“Şimdi bana ne olduğunu kısaca anlat. Yalanın olursa affetmem…” dedi tehlikeli bir tonda. Açıkça söylemese de anlamıştım. Beni öldürürdü.
"Yalan söylemedim hiç," dedim titreyen sesimle ne yapacağımı bilmiyordum bile. Sadece nefes alabilmek istiyordum. "Beni ve kardeşimi zorla tutuyor. Annemi öldürttü ve suçu da babamın üzerine attılar," dedim boğuk çıkan sesimle.
Ağlamamak için büyük bir çaba sarfediyordum. "Benden tam olarak ne bekliyorsun Alev," Dedi adam düz bir ses ile. Ses tonu bir insanı yerle bir edecek derecede korkutucu ama bir o kadar da güven verici çıkıyordu.
"Kardeşimi ve babamı kurtarırsan ne istersen yaparım," sesim tereddütsüz çıksa da masumane çıkmasına engel olamamıştım. Üzerimde bir kız çocuğunun çekingenliği vardı.
"Niye yapayım bunu?" Dedi adam bacağını diğer bacağının üzerine atıp koltukta yayılarak.
"Bedenimden başka size verebileceğim bir şeyim yok. Köleniz olurum. Benden sıkıldığınız anda hayatınızdan sessizce çıkarım," dedim korkusuzca gözlerimi gözlerine dikerek. Böyle bir adamın belki onlarca fahişesi vardır. Ona sunduğum teklife kayıtsız kalışından anlamıştım.
“Başımı belaya sokacak bir fahişeye ihtiyacım mı var sence?”
“Yoktur ama… Size kendimden başka verebileceğim başka bir şeyim yok.”
“Var,” dedi gözlerini kısarak. “Bana kendinle birlikte bir çocuk vereceksin. Ben de sana kardeşini ve babanı vereceğim. Doğumdan sonra ailenle birlikte hayatımdan çıkıp gideceksin.”
Donup kalmıştım. Sözleri beynime tokmak gibi vururken adeta küçük dilimi yutmuştum. Yutkunmadan edemedim...
“Düşünmeme izin verebilir misiniz?”
“Akşama kadar düşün, ona göre ya burda kalır hamile kalırsın ya da geldiğin yere geri dönersin.”
Kardeşim ve babam için, diye geçirdim içimden. Ailem için kendimden bir parçayı bu adama bırakıp gitmem mi lazım? Ya da başladığım yere, o cehenneme geri mi dönmeliyim?
Aslan Saruhan yanımdan kalkıp giderken beni getirdiği çiftlikteki villada bir başıma kaldım. Düşünmek için çok vaktim vardı. Hayatımın kararını vermek için ise birkaç saatlik sürem kalmıştı.
Şuan şükür mü etmeliyim, Mithat şerefsizin elinde olmadığım için yoksa korkmalı mıyım hiç tanımadığım bir adama bebek vereceğim için?
***
Kararımı vermiştim. Saatlerce düşünsemde sonuç belliydi. İki yıllık esaretimden sonra kurtulmak için bir umudum vardı. Bunun için kendimden bir canı geri de bırakmam gerekse de alternatifim yoktu. Evlenip boşanan çiftlerden bir tarafta kalmıyor mu velayet? Ya da doğumda bebeğini kaybeden anneler olmuyor mu? Bu da benim imtihanım…
Adamları bahçede beklerken Aslan içeri girdi. “Kararını verdin mi?”
“Evet, kabul ediyorum.”
“Pekala. Sözleşmeyi hazırlatıyorum. Aç mısın?”
“Biraz.”
Adamlarına emirler verdi. Sonrada çalışma odasına girdi. O esnada dışardan yemek gelmişti. Tek başıma yemek yemiştim.
Kır saçlı bir adam korumalarla birlikte villaya girdi. Aslan’da benle adamı odasına çağırdı.
“Aslan Beyim istediğiniz sözleşmeyi hazırladım.”
“İyi. Masaya bırak ve çık.”
Kendisinden büyük adama hükmederek konuşurken o adam başını hızla sallayıp “Emrin olur beyim,” diyerek dediğini yapıp odadan çıkmıştı.
Kırmızı mini etekli elbisenin içinde huzursuzca kıpırdanırken Aslan bana göz ucuyla bakıp “Oku,” dedi.
Sözleşmeyi okumamı istiyordu. Okusam ne değişecek? Sanki kabul vazgeçme lüksüm var mıydı?
Elime aldığım kağıdı okumak istesem de beynim zonkladığı için başaramıyordum.
“Oku ve son kararını ver.”
Karşımda oturan bu adam duyguları yokmuşçasına gözlerimin içine bakıyor ve önüme bıraktığı tüm hayatımı talan edecek o sözleşmeyi imzalamamı bekliyordu. Tanımadığım bu adama kendi canımdan bir parça verecek ve ardından kardeşimi ve babamı alıp, verdiği parayla ortadan kaybolacaktım.
Başka çarem olmasa da canımdan bir parçayı aileme karşılık satıyor olmak vicdanımı rahatsız ediyordu. Evet bu resmen adilikti. Annelik böyle bir şey değildi.
"Ne oldu? Şartlar ağır mı geldi? Yoksa para yetersiz mi?"
“Ben sizden para istemedim. Kardeşim ve babamla birlikte olacağım güvenli bir yaşam alanı istedim. Para vermenize gerek yok Aslan Bey.”
“Ve o güvenli yaşam alanı için ömür boyu çalışsan bile bir arada bulamayacağın kadar para lazım. Çalışarak mı bunu sağlayacaksın? Mithat’ı duydun. Hizmet ettiği adamlar ensende biter en ufak bir açığında," dedi Aslan kollarını göğsünde bağlayarak.
Aslan sonuna kadar haklıydı. Gururuma yediremiyordum belki bunu ama bu paraya ihtiyacım olduğu ortadaydı. Mithat’ın bize bulaşmaması için güvenli bir yere, yurt dışına çıkmamız lazımdı. Bunun içinde çalışmam yeterli gelmezdi. Ben çalışıp uçak bileti için para biriktirene kadar Mithat bizi bulurdu.
“Para miktarı yeterli sadece merak ettiğim bir şey var.”
Gözleri kısılırken “Neymiş?” diye sordu.
“Neden size bir bebek verip gitmemi istiyorsunuz?"
"Haddin olmayan şeylere burnunu sokma! Ya imzala ya da çek git!" Gidersem Hira’ya ne olacak? Ben onu bulamam. Babamın aklayamam.
Derin bir nefes aldım ve gözlerimi sıkıca kapattım. İmzalamaktan başka çarem yoktu ve seçim yapabilecek konumda değildim. Daha fazla düşünürsem vazgeçerim korkusu ile siyah dolma kalemi elime aldım ve kağıdın altına imzamı hızlıca attım.
Kaderimin yazıldığı gün bugündü belki de ve belki de küçücük bir bebeğin hayatını alt üst etmeye hazırlanışımın ilk günü. Beni annesi olarak bilmeyecek bir bebeğin vebalini alma pahasına o imzayı atmıştım.
Attığım imzanın ardından Aslan kağıdı önümden çekip aldı ve ardından gözlerime baktı. "Burada güvendesin ve gebe kaldığın anda kardeşin de yanında olacak. Ayrıca baban da en kısa zamanda hapisten çıkmış olacak," diyerek heybetli bir şekilde yerinden kalktı.
“Gidiyor musunuz?” diye sordum şaşkınlıkla.
“Artık resmiyeti bırak Cemre. Doğum yapana kadar benim kadınımsın.”
“Peki. Beni burda bırakıp gidecek misin?”
Beni burada yalnız bırakmasını istemiyordum. Sanki giderse Mithat gelip beni bulacakmış gibi paranoyakça düşüncelerin içine girmiştim.
"Başını bekleyecek değilim. Kapıda korumalar bekleyecek. Bir isteğin olursa kapıda ki adamlara söyle," diyen adam krem rengi koltuğun üzerine bıraktığı siyah ceketini giydi. “Burnunu evden çıkarma, kendi kafana göre de hareket etme. Yarına kadar kendini toparlamış ol."
”Tamam.” Onun sözleşmeli kölesiydim. O ne derse yapmak zorundaydım. Bana yarına kadar zaman tanımıştı. En azından iki yılın sonunda bu gece Mithat’ın tacizine uğrar mıyım diye korkmadan uyuyabileceğim.
***