2 part2 / +18 Karım sayılırsın

1226 Words
HAVİN Odaya girdiğimde hala olan bitene inanamıyordum. Miraç ağanın olmuştum. Benimle evlenecekti. Ben söylemeye çekinsem de o benimle evleneceğini söyleyerek yüreğime su serpmişti. Keşke evlendikten sonra onun olsaydım. Ama hayallerimi yıllardır süsleyen o yakışıklı genç adamla yeniden bir araya gelince kalbimde kıyamet kopmuştu. Bir de o bana aşkını itiraf edince gözüm kapalı kendimi onun kollarına atmıştım. Hata ettiğimin farkındaydım. Bir gören olduysa babamın yüzüne bakamazdım. Kahrolurdu. O beni okutmak isterken ben iradesiz davranmıştım. Okumayacak mıydım, Miraç ağa gerek yok demişti. Koskoca Adem Saruhan’ın tek oğluydu. Zaten çalışmak istesem en başta babam kızar, otur evinde çocuklarına bak derdi. Çünkü babam annemi bile hiç çalıştırmak istemedi, biz anne ilgisinden mahrum, sokaklarda büyüyelim istemedi. Gece gündüz bu konak için çalıştı. Bizi okutmak için her şeyi yaptı. Arılar telef olmasa kaderim başka olurdu. Her şerde bir hayır mı var bilemedim… Miraç ağa benim kaderimdi belki de… Ben onu kalbimle mi çağırdım yoksa zaten kaderimiz mi buydu bilemedim. Tek bildiğim onsuz bir hayattansa yaşamamayı dilediğimdi. Zaten bu topraklarda bekaretini kaybeden kızın hayatı olmazdı ki… Evlense kocası bakire olmadığını anlasa kapıya koyar, evlenmese ömrü baba evinde ‘kız kurusu’ olarak tükenir. Tabi bakire olmadığını gizleyebilirse… Miraç ağadan başka ihtimal benim için artık yoktu. Miraç ağa bunu bilerek evlenelim demişti. En azından duyduğum gibi niyeti beni kapatması yapmak değildi. Zenginlerin konağında çalışan kadınlar genelde ağaların kapatması oluyordu gençse ve biraz da güzelse… Ağalar onlara nikah bile kıymazdı. Kimse de ses edemezdi. Benim başıma da gelir diye korkmuştum. Miraç ağa beni hayal kırıklığına uğratmamıştı. Gerçi hala belli olan bir şey yoktu. Ya fikri değişirse ben ne yaparım? Sabaha kadar düşünmekten gözüme uyku pek girmemişti. Sabah olunca kanlı bezimi yıkadım, kanama da çabuk durmuştu. Kan gelince çok zorlamadan bitirdiği için belki de erken durdu. Bir anda kapım açılınca hazırlıksız yakalanmıştım. Üstümde sadece sütyenimle külodum vardı. Elbise ise elimde asılı kalmıştı. Miraç içeri girip kapıyı kilitlediğinde korkmuştum. “Ne yapıyorsun, biri gelirse ne yaparız…” dedim korkuyla. “Korkma, herkes uykuda. Odandan sesler gelince uyandığını anlayıp geldim.” Upuzun boyuyla, geniş omuzlarıyla kapı gibi karşımda duruyordu. Ellerimle vücudumu örtmeye çalışırken elimden elbiseyi çekti. “Gece yanına gelmemek için kendimi zor tuttum. Canın yanar diye sabrettim. Sabretmek hiç bu kadar zor olmamıştı.” “Miraç ağa konuşma böyle, duyan olur…” “Karım sayılırsın. Elimde olsa hemen şimdi hocayı alıp gelirim. Ama önce babanla konuşmam lazım. Rızan var değil mi?” Çekinerek, “Gece aramızda olanı söylemeden rızasını alacaksın değil mi? Babam üzülsün istemiyorum,” dedim. Miraç ağa kaşlarını çattı. “O halde başlık parasıyla razı edeceğim. İtirazın olmaz değil mi?” Onu anlayamadım. Babam beni koca ağaya gelin etmek için neden başlık parasına tamah etsin. “Gerek kalacağını sanmam, babam sever Saruhan’ları. Hep sizden iyi bahsederdi. Karşı çıkacağına ihtimal vermiyorum.” Miraç ağa bir şey demedi. “Gerisini babanla aramızda çözeriz. Sana soracak olursa ‘her şeye razıyım,’ dersin.” “Tamam öyle derim,” anlam veremedim ama neden diye de sormadım. O an başıma geleceği bilseydim ‘her şey’ in altını eşelerdim. Ama kaderde yazılınca insanın gözü kör, kulağı sağır, dili lâl olurmuş… Miraç ağa çenemden tutup dudaklarımdan uzun uzadıya öperken aklımdaki soru işaretleri de uçup gitmişti. Benim zayıflığım, kaderimin rotasını çizmiş meğerse… Elleri belime dolanıp beni kendine çektiğinde, bedenimin beklentiyle titremesine engel olamadım. Dudakları dudaklarımdan kopup kulağıma ulaştı. “Dün geceden beri odama sığamıyorum Havin. İstiyor musun sende beni?” “Evet…” dedim düşünmeden. İç çamaşırımın kenarlarını kavradı, kalçalarımın altına çekiştirirken bir anda durdu. “Kanaman, ağrın varsa az daha sabrederim,” dedi. “Kanamam yok, durdu ama şimdi mi olacak… Sesimizi duyan olursa utancımdan ölürüm,” dedim. “Bana güven Havin, kimse duymaz sesimizi… Hiçkimse sabahın altısında uyanmaz…” Haklıydı. İkizler sekizde uyanıp hazırlanıyordu. Berivan hanımda onlarla birlikte kalkıyor kahvesini istiyordu. Adem ağayla hanımı zaten yoktu. Kocası da yoktu hala… Miraç ağa da daha iyi biliyordu. Beni yatağa yatırıp hızla soyunurken titremeye başlamıştım. Heyecandan avuçlarım terliyordu. Miraç ağa ne halde olduğumu görüyor muydu? “Bacaklarını kasma, gevşe… Dün gece ki ağrı tekrar olmayacak. Bu defa zevkten inleyeceksin.” Utandım sadece, ağzımı açıp bir şey diyemedim. Bacaklarımı aralarken iç çamaşırımı tamamen çıkarmıştı. Bacaklarımın arasına uzanırken erkekliğini bana göstermeden bacak arama girmişti. İriliğini dün gece anlamıştım. Bakmaya da çekiniyordum. Dudakları sütyenlerimden taşan göğüslerimi öperken sertleşmiş erkekliği çıplak tenime değiyordu. Kasıklarımda bir yanma vardı. O beni elleyip öptükçe arzularım ayyuka çıkıyordu. Bacaklarımı adamın beline doladığımda göz göze geldik. “Havin, sabret…” dediğinde utancımdan yerin dibine girdim. Ama içgüdüsel davranmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Sertliğini oramda hissettikçe içimde istemeye başlamıştım. Dudaklarını göğüslerimin ucuna değdirdi. Bir bir meme uçlarımı emerek çekiştirirken ne demek istediğini daha iyi anlamıştım. Kadın olduğumu hissediyordum. On sekizinde toy bir kadın… Ne kadar cahilmişim… Miraç ağa beni çıldırtmak ister gibi yavaş yavaş bedenimi talan ederken bir anda içimi doldurduğunu, biraz ileri biraz geri yaparak kendine yer açtığını hissettim. Dün gece ki gibi ağrı yoktu. Aksine o değdiği noktalarda sanki tüm sinir uçlarım