Bugün Hakan ile görüşmüştüm. O kadar mutlu olmuştu ki davayı tekrar açacağımıza, anlatamam. Katibe denen kadın ile görüşme sağlamak istiyordum ama Baran bey yanında avukatı olmadığı taktirde görüşmemin etik olmadığını söyledi. Bir kaç kez avukatı ile görüşsek de Katibe gelmemişti. Duruşma iki gün sonraydı. Ben o kadına dokunamadığım taktirde bu davayı nasıl kazanacaktık bilmiyorum.
" Umay , kahve içmek ister misin?"
" Olur Baran ." dedim. Baran bana iş dışında ismi ile hitap etmemi, dışarıda insanlarla saygı kipleriyle konuşmayı sevmediğini söyledi. O yüzden ikimizde birbirimize ismimiz ile hitap etmeye başlamıştık. Bu sadece benim için geçerli değildi, büroda ki bazı avukatlarla karşılaştığında herkes ona sadece ismi ile hitap ediyordu.
Yolda bir cafeden ikimize sıcak kahve alarak geldi. Bardakları ben tutarken adliyeye doğru sürdü Baran. Arabayı otoparka park ettikten sonra Baran önden indi ve kapımı açmıştı. Gerçekten çok centilmen bir adamdı. Elimde ki bardakları alarak inmemi bekledi. Ben inice kapıyı kapttı ve kahvemi uzattı. Sıcak kahvemizi yudumlarken, etrafımıza bakındık, oturacak yer var mı diye. Gözüm ilerde bankların başında ayakta dikilen, Yağız abi ve kardeşi Asaf'ı gördüm. Beni farketmemişlerdi ve bir şey konuşuyorlardı. Baran da onları farkedince , yanlarında ki boş olan çardağa doğru ilerleme başladı. Bir adım arkasında yürürken sonunda Asaf ve Yağız abiyle göz göze gelmiştim. Bakışlarımı hemen çekerek Baran'a döndüm.
" İstersen içeride geçebilirz, hava rüzgarlı bugün ." dedi.
" Hayır , gayet iyiyim." diyerek ufak bir gülümseme ile önüme döndüm. Asaf'ların yanından geçerken Yağız abinin Baran'a seslenmesi ile durduk. Onlara baktığımızda, Asaf kaşlarını çatarak ikimize bakıyor, Yağız abi ise elleri cebinde ağır ağı yaklaştı.
" Hiç bir fırsatı kaçırmıyorsun değil mi ?" dedi.
" Anlamadım , açık konuşur musun Yağız?"
Yağız abi bakışları ile beni şaret ettiğinde ne demek istediğini anladık ikimizde. Asaf , Baran'ın solunda durdu ve öyle bakıyordu. Dertleri neydi bunların?
" Umay ile güzel bir ekip olacak gibiyiz, onu kast ediyorsan eğe-"
" Baroda dedikoduları sen yaymadın yani ?" diyerek sözünü kesti Yağız abi.
" Ne dedikodusu ?"
Yağız abi ukala bir tavırla gülümsedi ve bakışlarını sertleştirdi.
" KORALP'lerin korkup almadığı davayı üstlenen SAFRAN'lılar..!"
Ne yani böyle dedikodumu dönüyordu baroda. Yani bu benim sözümdü ama Baran'dan başka kimseye söylememiştim. Gerçekten bunu o mu yaydı diye merakla, başımı Baran'ın yeni traş olmuş yüzüne çevirdim. Yağız'dan gözünü ayırmadan bakıyordu.
" Benim bir alakam yok Yağız, ama yalan haber değil sonuçta . Pek dedikodu sayılmaz ha!"
Bu sefer, alayla sırıtan Asaf oldu. Baran'a öyle bir bakıyordu ki sanki kafasını koparacak gibiydi. Ailelerin geçmişinden gelen anlaşmazlık vardı, onu biliyorum ama konunun ne olduğunu hala öğrenememiştim.
" Korkulan ne, onu merak ettim açıkçası." dedi Asaf.
" Bebeğin dosyasını almamanız, ayrıca sizin karışmanız istemem sayın savcım. Biliyorsunuz davamızla ilgilenecek savcı siz oldunuz. Duyan olursa yanlış anlaşılır. "
Asaf, dilini yanağının içinde gezdirirken, hala Baran'ı süzüyordu. Asaf, bu davanın görevli savcısıydı. Bu benim için iyi olmamıştı aslında, kesin zorlayacaktı.
" Kaybedeceğin davayı almak sende baya özgüven yapmış bakıyorum da." demişti Yağız abi. Artık gerçekten sinirlenmeye başlıyordum. Neye dayanarak kaybedeceğimizi söylüyorlardı.
" Yağız abi, kaybetmeyeceğiz. " demiştim tatlı bir ses tonunda. Ne olursa olsun kendisini severdim ve saygısızlık etmek istemezdim.
" Gerçekten bizden sonra direk Baran'a mı koştun. Gerçekten çok dişliymişsin Umay. " demişti . Sesinde beni azarlar gibi bir ton vardı.
" Ne yapsaydım abi, kovulduktan sonra eve gidip televizyon başına geçerek mısır mı yeseydim? . Benim için bu davanın önemli olduğunu söyledim sana. Bunu da en iyi şekilde başarabileceğim kıdemli avukat olarak Baran'nın olmasını istedim."
" Baran?" diye kaşarını havaya kaldırarak söylemişti Yağız abi. Samimiyetimiz mi rahatsız etti anlamadım?
" Evet Yağız abi, her neyse. Duruşmamızda seni de beklerim mahkemeye. Beni dinlememiş olmana pişman olacaksın ve bunu yakından izlemek istiyorum. "
" İki gün ses getirecek olan davadan mı bahsediyorsun?" dedi kibirle.
" Gerekirse hiç getirmesin. Ortada bir bebeğin zalimce katledildiğininden bahsediyoruz farkında mısınız? Annesi tarafından hemde!" demiştim. Sesim biraz yükselmişti ama buna Yağız abi pek umursamadı.
" Kanıt?"
" Hay şimdi senin kanıtı-"
Asaf'ın sorusuna karşın verdiğim tepki onun şaşırttığı gibi beni de şaşırttı. Sürekli , kanıt kanıt deyip duruyordu. Ne yapayım artık tahammül edemedim. Cümlemi tamamlamasamda zaten artık çok geçti. Tek kaşı havaya kalkan Asaf bana delice başılarını atıyordu. Baran'nın yanımda gülmemek için kendini tuttuğunu görebiliyordum.
" A- şey savcım özür dilerim. Yani ben size demek istemedim."
" Kime demek istedin ." dediğinde bakışlarımı kaçırdım. Şu muhabbetten kaçmak istiyordum artık .
" İzninizle beyler, kahvemiz soğudu yeterince." diyen Baran , bana önünden geçmem için eliyle yönlendirdi. İçimden minnet ediyordum Baran'a , yoksa o muhabbetin nereye gideceğini bilmiyordum. Çardağa geçtiğimizde yan yana oturduk.
Ceketimin duruşunu kontrol ettikten sonra, karşıma bakarak kahvemden yudum aldım. Sağımda kalan Asaf ve abisinin varlığnı hissedebiliyordum. Çok gergindim ama çaktırmak istemedim. Baran başka konulardan muhabbet ederek gergin atmosferi dağıtmıştı. Aramızda sekiz yaş olmasına rağmen gerçekten mizahımız çok uyuşuyordu. Kendisi bekardı ve ben bu yüzden aslında abi diye hitap etmek istiyordum. Ama büroda ki herkes yaşına bakmadan ismi ile hitap ediyordu. Baran, 50 yaşındaki meslektaşına ismi ile hitap ettiğini duyunca beni yanlış anlayacağını düşünmüyordum açıkçası. Zaten oda istemezdi.
Kahvemiz bittikten sonra adliyeye girdik ve işlerimizi halletmiştik. Tekrar kendi ofisimize geldik ve toplantı odasında Katibe'nin olayını konuşuyorduk. Baran , aslında benim başaramayacağımı düşünüyordu ama bu davayı kaybetmek onun umrunda olmayacaktı. Hem Baran' ı hemde KORALP'leri şaşırtmak istiyordum. Hiç bir ilerleme katedemediğimiz toplantı sonrasında kendi odama geçmiştim ve dilekçeleri halletmeye koyuldum. İşim bir kaç saat sonra bittiğinde saatin akşam 7 olduğunu gördüm. Burada diğer hukuk bürosuna nazaran daha rahattım. Çantamı alarak ofisten çıkmıştım. Arabama bindiğimde çalıştırmadan önce düşündüm.
Ben Katibe ile nasıl görüşecektim....
************
" Baba , seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?"
" Sus Umay! Hayır sırf o kadının yerini bulmayı reddettiğim için nasıl acillik olursun anlamıyorum. Çok şımarıksın ve ben her seferinde sana kanıyorum kızım."
Babamın sesi o kadar öfkeliydi ki ama rujumu sürerken bu benim umrumda değildi. Affettirecektim kendimi. Babama , Katibe'nin evde olmadığını, telefon sinyalinden nerede olduğunu bulmasını istedim. Tabi bu bir suç olduğu için kabul etmemişti. Bende ağlama krizine girerek acile kaldırılmıştım. Bazen ben bile kendime inanıyordum biliyor musunuz? İlk başta numaradan başladığım ağlama seansım sonradan inanılmaz bir hal alıyordu. Ne için ağladığımı bile bilmiyordum gerçekten. Keşke oyuncu olsaymışım.
Ben , kafamda ki peruğu düzeltirken, siyah saçın gerçekten bana yakıştığını farkettim. Peruk omzumda bitiyordu, üstümde kısa bir payetli kırmızı mini elbise vardı. Babamın kızgın sesi, hoparlörün ardından pek korkutucu değildi ama yüz yüze olsaydık gerçekten ağlardım.
" Babacım teşekkür ederim, özür dilerim ,üzgünüm..şuan her şeyim gerçekten. Beni sonra azarlarsın ama kapatmam gerek öptüümm!" diyerek telefonu kapattım. Ayağıma siyah uzun çizmelerimi giydikten sonra hazırdım. Katibe denen şıllık, iki gün sonra duruşması vardı ama kendisi pavyona eğlenmeye gitmişti hanfendi. O kadar emindi ki kazanacağından..ama ben Umay'sam sen o cezanı çekeceksin kaltak kadın.
Çantamı alarak evden çıktım. Baran beni dışarıda arabasının önünde sigara içerek bekliyordu. Boydan boya süzdükten sonra ıslık çaldı ve başını yana eğdi.
" Umay çok iyi olmuşsun, kamuflen süper ama başımıza iş açmasan mı acaba?"
" Valla o kadar sade kıyafetlerim vardı ki ..her şey takım . Tam avukat dolabım var. Bunu da geçen yılbaşında almıştım. Tabi babam izin vermemişti ve giyememiştim. Bugüne kısmetmiş."
" Acile gitmeseydik, AVM'den bakardık bir şeyler. Saat on iki oldu. "
Baran'a aman boşver der gibi omuz silktim ve ona baktım. Gayet normaldi.
" E sen kamufle olmamışsın ! Tanır o kadın seni?"
Baran arabasından uzaklaştı ve karşıma dikildi. Mahçup bir ifadesi vardı.
" Ya Umay, bunu koca bir adam olarak söylemek utanç verici ama babama yapacağımız planı ağzımdan kaçırdım Eğer yakalanırsam başım belaya girerdi ve bu babam için dünyanın sonu demek. Ben giremeyeceğim içeri ." dedi ve gözlerini yere kaçırdı.
" Sorun değil, zaten en başında tek gideceğimi söylemiştim sen ısrar ettin. Hallederim ben merak etme. "
" Tek başına oraya giremezsin ."
Baran'a muzır bir bakış attım. Babam zaten bana bir arkadaşını gönderecekti. Uzaktan izleyecekti ama Baran gelmediğine göre, gelenle içeri girecektim.
" Ben hallettim onu hadi geç kalıyorum gidelim lütfen. " dedim ve soru sormasına fırsat vermeden arabaya binmiştim. Çok geçmeden oda bindi ve mekana doğru yolculuğumuz başladı.
Pavyonun oraya geldiğimizde Baran arabada bekleyecekti. Arabadan çıkarak bütün aseletimle yürüdüğümü bina camındaki yansımamdan farketmiştim. Etrafımda ki povyana giren kadınlara baktığımda yürüyüşümü hızla değiştirdim ve sanki kalçam hafif çıkmış gibi yürümeye çalıştım. Şuan Baran'ın bana güldüğünden emindim.
Mekanın girişine geldiğimde yanımda bir adam durdu ve kolunu bana uzattı. Bekletmedim ve koluna girerek karşıma bakarak yürümeye başladım.
" Ben Adem, bugün size eşlik edeceğim Umay hanım." dedi.
" Memnun oldum ." dedim ve bozuntuya vermeden içeri girdik. Yoğun ter kokusu, fazla gürültülü müzik , sahnede oyun havası oynayan kadınlar... İçerisi tam bir kaos alanıydı. Gözlerim hemen Katibe'yi aramıştı. Kadını bir süre sonra yuvarlak masada arkadaş grubuyla müziği eşlik ederken görmüştüm. Onu net görebilecek bir masaya geçtik. Babamın bir uyarısı vardı. Ne olursa olsun yanındaki adamın yüzüne bakma. Neden böyle demişti bilmiyordum ama illaki bir bildiği vardı . Sanırım bir gün gördüğümde tanıdığımı belli etmemem içindi.
Bir saat geçmişti ama hala Katibe masadan kalkmadı. Afakanlar basmıştı ve ister istemez kendimi Ankara havasının ritmine kaptırıyordum.
Gözlerim etrafta gezinirken bir grup adamın bakışları ile karşılaştım. Sapık herifler, hiç utanmadan beni süzüşlerine bak ya! Hayır bu devir iyice çığrından çıkmıştı. Yanımda adam var ama umrularında değildi. Gözlerimi devirdim ve tekrar karşıma baktım. Katibe yoktu sanırım lavoboya gitmişti. Hemen yerimden kalktım ve lavoboya ilerledim. Kapıda sıra vardı. Üç kişiye ricada bulunmak istedim ama muhattap da olmak istemiyordum. Katibe içeride olabilirdi. Mecbur bekleyecektim, belki o yanımdan geçerken bir şekilde lafa tutabilirdim.
İçeriden büyük bir gürültü koptu. Ben dahil etrafımda ki herkes başını çevirmiş sesin geldiği yöne bakıyordu. Erkek sesleri küfürler ederken kadınlar çığlık atıyordu. Babamın gönderdiği adamı etrafta aramaya çalıştım ama hiç erkek yoktu. Acaba gürültünün olduğu yere mi gitmişti?
" Ne oluyor ya burada!"
" Ay kesin Kenan ortalığı karıştırdı yine."
" Ay Kenan mı geldi? Kızım kaçın kaçın , ortalık karışır o zaman. Polisler gelmeden gidelim ben madde aldım." diyen sarışın kız ve arkadaşarı önümden çekilip gitti.
İçeride ne bok dönüyordu bilmiyorum ama şuan içeride Katibe'nin olması ümidiyle tuvalete girdim. Üç kabinli yerde bir kişi aynada rujunu sürmeyi yeni bitirmişti ve yanımdan geçerek çıktı. Ardınan bir kadın kabinden çıktı.
" Katibe, ben önden gidiyim mi hayatım ?"
" Git, git. " dedi Katibe. Kadın elini bile yıkamadan çıktığında yüzümü tiksinti ile hafif buruşturdum. Şuan tuvalette sadece ben ve Katibe vardı. Bir iki dakika sonra sesler yükselmişti ve dışarıda kıyamet kopuyordu. Katibe hızla tuvaletten çıktı ve bana anlamayan bakışlarla baktı.
" Neler oluyor acaba? Bu gürültü nedir?"
" Dışarıda kavga çıktı, bende korktum buraya girdim . Ortalığın sakinleşmesini bekliyorum." dedim. Kadın hemen çantasını aldı ve içinden telefonunu çıkardı. Birini arıyor ve açmasını beklerken bende onun boyuna nasıl temas edeceğimi düşünüyordum. Off yine rol yapmam gerekecekti...
Hemen fenalamış gibi yere çöktüm nefes almaya çalışıyormuş gibi yaptım.
" Hanfendi ! İyimisiniz?" diyerek yanıma gelen ve diz çöken Katibe'ye iyi değilim der gibi kafamı salladım.
Ellerini ıslayıp yanıma geldi, yüzüme sürdü .
" Panik atağım var benim, nefes alamıyorum." diyerek kendimi yerden yere çalmaya başladım. Kadın ne yapacağını bilemez halde beni kaldırmaya çalışırken onun dengesini kaybetmesini sağlayacak hamle yaptım ve yere sırt üstü düştü.
" Çok pardon!" diyerek onu kaldırmaya çalışıyor gibi yaptım ve bir şekilde boynuna değdim. Öksürüklerimi kesmiştim ve ana odaklanmaya çalışıyordum .
" İyiyim ben, asıl siz iyimizsiniz ?" diyen kadın kendini çekmeye çalışırken parmaklarım boynundan ayrıldıı ve görüntü gitti.
" Yok, yok çok kötü düştünüz . Bir yeriniz kırılmış olabilir sabit durun lütfen." diyerek omzundan tutuyor gibi yaptım ve baş parmağımı kadının boynuna değdim.
Arkamda kapı açıldı ve bir şeyler söylüyordu. Ama cinayet anına odaklandığım için net duymuyordum. Sanki başka bir aleme çekilmiş gibi oluyordum. Kadın birden elime vurarak çekili. Benim gözüm yerde kalırken görüntüyü unutmamak için her ayrıntıyı düşünmeye çalıştım.
" Ruh hastası , boğuyordu beni !"
Katibe'ye bakışlarım giderken bana öfkeyle bakıyordu. Boğazını mı sıkmıştım, farkında değildim. Silah sesleri ile Katibe bakışlarını benden çekti ve koşarak çıktı. Kolumdan birisinin tutmasıyla ayağa kaldırıldım.
"Umay hanım gitmemiz gerek! Polisler geliyor. "
Adem'in sesiyle kendime gelmiştim ve etrafıma baktım. Tuvaletten çıktık ve birbirini ite ite koşuşturan kalabalığı izledim .
" Umay hanım , arka kapı var ilerde ordan çıkın siz. Ben arkanızı kollayacağım." dediği anda hemen koşarak çıktım.
Topuklu çizmelerim koridorun kalabalık sesine karışırken, koyu kahve demir kapıyı açıp çıktım. Kafamı sola çevirdiğim anda polis araçların renkli ışıkları gözlerimi aldı. Hemen sağa doğru koşmaya başladım. Şu halde yakalanırsam vay halime!
Koşarak uzaklaştığım da bir an arkama baktım. Kimse yoktu. Adem arkamı kollayacağımı söylemişti o da yoktu. Korku vücudumu sararken hemen önüme döndüm ve kocaman bir bedene çarpıp düşmüştüm. Ellerimi yere koyduğum için bileğimde bir acı hissettim.
Kalçama elim giderken acıyla yüzümü buruşturup karşımda ki iri cüsseli kişiye baktım. Şaşkınlıkla dudaklarım aralanırken, gözlerim büyüdü.
" Asaf!"
" Minik avukat?" dedi.
Hemen yerden kalktım ve popomu elimle çırptım.
Sanki çok normal bir anda karşılaşmışız gibi duruşumu dikleştirdim.
" Naber?" dedim sırıtarak.
" İyidir, senden?"
" İyi bende, öyle dolaşıyordum."
" Poavyon da mı?" dedi alnını kırıştırarak.
Evet... çok iyi... görmüştü beni. Asaf'ın gözleri beni baştan aşağı süzerken, ' bu hal ne?' diye bakıyordu.
" Değişiklik olsun diye arada yapıyorum böyle şeyler. Sende mi pavyona geldin? " dedi. Şuan mala yatıyordum ve Asaf bunun farkındaydı.
" Silahlı saldırı var, bizde ; bu değişiklik olsun diye geldiğin pavyonun sahibini gözlüyorduk bir haftadır. İçeride ki herkesi almak zorundayız. "
Nasıl yani, Asaf seni de götüreceğim mi demek istiyordu? Babam beni mahvederdi.
" Ben bir şey yapmadım! Sadece eğlenmek için gelmiştim." dedim.
" Bu mekan en büyük uyuşturucu mafyaları tarafından işletiliyor."
" Be-ben, bilmiyordum sadece-"
" Neyse ne? Hadi başka bir değişiklik olsun sana, emniyete gidelim. " dediğinde kolumdan tuttu. Ondan kendimi kurtarmaya çalışırken resmen yalvarmaya başladım.
" Asaf.... yani savcım bakın valla bir alakam yok. Ben sadece öylesine geldim. "
" Katibe için geldiğini biliyorum Umay. " dediğinde, kıpırdanmayı kesip koyu renkli gözleriyle bakıştım.
" Biliyor muydun?"
" Neyi?"
" Katibe'yi takip ettiğimi."
" Hayır, bu davada bende varım Umay, bu pavyonun sürekli müşterilerden olduğunu öğrenince ilgimi daha çok çekti. Kadını izliyordum bende."
İçim rahatlamıştı. Aynı tarafta sayılırdık ve kafamda ki peruğu çıkarıp, saçlarının hava almasını sağladım. Kolum hala Asaf'ın avuçlarındaydı ama sıkmıyordu.
" Tamam öyleyse, hadi gidelim görünmeyelim. "
Yoluma devam edecekken, savcı tarafından tekrar durduruldum. Şaşkınca yüzüne baktım. Derdi neydi bu adamın?
"Emniyete gidelim, kimseye toleransım yok, avukat adayı olsan bile. Bak ekip orda?" dediğinde hemen kafamı çevirdim. Polisler bizi görmüyordu çünkü zifri karanlığın içinde kalmıştık. Asaf seslenirse, işler değişirdi.
Asaf, tam ağzını açmıştı ki hemen ellerimle dudaklarını kapattım.
" Yalvarırım sus. Bir şeyler öğrenmek için takip ettim. Yemin ederim uyuşturucu mafyaları ile alakam yok."
Yüzlerimiz çok yakındı ve parmak uçlarımla yükseldiğim için dengemi kaybedip ona yaslandım. Eli belime giderken bir süre birbirimize bakakaldık. Kokusu, sisli havanın içinden kendini belli ediyordu. İkna olmasını istiyordum. Bu kadar çok yaklaşmışken başıma iş alamazdım.
Asaf, elimi tuttu ve çenesine doğru iterek çekti. Sıcacıktı elleri.
" Madem bir şey yapmadın, korkmanı gerektirecek bir şey yok. Gideriz ifadeni alırım... gidersin." dedi ve tekrar karşıda ki polislere bağrıcakken ellerimi ağzına götürmeye çalıştım ama tuttuğu için aşağı indiriyordu. Diğer elimle kapatacaktım, belinde ki eli beni sabitlediği için kaldıramıyordum.
" Memu-"
Asaf'ın sözü yarıda kalmıştı. Çünkü ben dudaklarına kapanmıştım dudaklarımla. Gözlerimi sımsıkı kapatırken ikimizde şaşkınlık içindeydik. Yani şahsen ben öyleyim.
Çok saçma bir şey yapmıştım biliyordum. Ama ne yapabilirdim? Susması için ya kafa atacaktım, ya da dudaklarını bu şekilde kapatacaktım. Ama neden hala çekilmiyorum ben. Çekilmek mi istemiyorum?
Ya da Asaf mı izin vermiyor?
Algım durduğu için ne olduğunu tam kestiremedim ama sırtımda ki eller beni kendine iterken anladım ki, çekilmek istedim ama Asaf izin vermemişti.
Alt dudağımı kavradığında, saç diplerime kadar titredim. Çok çok çok garipti. Ne sertti öpüşü, nede arzulu. Varla yok arası ama bağımlılık yapacak kadar istekli.
Avuçlarında ki ellerim onun yüzüne çıkarken engellemedi ve pürüzsüz yüzünü hafif okşarken boşta kalan eli enseme gitti. Öpüşmemiz ne hız kazanıyordu ne yavaşlıyordu. Kalbin ritmi gibiydi.
Çekilmek istiyordum, babam yüzünden hiç bir erkekle yakın temasım olmamışken şuan ki halimi görse delirirdi. Aklıma Adem gelmişti. Ya beni uzaktan izliyorsa? Babama söylerse?
Aniden dudaklarımı çektim ve Asaf'ı göğsünden ittim. Gözlerim hizamda kalan göğüsünde kalırken nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Dizlerimin bağı çözülmüş gibiydi.
" Özür dilerim, çok özür dilerim yani ben seni susturmak içindi."
Kekeliyordum, telaşlı konuşuyordum.
Polislerin sesi yakınlaşırken her şeyi bir tarafa attım ve Asaf'a baktım. Sanki hiç bir şey olmamış, az önce öpüşmemişiz gibi bakıyordu bana.
" Savcım, ne olur beni ele vermeyin. Bakın evet korkmuyorum, suçsuzum ve elimi kolumu sallayarak çıkar giderim. Beni yarında tutarlarsa Katibe'nin suçunu açığa çıkaramam. Kanıtın var mı demeyin çünkü var! Gerçekten var, yalan söylemiyorum. Yarın bunu ispat edeceğim o yüzden yardımcı olun bana, bırakım gideyim. Lütfen..! " dedim çağresizce.
" Kanıtını söyle bana! "
" Söyleyeceğim, ama beni buradan götürün yolda anlatırım lütfen. "
Asaf kararsızdı ve gözlerimin içine bakıyordu.
" Sayın savcım, bir sorun mu var? "
Arkamı dönmedim ve polise bakışları çevrilen Asaf'a bakıyordum.
" Yok bir şey memur bey. Topladınız mı herkesi? "
" Sayılır, ilk önce emniyete alacağız sonra savcılığa sevk edeceğiz."
" Tamam, ben gidiyorum gerisini halledersiniz. "
" Nasıl isterseniz savcım." diyen polisin ardından, Asaf bileğimden tuttu ve aracına doğru yürümemi sağladı. Derin bir nefes aldım. İlk öpücüğümü kaptırmış olabilirim ama hiç değilse kargaşanın içinden çıkabilmiştim.