Havin 2
Ve aradan geçen 10 yılın ardından Miraç abi karşımdaydı. Burası abisinin odası mıydı? Onun bir abisi vardı. Adını hatırlamıyorum. Babam konağa bizi almazdı. Babamda zaten evin içine bir yemek saatlerinde mutfak kapısından girer yemek yer çıkardı. Annem hasta olduğu zaman bizi konağa getirir, mutfakta kalan yemeklerle karnımızı doyururdu. Yedi yıldır bu konağın yakınına bile yolum düşmemişti.
Bugüne kadar mutfağından ötesini görmediğim bu konakta yeniden Miraç abiyle karşılaşmıştım.
“Miraç abi,” dedim rahatlamış bir yüz ifadesiyle. “Beni unutmamışsın.”
“Hayatımda kaç kişiyi sırtımda taşıdım ki?”
Onunda yüz ifadesi değişmiş, sert çizgilerin yerini tebessüm almıştı.
“Ben hala o gün için çok utanıyorum.”
“Hala ağaçlara çıkıyor musun?”
Başımı iki yana sallayıp “Hayır,” dedim. “O günden sonra tövbe ettim.”
“İyi. Hadi sen işini hallet ben sana mani olmayayım.”
Miraç abi çıkarken arkasından öylece bakakaldım. 10 yılda adam bebeksi yüzden karizmatik bir hale geçmiş. Ben ise onun bu haline de hayran kalmıştım. Evleneceğim adam böyle karizmatik olsun.
Odayı temizledim. Berivan hanımın da odasını toparladıktan sonra mutfağa inip yemek yedim. Eski çalışanların hiç biri yoktu.
Aysel abla vardı, balık etli, keskin bakışlı bir kadındı. Mutfak işi ondan sorulurmuş. Gülseher de onun kızıydı. Gülseher ise evin genel temizliğine bakıyordu. Müştemilatta ailecek kalıyorlardı. Babası Kazım efendi de hayvanlarla ilgileniyordu.
Benim nerede kalacağımı henüz söyleyen olmamıştı. Burada yatılı çalışacağım söylenmişti ama odayı diyen olmamıştı.
“Aysel abla, sana odamı diyen oldu mu? Müştemilatta sizinle mi kalacağım, burda mı?”
“Berivan hanıma sor,” dedi aksi bir tavırla. Kızına da aksi davranıyordu. Genel olarak mizacı böyleydi galiba.
Berivan hanımın odasına gittiğimde iğne oyası yapıyordu. Yaşı benden büyük olsa da gerçekten genç gösteriyordu.
“Berivan Hanım, müsait misiniz?”
“Gel Havin,” dedi.
İçeriye girdim. Kocası yoktu. Rahatlamıştım. “Ben nerede kalacağım?”
“Doğru ya, sana odanı göstermedim. Müştemilatta Ayseller var. Alt katta da hiç yatak odası yok… Aslında benim karşı oda müsait, orda kalabilirsin, hem ihtiyacım olunca da yakınımda olmuş olursun. Daha iyi, aynen aynen, orası çok uygun.”
Odaya girmeden önce teşekkür ettim. Sonra da eşyalarımı mutfaktan almaya gittim. El ayak çekilmişti. Mutfağın ışıkları kapanmıştı. Babamda zaten çoktan gitmiştir.
Bir bardak su içerken arkamdan ses geldi. Korkuyla irkildim. Arkama bakınca Miraç abiyi gördüm. Rahat bir nefes almam gerekirken daha çok tedirgin olmuştum.
Bakışları bir mızrak gibi beni delip geçerken ilk görüşte aşkın varlığına inanan kalbime söz geçiremedim. Hızla çarptı… Dört nala koşan bir at kadar ele avuca sığmazdı.
Miraç abi kurt adamlar gibiydi. Kurt adamlar gerçek değil… Miraç abi ise gerçekti. Kurt adam olduğunu söylese inanırdım.
“İşe alıştın mı?” diye sordu.
“Hı hı evet…” dedim güçlükle.
Yanıma yaklaştı. Gömleğinin kollarını dirseklerine kadar kıvırmıştı. Kollarının güçlü yapısı bu şekilde bile çok belliydi.
Pazularına doğru bakışlarım kaydı. Evet, gerçekten de o ergen Miraç Saruhan çok değişmişti. 10 yılda ben reşit olmuştum o ise kara yağız bir ağa olmuştu.
“Üniversite kazanmışsın diye duydum.”
“Öğretmen olacağım ama bir yıllığına dondurmam gerekiyor,” dedim.
“Yaşın daha küçük zaten. Büyük şehir de seni yutarlar,” dediğinde anlayamadım. Kimin benimle neden derdi olsun diye düşündüm.
Hiç şehir yüzü görmeden bu yaşıma gelmiştim. Liseyi de ilçede okumuştum. Merkeze ise denemeler için gittiğim olmuştu. İlçenin büyük haliydi. “İnsan her yerde aynı insan değil mi?”
“İnan ki her insan suretinde olan insan değil.”
Bir bardak su içti benim gibi. Sonra da mutfaktan çıkıp gitti. Ben de peşinden çantamla çıkınca durup elimden çantayı aldı. Eli elime değerken yanaklarım yanmaya başladı.
“Bırak ben taşırım. Yukarı mı çıkıyorsun?”
“E-evet…”
“Önden çık bakalım,” dedi.
Odaya kadar arkamdan beni takip etti. Yatağın üstüne çantayı koyarken “Bu odayı mı verdiler?” diye sordu.
“Hı hı…”
“Konuşmayı pek sevmiyorsun galiba.”
Ne güzel bakıyordu. Sanki içime işliyordu o kara bakışları… Bakışlarımı yere indirdim. Utancımdan konuşamıyorum diyemedim.
“Bir şey olursa yan odadayım.”
“Peki,” dedim. İki yanımda da oda vardı. Biri Berivan hanımın kocasının odasıydı. Diğeri de demek ki Miraç abinin odası.
Sahi kocasının adı neydi? Cahit miydi, emin değilim. Çocukken buraya geldiğimde karşılaşmıştık. Babası kadar heybetli bir ağaydı. Berivan hanımın kocasını da nedense hiç göremedim. Gerçi Adem ağayı ve karısı Rozerin’i de görmedim.
Bunlar benim sorunum değil gerçi… Üstümü başımı değiştirdim. İlk defa karyolası olan bir odada yatacaktım. Burası evin fertlerine verilen bir odaydı. Galiba bu bir yılım o kadar da kötü geçmeyecek.
***
Sabah olunca kızların odasına onları okul için uyandırmaya gittim. Ardından Berivan hanımın sütlü kahvesini götürdüm.
“Kocamın odasına bundan sonra sen bakma,” dediğinde tedirgin oldum.
“Bir kusurum mu oldu?”
“Hayır, kocam odasına herkes girip çıksın istemiyor. Kahya düzeni halleder. Sen artık benle kızların odasıyla ve işleriyle ilgilen yeter.”
“Elbette,” dedim.
Berivan hanım kahvesini yudumlarken ben de dışarı çıktım. Babamı görebilirim umuduyla bahçeye indim. Bağ bahçe işlerinde ihtiyaç olmayınca konağın bahçesine gelip bakardı. Ağaçları sular, budardı.
Babam gelmemişti. Hayal kırıklığına uğramış halde konağa döndüm.
Miraç abi de bugün yoktu. Ev bomboş gibiydi. Temizliğe yardım ettim. Kızların çamaşırlarını yıkayıp ütüledim ve yerlerine astım. Günün yorgunluğuyla odama çekildim.
Annemle kız kardeşimi şimdiden özlemiştim. Haftasonuna daha çok vardı. Sadece pazar günü izin hakkım vardı. İçimde küçük bir kelebek çırpınıyordu. Pencere kenarında Miraç abinin konağa girdiğini görünce yüzümde bir tebessüm belirdi. Niye güldüğümü bile bilmiyordum.
Benden 10 yaştan çok büyüktü. Abim yaşında adamdı. Üstelik konakta hizmetçiydim. Onunla ilgili düş kurmam yanlıştı.
Hemen pencereden uzaklaştım. Kapıya çıkmaya cesaret edemedim.
Berze ile Berçem’in kavga ettiğini duydum. Karışsam mı bilemedim. Odadan çıktığımda Miraç abiyle burun buruna geldik. Panikleyerek geri adım atınca duvara çarptım.
Kolumdan tutup “Dikkat et Havin,” dedi.
“Özür dilerim…”
“Duvardan mı özür diliyorsun?”
Aptal durumuna düştüğümü anladım.
Berze’nin bağırtısı yükselince “Sen odana git, ben bakarım,” dedi. Amcalarıydı sonuçta, onu dinlerler elbette.
Odama dönüp kapıyı kapayınca kalbimin sesi kulaklarımı tırmalıyordu. Kızların sesi de kesilmişti. Ben tatlı hayallere dalarken uyuya kalmıştım… Ne kadar çok şeye uyuduğumu bilmeden…
***