Aslan
Adı Cemre… Cemre Yılmaz. Gerçek adını sözleşme hazırlanırken öğrenmiştim. Alev onun eskort adıydı.
Tüm Saruhan ailesi her zamanki kasveti ile yemek masasında yerini alırken 4 yaşındaki yeğenim Ayaz'a ve hemen yanında oturan kardeşim Fırat'a baktım. Benim asla sahip olamayacağımı düşündüğüm bir şeye sahipti Fırat, Bir evlada... Ama bugün bir umudum vardı. Cemre bana istediğimi vermeye hazırdı.
Yemekten sonra babam beni odasına çağırdı. Konu yine boşanmamdı.
“Selvi’yi boşamayacağım baba. Bunu aklınızdan çıkarın.”
“Soyumuz ne olacak? Senin bir oğlun olmalı Aslan! Selvi’de sana evlat veremeyeceğine göre tek çaresi var. Yeniden evleneceksin.”
Sinirle kaşlarımı çattım. Bana ayrı, Selvi’ye ayrı baskı kurmaya çalışıyordu. Ancak ben bu baskıya boyun eğecek adam değildim.
“Baba, ben Selvi’yi boşamam! Benim yüzümden yarım kalmışken ona bu kötülüğü yapamam! Anla artık!”
Annem bu defa araya girip “Boşanmak istemiyorsan boşanma Aslan oğlum. Memleketten gariban bir kız bulduk. Adana’nın köyünden temiz bir ailenin kızı. Ağzı var dili yok. Kuma olmaya ailesi de razı, kendisi de razı. Sen tamam de, hemen dini nikahınızı yaparız. Ondan sonra da hayırlısıyla boy boy torunlarımız olur,” dediğinde alayla aileme baktım. Bunu kabul edeceğimi mi sanıyorlardı?
“Bu mu bulduğunuz çözüm? Selvi ne olacak? Bunu da düşündünüz mü?”
Babam omuz silkti. “Koca Adil Korhan’ın kızına ne olabilir Aslan? İster odasında oturup kaderine razı gelir isterse baba evine geri döner.”
“Ben razı değilim. Kuma falan istemiyorum.”
“Başka çaresi var mı?”
“Var.”
Annem merakla “Neymiş?” diye sordu.
“Vakti gelince öğrenirsiniz.”
Ben böyle dedikten sonra ikisi de susmuş, aklımdaki planı çözmeye çalışır gibi beni incelemeye başlamışlardı.
Selvi’nin üstüne kuma getiremezdim ama gayri meşru doğacak bir çocuğu herkese kabul ettirebilirdim.
***
Yatak odasına girdiğimde üzerimde ki gömleğin düğmelerini açtım ve Selvi'ye baktım. Koltukta oturmuş bana endişeli gözlerle bakıyordu.
"Bir yere mi gidiyorsun?" dedi elimdeki siyah gömleğe bakarak.
"Dışarıya çıkıyorum.” Ona bir kadını hamile bırakmaya gidiyorum diyemezdim. Tek gecelik ilişkilerimi umursamıyordu ama bu başkaydı. Aylarca üzülmesinin gereği yoktu. Bebek doğunca ve kucağına aldığında eminim ki üzüntü çabucak yerini sevince bırakacak. Selvi anne olmak istiyordu, benim baba olmak istediğim kadar…
"Babamlar bizi çaya bekliyordu," dedi Selvi ve kahve tonlarındaki saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı.
"İşim var. Beni bekleme yat,” dedim ve ona döndüm tekrar.
"Ne işi bu saatte?" Dedi Selvi merakla. Gözlerinin dolu dolu olduğunu görebiliyordum. Dokunsan ağlayacak gibiydi ve bu duygusal tavırları hiç hoşuma gitmiyordu.
"Aşağı inme, erkenden yat uyu. Bu gece dönmem,” dedim dürüstçe.
“Bu ara bana çok uzaksın. Hayatında başka biri mi var? Gerçi hayatında hep birileri var…. Başka bir kadına mı aşıksın? Her şeye katlanırım ama başkasıyla aşk yaşamana izin vermem…” dediğinde arkamı dönüp kapıdan çıkacak iken adımlarım durdu ve tekrar arkama baktım.
"Saçma sapan konuşup durma. Sen benim karımsın, başka kadınların yerini alamayacağını biliyorsun. Mekana gidip biraz kafa dağıtacağım. Hem Adil Korhan’ın kızına bu haller yakışmıyor. Sen böyle şeylere takılmazsın,” dedim ve adımlarımı ona doğru attım.
“Ailenin üstüme kuma getirmek istediğini biliyorum.”
“Böyle bir şey olmayacak.”
Selvi ile evliliğim babalarımızın iş ortaklığı üzerine kurulu olsa da onun üzülmesini istemiyordum. En azından başına gelen o acı olaydan sonra ona karşı anlayışlı olmaya çalışıyordum.
Adil Korhan... Mithat’ın büyük patron dediği adamdı. O pavyonun sahibi de Adil ağayla babamdı. Ama içinde çalıştırdığı kadınlardan haberdar olmadıklarına emindim.
Eğilip Selvi'nin alnını öptüm ve gözlerine baktım.
"Teşekkür ederim," dedi Selvi dolu gözleriyle.
Bu gece ilk defa Selvi’ye yalan söylemiştim. Çünkü bu gece olanlar geçirdiğim tek gecelik kızlarla aynı olmayacaktı. Benim gibi bir adamın karısı olurken bu gerçekleri kabullenmişti. Ona sadakat sözü vermemiştim. Hayatımın ne şekilde olduğunu çok iyi biliyordu çünkü onunda babası bizim gibiydi.
Karım olarak koynumda olmak onun için yeterliydi. Rahmi alındıktan sonra artık bununda garantisi yoktu. Onu yıpratan da buydu.
***
Konaktan çıkıp arabaya doğru gittiğim de benim kapımı açmak için bekleyen Mustafa'ya elimi uzattım.
"Arabayı ben kullanacağım Mustafa sen git," dedim ve o ise kafasını sallayıp ellerimin arasına anahtarı bıraktı.
"İyi akşamlar Aslan bey," dedi saygı ile kafasını eğip ve yanımdan ayrıldı. Ben kapıyı açmadan hemen önce bizim odanın camına refleks ile bakarken beni oradan izleyen Selvi ile göz göze geldim.
Ona karşı hislerim neydi bilmiyordum ama borçlu hissediyordum. Ona kaybettiğimiz bebeği geri verecektim. Sonra ona olan can borcum kapanacak.
Derin bir nefes aldım ve ardından gözlerimi ondan çekip, açtığım kapıdan içeriye girerek oturdum. Aklımda binbir şey dolanırken arabayı çalıştırdım.
Yalının büyük bahçesinden gaza basıp çıkarken tek elimle direksiyonun kontrolünü sağlayıp tek elimle de Cihangir’in numarasını buldum. "Neredesin?" Dedim açtığı gibi.
"Mekânda."
"Geliyorum ayrılma," dedim ve bir şey demesine izin vermeden telefonu kapadım.
O kızın yanına gitmeden önce kafamı dağıtmalıydım. Hayatım yeterince zorken yeni bir zorluk daha eklemiştim ve bunu baba olabilmek için yapmıştım.
Yirmi dakikalık bir yolculuğun ardından arabayı park edip indiğimde gecenin karanlığı altında gizlenen mekâna doğru ilerledim. Mekânın önünde ki adamlar saygı ile selam verip geri çekildiklerinde ben içeriye girdim.
Koridorun sonuna geldiğimde kapkaranlık olan etraf aydınlanmaya be sesler yükselmeye başladı. İnsanlar deli gibi dans ederken renkli ışıklar eşliğinde baslar vuruyordu.
Cihangir’in aynı yerde olabileceğini tahmin ettiğim için adımlarımı direk oraya yönelttim insanların arasından geçerek. Terasa gitmek için led ışıklarla süslenmiş merdivenleri de aştığımda Cihangir’i her zaman ki yerimizde yanında ki kızlarla konuşurken bulmuştum.
Karısını kaybetmiş, ikizleriyle başbaşa kalmış yaralı bir adam olarak hayatıma girmişti. Cihangir Adana’dan iş yaptığımız Mehmet Uygur’un oğluydu. Bu mekanı açarken hemşerimiz diye ona destek olmuştum. O günden sonra da kafamız uyuşmuş, iki dert ortağı olup çıkmıştık.
Cihangir benim gibi karanlık bir adam değildi. Bu mekanı açma sebebinin karısının acısını unutmak olduğunu biliyordum. Aşıktı karısına… Yanındaki kızlara bakarken bile gözleri hüzün doluydu. Acısını dindirecek bir yol var mıydı?
Ben siyah koltuğa oturduğum anda Cihangir gözlerini bana çevirdi ve ardından tekrar kızlara bakıp kalkmaları için işaret etti.
Kızlar masadan kalkarken Cihangir önüme önündeki içkiyi itti. Saç sakal birbirine girmiş halde içkisini yudumlarken dikkatle beni izledi.
"Ne bu halin, gergin görünüyorsun?" Dedi Cihangir gözlerini kısarak. Sanki kendisi iyiymiş gibi.
"Sence,"dedim alayla gülüp önüme itilen bardağı kafama dikerek.
“O kızla sözleşme imzalamak senin kararındı."
"Baba olmak için," dedim uzatmadım ama Cihangir alayla güldü.
"Baba olmak uğruna kaç kişiyi ateşe attın farkında mısın?" Dedi kahve gözlerini kısarak.
“Alan razı satan razı.”
Kadehini doldururken başını iki yana salladı. Diyecekleri vardı. Az çok tanımıştım. Cihangir içindeki acıya rağmen merhametsiz değildi. İri görünüşünün aksine yaşadığı acılarla mücadele eden ve hayata tutunan bir adamdı.
Kafaya bir kadeh içki daha diktikten sonra parmağını boşluğa doğru kaldırdı.
“O kızı oradan çıkarırken gördüm. O zavallı kız orada ki kızlar gibi değil. Üzerine ceketimi verirken korkuyla gözlerime baktı. Onun gözlerinde Yeliz’in masum bakışlarını gördüm. Yeliz’de öyle bakardı.” Gözleri uzaklara dalmıştı. Hafiften burnunu çekip kadehi avucunda sıktı.
“O kızı Yeliz’le bir tutma. Senin rahmetli karın fuhuş batağında ruhunu paraya satmadı. Ama o kızın bedeni kadar ruhu da kirli. Masum görünürler ama inan bana masum değiller.”
Cihangir omuz silkti. “Belki de haklısın ama bir gerçek var ki bu konuda düşüncem değişmez.”
“Neymiş?”
“O kızın, kendinin ve Selvi'nin hayatını mahvettiğin yetmiyor küçücük bebeği de alet edeceksiniz. Bunu yapma,” dedi her zaman ki mantıklı adam tavrıyla.
Mithat’ın mekanını basarken Cihangir’de kafa dağıtmak amacıyla peşime takılmıştı. Cemre’ye karşı böyle iyi niyetli yaklaşması sinirimi bozmuştu. Ona acımıştı belki de… Cihangir böyle yufka yürekli bir adamdı. Keşke yanımda götürmeseydim.
"Öyle bir şey olmayacak. O kız dokuz ay sonra parasını alıp gidecek ve biz ise bir aile olacağız," dedim emin bir sesle.
"Peki ya işler yolunda gitmezse? O kız bebeğinden vazgeçmezse?” Diyen Cihangir ile ona çevirdim gözlerimi.
"Ne demek istiyorsun? Öyle bir şeye cesaret edebilir mi sanıyorsun?” Öfkelenmiştim.
"Ben baba olunca anladım, insan canından çok evladının canını düşünüyor. Benim karım doğurduklarını bir kez olsun öpemeden gitti. O kıza bunu yaşatma Aslan. Git yetimhaneden kimsesiz bir bebeği al. İlla senin kanından olması mı lazım?”
“Sen kafanı yorma kardeşim. Ben her şeyi düşündüm. Hem o kızın bebeği başına bela etmek isteyeceğini sanmıyorum. Her kadın annelik içgüdüsü taşımaz.”
“Bunu bilemezsin. Cemre sandığın gibi değilse, tüm o inşaa ettiğin duvarların altında kalırsın diyorum Aslan ve peşinden de üç kişi sürüklersin."
Cihangir kafasını iki yana sallarken ben kaşlarımı çattım.
"Hiçbir şey benim kontrolümden çıkmayacak. Buna izin vermem. Her şey planladığım gibi olacak ve bir yılın sonunda sende göreceksin."
"İnşallah yanılan ben olurum."
Cihangir bana umutsuzca bakarken sıkıntıdan gömleğimin düğmelerini açtım ve kafamı koltukta geriye yatırdım. Bu gece uzun olacaktı, epeyce uzun...
***