"Gözlerine geceyi, yıldızları, dolunayı sığdırmışsın da bir beni  sığdıramadın dünyana..."

2712 Words
"Sen az önce bana kız mı tavladın?" dedi Utku arabanın filmli camından gizlice, az önce kız kardeşinin konuştuğu, kıza baktı. Gerçekten çok güzel bir kızdı. Ve bakışı... "Vay, çok güzelmiş!" dedi gözlerindeki çapkın ışıltıyla. "Saçmalama abi! " dedi Tutku pürüzlü sesiyle. Utku kaşlarını çatarak Tutku'ya döndü. "Sen bu sesinle bana 'abi' deyince bir garip oluyorum." diye homurdandı ve önüne döndü. Siyah saçlarını at kuyruğu yapmış kız, elindeki su şişesiyle merdiven korkuluğuna yaslanmış, dalgınca arabaya bakıyordu. "İsmi neymiş? " dedi Utku da kıza bakarken. Aklı kalmıştı. "Defne." diye homurdandı Tutku. Şu an önemli olan bu muydu gerçekten? Elemelerin nasıl geçtiğini sorması gerekmez mi? Ya da yorgun olup olmadığını? Utku "Defne" diye tekrar etti ve kardeşine döndü. "Tutku iyi misin? Çok yoruldun mu? Çok iyi iş çıkardın!" dedi Utku sonunda vermesi gereken tepkiyi vererek. "Sadece yoruldum abi, bir an önce eve gidip uyumak istiyorum." dedi ve boynunu esnetti. Nedense trip atası gelmişti. Eve geldiklerinde Tutku peruğunu test etmek amacıyla duşa girdi. Saçlarını karıştırdı , şampuanladı ve ardından fön çekti. "Bu nasıl bir şey? Ya hiç kafamdan çıkmazsa?" endişeyle elini alnında gezdirdi. Hafif bir tırtıklık geldi eline ve aklına peruğu takarken Emre'nin ettiği laflar geldi. "Bir krem vereceğim peruk ıslandığında bunu hemen süreceksin." Çantasını kurcaladı aceleyle ve kremi alnına sıktı. İyice sürdükten sonra birkaç dakika yapışkan bir his yaşadı. Hiç hoş değildi. Allah'tan şampuan gibi kokuyordu. Uzun uğraşlarından sonra kendini yatağına attı ve yorgun bedenini uykunun kollarına bıraktı. . . . "Şimdi senden koşmanı istiyorum, koşacaksın ve takla atarken bu attığım topa vuracaksın. Anladın mı?" Tutku babasının lafıyla başını salladı ve kendini atacağı taklaya hazırladı. Bunu başarması lazımdı. Çünkü babası başarısızlık diye bir şeyi kabul etmiyordu. "Olmadı! Bir daha!" Diye bağırdı babası. "Olmadı! Bir daha!" Tekrar bağırdı. "Olmadı! Bir daha!" Tutku, ardı ardına attığı taklalar ile topa vurmaya çalışırken nefes nefese kaldığı sıra gözlerini kapattı. Sadece hissetmeli ve doğru anda takla atmalıydı. Takla atarken topa vurmaya çalışmamlıydı , topa vurmak için takla atmalıydı. Defalarca attığı taklaların ardından en son attığı takla ile topa vurmayı başarmıştı. Gözlerindeki mutluluk azımsanamazdı. "Bir daha!" Diye bağırdı yine babası. Tutku bir daha vurdu topa. "Bir daha!" Tutku bir daha vurdu... Öğrenmişti artık. "Şimdi bu topu aynı şekilde atacağı, sen ise şu karşıdaki direğe vuracaksın." Tutku bahçenin diğer ucundaki direğe baktı ve başını salladı. Yapabilirim...diye geçirdi içinden. "Yapabilirim." Ve babası Tutku direğe defalarca vurana kadar defalarca bağırdı. "Olmadı! Bir daha!" . . . Sabahın ilk ışıkları yüzüne vursada yorgunluğundan dolayı hiçbir şekilde uyanmayan Tutku abisinin saat 12 gibi yatağına çıkıp bağırarak zıplamasıyla uyandı. "Kazandın! Kazandın ! Hem de birinci olarak! Sadece kazanmanı istemiştim ama sen herkesi geçmişsin! " Utku bağırarak zıplarken kahkaha atmaktan kendini alıykoyamıyordu. Mutlulukla kardeşinin yanaklarını tuttu ve alnına kocaman bir öpücük kondurdu. "Sen şu dünyadaki en güzel detaysın!" Zaman su gibi akıp giderken Utku , Tutku için bavul hazırlıyordu. "Öncelikle kızları kes ve kızlar hakkında muhabbet yap. " dedi Utku ve saçlarını yana atıp kendini rol model gösterdi. " Off, şu kızın fiziğine bak be!, İşte böyle diyeceksin. Sonra futboldan bahsedebilirsin. Oynayabiliyoruz nasıl olsa , sadece ligi bilmiyorsun. Oynaman seni kurtarır merak etme. " diyerek göz kırptı kardeşine. Elindeki spreyi gelip Tutku'nun koluna sıkmıştı. Altı ay sonra geçecek, geçici bir dövme yapmışlardı. Bileğinden dirseğine doğru bir ok vardı ve çevresinde değişik sarmal yapıda çizgiler. Bu dövmenin nedensizce çok daha erkeksi gösterdiğini düşünmüşlerdi. Ellerini Tutku'nun omuzlarına koydu ve dik oturuşunu bozdu. "Bu kadar dik oturma, biraz kambur otur, yavaş nefes al ver, bacağını da şu şekilde at." diyerek kız kardeşine birkaç erkeksi oturuş gösterdi. Tutku şaşkınlık ve merakla ikizini dinliyor, dediklerini yapmaya çalışıyordu. "Sinirlenirsen yanaklarını içten ısır ve çeneni oynat. Konuşurken elini çenende gezdir ya da kaşlarında. " Utku bavulu hazırlarken hiç açılmamış iç çamaşırlarını koyuyordu ki bir anda yüzüne vuran gerçek ile geriledi. "Olamaz!" dedi telaşla. Tutku ne olduğunu anlam veremeden ayağa kalktı. "Ne oldu?" Dedi telaşlanarak. "Erkek yurdu? Erkek yurdu? Erkek yurdu?" diyerek odada dört dönmeye başladı. Tutku, dört dönen abisinin adımlarını peşi sıra takip anlam veremez bir ifadeyle bakıyordu. "Ne olmuş erkek yurduna?" Diye sordu merakla. "Nasıl ne olmuş? Ben seni oraya nasıl göndereceğim? Onlar yamyam!" diyerek telaşlandığı sıra Tutku güldü. "Ama beni onlardan sanacaklar?" dediğinde Utku bir an duraksayarak kardeşine baktı. "Nasıl yani?" dedi anlamaya çalışarak. "Beni yem olarak görmeyecekler ki, sonuçta ben de onlardan biriyim. Bir erkek..." diyerek göz kırptı ve bavulunu doldurmaya devam etti. Peki Tutku için bu geçerli miydi? Sonuçta kendisi bir kız ve onlar da birer erkekti... Toparlanma işi bittikten sonra iki kardeş beraber yemeklerini yemiş ve babalarının gönderdiği şoför ve yardımcılar ile üniversitesinin yolunu tutmuşlardı. Dikdatör babaları okula bile yalnız göndermemişti. "Dikkatli ol Tutku, gece uyurken özellikle. İğrenç şeylerden uzak dur. Oda arkadaşınla fazla samimi olma." diyen Utku kardeşinin kendisi için yaptığı fedakarlık altında eziliyordu. Ona olan bu minnet borcunu nasıl ödeyecekti? "Tamam abi sakin ol. " dedi Tutku ve elinde tuttuğu çilek kabındaki son çileği ağzına attı. Siyah lüx araba üniversitenin yurt kısmına girdiğinde tüm öğrenciler gelen kişilere bakmıştı. Kimse özel bir arabayla yurda böyle bırakılmıyordu. Tutku kapısını açan adamdan önce ikizine sıkıca sarıldı ve onu öptü. Onu seviyordu ve bunu dile getirmeden de duramıyordu. "Seni seviyorum abi..." Utku, gözlüğünü ve kafasındaki kapüşonunu düzeltti ve inip giden kardeşine dolu gözleriyle baktı... "Hey bakın kim geldi!" dedi sarışın kız diğerlerine. Kızlar simsiyah arabadan inen genç ile heyecanla yerlerinden kıpırdandılar. "Sanırım çok önemli bir aileleri var." diyen kahverengi saçlı kız ile yanındaki onu dürttü. "Evet, bu kadar korumanın ne gereği var? Hayır korumanın ne gereği var? Baksanıza valizlerini bile onlar taşıyor." diyen kız iç çekerek baktı arkalarından. "Gözleri sizce de çok güzel değil mi?" "Biçimli dudakları da öyle..." dedi bir diğeri. "Kızlar sizce sevgilisi var mıdır?" diye heyecanla atıldı birisi ve diğer kızların hepsi sıkıntıyla iç çekti. "Tabii ki vardır, şu surata kim bakmaz!" diye hayıflandı. "Tabii doğru dedin, acaba adı ne?" diye iç geçirdi. Defne kızların başında durmuş, Utku'yu heyecanla izliyordu. Genç adam altına siyah bir kot ve bembeyaz ayakkabılar giymişti. Beyaz tişörtünün üzerine giydiği siyah salaş ceketinin kollarını dirseklerine kadar sıvamış ayrıca koluna iki üç tane siyah bileklik takmıştı. Ve bir de güzel bir dövme... "İsmi Utku." dedi kızlara ithafen ve gözlerini gençten hiç çekmedi. Okul müdürü Utku'yu özel olarak karşılamıştı. Sanırım gerçekten de önemli insanlardı. "İsmini nereden biliyorsun?" diye soran arkadaşı Yeşim'e döndü. "Kendisi söyledi." dediğinde kızlar bu cümleyle başına üşüştü. "Onunla konuştun mu?" "Nasıl biri?" "Yakından da çok yakışıklı mı?" Defne ellerini kaldırarak herkesi susturdu ve dudaklarını büzdü. "Sadece ismini öğrenebildim. Kaba değil ama sıcakkanlı da değil." gözlerini sarışın kıza dikti ve kaşlarını kaldırdı "...ve evet yakından da yakışıklı." Kızlar bu söz ile ayılıp bayılırlarken Tutku okul müdürü ile koridorları arşınlamaya başlamıştı. "Dünkü performansın harikaydı, baban ile dostluğumuz da çok eskiye dayanır. Onun oğlunun kazanması beni de gururlandırdı." diyerek gülümsedi. Tutku iki yanındaki korumayla koridorları yürürken etraftakilerin kendisine baktığını fark etti. Sanırım fazla dikkat çekiyordu, öğrendiği gibi çenesini havaya kaldırdı ve eliyle çenesini ovuşturdu. Müdürün arkasından merdivenleri çıktı ve koridorun sonundaki odaya yürümeye devam etti. Odaya girdiklerinde odaya göz gezdirdi. Sıcak bir ortamı olan oda gibiydi. Meraklı bir ifadeyle içeride gezindi ve karşılıklı olan yataklara iç çekerek baktı. "Tek kişilik oda yok mu ? " dedi bakışlarını müdüre çevirerek. Yani olsa çok iyi olurdu. Hem odasında da rol yapmak zorunda kalmazdı. Müdür ellerini ovuşturarak odada gezindi. "Maalesef özel yurt olmamamız nedeniyle devletin verdiği şartlar altında odalar ayarlayabiliyoruz." dediğinde Tutku, ikizini hiç riske atmayacak bir durumda olduğundan lafa girdi. "Tamam, problem değilim." Müdür bey derin bir nefes verdi ve gülümsedi. "O zaman okulumuza hoşgeldin ve dünkü birinciliğin için seni tekrardan tebrik ederim. Babana selamımı söyle." diyerek odadan çıktı. Tutku korumalara bavulları bırakmaları için bir yer gösterdi ve onların da gitmesiyle odasında boş bir tur attı. İlk işi aldığı çilekleri küçük buzdolabına koymak oldu ardından sağ taraftaki kısma geçti ve dolabına kıyafetlerini yerleştirdi. Yurt odaları apart şekildeydi. Kendine ait mutfağı, banyosu vardı. Gözleri yatağına kaydı. Camın tam yanındaydı ve güneş ışığı odanın ortasına vuruyordu. Saklaması gereken malzemeleri sakladı ve aynanın karşısına geçti. "Sanırım biraz nefes alsam iyi olacak." dedi kendi kendine. Odadan tam çıkmak üzereydi ki karşı taraftaki posterler dikkatini çekti. Birkaç oyun karakteri ve güzel sözler duvara para bandıyla yapıştırılmıştı. En son gözlerini çeken Tutku odadan çıktı ve koridoru bu sefer yalnız başına yürüdü. Etraftakilerin kendisine olan dik ve anlamsız bakışlarını çok net hissediyordu. Bu onu oldukça gerse de öldürmeyen şeyin onu güçlendirdiğini de biliyordu. Koridoru umursamaz yüz ifadesiyle geçerken hafif sallanarak yürüyor, bir erkek gibi omuzlarını genişletiyordu. En son zemin kata indiği sıra kapının ağzında gördüğü kız ile yönünü çevirmek istedi ancak bir kere göz göze gelmişti. Umursamaz davranmanın iyi olacağını düşündü. Başka türlü kurtuluşu yok gibiydi. Kapının önünden onu görmemiş gibi yapıp geçeceği sıra Defne yanında yürümeye başladı. "Hoşgeldin Utku." dedi gülümseyerek. Utku kıza hiç bakmadan yürümeye devam etti. Defne cevap vermemesine biraz bozulsa da onunla yürümesine bir şey demediği için beraber yürümeye devam etti. Beraber sahanın ortasından geçerken Tutku etrafına dikkatle bakıyordu. Yapmayı bildiği ve sevdiği tek şey spordu. Sporun her türlüsünü yapabiliyordu. Bu ona verilmiş en büyük hediyeydi. Basketbol, voleybol, tenis, futbol, handbol... Spor yapmak adına derin bir iç çekti. Sanırım önce biraz güneşlenebilir ve ardından yemek yiyip yatabilirdi. Üstüne yarın sabah güzel bir koşu yapıp tüm vücudunu dinç tutabilirdi. Bedeninin tembelleşip uyuştuğunu şimdiden hissediyordu. Şimdi babası olsa ne kadar laf söylerdi. "Okulu beğendin mi?" dedi Defne kendisine bakan kızlara ters bir bakış atarak. İlk kez böyle bir şey yapıyordu. Yani birinin peşinden koşuyordu. Böyle bakışlara maruz kalması hiç hoş değildi. Tutku boşluğuna gelen soruyla gülümseyerek konuştu. "Spor benim hayatım ve ben şu an 'hayat ' dediğim noktadayım Defne." diyerek başını eğdi ve dişlerini gösterecek şekilde güldü. Gülüşünü gören Defne ile diğer kızlar iç çekmişlerdi. Defne kendisine attığı gülüşe mi eriseydi, yoksa ismini unutmayıp kullandığı telafuza mı? "Buna sevindim." diyebildi zar zor. Tutku başını futbol sahasına çevirdi ve ardından gördüğü banka doğru ilerledi. Güzel bir güneş tenine iyi gelecekti. Bu sırada Defne'nin yanına çekinerek gelen iki kız önünü kesti. "Merhaba." dedi sarışın olan ve elini tanışmak için uzattı. "Ben Yeşim." dedi. Tutku uzatılan ele baktı ve ikizinin dediği lafı hatırladı. Yanaklarını içten ısırırken karşısındaki genç kızın elini tuttu. Kız elleri arasındaki sıcak el ile eridiğini hissederken Tutku dudaklarını yaladı ve kendisine hayranlıkla bakan üç kıza döndü. "Kızlar, biraz yalnız kalmaya ihtiyaç duyuyorum. " diyerek elini çekti ve kızların arasından çıktı. Kızlar yanlarından geçen adama hayranlıkla bakarken Defne sinirle ayağını yere vurdu. "Ne yaptınız ya? Ne güzel yürüyorduk! Mahvettiniz her şeyi!" diyerek kızlara kızdı ve sinirle uzaktaki bir banka oturdu. Tutku belindeki kemeri biraz daha sıkıp etrafa bakındı ve ardından gözlerini kapatıp güneşin teninde gezinmesinin keyfini çıkardı. Bahçedekiler ise Tutku'nun onlara sunduğu manzarayı izliyorlardı. Genç adamlardan biri sinirle kızlara baktı. "Oğlum size de şu çocuk bir yerden tanıdık gelmiyor mu?" Genç adam sinirli gözlerini bankta poz veren kişide gezdiriyordu. Aşırı sinir olmuş , dolmuş da dolmuştu. Gözlerini sinirle kısarak üzerindeki kıyafetlere, çene hatlarına ,saçlarına baktı. Bir yerden çıkaracaktı gözü ama ... "Abi bak bizim baş pislik geliyor." dedi Batu. Kaya bakışlarını okul bahçesine giren Asır'da gezdirdi. Asır, siyah saçlı ve simsiyah gözlü biriydi. Geniş omuzları, sert çene hatları, biçimli kaşları olan yakışıklı bir gençti. Onun branşı futboldu ve kimse ona rakip olamazdı. Çünkü yaptığı işe her zaman önem veren sessiz, soğuk bir tipti. Kaya ise yaramazlığı seven, sürekli olay çıkartan belalılardandı. Kimseye zarar vermezdi ama bulaşmadan da edemezdi. Tutku, güneşinin kesildiğini hissederek başını sola yatırdı ancak yine güneşi kesilmişti. Başını sağa yatırdı ve tekrardan güneşi kesildi. Gözlerini huzursuzlukla açtığında karşısındaki adam kendisine tip tip bakıyordu. Sarıyla kahve arasında gidip gelen saçları, mavi gözleri olan genç adam kendisine gözlerini kısarak bakıyordu. Bir ayağını banka koymuş, banktaki ayağına ise dirseğini dayamıştı. "Merhaba." dedi ona. Tutku konuşmak istedi ama nedensizce sesinin düzeldiğini hissetti. Elini cebine attı, çilekli bir kek çıkardı. Keki kırdı ve hemen yarısını ağzına attı , diğer yarısını da ağzına atacaktı ki genç adam kolunu tuttu. "Kime diyorum." diyerek kabalaştığında Tutku bileğini tutan eli tuttu ve baş parmağını büküp basınç uyguladı. Adam elinin bükülmesiyle tuttuğu bileği bıraktı. Tutku geri kalan kekini yedikten sonra boğazının hafifçe şiştiğini hissetti. Yutkundu ve genç adama döndü. "Efendim. " dedi ve bileğini bırakıp güneşlenmeye devam ederken. Kaya sinirle eline baktı ve kızardığını fark etti. "Bu ne demek şimdi? Bu egolu haller falan?" dedi sinirle Tutku'nun üzerine yürürken. "Ben bir şey demedim de yapmadım da. Asıl senin yaptığın bu hareketler de ne?" dedi Tutku gözlerini açmadan ancak kulaklarını sonuna kadar kabartmış en ufak sesi bile dinliyordu. Kaya sinirle dilini yanağında gezdirdi. "Futbol oynamaya ne dersin?" diye sordu agresifçe. Biraz ezse hırsını alabilirdi sanırım. Bu fikir ile bakışlarını yanındaki adama çevirdi ve korkaklık edip kaçmasını bekledi. Tutku dudaklarını içten ısırırken biraz spor yapmanın iyi olabileceğini düşündü. Bunun bir düello olduğu hiç aklına gelmedi. "Tamam. " dedi ve oturduğu yerden yavaşça kalktı. Gençler futbol sahasına yürürken kızlar tribünlere doğru koşmaya başlamışlardı. "Gelir gelmez Kaya ile mi takılmaya başlamış, gerçekten çok karizmatik birisi." diye fısıldaştılar kendi aralarında. Tutku sahaya girdikten sonra ceketini çıkarmak istedi ama kollarının inceliği dikkat çekebilir diye çıkaramadı. Kızlar ise ensesindeki taç ve "never give up" yazısını görmüşler, hayranlıkla bakmışlardı. Sanırım Tutku uyurken Utku hiç uslu durmamıştı ve bundan Tutku'nun hiçbir şekilde haberi yoktu. Tutku ayağını sallayıp sahaya döndü ve paçalarını hafifçe yukarı katladı. Kaya, toplanan adamlar ile ikiye böldü takımları. Tutku kendi takımına baktı ve forvete doğru ağır adımlar ile yürüdü. Maç başladığında herkesin kabaca kendisini itmeye çalıştığını fark eden Tutku maçın masum bir eğlence olmadığını fark etti. Sonrasında biraz eğlenmesi gerektiğini fark etti ve birkaç boş vermişlik sergiledi. Kaya atılan goller ile gaza gelmiş yeni gelenin ezilmesiyle egosunu tatmin etmeye başlamıştı bile. Kızlar ise sahada boş koşan ve topa hiç atak yapmayan adamın neden böyle yakışıklı olduğunu sorgulamaya başlamışlardı. Tutku sert ve artistlik futbol biliyordu. Onun işi taklaydı, şovdu ve bunun için de herkes yorulsun en hızlı koşan kendisi olsun istiyordu. Sonunda öyle de oldu. Herkes nefes nefese kaldığı sıra Tutku koşarak esmer bir çocuğun ayağından topu aldı ve forvete koştu , topu önce iki üç kez sektirdi ve yanındaki adamın başının üzerinden geçirip arkasından tuttuktan sonra sertçe topa abandı. Top doksandan ağlara girdiğinde kızlar sevinçle çığlık attı. "O da neydi!?" diye bağırdı Yeşim. "Çok güzel hareketti!" dedi bir başka biri hayranlıkla. Tutku ardı ardına birkaç artistlik gol attıktan sonra beraberliği bozacak golü röveşata çekerek atmıştı. Tüm takım şaşkınlıktan dona kalmıştı. Bir anda içinden futbol canavarı çıkmış, tozu dumana katmıştı. "Çocuk oyuncağı." diye geçirdi içinden. Babası çok daha zorluyordu onu. Maçın sonlarına doğru kendi takım arkadaşı Kaya'nın ayağından topu almak üzere olduğu mevkiden koşmaya başkayacakken tribünlerden bir bağırış geldi. "Utku! Susadın mı?" Utku dönüp Defne'ye baktı ve 'hayır' anlamında başını sallamıştı ki Kaya'nın abanışıyla yükselen topun Defne'ye doğru çok sert bir şekilde uçtuğunu gördü. Takla atıp topa vurmak değil topa vurmak için takla atmak! Bu söz aklında dönüp dururken Defne korkuyla yüzüne gelen topa bakıyordu. Tutku toptan daha yakın olduğu tribün korkuluğuna doğru koşmaya başladı. Hızla koşarken ayağını duvara dayadı ve bir iki adım atıp gelen topa takla atarken sertçe vurdu. Babam görse gurur duyardı...diyerek kendi kendine çelişki yaşadı ve büyük bir transa girdi. Sahanın yeşil çimenlerinde kalan Tutku babasını hatırlamasıyla aşırı derecede sinirlendi. Arkasındaki kızların ya da etraftakilerin şaşkınlık, hayranlık bakışlarını çekemeyecek durumdaydı. Öfkesini ilk kez bir başkasından çıkaracaktı. "Bir dahakine hırs yaparken yaralamamaya dikkat etsen iyi olacak yoksa yaralanan tam da sen olacaksın." dedi Kaya'nın gözlerine öfkeyle bakarken. Kaya ilk kez birilerinden böyle bir tepki görüyordu. Altta kalamazdı, çenesini kaldırdı. "Kim yaralayacak , sen mi?" dedi alay edercesine. Tutku onu dövmesi için kendine sebepler vermesine sevindi içten içe, onu gerçekten de dövecekti. "Evet, ben." dedi ve üzerine doğru yürüdü. "Utku! Yapma, ben iyiyim!" diye bağırdı Defne ama Tutku ne Utku'ydu ne de onun için bu yolda yürüyordu. Tutku'nun öfkesi bencilliğeydi. Bir bencillik uğruna yıllardır evlerinde hapis hayatı yaşamıştı. Bencillik onu delirtiyordu. Kaya'nın ayakçıları Tutku ona gelmeden üzerine atlamaya başlamışlardı bile. Tutku önce geri çekildi, gelen yumruklar sonrasında adamın boynunu ve omzunu tuttu ardından bir diğerine sağlam bir tekme attı. Yere düşen adamla boynunu tuttuğu adamın karnına dizini geçirdi. Adam iki büklüm olduğunda ensesine vurup onu bayılttı. Bayılmasıyla bunu izleyen herkes nefesini tutmuştu. Kötü bir şey olduğunu sanıyorlardı. Tutku bu sefer gelen iki eş zamanlı yumrukla yumrukları tuttu ve baş parmağını bilek kısımlarına batırdı. Acıyla kıvranan genç adamlar yere diz çöktüğünde Kaya tanıdık gelen sahneye kaşlarını çatarak baktı. "Sen?" dedi inanamazca. "Sahildeki çocuksun!" Bu lafı duyan Tutku gözlerini kısarak baktı karşısındakine. İşte abisinin intikamını alabileceği güzel bir seçenek. Sahanın ortasına doğru yürürken çenesini kaldırdı. Yamuk bir gülüş ile baş parmağını dudağının kenarına dayayıp sıyırdı. "Size tanımadığınız kişilere bulaşmayın demiştim."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD