Başımdaki şiddetli ağrıyla yatakta kıpırdanırken, birden aklıma gece barda olanlar geldi. Gözlerimi kâbus olması dileğiyle dua ederek yavaşça araladığımda, yanımda yüzü bana dönük olarak uyuyan adamı gördüm. “Olamaz! Gerçekmiş!”
Hemen yatakta doğrulup vücudumu kapatmak için örtüyü boynuma kadar çektim. Sonra tekrar yanımda uyuyan güzel adama baktım. Allah'ım! Çıplaktı! Hemde çırılçıplak! Yinede üstünde hiçbir şey olmamasına rağmen o kadar tatlı görünüyordu ki. Aman! ne düşünüyordum ben böyle.
Yaşadığım duygusal kaosla, sessizce yataktan indim. Uyanmasından korkarak yerdeki kıyafetlerimi, iç çamaşırlarımı kucağımda toplayıp banyoya gittim. Elimde tuttuğum giysilerin gece üzerimden nasıl çıktığını hayal meyal hatırlarken utançtan yerin dibine girdim. Böyle bir şeyi nasıl yapabilmiştim. Sanırım beynimdeki tümör sadece bedenimi değil ruhumu da ele geçirmişti. Benim gibi ahlaklı bir kız, nasıl olur da hiç tanımadığı, ilk kez gördüğü bir adamın koynuna bu denli kolay girebilirdi. Tıpkı ucuz kadınlar gibi. Ne aşağılayıcı bir durumdu bu. Ben yaptığım şey yüzünden darmadağın olmuşken birden iç sesim devreye girdi, “Amaaaaan! Boş ver Asya, toprak olacak. Kurtlar solucanlar yiyene kadar.....” Allah'ım sen aklımı koru ne saçmalıyorum ben!
Sessizce otelden ayrılıp taksiye bindim. Saat sabahın 06:10 u olmak üzereydi. Bu saatte kızların uyanık olması mümkün değildi. Umarım gece yokluğumu fark etmemişlerdir. Çünkü onlara bu yaşadıklarımı anlatmam mümkün değildi.
Yol boyunca aklımda sadece yanında uyuduğum adam vardı. Uyurken nasılda yakışıklı görünüyordu. Kirli sakallı yüzü gözümün önünden bir türlü gitmiyordu. Ama neden? Kaslı yapısı, burnu, gülen gözleri, ağzı ve o ağzıyla yaptıkları.... “Yok artık! kendine gel Asya! İyice arsız, utanmaz, ahlaksız oldun sen” dedim kendi kendime. Aynadan bakan taksi şoförü, “Anlamadım hanımefendi” diye sorunca yine yüksek sesli düşündüğümü fark ettim. Zaten başıma ne geldiyse bu sebepten gelmişti. “Yok bir şey, siz devam edin.”
Ne oluyordu bana. Aklım ve duygularım karmakarışıktı. Bu ben değildim. Benim yapabileceğim şeyler değildi.
Taksiden inip tam eve girmek için anahtarlarımı kilide takarken kapı açıldı. “Nilgün!”
“Senin uyuduğunu sanıyordum. Bu saatte nereden geliyorsun böyle?”
“Hiiiiiç. Akşam erken yattığım için erken uyandım. Biraz yürümek istedim.”
Kuşku dolu gözlerini üzerimden çekmeden “sabahın köründe ve bu kıyafetlerle mi?” diye sordu.
“Eşofmanlarımı bulamadım. Havanın aydınlandığını görünce dışarı çıkıp yarım saat kadar yürüdüm”
Söylediğim yalan yüzünden vicdan azabı duyarak inanması için dua ederken parmağının ucuyla çenemi gösterdi. “Buraya ne oldu. Tahriş olmuş”
Gelen soruyla yüzüm ateş misali yanmaya başladı. Arkadaşıma gece yaşadıklarımı anlatamazdım. Kim olduğunu bile bilmediğim bir adamla öpüşürken onun sakallarının çizdiği çenemi açıklayamazdım. Zoraki gülümsememle “Akşam peeling yapmıştım. Sanırım biraz abartmışım” dedim. Dudakları aşağı doğru kıvrıldı. Bu hareket pek inanmadığını gösteriyordu ama inanmış gibi yaptı.
****
2 Gün sonra evlendirme programına katılmak için stüdyodaydım. Kuliste programın sunucusuyla yaptığımız kısa görüşmeden sonra yayın başladı. Yaklaşık 15 dakika sonrada anons edildim. O gün kırmızı, diz üstü kolsuz bir elbise giymiştim. Tüm kameralar beni takip ederken, yüksek topuklularımla ağır ağır sunucunun yanına yaklaştım. Elimi sıkıp “hoş geldin Asyacığım” dedikten sonra bana oturmam gereken yeri gösterdi.
“Bugün programımızın farklı bir konuğu var sayın seyirciler. Aslında Asya evlenecek bir eş değil, kendisine 1 ay eşlik edecek bir Partner arıyor, Veeeee, karşılığında tercih edeceği adaya tam 500 bin lira ödül veriyor.”
Stüdyodaki konuklar hep bir ağızdan “aaaaaaa!” dediler ve fısıltılar yükseldi. Sunucu çıkan uğultuya hemen müdahale etti. “Lütfen sessizlik. “dedikten sonra bana döndü. “Asyacığım güzel, alımlı bir kızsın. Eminim karşılığı olmadan da, sana bir ay eşlik edebilecek bir sürü delikanlı vardır sırada. Bir partner bulmak için bize başvurma sebebini, neden 1 ay süre koyduğunu açıkçası ben çok merak ediyorum. Eminim stüdyodaki konuklar ve ekran başındaki izleyicilerimizde benimle aynı şeyi düşünüyorlardır. Rica etsem bize açıklayabilir misin?”
Bu sorulara cevap vermek istemediğimi programdan önce söylediğim halde sormaları sinirimi bozsa da kameralara gülümseyerek yanıt verdim. “Sorularınızı anlıyorum, ama nedenlerini açıklamak istemiyorum. Sadece, 1 aylığına bana eşlik edecek bir sevgili arıyorum, o kadar.” Dedim ve yanımda getirdiğim içinde 500 bin liranın olduğu zarfı açtım. Sonra başvurular için mail adresimi verdim.
Teklifim programın Konseptine uymasa da reytingleri arttıracağı düşünülerek kabul edilmiştim.
Programdan çıkıp arabama binince, kapalı olan telefonumu açtım. Ve ekranda ilk gördüğüm numara anneminkiydi. Nasıl olmuşta huzur evlerindekilerin bu programı izleyebileceğini unutmuştum. Telefona cevap verirken annemin tepkisini az çok tahmin etmiştim. Ona, programın düzmece olduğunu, aslında böyle bir teklifin olmadığı yalanını uydurdum. Bir arkadaşımın o kanalda çalıştığını, işini kaybetme tehlikesi olduğu için destek amaçlı programa katıldığımı anlattım. “Kızım kocandan yeni boşandın. El âlem şimdi ne der?” dese de görüşmemizin sonunda, duygu sömürülerim sayesinde ikna olabilmişti. Her zaman dürüstlüğü savunan annemi yalanlarımla kandırırken elbette içim hiç rahat değildi. Son günlerimde, sanrım edindiğim en kötü huy buydu. Çok fazla yalan söyler olmuştum. Ama sevdiklerimin benim adıma daha fazla üzülmemeleri için mecbur kalıyordum.
Akşam kızlarla masada hem yemeğimizi yiyor hem de sohbet ediyorduk. Sevgi, her akşam olduğu gibi haberleri izlemek için televizyonu açtı. Bir anda herkes şok olmuş bir şekilde açıklama yapmam için bana bakıyordu. Spiker, “Evlendirme programına şok başvuru” dedikten sonra, programdan kısa kesitler gelmişti ekrana.
Nilgün, “Sen kafayı mı yedin Asya!” dedi.
Gülümseyerek sakin olmalarını söyledim. “kızlar açıklayabilirim.”
“Neyi açıklayacaksın?” diyen Sevgiydi.
“Eski kayınvalideciğim, oğlunun eşcinsel olduğunu ortaya dökmediğim, mahkemede kullanmadığım için, daha doğrusu sus payı olarak hesabıma bir milyon lira yatırdı. Paralarını nasıl kullandığımı görüp çıldırmalarını istediğimden böyle bir şey geldi aklıma.”
“Parayı istemiyorsan geri iade edeydin, ya da gidip bir kuruma falan bağışlasaydın. Kiralık sevgili de ne demek oluyor.”
Kızların beni anlamalarını zaten beklemiyordum. Bu tepkiyi beklediğim için kendimce sebeplerimi açıklamaya çalıştım. “Az bir zamanım kaldı ve aklıma esen her şeyi, kim ne düşünür demeden yaşamak istiyorum. Bu saatten sonra bir sevgiliye harcayacak vaktim yok. Bir erkeğin istediklerini yapmak, Onu kaybetmemek adına istediği kadına dönüşmek istemiyorum. Tam tersi, bir erkeğin benim istediklerimi yapmasını istiyorum. Hakimiyet bende olmalı, anlıyor musunuz? Bunu da ancak parayla sağlayabilirim. Hemde ex kaynanamın gözünün içine sokarak”
Anlattıklarımı yorum yapmadan dinleyen Nilgün, “Sana söylememiz gereken bir şey var” deyince, Sevgi hemen onun kolunu çimdikledi. “Bırak Nilgün. Kız haklı. Nasıl mutlu oluyorsa öyle yaşasın.” Dedi. Sevgi sözlerinde ciddi miydi emin olamadım. Çünkü yaptığım şey ona Nilgünden daha ters gelecek bir şeydi. Ben Sevginin kızmasını, Nilgün’ün desteklemesini beklerken tam aksi olmuştu. Garipti.
Yemekten sonra bilgisayarımı açıp maillere baktım. Yüzlerce başvuru gelmişti. Lise öğrencisinden tutunda yaşlı amcalara kadar birçok kişiden. Daha yarım saat önce kiralık sevgili muhabbetinde benimle aynı fikirde olmayan Nilgün merakından hemen yanıma geldi. Arkasından da sevgi. Onlar mailleri okumaya benden daha hevesli çıkmışlardı. Kızlarla, yazanların bir kısmını okurken gülmekten karnımıza ağrılar girdi. Uzun zamandır hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyordum.
Vakit gece yarısına yaklaşırken artık maillerden sıkılmıştık. O kadar okuduğumuz başvuru arasında dikkate alınacak tek bir kişiye bile rastlamadık.
Ertesi gün tüm günüm Çikolata mağazamda geçti. Akşamüstü yağmur başladı. Yağmurlu günlerde yoğun olmadığımız için çalışanlara izin verdim ve mağazada tek başıma kaldım. Kapıya yaklaşıp dışarıdaki yağmuru izledim. Aklıma yine o adam geldi. Oteldeyken birilerinin Timur Bey dediğini duymuştum sanki. İsmi Timur muydu acaba? Hakkında hiçbir şey bilmiyordum. O an aklıma adamın evli olabileceği geldi. Belkide sevgililerini sık sık o otele götürüyordu, o nedenle onu tanıyorlardı. Neden bunu daha önce düşünmemiştim. Öyle bir adamın yalnız olması mümkün değildi. Acaba sarhoşluğun verdiği cesaretle, fırsatları değerlendiren bir adamın tek gecelik metresi mi olmuştum. O gece, bir yerlerde, evde kocasını bekleyen, benim yüzümden aldatılan bir kadın mı vardı. Bu ihtimaller pişman olmama neden olurken, hemen düşüncelerimi değiştirmek için aklıma Aykut'un ve ailesinin yaptıklarını getirdim. Sonra babamı hatırladım. Ve bir kaç ay sonra öleceğimi. Gözlerimden dökülen yaşları çıplak ellerimle silerek kasaya gittim. Aslında normalde kendimi ölüme hazırlıyordum, geçmişi anmamak için kendime oyalanacak bir şeyler buluyordum. Fakat bazen bir yerde tıkanıyordum. Tıpkı bulunduğum anda olduğum gibi. Her an içimde büyümekte olan boşlukla baş edemiyordum. Yaşadıklarım ve yaşamak istediklerim önümde dağ gibi dururken başımı kollarımın üzerine kapatıp hıçkırarak ağlamaya başladım. Bu sırada “Çikolata perilerinin ağladığını bilmezdim.” diyen tanıdık bir ses geldi kulağıma. İçimden “Bu imkânsız ” desemde emin olmak için başımı yavaşça kaldırıp sesin sahibine baktım. Oydu. Gözlerimi silmem için elindeki peçeteyi bana uzatmıştı. Hayal mi görüyordum.
“Sen! Beni nasıl buldun?”