toplanmış gibi hissediyordum. Ve bu temas, bu ilerleyiş ve geri dönüş hali beni zevk dalgasına atıyordu. Çırpındıkça beni dibe çeken bir denizin ortasındaydım. Boğulmayı isteyen bir balık olduğumu Miraç ağa bacaklarımdan kavrayıp kendini içime itince anladım. O denizdi ben ise balık… Asıl o denizden çıkarsam öleceğimi anladım. Ne büyük yanılgı… Miraç ağa durmaksızın gel git yaparken sesim çıkmasın diye elimle ağzımı tuttum. Miraç ağanın ise boğuk inleyişini kulağıma geliyordu. Sesi tok ama tonu düşüktü. İçimden çıkmadan beni kucaklayarak ayağa kalktı. Koca vücudunun üstünde uzun boyuma rağmen ufak kalmıştım. Sıska kollarımı boynuna dolarken o ise boynumu öpüyordu. “Havin’im…” dedi boğuk bir inleyişle… “Miraç ağa…” dedim aynı anda. Beni yeniden yatağa yatırıp acı dolu bir sesle haykırarak boşaldı. “Hamile kalırsam ne olacak…” dedim bir anlık panikle. “Evleneceğiz zaten. En az beş çocuk isterim.” Gözlerimi kırpıştırdım. “Sahiden mi?” “Sen çocuk sevmez misin?” “Severim ama nasıl bakarız,” dedim. “Dert ettiğin bu mu?” dedi tebessüm ederek. Saçlarımı okşadı. Alnımın tepesinden öptü. “Sen benim çocuklarımın anası olacaksın Havin. En değerlim, göz bebeğimsin. Bunu bil…” *** ~ ~ ~ Havin’in anı defteri~~~ Miraç Saruhan… Hayatıma öyle bir anda girmişti ki, tam kaderim değişecek, okul okuyup ailemi kurtaracağım derken ‘kiraz güzeli’ diyerek kalbime sızmıştı. Belki de o çocuk aklımla zaten hep kalbimin derinlerinde kalmış kahramanımdı. Belki bu yüzden ona hemen kandım… Ona inandım. Öyle çok inandım ki, gözümle gördüğümü bile inkar edecek hale gelmiştim. On sekizinde bir kızın iki tatlı söze kanacağını bilmediğim zamanlardı. İşin kötüsü o tatlı sözlere Miraç ağa da inanmıştı. En değerlisi olacağıma inanmıştım, gözleri de aynı şeyi söylüyordu. Çocukluğum yokluk içinde geçerken, tek hayalim ailemi kurtarmaktı. Bunun yolu, okuyup iyi bir işe girmek sanıyordum. Miraç bir anda benim koruyucu meleğim olmuş, ailemi de sefaletten kurtaracağını söylemişti. Neyin karşılığında? Aşkına karşılık vermem karşılığında… Öyle sanıp tüm kalbimle, kendimi onun kollarına bırakmıştım. Şimdi ki aklım olsaydı eğer, o odunluğa adım dahi atmazdım… Ben küçüktüm. On sekiz yaşında büyüdüğümü sanan aptal bir kızdım. Yaşadığım her acı, her sancı benim için akıl parası oldu. Miraç ağanın saçlarımı okşayışında hiç kötülük aramadım. Ona sıkıca tutundum. Öyle çok ona tutundum ki, bir gün o olmazsa düşeceğimi hesap edemedim. Miraç ağa’nın yanında o an çok mutluydum. Öyle mutluydum ki, sanki eline şeker verilmiş küçük bir çocuktum. O odunlukta onun olduğum geceyi bugün acı çekerek anıyorum. Pişmanlıklarım bu satırlara yansıyor mu bilmem, ama kalbim çatırdayacak kadar pişmanlıklarla dolu… O günden sonra neler olduğunu yazacağım. Şimdi, gözyaşlarımı silmem gerek. Çünkü bana gerçekten kıyamayan biri var… ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD