteşem bir sese ve güzelliğe sahip. Tanrım ne şanslı adamım ben.”diye kulağıma fısıldadı Hakan. Ama onun söylediklerinde değildi aklım. Tam karşımda ona sokulan Pelin’in saçlarından öpüp sarılmasıydı ve bunu gözlerimin içine baka baka yapmasıydı. Boğazım düğümlenmişti. Nefesim kesilmişti ve öylece kalakalmıştım. “Ecem iyi misin?” diye endişeyle sordu Hakan. “Ben... İyiyim sadece biraz dolaşmam lazım.” dedim ve hızla ayağa kalkıp ormanın içine doğru ilerledim... Ormanın ne tarafında olduğumu bilmeden koşmaya devam ediyordum. Yaptığım tek şey ağlamaktı. Dayanamadım işte. Onu öptükten sonra sarılmasına dayanamadım. Ayaklarımın dayandığı yere kadar koşacaktım. Bilinmezliğe gitmek istiyordum. Kimse beni bulmasın, sonsuza kadar kendimle kalayım istiyordum. Koşmama yağmur da eşlik edince hepten bittiğimi hiss ettim. Hayat benimle çok güzel oynuyordu. Mutlu olmamam için elinden geleni yapıyordu. Beni çok kolay yeniyordu. Ayağımın çalılığa takılmasıyla yere kapaklandım. Her tarafım çamur olmuştu ama önemsemiyordum. İstediğim tek şey şuracıkta canımın alınmasıydı. Acıyı çok derinden hissediyordum. Hayatım yanlışlarla doluydu. Yanlış aile, yanlış iş, yanlış aşk. Oturduğum yerde başımı gökyüzüne kaldırdım ve yağmur suyunun yüzüme çarpmasına izin verdim. Gözyaşlarım yağmur suyuyla karışıp giderken olduğum yere uzandım. Tektim işte. Kendimleyim. Tamamen.... Acı içindeyim. Ege'den Hani sinirlenmeye başladığınızda alttan alttan bir sıcaklık gelir ya. Böyle yavaş yavaş. O hissi Ecem bana çok sık ve güzel yaşatıyordu. Yaptığı her hareket, söylediği her söz yavaş yavaş işliyordu içime. Ama bazen öyle şeyler yapıyor ki bırakın içime işlemeyi sinir direk beynimde bitiyordu. Ona her yapma dedikçe inadına yapıyordu. Sesinin güzel olduğunu bildiğim için söylemesini istemiştim. Eski görevimizdeyken öğrenmiştim bunu. Her zamanki gibi acısını içinde yaşarken terasta bulmuştum onu. O kadar dalgındı ki geldiğimi fark etmemişti bile. Sessizce duvara yaslanıp onu dinlemeye başladım. 'Yalnızlık Senfonisi'ni söylüyordu. Histerikli bir kahkaha attım içimden. Tam da onu anlatan bir şarkı. Dinlemeye devam ederken sonuna doğru sesinin titrediğini fark ettim. Yine ağlıyordu. 'Yokluğumla ben baş başayız, nihayet !' kısmın da ağlaması daha da şiddetlenmişti. O zamanlar hep şunu diyordum. Bu kız salak mı? Neden benim gibi birini seviyor? Ona onca şeyi yaşattığım halde daha da bağlanıyor bana. Aptal... Ama şimdi durum o kadar farklı ki... Benden uzaklaşacak diye her saniyem korku ile geçmeye başlamıştı. Benim Ecem'in masum sevgisine ihtiyacım vardı... Şarkıyı söylemeye başladığında şaşırmıştım.”Hayır, utanırım ben veya sesim kötü” falan demesini bekliyordum. Başı hafif aşağıda şarkıyı söylüyordu. Söylemeyi kestiğinde gruptan ufak bir alkış koptu. Tam ona dönüp gülümseyecekken Hakan’ın, kulağına bir şeyler fısıldadığını gördüm. İçimdeki mutluluk öfkeye dönüşmeye başlamıştı çünkü sıcaklığı beynimde hissediyordum. Pelin kollarını belime dolayıp sokulmaya başladı. Ecem'in bize baktığını fark ettiğimde bende ona bakarak Pelin'e sarılıp saçlarına öpücük bıraktım. Gözlerindeki şaşkınlığı ve kırgınlığı dakikasına fark etmiştim. Hakan'a bir şeyler mırıldanıp yerinden kalktı ve ormana doğru yürümeye başladı. Sevgilisi (!) endişeyle arkasından bakarken yerimden bile kıpırdamadım. Ecem neredeyse kamplarda büyümüş kızdı. Geri dönebileceğini biliyordum. .. *** Dönmedi. Saat neredeyse gece 3'e geliyordu ama Ecem'den ses seda yoktu. Deli gibi onu arıyorduk. Ormanda bakmadığım delik kalmamıştı ve Ecem diye bağırmaktan boğazım patlamıştı. Sinirimi boşaltmam için hızla Hakan'a döndüm. “İnsan kızın peşinden kalkıp gitmez mi?” diye bir anda Hakanın yakasına yapışmıştım. “Yalnız kalmak istediğini söyledi. Fazla uzaklaşacağını düşünmemiştim.” dedi hırlayarak. “Düşünmemişmiş. Orman lan burası kafasının karışması saniyesini almaz!”diye yüzüne tükürürcesine bağırmıştım. Hızla ellerimi itip o benim yakamı kavradı ve yüzüme yaklaştı. “Madem sende onu gördün ve bu kadar düşüncelisin neden peşinden gitmedin? Yoksa artık Ecem'i sevmiyor musun , o artık senin değil mi?” dedi sadece ikimizin duyabileceği sesle. Resmen ağzımı burnumu kır diyordu. Selin’in cırtlak sesi ve Pelin’in beni çekiştirmesi bir işe yaramıyordu. İkimizde birbirimize düşmanca bakışlarımızı gönderiyorduk. “Hey buldum onu ağaçlığın orada yatıyor !”diye bağırmıştı bir çocuk. Hızla yakamı ondan kurtarıp koşmaya başladım. Yanına vardığımda her tarafı çamur olmuş ve sırılsıklam halde yatıyordu. Yanına eğilip yüzüne dökülen saçları geriye çektim. “Ecem beni duyuyor musun? Ecem cevap ver!” diye avazım çıktığı kadar bağırmıştım. Yavaş yavaş kendine geliyordu. Hafifçe gözlerini açtığında sinirle bana bakıyordu. Kısık gözleriyle bile belliydi bu. “Bırak beni.” dedi zor çıkan sesiyle. “Saçmalama hadi toparlan biraz.” dedim ve tam onu kucağıma alacağım zaman Hakan yanımda bitmişti. Oda yere eğilip Ecem’i tutmaya çalıştığında sinirle ona baktım. “Hemen şimdi o ellerini çekiyorsun yoksa bir yerlerine sokmaktan büyük zevk duyacağım.” dedim hırlayarak. “Hakan beni taşır mısın?” demişti Ecem. Bakışlarımı Hakan’dan alıp ona döndüm. Bana bakmıyordu. Kafasını yan tarafa çevirmiş boşluğa bakıyordu. Bana bakmasını istiyordum. Sinirle, nefretle, nasıl olursa olsun sadece bana bakmasını istiyordum ama o bunu yapmıyordu. Hakan ellerini Ecem’in bacaklarına geçirip kaldırdı ve yürümeye başladı. Bense yerde şaşkınlıkla oturuyordum. “Ege hadisene gidelim biz de.” diyerek kendime getirmişti Pelin. Dikkatimi ona verip başımı 'tamam' anlamında salladım ve yürümeye başladık. Ecem her saniye ellerimden kayıp gidiyormuş gibi hissediyordum. Gerçi hiç benim olmamıştı ki. Olamamıştı... Kamp alanına döndüğümüzde Ecem bitkin halde taburede oturuyordu. Hakan ona su verirken Selinde bir şeyi var mı diye vücuduna bakıyordu. Onları duyabileceğim şekilde yanlarına yaklaştım. “Ecem nasıl bu hale geldin?” dedi Selin. “Ben...” dedi ve başını kaldırıp bana kısa bir bakış attı. “Ben yürüyordum... Fazla yürümüşüm farkında değildim. Sonra birden yağmur bastırdı. Bende geri döneyim diye hızlı hızlı koşarken ayağım takıldı ve yere düştüm. Bayılmışım.” dedi sessizce. “Ah asi kızım bana burada ne yaptığının farkında mısın sen? Aklım çıktı bir şey oldu sandım. Benim yüzümden bu haldesin zaten.” dedi Hakan Ecem’e doğru eğilip. Ecem hafif sırıtarak Hakana baktı. “Senin yüzünden falan değil benim salaklığım.” dedi ve elini Hakanın yanağına getirip okşadı. Hakan da yüzünde ki eli tutup öpücük bıraktı. Hala yüzünde hafif bir tebessüm vardı ve bu bana hiç iyi gelmiyordu. Başkasına gülüyordu. Elini başkasının yanağına götürüp okşuyordu. Ben dalgınca onları izlerken yine bana kısa bir bakış attı ve başka tarafa bakmaya başladı. “Baya yorucu bir gece oldu hadi çadırlara herkes.”diye bağırmıştı koç. Hakan Ecem’i kolundan tutup kaldırırken kendime gelip hemen yanlarına gittim. “Ecem sen Pelin’le yatıyorsun ben Hakan’la kalırım.” dedim net bir şekilde. “Asla olmaz.” diye Pelin cırlayınca sinirle ona baktım. “Gerek yok ben onunla kalırım.” dedi Hakan” “Ecem zor bir gece atlattı bırak da yanında bir kız kalsın. Bir şeye ihtiyaçları olur Pelin ilgilenir değil mi Pelin?” dedim evet demesini istercesine. “Sabaha az kaldı zaten ölmesiniz” deyip Pelin’i Ecem’in yanına ittim ve çadıra girişlerini izledim. Hakan bana sinirle bakarken alaycı bakışlarımı bende ona diktim. “Malum babası duyarsa kızını başka bir oğlan çocuğuyla yatırdığımı kötü olur.” dedim gülerek. “Babası sakın başka şeylerde duymasın.” dedi imalı şekilde ve çadıra girdi. Eğer bu gece bu çocuğu öldürmezsem bir daha asla yapmam. Son kez Ecem’lerin çadırına bakış attım ve bende çadıra girdim. Pelin Ecem’i uykusunda boğmaya falan kalkmasa bari.... ***** “Ecem?” “Efendim canım?” “Bu çocuk altına yapmış herhalde! Gelip bir baksana.” “Oldu canım. Sende beni emen oğlumuzu emzirmeye devam et bende gelip kızımıza bakayım.’’ “Canım benimkiler seninki gibi değil.” diyerek kızıma baktım. Ne varsa doldurmuştu bezine. Elime aldığım temiz bezi kızımın suratına tuttum. Nasıl bağlıyorduk ki bunu. Bağ kısmı arkaya gelecek şekilde bağlamaya başladım. O esnada Ecem oğlumuzu kucaklamış bana doğru geliyordu. “Biz daha kendimize bakamıyoruz ikiz çocuk neyimize.” dedim sinirle. “Valla ben kendime bakabiliyorum hayatım. Şöyle yapalım ben biraz dışarı çıkayım sende çocuklarımızla kal ve bakmayı öğren.” deyip oğlumuzu kucağıma bıraktı ve dudağıma öpücük kondurdu. O çıkışa yönelirken bağırmaya başladım. “Ecem saçmalama gel şuraya. Lan ne yapacağım ben iki çocukla?” diye bağırsam da beni duymazlıktan gelip dışarı çıktı. “Görün ananızı işte. Ben olmasam ne yapacaksınız siz?” diye yüksek olan sesimi daha da yükseltince ikisi birden ağlamaya başladı. “Uyansana lan. Allah'ım hala gülüyor ya.”diye birisi tepemde bağırıyordu. “Ne oluyor ya?” diye gerinerek gözlerimi açmaya çalıştım. Hakan yanıma oturmuş sinirle bana bakıyordu. “Uyurken bile rahat vermiyorsun Ege.” dedi sinirle ve tekrar yanıma uzandı. “Kısa kes. Rüyamın en güzel kısmında içine ettin.” dedim ve arkamı dönüp rüyamın kaldığı yerinden devam etmesini istedim. “Bu kadar belli etme.” dedi. Anlaşıldı beni uyutmaya niyeti yok bunun. “Neyi belli etmeyeyim?” dedim sakince. “Ecem’i sevdiğini.” dedi o da aynı sakinlikle. “Sana bir kere söyledim ama beynin olsa o esnada anlardın şimdi tekrar söylüyorum. BEN ECEM’İ SEVMİYORUM.”dedim kelimeleri bastırarak. “Ama o senin öyle mi?” dedi alayla sorarcasına. “Aynen şimdi zıbar.” dedim ve tekrar arkamı döndüm. “Haklıymışım.” diye mırıldandı.”Sen onu sevmiyorsun sen ona köpek gibi aşıksın”... *** Dün gecenin verdiği şaşkınlık ve yorgunluktan öğlene kadar uyumuştum. Yan tarafıma baktığımda Hakan’ı göremeyince hızla çadırdan çıktım ve çıkar çıkmaz Pelin’le karşılaştım. “Beni dün gece Ecem’le yatırdığına inanamıyorum.” dedi sinirle. “Ne oldu sanki Pelin incilerin mi döküldü bak sabah oldu kurtuldunuz birbirinizden.” dedim umursamayarak. “Bu gece beraberiz o kadar.” dedi seksi sandığı sesini çıkararak ve yanağıma öpücük kondurup kızların yanına gitti. Yalan değil bazen midemi bulandırıyordu. Ecem’e bakındığımda Selin’le oturmuş gülüşerek bir şeyler konuşuyorlardı. Hafif sırıtarak onlara baktım. Ecem’in ilk kız arkadaşıydı Selin. Şansına iyi bir kız ki hiç yalnız bırakmıyordu onu. Tam o esnada Hakan Ecem’in arkasından kollarını boynuna dolayıp yanağına uzunca öpücük kondurdu. Bütün kaslarımın seğirdiğini hissettim ve kafamı başka tarafa çevirdim. “Hadi millet çuval yarışı zamanı.”diye bağırmıştı bedenci. Ah hayır burada da mı? Bir kızın elime tutuşturduğu çuvala sinirle bakıyordum. O kadar saçma geliyordu ki şu oyunlar. Hepimiz çuvallara girip sıraya girdik. Kafamı sol tarafa çevirdiğimde Hakan’la Ecem’in gülüştüğünü gördüm. “Hazır... Başla.” komutuyla yardırmaya başladım. Çoğu kişi hemen devrilmişti. Soluma baktığımda Hakan’la aramda bir kişi vardı. Hafif sol tarafa zıplayarak çocuğa omuz attım ve dengesini kaybedip yere kapaklandı. Hakana doğru biraz yaklaşıp zıplamaya devam ediyorduk. Ani bir hareketle ona daha sert şekilde omzumu geçirdim ve sertçe yüz üstü kapaklandı. Bir oyunu böylesine bir azimle oynayacağım aklımın ucundan geçmezdi. Sadece Ecem’le ben kalmıştık. Bana sinirle baktığında bende alaylı bakışlarımı gönderdim ona. Bitiş çizgisine yaklaştığımızda Ecem’e hafifçe omzumla ona vurdum ve narin bedeni yere düşerken bende üstüne kapaklandım. Şaşkın şaşkın yüzüme bakarken biraz daha yaklaştım ona. “Ne yapıyorsun ya!”diye beni ittirmeye çalıştığında nefesimi yüzüne verdim. "Oynayacağımız bütün oyunların kazananı ne sen olacaksın ne ben. Biz hep kaybedeceğiz ki kazanmak için baştan başlayabilelim. *** Sözylediğim cümlelerin etkisini, Ecem'in yüz ifadesinden keyifle izliyordum. Sıkıcı bir kaç oyundan sonra hepimiz yere kurulmuş oturuyorduk. “Melis -Zeynep , Barış -Mert dörtlüsü aileleriniz aradı eve dönmek zorundaymışsınız toparlanın,” diye seslendi bedenci. Dördü birden oflayıp toparlanmaya başladıklarında anlık durdum ve aklıma gelen fikirle yerimden fırladım. “Gençler çadırlarınız burada kalsa biz pek rahat değildik de gece.” “Sorun değil kalsın.” dedi bir tanesi ve minnet bakışlarımı ona gönderdim. Dün geceyi idare etmiştim ama Ecem bugün iyi görünüyordu. “Madem öyle kimse birlikte yatmıyor.” dedim sırıtarak ve yerime döndüm. Öyle böyle akşamı ettiğimizde herkes yatmaya hazırlanıyordu. Hızla Ecem’in yanına gidip kolundan tuttum ve bir köşeye çektim. “Bu çadırda uyuyorsun gece nokta.” dedim ilerdeki boş çadırları göstererek. “Ege karışma bana.” dedi sert bir şekilde ve tam arkasını dönecekken tekrar durdurdum. “Eğer eski anılarımızı şuan anlatmamı istemiyorsan dediğimi yaparsın Ecem ve beni biliyorsun ben dediğimi yaparım.” dedim tehditkâr sesle. “Tam bir pisliksin.” dedi ve oflayarak gösterdiğim çadıra doğru yürüdü. Sırıtıp kendi çadırıma doğru giderken Pelin yanımda bitti yine. “Aşkım nereye bizim çadırımız şu.” dedi şirin gözükmeye çalışarak. Bir insana hiçbir mimik yakışmaz mı? “Burada uyuyacağım Pelin göt kadar alan zaten hadi güzelim geç sen kendi yerine,” dedim bıkkınca. “Ege beni deli etmek istemezsin. Ne oluyor sabahtan beri sana?” dedi sinirle. Eğer onunla kavga edip ayrılırsak amir bey öldürürdü beni. Daha fazla devam ettirmek istemeyip; 'geç' dedim. Derin derin nefes alıp verirken Ecem’le göz göze geldim. Kafasını iki yana sallayıp kendi çadırına girdi. Bende çadıra girip Peline arkamı dönerek yere uzandım. Arkamdan kollarını belime doladığında bıkkınlıkla nefesimi verip uyumasını bekledim. Sonunda uyuduğunda yavaşça yanından kalktım ve çadırdan çıktım. Etrafı kolaçan edip Ecem’in çadırına yürümeye başladım. Çadıra gidene kadar aklıma gelmeyen şey kalmamıştı. Acaba Hakan yanında mı? Ya sarılarak uyuyorlarsa? Ulan o çadırın demirleriyle öldürmez miyim sizi. Tam çadırın önünde durduğumda son kez etrafa baktım, lambırt diye içeri girdim ve aynı hızla çadırı kapattım. Arkamdaki hareketlenmeyle dönüp çığlık atmak üzere olan Ecem’in ağzını kapattım. Şaşkın şaşkın bana bakarken hızla elime vurup çekmemi sağladı. "Gerçekten şu dünyaya beni deli etmek için geldin değil mi?” dedi sinirle. "Aynen."dedim sırıtarak. "Ne işin var burada Pelinin özler bak seni." dedi iki kolunu birbirine dolayıp göğsünde birleştirerek. Müthiş bir kahkaha attım. Ne olduğu fark etmezdi. Hala beni deli gibi kıskanıyordu. "Orada rahat edemedim yanına geldim. Şimdi yat yanıma uyuyalım." "Anlamadım? İyi madem rahat edemedin ben Hakan’ın yanına gideyim sen burada rahat rahat uyu." dedi ve çadırın fermuarına yöneldi. Hızla kolundan tutup yanıma çektim ve bacaklarımı beline dolayıp kaçmasını engelleyecek şekilde sarıldım. "Ege nefes alamıyorum bırak beni." diye altımda çırpınmaya başladı. "Hadi asi kızım uyu artık."diye daha çok kendime çektim. "Niye yapıyorsun bunu?” dedi düz sesle. Bende ne zaman soracak diye bekliyordum. "Koruma amaçlı bazı çakallar yanına gelmesin diye." "Kendimi koruyabilirim." "Biliyorum." "Bir yumruğuma bakar." dediğinde sırıttım "Onu da biliyorum."dedim ve kokusunu içime çektim. Ne kadar sert bir kız olmaya çalışsa da şekerli parfümü bunu engelliyordu. "Ege?” "Efendim." "Senden nefret ediyorum." "Bende." dedim ve daha da sokularak gözlerimi yumdum... Sanki hiç uyanmayacakmış ve bu an hiç bozulmayacakmış gibi kollarımın arasına sımsıkı sarıldım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD