Altıncı Bölüm -Saplantı-

2612 Words
Bir öpücüğün etkisi ne kadar sürer?Bir saat mi? Bir gün mü? Bir hafta mı? Bir ay mı? Bir yıl mı? Bir ömür mü? Ne kadar sürdüğünü tam olarak bilmiyorum. Sadece bir an evvel geçmesini diliyordum. Onun benim için tekrar saplantı olmasından korkuyordum. ‘Öpücüğümü’ aldıktan sonra buradan nasıl çıkacağımızı düşünüyordum. Ege alkollü olduğu için pencere riskliydi ama başka çaremiz yoktu. Camı açıp brandanın üstüne çıktım ve Egeyi çekelemeye başladım. Fazla yükseklik olmadığı için ilk ben atladım ama Ege alkollü kafayla kendini yere attı ve düşünce daha da gülmeye başladı. “Kes senini biri duyacak şimdi.” diye azarladım onu. Parti alanına geçtiğimizde Hakanın beni aradığı belliydi. Egeyi koluma takıp yanına gittim. “Ecem neredesin ya?" dedi Selin yanıma gelerek. “Egeyle ilgilenmem lazımdı. Baksanıza ayakta zor duruyor, biz artık eve geçelim.” dedim acele acele. “Yardım etmemi ister misin?” diye sordu Hakan. “Gerek yok canım.” Bir anda Ege kısık gözleriyle bana döndü. “Sen canım mı dedin? Bir daha demeyi dene başta onun olmak üzere ikinizin de ecdadını-... “Ege’nin kafa hepten gitmeye başladı biz gidelim artık.” dedim lafını ağzına tıkarak. Tüm ağırlığı bende olunca zorla arabanın oraya varmıştık. Koltuğa oturtturup sürücü koltuğuna geçtim. Bu çocuk gerçekten baş belasıydı. Eve geldiğimizde yine aynı zorlanışla içeri girdik. Hayır ne vardı bu kadar içecek? Merdivenleri çıkıp odasının önüne geldiğimizde kapıyı açıp kolunun altından başımı kurtardım ve onu yatağın üstüne ittim. Nasıl bir bünyesi varsa alkol etkisini yavaş yavaş gösteriyordu. Dolabının önüne geçip eşofmanlarını çıkardım. İşte en süper kısma gelmiştik. Nasıl soyacağım ben bu çocuğu? Bedenini yukarı kaldırdım ve tişörtünü çıkarttım. Pantolonunu açsam mı açmasam mı diye düşünürken, kendini yan tarafa çevirdi. Boşverip başını yastığa iyice yerleştirdim ve pikeyi üstüne çektim. Tam gidecekken koluma yapıştı. “Ecem sana bir şey demeyi unuttum.” dedi yarım ağız. “Sabah söylersin Ege uyu şimdi.” “Olmaz şimdi demem lazım.” dedi ve ona dikkat kesildim. Biraz düşünürmüş gibi yapıp sırıtmaya başladı ve kahkahaları arttı. “Lan ne unuttuğumu unuttum.” dedi kahkahalarının arasından. Bende bu haline sırıtıp uykuya dalışını izledim ve odama gittim. Hızlıca elbisemi çıkardım. İç çamaşırlarımla odada dolanmaya başladım. İstemsizce elim dudaklarıma gidiyordu. O an aklıma geldikçe ateş basıyor nefesim kesiliyordu. En acıtanıysa sabaha hiç bir şeyi hatırlamayacak olmasıydı. Ellerim dudaklarımdan çekerken bu halime gülümsedim. Komiktim çünkü. Belirsizliklerle doluydum. Onu isterken onu istemiyordum. O gece daha iyi anlamıştım artık. Kafayı yemem an meselesiydi. ***** Güneş resmen gözüme hücum ediyordu. Kısık gözlerimle yataktan kalkıp banyoma doğru ilerledim. Elimi yüzümü yıkayıp odadan çıktım. Ege ne alemdeydi acaba? Allah’tan bugün cumartesiydi. Yavaşça odasının kapısını açtım. Hala uyuyordu. Kapıyı kapatıp aşağı mutfağa gittim. Dolaptan kahvaltılıkları çıkarmaya başladım. Masaya dizip acı bir kahve yapmaya koyuldum. Başka türlü açılamayacaktı çünkü. Merdivenden ayak sesleri geldiğinde arkamı döndüm. Ege esneyerek ve gerinerek mutfağa girdi. “Günaydın daha iyi misin?” “Kafamın içinde filler tepiniyor. Eve nasıl geldik? Ben en son odaya girdiğimizi hatırlıyorum,” dedi sakince. Gerçekten mi? Ondan sonrasını da hatırlasan ölür müsün? “Hakan kapıyı üstümüze kilitlediği için camdan atladık.” dedim sakince. “Bizi gördü mü?” “Hayır dolaba saklandığımız için fark etmedi. Camdan aşağı atlayıp yanlarına gittik işte. Senin yine sarhoş olduğunu söyledim ve eve geldik. ” “Sarhoş mu ben sarhoşum?” dedi sinirle. “Ne haltıma içtin o kadar o zaman?” “Canım istedi, içince daha seksi oluyorum kızlar beni böyle seviyor özellikle Pelin.” dedi sırıtarak. “Kendine göre birini bulmuşsun işte.” dedim sinirle. Kahvesini önüne fırlatıp odama doğru çıktım. Söylesem şimdi beni öptüğünü saçmalama kafandan uyduruyorsun derdi. Ben de neden uydurayım derdim. O da çünkü öyle olmasını istiyorsun derdi. Bu replikler 2 sene öncesinden geliyordu. O yüzden asla demezdim. Odamda fink atarken telefonum çaldı. Hakan arıyordu. “Günaydın Ecem nasılsın?” “Günaydın iyi gibiyim sen nasılsın?” “Ege nasıl oldu diye aramıştım toparlandı mı?” “Kafası o kadar yerinde ki sabah ki kavgamız sorunsuzca gerçekleşti.” dedim gülerek. “Hah iyi o zaman. Şey diyecektim birde bugün boş musun bir şeyler yapsak.” “Tabi yapalım evden alırsın beni” dedim. “Tamam 12 gibi gelirim.” “Tamamdır.” dedim ve telefonu kapattım. Böyle randevular kesinlikle fırsattı. En boş anında ağzından bir iki kelime alabilirdim. Üstümü değiştirecekken yine telefonum çaldı. Arayan Hasan amcaydı. “Prenses nasılsın?” dedi gülerek. “Daha iyi olduğum zamanlar oldu.” “Farkındayım ama dayanmak zorundasın.”dedi sakinleştirmeye çalışarak. “Denerim.” “Nasıl gidiyor Hakan’la?” “Gayet iyi bana güveniyor, bugün de buluşacaktık hatta.” “Aman deyim Ecem sakın hoşlanayım falan deme.” “Unutmadım Hasan amca sakin ol.” dedim bu defa ben sakinleştirmeye çalışarak. “Tamam sana güveniyorum. Lütfen buraya sağ dönün, seni seviyorum hoşça kal,” dedi. “Bende.” dedim ve telefonu kapattım. Dolabımın önüne geçip kısa bir göz atmanın ardından kot şortumu kot gömleğimi çıkardım. Altına da sandaletlerimi geçirip saçlarımı hafif maşaladıktan sonra makyaj yapıp saate baktım. 12’ye geliyordu. Hızlıca aşağı indiğimde Ege bana sorgulayan gözlerle döndü. “Hayırdır nereye?” “Hakan’la buluşacağım.” dedim telefonumla oynarken. Zilin çalmasıyla kapıya doğru ilerledim. Açtığımda kot gömlekli ve kot pantolonlu Hakan’la karşılaştım. İkimizde sırıtarak birbirimize bakıyorduk. “Anlaşsak bu kadar olur.” dedim oda bana katılarak başını salladı. “Ege iyi oldu mu?” “Gel kendin gör.” dedim içeri davet ederek. Ege şaşırmış gözlerle bir bana bir Hakan’a bakıyordu. Cidden çok uyumluyduk. “Vay çift takımlarından he.” dedi dalga geçtiği her halinden belli bir şekilde. “Daha iyi misin?” diye sordu Hakan dediğine takılmayarak. “Daha iyi olmamıştım, kuzenim sana emanet.” dedi sırıtarak ve yukarı çıktı. Bir dakika beklediğim tepki bu değildi ki. Hakan’la onların olan alışveriş merkezine gelmiştik. Her çeşit mağaza her çeşit oyun alanı vardı. Hazır buraya gelmişken birkaç parça kıyafet almak iyi olurdu. “Bir kaç kıyafet baksam senin için sorun olur mu?” “Boşuna gelmedik buraya hakkını verelim.” dedi ve ilk mağazaya soktu. İkimizde kıyafetlerin arasında kaybolmuştuk. Her zaman olduğu gibi siyah tişörtleri siyah jeanleri ve bir kaç tane siyah deri ceketi elime doldurmuştum. Hakan’ın elinde ise çoğunun adlarını bile bildiğime şüphelendiğim renkte kıyafetler vardı. İkimizde ortada buluştuğumuzda şaşkınlıkla birbirimize bakıyorduk. “Cidden bu kadar siyah takıntın olduğunu bilmiyordum.” “Bende bu kadar renkli şeyleri sevdiğini.” “Yani kızsın sonuçta hoşuna gider diye düşündüm.” dedi elindekilere bakarak.”Ben en iyisi bunları geri koyayım.” “Aman bir kaç renkli kıyafet can çıkarmaz.” dedim ve elindekileri alarak kasaya yöneldim. Kıyafet denemeyi sevmiyordum. Hele ki bu kadar kıyafeti asla giymezdim. Kıyafetlerim poşetlenirken ne kadar tuttuğunu sordum. Kasiyer kızın bakışları Hakan’a yöneldi. “Saçmalama istersen Ecem.” “Asıl sen saçmalama bu kadar kıyafeti bedavaya alamam.” dedim “Bedava değil sana hediyem,” dedi ve poşetleri görevliden arabasına gönderttirdi. Ben ağzımı açamadan mağazadan çıkmıştık. “Sevmedim bunu hep böyle mi yapacaksın? “Hayır, ödeşmenin yolunu buluruz ayrıca sana hediye aldım ne var bunda?” O konuşurken onu dinlemedim çünkü gözüm bowling salonundaydı. “Bowling oynayalım.” diye aniden çığırdım. “Aha tamam.” dedi ve salona doğru ilerledik. Tek favori oyunumdu bowling. Salona girip verdikleri ayakkabıları giydik ve yerimize geçtik. Ben ağzım kulaklarımda sırıtırken Hakan bana döndü. “Ege değil mi o?” dediğinde arkamı dönmemle yeşil gözlerle karşılaştım. Birde arsızca sırıtan sarışın bir çiyanla. Biri bana bu anın kamera şakası falan olduğunu söylesin. Al işte. Yine aynı şeyi yapıyordu. ~2 Yıl Önce~ İlk defa benimle takılmak istediğini söyleyen kız arkadaşlarım vardı. Ciddi ciddi yanıma gelip benimle takılmak ve hafta sonunu birlikte geçirmek istediklerini söylemişlerdi. Laf lafı açarken en sevdiğim oyunu sorduklarında tereddütsüz bowling demiştim. Hafta sonuna oynamaya gideceğimizi dediklerinde ufak çaplı bir şaşkınlıkla tamam demiştim ve o gün gelmişti. Başta her şey güzel gidiyordu. Neredeyse her oyunumda bütün labutları deviriyor ve gerçekten eğleniyordum. Taki Ege ve çılgın grubuyla karşılaşana kadar. "Vay okulumuzun kızları bowling oynarmış da bizi çağırmazlarmış.” dedi alayla. "Eee bizimle bir maça var mısınız?” “Kendine başka dalga bul Ege.” "Kendine bu kadar mı güvenmiyorsun Ecem yazık sana bende seni dik duran bir kız bilirdim.” dedi dalga geçtiğini belli ederek... "Hadi Ecem bir maç alt tarafı ne büyüttün bu kadar.” dedi bizim gruptan kız. Zaten beni pek taktıkları yoktu. Skor tablosunu çoktan yenilemişlerdi. Peki gösterelim bakalım. Neredeyse berabere gidiyorduk. Onlar her attıklarında öne geçiyorlar ama sıra bize geldiğinde en harika şekilde labutları deviriyordum. Yine harika atışımı yapıp yerime geçerken Ege’nin, beraber geldiğim kızlardan birinin kulağına bir şeyler fısıldadığını gördüm. Kesin bir haltlat çeviriyordu. Kıza bir şeyler demeyi kesip atışını yapmak için laneye (kulvara) ilerledi. Topunu hizalayıp atışını yaptı. "Ve bir sayı daha. "dedi kahkahalarının arasında. Tam bende atmaya geçecekken kızlardan biri beni durdurup bir şeyler söyledi. Ne dediğini tam anlamasam da kafamı sallayıp geçtim yanından. Bowling topuna parmaklarımı geçirip atışım için hazırlandım. Topu hizaladım ve fırlattım. Daha doğrusu kendim fırladım. Bowling topu parmaklarıma yapışmıştı ve ben o hızla beraber öne doğru resmen uçmuştum. Ayağa kalkamıyordum çünkü herkes öyle bir kahkaha atıyordu ki utancımdan kimsenin yüzüne bakamayacak hale gelmiştim. Yerde toparlanmaya çalıştım ama kahkahalar hala kesilmiyordu. Bir şekilde toptan parmaklarımı çıkarmayı başarmıştım daha doğrusu o sinirle hızla çekmiştim ve derim yüzülmüştü. Hızla ayağa kalkıp arkamı döndüm yüzleşmekten başka şansım yoktu. Herkes ama herkes kendi grubumdakiler de olmak üzere katıla katıla gülüyorlardı. Ege’ye baktığımda yüzündeki arsız sırıtmasıyla bana bakıyordu. O sinirimle dayanamayıp yanına gittim ve yüzüne tokadı bastım. Herkes şok olmuş biçimde bana bakıyordu ki Ege de şaşırmıştı. Dişlerimin arasından ona karşı en sevdiğim kelimeleri söyledim. "Senden nefret ediyorum...” ~Günümüz~ Aklıma 2 yıl önceki anımız gelmişti. Ne tokat atmıştım ama? Umarım yine bir şey yapmayı planlamıyordur. Çünkü bu defa yiyeceği şey tokat değil bir tarafına yiyeceği acı tekmem olurdu. Sırıtarak yanımıza geldiler. "Vay benim sevgili kuzenim bowling oynamaya gelmiş. En sevdiği oyundur da.” dedi Pelin’e dönerek. Pelin’de sallamazcasına bana bakıyordu. "Sizin burada ne işiniz var?” dedim sakin olmaya çalışarak. "Birden canım gezmek istedi ve aklıma bowling oynadığımız zamanlar geldi. Pelin de sağ olsun bana eşlik etti.” dedi elini omzuna atarak. "Bir maça var mısınız?” "Olur.” diye atladı Hakan. Bana niye soran yok acaba? "Bu baya eğlenceli olacak... ” Yine berabere gidiyorduk. Hakan da arada kaçırdıklarını saymazsak iyi oynuyordu ama Pelin için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Geri zekalı topu öyle bir fırlatıyordu ki hepsi dışarı çıkıyordu. Bu da Ege’yi kudurtmaya yetiyordu. Sıra Ege'ye geçmişti. Ve yine mükemmel atış. Zaten Ege’nin attıkları sayesinde berabere geliyorduk. Sırıtarak yerine oturdu ve Hakan ayağa kalktı. Topunu hizaladı, hafifçe koştu ve topu attı ve tüm labutları devirdi. Sevinçle ayağa fırladım ve boynuna atladım. Yaptığıma ben de o da şaşırsak da arkadaşça sarılmıştık sonuçta. Ondan ayrıldığımda arkamda bize dik dik bakan yeşil gözlerle karşılaştım. Umursamayarak yerime oturdum sıra Pelin hanımdaydı. Topu aldı ama atamayacağını oda biliyordu. “Dur sana yardım edeyim.” diye fırladı Ege. Peline doğru ilerleyip beline ellerini koydu ve kendine çekti. Pelin’de ona yaklaşıp sırıttı. Elini Pelin’in elinin üstüne koydu ve birlikte topu fırlattılar. Şu anın hayalini kurduğum zamanlar vardı. Birlikte her şeyi yapmak isteyeceğim tek kişi olması. Sadece bana zarardı. Sanırım eve gidince yorganımın altında boğulmak bana en iyi gelecek şeydi. Sonuç olarak biz kazanmıştık ama oyundan aldığım zevk sıfırdı. “Eee şimdi ne yapıyoruz?” diye cırladı Pelin. Hakan bana baktığında 'eve gidelim' diye ağzımı oynattım. “Valla ben biraz yoruldum Ecem de yorgun duruyo-. “Aynen baya yoruldum biz gidelim siz takılın.” diyerek Hakan’ın lafını tamamladım. Gerçekten bir an evvel gitmek istiyordum. Yüzlerine bakmadan Hakan’ı çekiştirerek yanlarından ayrıldık ve alışveriş merkezinden çıktık. Ben arabaya doğru ilerlediğimde Hakan kolumu tuttu. “Hayır asi kız sahile iniyoruz senin biraz oksijene ihtiyacın var.” dedi sırıtarak. Sinirimi temiz havaya salmam daha iyiydi sanırım. Sahile indiğimiz de kalabalık değildi. Aylak aylak gezen insanlar vardı sadece. Kayalığın oraya doğru yürüdük ve birine oturduk. “Şimdi gözlerini kapat.” dedi birden Hakan. “Neden?” “Hadi Ecem dediğimi yap.” 'Peki' deyip gözlerimi kapattım. “Derin bir nefes al ve denizin sesini dinle.” Dediğini yaptım. Derin bir nefes aldım ve denizi dinlemeye başladım. Huzurluydu. Tabi gerçekte huzur böyle hissettiriyorsa bundan çok memnun olmuştum. Biraz daha öyle durduktan sonra Hakan’ın sesiyle kendime geldim. “Evet aç bakalım gözlerini. Daha iyi misin?” “Fazlasıyla iyiyim.” dedim sırıtarak. “İşte böyle asi kız. Asi olsan da gülmek sana yakışıyor.” dedi ve daha çok sırıttım. “Şimdi anlat bakalım.” dedi. “Ne anlatayım?” “Kendini. Senin hakkında pek bir şey bilmiyorum siyahı seviyorsun ve iyi dövüşebilecek birisin.” “Evet sanırım sadece bu kadar.” “Güzel şaka ya da tamam anlatma ben seni tanımaya çalışacağım.” dedi. “Bak bu daha iyi.” diyerek onayladım onu. Baya bir süre sessiz oturduk. Bu sessizliğimizi de yine Hakan bozdu. “Hiç aşık oldun mu?” Bir dakika bu hiç beklemediğim bir soruydu. Şaşkın şaşkın yüzüne bakarken benden cevap bekliyor gibiydi. “Sanırım oldum.” dedim sessizce. “Nasıldı birlikte olabildiniz mi?” Bu dediğine içimden kahkaha atmıştım. “Olamadık sanırım biraz karışıktı.” “Anlatsana.” “Sende anlatacaksın ama.” dedim. “Tamamdır.” deyip bana dikkat kesildi. Hakan’a anlatmakta sıkıntı duymuyordum. Hatta iyi bile olurdu onu unutamadığımı sanır ve benden hoşlanmak gibi saçma bir fikre kapılmazdı. Biraz toparlandım ve ona döndüm. “2 yıl önceydi. Okulun ilk günüydü ve o yılda bir sürü yeni kayıt vardı.” dedim. Tabi ki de ona farklı bir hikaye uyduracaktım. “Sonra işte birden sınıfa o girdi. Muhteşem diyebileceğim şekilde yeş- ... pardon mavi gözleri vardı. Sanırım o an gözlerinden etkilenmem yetmişti. Sıralardan birine geçti ama soğuktu. Büyük bir buz kütlesi gibiydi. Sanki kimse ona dokunamaz, onunla konuşamazdı. Sanırım bu yüzden dikkatimi çekmişti. Teneffüslerde dışarı çıkıyor sınıftan bir kaç kişiyle konuşuyor, derste gıkı çıkmıyordu. 1 ay neredeyse böyle geçmişti. Beni fark ettiğine bile emin değildim. 1 ay geçtikten sonra bambaşka biri olmuştu. Herkesle konuşan tatlı çocuk. Buzlarını çok çabuk kırmıştı. Sonunda beni de fark etmişti biliyor musun? Ama bu daha çok benim aleyhime olmuştu. Sürekli bana bulaşmaya , sataşmaya yer arıyordu çünkü bu fazlasıyla hoşuna gidiyordu. Koca dönem benimle uğraştı. Dönem sonunda tekrar okuldan ayrılacağını duydum. Bir gün beden dersinden çıktığımızda beni kolumdan tutup soyunma odasına sürüklemişti. Uzun uzun gözlerime baktı ve sırıtmaya başladı ve; “Bu okuldan ayrıldığımda tek özleyeceğim sen olacaksın. Acaba senden hoşlanmaya mı başlıyorum?” dedi. Aynen bunları demişti bana. Beni tahmin et. Koca dönem koca okula rezil et son anda çıkıp sana senden hoşlanmaya mı başladım desin.” dedim sırıtarak. Hakan’a döndüğümde şok olmuş biçimde bana bakıyordu. Son kısmı gerçekten yaşamıştık aslında. Sadece havaalanının tuvaletinde olmuştu bu olanlar. Görev bitimin de yurt dışına gönderiyorlardı bizi ve oda giderayak yapacağını yapmıştı bana. Eli birden yanağıma gitti. Ağlıyordum. Farkında bile değildim ağladığımın. Biraz daha toparlandım ve devam ettim. “Oradan hiç bunları yaşamış biri gibi durmuyorum değil mi?” dedim sırıtarak.”Geldi geçti sonuçta ama ona da kızamıyorum. Sonuçta onu seven kalbime sızmasına izin veren benim." Biraz daha kendime geldiğimde Hakan’a döndüm. Dalmış denize bakıyordu. Kolunu dürtüp dikkatini dağıttım. “Şeninde aşk hikâyeni duyalım Hakan Bey.” dedim sırıtarak. “Benimki de başka bir zamana kalsın.”dedi. Üstelemedim bende. Birinin daha aşk acısını dinleyecek halde değildim. “Gidelim mi?” dediğimde 'Olur' anlamında kafasını salladı ve yürümeye başladık. Eve zaten yakındık. 10 dakikalık sessiz yolculuğumuzun ardından evimin önüne geldik. “Bugün için teşekkür ederim hediyeler içinde.” “Asıl ben teşekkür ederim.” dedi ve yanağıma bir öpücük bıraktı. Bende sırıtarak ona baktım. “Görüşürüz,” diyerek eve girdim. Ege daha evde yoktu. Sakin adımlarla odama çıktım. Üstümü değişip bugün hayal ettiğim şeyi yaptım. Yorganımın altına girip yıllardır kendime sorduğum soruları tekrar sormaya başladım. Neden seni sevdim? Neden seni saplantı haline getirdim? Ve en önemlisi onca şeye rağmen neden hala seni seviyorum?” Bir yer var, biliyorum. Beni sonsuza kadar hapsettiği bir yer ve ben oradan kaçamıyorum. Senden kurtulamıyorum. Ya da kurtulmak istemiyorum…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD