"Ahu, müsait misin?"
Akif Beyin sesiyle kahveleri yerleştirmeyi bırakıp ona döndüm. Kolumdaki haki renk, ince kordonlu küçük saatime baktığımda öğle arasına beş dakika kaldığını fark etmiştim.
“Evet, müsaitim Akif Bey.”
Olumlu yanıtımla Akif Bey gülümseyip eliyle mutfağın dışarısını işaret etti. Sabırsız bir hali var gibiydi.
“Hadi, gidelim o zaman.”
Onu ilk defa böyle görüyordum. Yani, Akif Bey her zaman çalışanlarla arasında mesafe olduğunu belli ederek soğuk konuşurdu. Nasıl olduğumuzu sorar, bizimle konuşurdu ama o saygı çerçevesinden kimsenin çıkmasına izin vermezdi.
Şimdiyse karşımda bambaşka biri vardı sanki. Daha samimi, sıcak, duygularını daha çok belli eden bir adam vardı. Garip hissetmiştim.
“Ama Akif Bey daha beş dakika var öğle arasına.”
Elini ‘boş ver’ dercesine sallayıp mutfak kapısına doğru iki adım attı.
“Biz çıkana kadar o beş dakika da geçer zaten. Hadi, gidelim.”
Musa müdürüm çoktan çıkmıştı aslında. Hem Akif Beyin sözünden kim çıkabiliyordu ki ben itiraz edecektim.
“Pekala, üzerimi değiştireyim ben.”
Ona yetişip bir adımla önüne geçtiğimde bir anda atılıp kolumu tuttu. Teması beni şaşkınlığa uğratırken başımı kaldırıp ona baktım. Akif Bey de yaptığı şeyin farkına vararak elini hemen kolumdan çekmişti.
"Affedersin. Bir anlık refleks.."
Eli ensesine gidip yüzünü eğdiğinde görmese de başımı anladığıma dair salladım. Yaptığı şey yanlış veya ayıp bir şey de değildi üstelik ama o iki kelimeyi bir araya getirememişti. Yüzümde fark ettiğim gülümsememi Akif Bey başını kaldırmadan son anda silmiştim.
"Üzerini değiştirmene gerek yok. Arkadaşım da burada çalışıyor."
Üzerime anlamlandıramadığım bir gerginlik çökerken yutkunup başımı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım ve o önde ben arkada mutfaktan çıktık. Akif Bey asansöre yönelirken adımlarım yavaşladı. Asansöre binip binmemek konusunda tereddütlüydüm. Yalnız değildim sonuçta ama yine de çoktan göğüs kafesimin üzerine bir şey bastırılmış gibiydi.
Karşımızdaki asansör tiz bir ses çıkartarak kapılarını ii yana açtığında gerginlikten parmaklarımın kenarlarındaki etleri çekiştirmeye başlamıştım. Nereye ya da kime gideceğimizi bilsem hiç beklemeden merdivenlere koşabilirdim ama bilmiyordum işte.
Sahi, kimdi bu arkadaş? Akif Beyin şirkette yakın bir arkadaşının çalıştığını ilk defa ondan duyuyordum. Ona hayran Betül bile bahsetmemişti bana bunu. Oysa ki Betül onların bulunduğu katta çalışıyordu ve Akif Beyin bir çok şeyini bilirdi. Yeni bir şey öğrendiğinde de koşa koşa gelir bana anlatırdı. O hayal aleminde yaşarken ben sessizce onu dinlerdim.
Daha fazla beklemeden Akif Beyin çok bindiği asansöre adımladım. İçeri girer girmez kapılar kapanmış ve ortama sessizlik çökmüştü. Üzerimdeki gerginliği atabilmek için birkaç defa sessiz, derin nefes almıştım.
Nafileydi. Sakin kalamıyordum. Üstelik sadece asansöre bindiğim için değildi bu gerginliğim. Bahsedilen arkadaş kimdi? Akif Bey neden gizli tutmayı tercih etmişti? Üstelik bu şirkette çalışıyordu. O kişinin muhakkak beni biliyor olması gerekiyordu değil mi? O beni biliyorken ben neden öncesinde öğrenemiyordum?
Bana göre asırlar süren asansör yolculuğu sonunda bitip kapılar iki yana açıldığında hızla uzun koridora adımladım. Başımı eğdiğim parlak zeminde kendimi görürken etrafıma bakınmak için başımı kaldırdım.
Göz göze geldiğim ilk kişi Yekta Beyin sekreteri Pırıl Hanım olmuştu. Onu yalnızca uzaktan gören benle şu anda karşı karşıyaydık. Yekta Bey müdürler hariç kolay kolay kimseyle görüşmezdi. Onunla birebir yalnızca Pırıl Hanım görüşüp konuşabilirdi.
Pırıl Hanım Yekta Beyden birkaç yaş büyüktü ama iş yerindeki herkes onları çok yakıştırırdı. Sonuçta Pırıl Hanım çok güzel ve alımlı bir kadındı ve Yekta Beyin yanından ayrılmazdı. Hal böyle olunca şirketteki çoğu çalışan aralarında bir şeyler olduğuna dair dedikodu bile çıkartmışlardı.
Akif Bey yanıma geldiğinde sorgulayıcı gözlerle ona baktım. Bu katta şirketin sahibi Süleyman Bey, Ceo Yekta Bey, Akif Bey ve Pırıl Hanım hariç kimse olmazdı. Onların odası haricinde sadece toplantı salonu buradaydı.
Ben neden buradaydım?
Bir an tonlarca ağır bir balyozun kafana vurulduğunu hissettim. Sanırım aklımın başıma gelme anıydı bu. Akif Beyin yakın arkadaşı, bu katta olan yalnızca Yekta Bey vardı. Bu doğru olamazdı değil mi? Onunla konuşmam için getirmemişti beni buraya.
Korku her yanımı yavaş yavaş sarmalarken bir adım geriledim. Bu imkansızdı. yekta Bey kim ben kimdim. Aramızda yalnızca statü açısından dağlar yoktu, yaşam tarzlarımız, ortamlarımız bile bambaşkaydı bizim. Bu olamazdı. Ben, bunu kabul edemezdim.
"Hadi Ahu."
Akif Beyin ne zaman Yekta Beyin odasının kapısına vardığını bile anlamamıştım. Ellerimin titrediğini hissetmekle kalmıyor, görüyordum da. Pırıl Hanımın da bakışları üzerime çevrildiğinde hissettiğim baskı arttıkça arttı.
Şu an yaşadıklarım çok saçmaydı!
Pırıl Hanımın kısık ve şüpheci bakışları üzerimdeyken ağır adımlarla Akif Beyin yanına ulaştım. Kapıya uzanan bileği konuşmamla duraksamıştı.
"Akif Bey," eli kapı kulpunun üzerindeyken başını bana çevirdi. Yutkundum. "Sizin arkadaşınız..."
Akif Beye karşı fısıltılı konuşmam sözümü kesmesiyle son bulmuştu. Buraya gelene kadar aklımdaki bin bir düşünce gelişimizi fark etmemede güçlük çektirmişti. Fakat anlamıştım işte. Akif Bey de bunu fark ettiği için , hatta itiraz edeceğimi bildiğindendir belki daha fazla konuşmama izin vermemişti.
"Lütfen, Ahu. Yalnızca bir defa konuşun. Ardından dün de söylediğim gibi, kararın ne olursa olsun saygıyla karşılayacağım."
Ona yanıt verme fırsatını tanımadan kapıyı açtı ve önden benim girmem için bekledi. Endişeden dudaklarımı dişlerken parmaklarım birbirini sıkıca tutmuştu. Akif Bey daha fazla beklememem için eliyle içeriyi işaret etti.
El mecbur sözünü dinleyip Yekta Beyin odasına ilk adımımı attım. Topladığım saçlarımdan kurtulan saç tutamlarım yüzüme düşmüştü. Parmaklarımla onları kulaklarımın ardına ittiğim sırada odada gezindi gözlerim.
Gri mermer zeminden başımı kaldırdım. Kahverengi ve siyahın en modern haliydi odası. Köşede sekiz kişilik ahşap bir masa ve koyu kahve deri sandalyeler, pencere kenarı, siyah üzerine safran sarısı ince metalle geometrik desenlerle kaplı iki kolon arasında bulunan koltuklar ve onun hemen karşısında, ahşap ve koyu kahvenin karışımı masasında oturan Yekta Bey.
Onunla göz göze geldiğimizde çaprazında bulunan, pencere kenarına konulmuş siyah renkli, dünyayı avucunda tutan adam heykeline çevirdim gözlerimi.
"Geç, şöyle otur Ahu."
Akif Bey eliyle Yekta Beyin karşısındaki koyu kahve tekli koltuğu işaret edip tam karşımdaki diğer koltuğa oturdu. Bakışlarımı yere indirip ağır adımlarla koltuğa ilerledim ve oturdum. Yekta Beyle daha önce kaç kere gördüm bilmiyorum. Hele onunla karşı karşıya gelmek... Bu neredeyse imkansızdı. O kimseyle özellikle de bizim gibi hizmetlilerle konuşmazdı bile. Betül buranın temizliğinden sorumluydu ama bir güne bir gün Yekta Beyle konuşmuşluğu yoktu ve ben şu anda tam karşısında düz bordo renk hizmetli kıyafetlerimle oturuyordum.
Öylesine çok rahatsız olmuştum ki sanki oturduğum koltuk sivri uçlu çivilerle doluydu. Bakışlarım kucağımda topladığım ellerimdeyken kalbim deli gibi atıyordu. Korkuyordum amam neyden korktuğumu da bilmiyordum. Çok karışıktı hislerim.
"Yekta. Sana bahsettiğim kişi, Ahu."
Derin bir nefes alıp çok kısa Yekta Beye baktım. İnce uzun kaşları çatılmış, keskin mavi gözleri üzerimde geziyordu. Şaşırmış mıydı? Hislerini anlayamamıştım. Sonra Akif Beye döndüm. Yüzünde memnun bir gülümseme varken benim aksime oturduğu koltukta oldukça rahat ettiğini görüyordum.
"Akif'le konuşmuşsun."
Yıllardır, nadir duyduğum soğuk sesi bana yönelikti. Akif Bey bana bakıp güven vermek istercesine gözlerini kapatıp açtı. Bu hareketi beni biraz olsun cesaretlendirmiş ve Yekta Beye bakmamı sağlamıştı.
"Evet," Kısaca cevap vermek istesem de kendimi açıklama hissim baskın gelerek sözlerime devam etmiştim. "Bana bir arkadaşı olarak bahsetmişti. Siz olduğunuzu bilmiyordum."
Hızlı ve pürüzsüz konuşmama şükrettim. Bir an kekelemekten çekinmiştim. Gerçi hayatım boyunca hiç kekelememiştim ben. Öz güvenimin yerlerde olduğu zamanlarda bile. Konuşurdum ama kısık bir sesle. Çevremdekilerin beni dinlemediğini anladığımdaysa susar ve köşeme çekilirdim.
Yekta Bey hiçbir şey söylemeden bana bakmaya devam etti bir süre. Sert bakışlarına daha fazla dayanamayarak gözlerimi kaçırdığım son anda Akif Beye döndüğünü görmüştüm.
"Bizi yalnız bırakır mısın," Gerilen vücudum kasılırken Akif Beye baktım. Onun da bakışları bana kaydı ve itiraz etmek için olduğunu umduğum bir anda dudaklarını aralasa da Yekta Bey buna izin vermeyerek konuşmasını daha da keskinleştirdi ve uyarırcasına konuştu. "Ayrı olarak konuşmak istiyorum."
Akif Bey araladığı dudaklarını birbirine bastırarak kapattığında derin bir nefes aldı ve başını sallayıp ellerini dizlerine vurarak ayaklandı. Bakışlarımı ondan çekmediğimi fark ettiğindeyse bana güven verircesine gülümsedi.
"Kapının önünde olacağım."
Akif Bey uzun adımlarıyla odadan çıktığında bir süre kapattığı mat siyah kapıya bakakalmıştım. Yabancı bir ortamda tanıdığın kişinin gitmesiyle hissettiğiniz savunmasızlığı şu anda iliklerime kadar hissediyordum.
Uzun zaman sonra kendimi ilk defa böyle hissediyordum. Bu tür ortamlardan oldum olası kaçardım ben. Korkardım çünkü. Gererdi beni böyle ortamlar. Gerildikçe de içime kapanırdım. Her zaman birilerinin yanımda olamayacağını söyleyerek yalnız kalmayı, kendi kendime sahip çıkmayı telkin ederdim kendime ama nafileydi. Hislerime söz geçiremezdim.
"Ahu."
Yekta Beyin seslenmesiyle düşüncelerimden sıyrılıp hala kapıda olan bakışlarımı Yekta Beye çevirdim. İsmimin ilk defa sesinden duymak vücudumdan bir ürpertinin geçmesine neden olmuştu.
"Akif Sana ne anlattı?"
Kuşku dolu bakışları gözlerimin en derinini görmek ister gibi bakıyordu. Yutkunup boğazımı temizledim. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve Akif Beyle konuşmamızı gözlerimin önüne getirip anlatmaya hazırlandım.
"Bir arkadaşının evlenmek istediğini ama bunun gerçek bir evlilik olmayacağını söyledi. Çok uzun sürmeyen bir evlilik olacakmış. Anlaşma yapacağımızı ve velilik sonucunda rahat bir hayat sürebileceğimden bahsetti. Beni arkadaşına önermek için izin istedi."
Aldığım nefesimi cümlemin sonuyla birlikte verdim. Kem küm etmeden direk anlatmıştım ama kendimi kötü hissediyordum. Sıkıntılı bir nefes aldım ve ona daha fazla bakmayarak önüme döndüm. Kulaklarımın ardında sıkıştırdığım saçlarımı parmak uçlarımla çıkartıp parmaklarımın arasından geçirdim ve yeniden kulaklarımın arkasındaki yerlerini bulmalarını sağladım. Gururum kırılmış gibi hissediyordum. Üstelik Yekta Beyin hala konuşmaması canımı daha da sıkıyordu.
Beni maddiyatçı biri olarak görsün istemiyordum. Sadece annem ve Ece'yi rahat ettirmek istiyordum işte ve bunu açıklamak için kulaklarıma yalvaran yanıma yine yenik düştüm.
"Beni yanlış anlamanızı istemem. Ben sadece..."
Söze nasıl başlayacağımı ya da cümlelerimi nereye götüreceğimi bilmezken o beni bu bilinmezlikten kurtararak sözümü kesti.
"Peki sen Akif'e ne söyledin?"
Kendimi sorguda hissetsem de rahatsız olduğuma dair bir şey söyleyemedim. Nedenini ben de bilmiyorum. Pısırıklıktı sanırım bu.
"Beni önermesine izin verdim."
Çatık kaşları havalanırken koltuğunda geriye yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi. Tavrından hoşlanmadığımı belirtmek için yerimde kıpırdandım.
Aslında buna katlanmak zorunda değildim. Neden karşısında bu kadar küçülüyordum ki? Teklifini kabul etmek gibi bir zorunluluğum da yoktu. Madem rahatsız olmuştum reddeder ve çıkıp giderdim. Bu kadar basitti.
Ani kararımla oturduğum yerden hızla kalktım. Yekta Bey anlık davranışım karşısında dikleşirken kollarını çözüp masasından destek alarak ayaklandı. Yutkunup gözlerinin içine baktım.
"Akif Bey kararım ne olursa olsun anlayışla karşılayacağını söylemişti. Sizin de bu şekilde karşılayacağınızı düşünerek reddetmek istiyorum. Konuşmalarımızı kesinlikle hiç kimseye söylemeyeceğimden emin olabilirsiniz. Ben, Akif Beyin bahsettiği arkadaşının siz olduğunuzu bilseydim baştan reddederdim. Size uygun bir aile ve çevre yapım olduğunu düşünmüyorum. Bizim hayatlarımız bambaşka. Size iyi günler dilerim."
Hiç duraksamadan konuşsam da sesimden tedirgin oluşum ve gerginliğim anlaşılırdı. Konuştuğum süre boyunca Yekta Bey yavaş adımlarla tam karşıma gelmişti. Ona daha fazla bakmaktan vazgeçip arkamı döndüğüm sırada kolumdan tutup beni yeniden kendine çevirdi.
"Bekle, Ahu."
Bakışlarım ona yönelecekken gömlek yakasının başlangıcından biraz üstünden başlayıp yakasının içine doğru uzanan boynundaki yara izine takıldı. Böyle iz kaldıysa zamanında derin bir yara açılmış olmalıydı.
Dikkatim yarasındayken kolumu bırakıp bir adım gerileri ve bu dikkatimi yarasından çekip gözlerine odaklanmamı sağlamıştı. Buz mavileri az öncekine nazaran daha yumuşak ve kibirden yoksundu.
“Kimin kime uyacağına bırak ben de karar vereyim. Umarım büyük bir ön yargıyla yanıtladığının farkına varırsın. Eğer Akif seni bana önerdiyse ve fikrini değiştirmezsen seni tanımak isterim.”
YEKTA
Kapım çalınmadan açıldığında gelen saygısızı azarlamak için hazırlanmıştım ki kapıyı açanın Akif olduğunu görüp toparlanmıştım. O kapıdan girmeden hemen önce bir kız girmişti odama. Şirketin hizmetli kıyafetini giymişti üstelik!
Çekingen bir tavırla odama girerken bana hiç bakmamıştı. Zemine eğdiği yüzüne dağılmış kumral saçlarını ince parmaklarıyla kulaklarının arkasına iterken başını da kaldırmıştı. Meraklı bakışları odamda gezindi bir süre.
Bu süre zarfında o fark edememişti ama ben de onu incelemiştim. Buğday tenli, uzun boylu, ince telli kumral saçlara sahip, farklı duyguların karıştığı kahve parlak gözleri vardı. Yüzünde ufacık makyaj kalıntısı yoktu. Belki biri gelip onu bana anlatarak tasvirleseydi güzellik algımın yanından dahi geçmezdi ama onu görmem düşüncelerimin yanlış olduğunu kanıtlamıştı. Faklıydı sanki karşımdaki ürkek kız. Onu tesadüfen gören bir daha bakardı. Duru bir güzelliği vardı.
Onunla göz göze geldiğimizde hızla gözlerini kaçırıp başka bir yere odakladı. Akif’in de içeri adımlayıp onu yönlendirmesiyle çekingen bir tavır eşliğinde ona ayak uydurdu. Karşımdaki tekli koltuğa oturduğunda bile diken üstünde oturuyor gibiydi. Gözleri bana bakmamaya yemin etmişti sanki. Sürekli elleriyle oynuyordu üstelik. Hali ve tavrından ne kadar gerildiğini fark etmiştim.
Fakat hala bu kızın neden burada olduğunu anlamamıştım ya da anlamak istememiştim. Akif'in onu, yani Ahu'yu tanıtmasıyla tüm taşlar yerine oturmuştu. Bahsettiği o dört dörtlük kız oydu demek.
Kaşlarım çatılmıştı. Ahu burada olmasa beni nasıl olur da bir hizmetçi parçasına yakıştırdığı hesabını sorardım Akif'e ama onun tedirginliği, çekingen bakışları saçma bir şekilde bunu onun yanında yapmamı engelliyordu.
Akif'e öfkelendiğim için çıkmasını istediğimde onun ne kadar endişelendiğini görmüştüm. Kahve gözleri korkuyla açılmış sadece Akif'e bakmıştı. Onu neden bu kadar gerdiğimi ve korkuttuğumu sorguladım bir anda. Benden hoşlanmamış mıydı? Benden kim hoşlanmazdı ki? Ben çoğu kızın rüyalarını süslerdim. Sosyal medya hesaplarımdaki mesaj kutuları, fotoğraflarımın altı bana ne kadar hayran olduğunu anlatan kızlarla doluydu.
Düşüncelerimin saçmalığıyla başımı iki yana sallayıp onunla konuşmam gerektiğini fark ederek ona sorular sormaya başlamıştım. Sorularımdan ne kadar rahatsız olduğunu ve evliliği kabul etmesinde yanlış anlamamam için kendini açıklamak istemişti ama buna izin vermemiştim. En sonunda sorduğum sorudan mı yoksa özellikle büründüğüm tavrımdan mıdır bilmem bir anda ayaklanarak teklifi reddettiğini söylemişti.
Bu ani tavrına şaşırsam da sakinliğimi koruyarak konuşmasını dinlerken ona yaklaştım. Tam karşısına geldiğimdeyse öfke ve korkunun harmanlandığı gözlerini gözlerime kilitledi. Hislerini, duygu ve düşüncelerini açık açık söylemeseydi şayet, onun gidişine izin verirdim belki.
Saftı. Bunu her halinden anlamıştım. Gözlerinden, sesinden, bordo bluzunun uçlarını avuçlarına hapsetmesinden...
Geldiğinde var olan ön yargım yok olmuştu. Statüsüne bakarak onu yargılayıp küçümsediğim için kendime kızmıştım. Olur da konuşup anlaşabilirsek gerçekten istediğimi elde etmem uzun sürmeyecekti. Akif'in dediğini de yapıp ayrıldığımızda iyi bir ömür sürmesi için elimden gelen her şeyi yapacaktım.
Elbette önce Serdar'dan araştırmasını isteyecektim. Akif elbette araştırmış ya da araştıracaktı ve onun Ahu'nun hayatı hakkında en doğrusunu bulacağına emindim ama dostumu tanıyorsam özel hayatın gizliliği konusunda hassaslığını göstererek bazı konuları gizli tutacaktı. Buna tabii ki saygım vardı. Yine de Ahu hakkında her şeyi bilmeliydim. Hem de her şeyi..