2 part1 / +18 Tuzak kuran ağa

1281 Words
+18 Miraç Ne yaptığımı bilmeden ilkel iç güdülerimle hareket ederken Havin’e karşı duyduğum çekime karşı koymam imkansızdı. Eğer beni istemediğini söyleseydi onu rahat bırakabilirdim. Havin’in saflığından faydalanıyordum belki de, onun tecrübesiz oluşu bana karşı gelememesini açıklıyordu. Belki de o da bana karşı derin bir tutkuyla boğuşuyordu. Onu bırakırsam… Giderse… Belki yarın ona dokunmama asla izin vermeyecekti. Berivan yengeyle 7 yıldır evliydim. Bunu bile bile bana gelmeyi kabul eder miydi? Belki adına kuma denilecekti ama benim tek eşim olacaktı. Soramazdım. Kuma ol demeye yüzüm yoktu. İki gün boyunca kaçtım ondan… Ama ayaklarım beni konağa geri döndürmüştü. Belki benden bu geceden sonra nefret edecekti ama kadınım olduğu takdirde benden kaçışı olamazdı. Başkalarına göre bu bir genç kıza yapacağım en büyük kötülüktü. Ama ben bir kafesin içindeyken özgürlüğümün anahtarını almak için çabalarken milletin düşüncesi umurumda değil. Abimin ölümünden sonra tüm yük omzuma bırakılmıştı. Aynı zamanda aileme karşı sorumluluklarım vardı. Adem Ağa buraların en güçlü ağasıydı. Ben de onun sağ kalan tek oğluydum. Bu yüzden yüküm ağırdı. Yengem çocuklarından ayrılmak istemedi. Kızları alıp gitmesine de ailemiz izin vermiyordu. Sonra böyle bir çözüm bulundu. Hem yeğenlerime genç yaşımda babalık yapmaya başladım hem de Berivan yengeme yoldaşlık ettim. Tam 7 yıl geçti aradan… Kızlar liseye gidecek yaşa geldi. Ben ise 30 yaşımda bir kafeste yaşamaya alıştım. Aylar önce Havin’i gördüm. Babasının yanındaydı. Yüzündeki eşsiz gülümseyişiyle onu tanımıştım. O küçük tatlı çocuk büyümüş, serpilmiş genç bir kız olmuştu. O beni görmemişti. Babası köylerinde kızına ata binmeyi öğretiyordu. Ben ise buraya at üstünde gelmiştim. Fahri efendiyle arazileri gezeriz diye düşünmüştüm. O yüzden o işe gelmeden ben köyüne kadar gelmiştim. Havin ata binmeyi öğrenirken ben de baba kızı günlerce uzaktan seyrettim. Sonra onları bir daha bir arada göremedim. Havin’in okulu açılmıştı. Lise sondaydı… Onu izlemek beni mutlu ediyordu. Hele erkeklerle olan mesafesini gördükçe kafamda bir çok şey dolanıp duruyordu. Hoşlantım git gide katlanıyordu. Hayatımda ki diğer kadınlar gibi değildi. Havin’i bir gecelik değil ömürlük kendime istiyordum. Kuma olmayı kabul edeceğini bilsem hemen karşısına çıkar, evlenme teklif ederdim. Lakin hayatının en güzel dönemindeyken beni neden kabul etsin? Havin öğretmen olmak istiyormuş. Onun öğretmeni arkadaşımdı. Bizim Fahri’nin kızının dersleri nasıl diye sorunca uzun uzun anlatmıştı. İstanbul’a gidip öğretmen çıkacakmış. Fahri efendinin kızını rahatça okutmak için kredi çektiğini, o parayla arıcılık işine girdiğini öğrendim. Ani bir öfkeye kapılmıştım. Sanki benden bir parçayı koparıp alacaklarmış gibi bir düşünceye kapılmıştım. Fahrinin arılarının telef olması lazımdı. Havin’in gitmesine başka şekilde engel olamazdım. Arıların şekerli suyuna zehir kattığımda şafak söküyordu. Ve beklediğim gibi arılar birer birer düşerken ben de dağlık alandan atımla ayrıldım. Sonra beklemediğim bir şey oldu. Berivan yenge eve yeni yardımcı alacağını söyledi. Önceki yardımcı nişanlanıp işi bırakmıştı. Aklıma Havin geldi. Yengemle konuşup Fahri’nin zorda olduğunu, kızını işe alacağımı söyledim. Tahmin ettiğim gibi Havin işe başlamıştı. Onu odamda gördüğüm ilk anda tanımıştım ama bozuntuya vermeyip numaradan sonradan tanımış gibi yaptım. O da beni hatırlamıştı. Çocukken baktığı gibi masum yeşil gözlerini gözlerime kenetlemişti. Kimi zaman utanıp bakışlarını kaçırmıştı. Tek canımı sıkan bana Miraç abi demesi olmuştu. Onu korkutmak istemiyordum. Ama onunla aynı çatı altındayken uzakta kalmak istemiyordum. İki gün onu görmemek beni germişti. Pencereden onu bahçede yürürken gördüğümde peşinden gittim. Bu işi uzatmanın anlamı yoktu. Onun bakışlarından bana karşı hissiz olmadığını anlayacak kadar birikimim vardı. *** O an kararımı vermiştim. Havin’i kendime ait kılacaktım. Ona aşkımı itiraf ederken kalbinin hızlandığını hissettim. Yeşil gözleri endişeli bakıyordu. Onu odunluğa götürmeye ikna ettiğimde artık her şey daha kolaydı ve burdan geri dönüş yoktu. Hele ki dudaklarının tadını aldıktan sonra onu bırakamazdım. Havin benim karım olmalı… Odunlukta onu baştan çıkarırken “Seni çok istiyorum Havin, görüyorsun değil mi? Sana nasıl delirdiğimi görüyorsun…” diyerek gözlerine baktım. Onu etkilemek öyle kolaydı ki, iki tatlı sözüme hemen yumuşacık bakmaya başlamıştı. “Miraç ağa ben korkuyorum. Yani ben daha önce hiç şey yapmadım…” Bunu zaten biliyordum. Beni ona çeken şey belki de masumiyetiydi. “Tertemiz olduğunu görebiliyorum Havin, şimdiyse senin ilkin olacağım. Ve bir ömür benim olacaksın.” Havin’in kendini bana teslim etmeyi kabullenmesi gururumu okşarken onun bana sonsuza kadar mecbur kalmasını istiyordum. Bu çevrede namus her şeydi. Bekaretini bozduğum bir kızın babası evli de olsam kızının dillere düşmemesi için kuma gitmesine razı olurdu. Aslında millete göre kuma olacak ama Havin benim tek kadınım olarak yatağımı ısıtacaktı. Aklımda dönüp dolaşan düşüncelerin gerçekleşmesi için hiç istemesemde bu saçma odunlukta Havin’e sahip olmalıyım. Onun ilk anının özel olmasını isterdim, onu yapacaklarımı hiç aklından çıkaramasın isterdim ama en güvenilir yer şimdilik burasıydı. İmkanlar dahilinde ona zevklerin en güzelini yaşatacağım. Havin’i tabureye oturtup geriye doğru yasladım. Bacaklarını aralayıp körpe kadınlığının önünde eğilip iç çamaşırından kurtuldum. Havin’in yeşil gözlerine bakarak “Tadına bakmak istiyorum,” dedim. Havin alt dudağını ısırıp “Ama ayıp…” dedi şaşkınlıkla. “Hişştt… Gözlerini kapat ve hisset.” Havin talimatıma uyup gözlerini kapatırken sulanmış kadınlığına dilimi değdirdim. Panikle dizlerini kapatmaya çalıştı. “Tamam gevşe, hoşuna gidecek sabret” dedim. Havin yutkundu. “Bu çok utanç verici… Yani sen benim orama dilini sürüyorsun. İğrenç değil mi?” “Deli misin? Tadın harika! Bu dünyadaki en güzel kadın benim gözümde sensin. İyi ki karşıma yeniden çıktın Kiraz Güzeli…” Havin’in gözleri mutlulukla ışıldadı. Bana böyle kolayca kanmasını zaten bekliyordum. Kadınlığını yalamaya döndüğümde mırıltılarına hafif bir titremede eklenmeye başlamıştı. Sonra gömleğimi çıkarıp yere serdim onu üstüne yatırdım. Havin’in bacak arasına girip aletimi ıslak kadınlığına dayadım. “Dur demek için hala vaktin var sevgilim,” dedim. Havin ilerde pişman olursa beni suçlamasın diye blöf yapıyordum. Merakına, şehvetine yenik düşeceğini biliyordum. Keza öyle de oldu. Havin bacaklarını belime dolayıp “Namus o zar parçasının bütün kalması demek değildir Miraç ağa… Dudakların tenime değdiği anda ben kendimi sana bıraktım,” dedi dürüstçe. Onun bu realist tavrı hoşuma gitmişti. Toplum normlarına karşı oldukça haklı bir düşünceye sahipti. Namus bacak arasından ibaret değildi… Ama şimdi Havin’in namusuna leke değdirmeye mecburdum. Benim olması için… Havin’in daracık kuytusuna girerken bağırmasın diye elimi ağzına kapattım. Havin’in gözlerinden yaşlar akarken hayatımın en güzel anını yaşıyordum. Aşık olduğum kız benim kadınım olmuştu. Kanının sıcaklığını hissediyordum beyaz gömleğime kanı damla damla akarken içinden çıkmıştım. Bu gömleği yıkatmadan bir ömür saklamak istiyordum. Bu geceyi unutmamak için… Havin’i kollarımın arasına çektim. “Birkaç gün kanaman olabilir, korkma… Seninle hemen evleneceğim,” dedim. Havin’in gözleri mutlulukla ışıldadı. “Hemen evlenecek miyiz? Yıldırım nikahı mı olacak?” dedi heyecanla. “Evet öncelikle dini nikah yaparız. Yarın babanla konuşurum. Bakalım ne diyecek.” Hevesini kırmak istemedim. “Babam kabul eder ki, ama üniversiteye gidecektim. O ne olacak?” “Ne lazım ki, okuyup çalışacak halin yok.” “Annemlere bakmak için çalışmak istiyordum. Öğretmen olunca annemler için rahat edecekleri bir ev bulacaktım. Kaldığımız ev yıkıldı yıkılacak…” “Aileni de konağa aldırırım. Dert etme sen bunları,” dedim. Havin kollarını belime sararken, henüz boşalmadığım için içimdeki şehvet ateşi sönmemişti. “Çok teşekkür ederim, ben hala çok şaşkınım. Hiç aklıma gelmezdi beni 10 yıl önce ağaçtan indiren Miraç abiyle böyle olacağım…” Çenesini tutup gözlerine baktım, “Abi deme bir daha, sadece Miraç…” dedim. “Diyemem öyle, ayıplarlar… Miraç ağa desem?” “Tamam evleneceğimizi herkes bilene dek Miraç ağa dersin.” O kadar toydu ki, Miraç demeye utanıyordu. Adımı bile naif bir tonda söylüyordu. Kalbimde nasıl bir yer edindiğinden haberi var mıydı? Onu kollarıma hapsettim. Bırakmak istemiyordum. Ama bu saatte ikimizde şüphe çekebilirdik. Babasıyla konuşmadan Havin’in adına leke değsin istemiyordum. Fahri efendinin itiraz edeceğini de sanmıyorum. Borcunu da kapatacaktım, ailesine de konakta yer verecektim. “Sen önden git, kimseyle konuşmadan odana gir. Berivan sana bir şey soracak olursa banyodaydım dersin.” Başını salladı. Üstünü toparlayıp odunluktan çıkarken onu arkadan seyrettim. Gören olduysa bile sustururdum. Arkasından yürüdüm. Görünür de kimse yoktu. Havin konağa girerken ben ise bahçede sigara yaktım. Hala inanamıyordum. Aylardır gözümden sakındığım kiraz çiçeğim benimle evlenecekti. Ama evli olduğumu duymadan bu meseleyi halletmem lazımdı. Başka türlü vazgeçmesinden korkuyordum. ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD