"Sadece...62...Gün..."

873 Words
"Adalet var olduğundan hangi aptal söz etti?" Öksürerek uyandığımda korkuyla ellerimi boğazıma götürdüm. Biri sıcak elini çıplak sırtıma koydu ve hafifçe doğrultu. "Sakin ol! Sakin ol!" diyerek uzanıp da garip bir şişe aldı ve dudaklarıma götürdü. Ne olduğunu sorgulamadan içtiğimde biraz olsun kendime gelmiştim. Suydu. Derince bir nefes alıp yutkundum. Gözlerimi kırpıştırarak etrafa baktığımda kaşlarım çatıldı. Burası da neresiydi böyle? Meraklı bakışlarım Yiğit'in çıplak sırtıma koyduğu hırkası ile son buldu. Boğazıma kadar uyku tulumu kapalı olsa bile telaşlanarak elimi tulumun üstüne koydum. "İyi misin?" Dediğinde kıpkırmızı olduğuna yemin edebileceğim yanaklarıma yüzüne bakıp gülümsedim. "Evet." Sesim bana ait değilmiş gibiydi. Biraz boğuk, biraz çatlak. İki üç kere öksürüp sesimi düzeltmeye çalıştım. "Kıyafetlerini yıkadım ve kuruttum. Çıkarmak kolay olsa da giydirmek uygun olmazdı. Bu yüzden, uyandığında giyersin diye de kaldırdım." dediğinde gözlerimi kaçırdım. Ne gerek var benim bu detayları bilmeme? Üstelik çıkarmak kolay mıydı? Wow, wow , wow... Ayılır ayılmaz şeytan gibiyim. Şeytanın adını anmamla yüzüm buruştu. Yiğit görmeden yüzümü başka tarafa çevirip tükürdüm. Püüü, şeytan gördün yüzünü. Hay ben bizim deyimimizin. Sessiz sessiz yatıyordum. Hiçbir şekilde hareket edemiyor, başımı bir sağa bir sola atmak dışında da bir eylemde bulunmuyordum. Yiğit elindeki odunları kenara attıktan sonra üstünü sirkeledi. Derince bir nefes aldım. O kadar uyumama rağmen hâlâ uyumak istiyordum. "İyisin değil mi?" diyerek şömine önünde eğilmiş, odunları özenle ateşe atmıştı. Etraf sıcaktı. Genelde toprağın altı soğuk olurdu. Çok toprak altına girdiğimden değil de ilkokul fen bilgimden atıp tutuyordum. Uyuşmuş ellerimi açıp kapatırken derince nefes aldım. Sanki parmaklarım kırılmıştı ve biri onları tutup birbirine yapıştırmıştı. Ve bu çok can yakıcı bir histi. "Vücudun ezikler ile dolu." diyen Yiğit ile alt dudağımı yaladım. Sonuç olarak o kadar toprağın içine gömülmüştüm. Tabii ki ezilirdim. Gözlerimi kırpıştırdığım sıra Yiğit ayağa kalkıp ellerini çırptı. Yandan bir tahta aldı ve yanıma çekti. Yanıma oturduğunda gözlerimi kaçırdım. "Önce dur bakalım. Kımıldama." dedikten sonra tekrardan ayağa kalktı ve kenarda duran siyah çantalardan birini açtı. İçerisinden çıkan küçük bir çanta ile yanıma geldi. "Önce şu yaralarına pansuman yapalım." diyerek omuzlarımı biraz açınca ağzımı açmıştım ki tek kaşını kaldırarak yüzüme baktı. Yutkundum. Boğazımdan aşağı bıçak indi sanki. Eline bir krem sıktı ve sonrasında omuzlarımın üst kısımlarına sürmeye başladı. Nefesimi tutmuş, yüzüne bakmamak adına tahtayla desteklenmiş tavana baktım. Doktor gibi düşünmek lazımdı. O bir doktor olabilir. Neden olmasın, zaten şu an beni tedavi ediyor. Derince bir nefes alırken kremli parmakları köprücük kemiklerim üzerinde gezindi. Soluğumu kesik kesik dışarı verdim. En son gözlerim dikkatle işine bakan gözlerine kaydı. Hafifçe çattığı kaşları, yüzündeki ciddiyeti, dudaklarının düz çizgisi... "Biraz canın acıyacak ama sırtını vurmuşsun." diyerek elindeki kremi kenara bırakıp omuzlarımdan tuttu. "Sen tulumu tut." diyerek beni kaldırdığında ellerimle tulumu tutup aşağı düşmesini engelledim. "Anlamıyorum, bu kadar yaralanmak için özel çaba mı sarf ettin?" dediğinde derince nefes alıp verdim. Doğruluğumdan dolayı hareket eden kaslarımın etkisiyle sırtım acımaya başlamıştı. Gözlerimi kısıp derince nefes aldım. Yiğit soğuk parmaklarını sırtımda gezdirince karnım kasıldı, ellerimi yumruk yaptım. En son sırtıma yarabandı benzeri bir şeyler yapıştırmaya başladı. Kaşlarım artık çatılmaktan dolayı ağrımaya başlamıştı. "Son bir kaldı." diyerek ambalajı yırtıp sırtıma bir tane daha yapıştırdı. Ellerini omuzlarıma koyup tekrardan uzunmama yardım ettiğinde gözlerimi kapattım. Utanmamı gerektirecek bir şey yoktu ama utanıyordum işte. Sessizce Yiğit'e baktığımda yüzüme dikkatle bakmış ve sonrasında tulumu alttan tutup açmıştı. Bu sefer de bacaklarıma bakıp kaşlarını çattı. "Yanlış geldik biz." dedi sinirle. Eğilip kremi eline sıkarken dik dik gözlerime bakıyordu. "Morga falan gitmek gerekirdi." dedikten sonra ayak bileğimden dizime doğru parmağını sürtüp kremi bacağıma bulaştırdı. "Gerçi otopsi yapılsa bile bu kadar yaralanmanın nedenini bulamazlar." Gözleri kıstığım sıra Yiğit'in ilk defa bu kadar sinirli olduğunu fark ettim. Kaşları arasında dikine iki uzun çizgi, dudaklarının aşağı sarkmış iki ucu ve sürekli oynatıp durduğu çene kemiği. İç çektiğim sıra dönüp yüzüme baktı ve ellerini bacaklarımdan çekti. "Acıdı mı?" dediğinde başımı iki yana salladım. Uzunca gözlerime bakıp başını aşağı yukarı salladı ama az öncekinden çok daha nazik bir şekilde masaj yapmaya başlamıştı. Uykum geliyordu. Uzun bir süredir uyuduğumu bile bile. Kafam sanki vücuduma ağırdı. Sessiz sessiz uzandığım yerden onun bacaklarıma masaj yaparak krem sürüşünü izliyordum. Yiğit, ellerini bacaklarımdan çektikten sonra bir bandaj ile dikkatle sardı. En son ayağıma bir de çorap giydirip tulumu tamamıyla üzerime örttü. Dönüp bana bakınca göz göze geldik. "Dışarısı yağmurlu. Üşüyor musun?" dedikten sonra şömiye gidip bir iki odun daha attı. "Hayır." dediğimde kalmış, çantalardan birini açıp içerisinden konserve çıkartmıştı. Demek ki sürekli gidip getirdiği şeyler bu yerlerden geliyordu. Konserveyi ısıttıktan sonra yanıma geldi. Üzerindeki hırkayı çıkarttı ve ensemden tutup az bir şey doğrulttu. Ben de kırk yıllık hastasımmışım gibi sessizce ona ayak uyduruyordum. Hırkayı açık kala omuzlarıma örttükten sonra ısınmış barbumyadan bir kaşım uzattı ağzıma. Ağzımı açıp kaşıktaki yemeği alır almaz mideme gönderdim. Çok pis acıkmıştım, iyileşmek ve kendimi toparlamak içinse düzgünce yemem gerekliydi. Yiğit sessiz sessiz yemek yediriyor, ben ise sessiz sessiz yiyordum. En son yemek bitince bir bez ile dudaklarımı silip biraz su içirdi. Hırkasını tekrardan alıp sırt üstü tekrardan yatırdı. Hırkasını giyerken biraz etrafta dolanmış ve sanki kendince bir şeyler düşünmüştü. En son tahta kutu gibi, garip bir şeyi yanıma çekip oturdu. "Biraz uyu." dedikten sonra elini saçlarımın üzerine koydu. Boğazım düğümlendi. Gözlerimi kapatıp derince bir nefes aldım. Saçlarımın arasında gezinen elinin ruhuma kattığı bir güzellik vardı. Böyle insanın içini huzurla yakan. Huzur verirken bile yandıran. Ya da belki bu sadece bir yangındı. İnsanın içini bir umutla yakan...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD