"Sadece...74...Gün..."

1077 Words
"Teslim olmak için çok geç değil..." Bir gül gibi solmak... Bir gül gibi, bir bir yapraklarını dökmek... Bir gül gibi ölmek... İnsanların belki en çok merak edip endişe duyduğu şeyden haberimin olması ve buna rağmen yaşamak için inat etmem. Sırf güzel olduğu için, koparalıp, öldürülen bir gül gibi... Bir ayağımın üzerine tam olarak basamazken salona doğru gelen Güray ile karşılaştım. "Günaydın, daha iyi misin?" dediğinde gülümseyerek başımı salladım. "Evet." dedim elimi enseme atıp. Sardığı ayağıma bakıp yanıma geldi ve destek almam için kolunu uzattı. "O kadar da profesyonel gözüküyordun." dediğinde sargılı ayak bileğime baktım. Zaten öyleydim, sadece sonradan oyuna dahil olan garip biri vardı. Ve ne zaman oyuna izinsiz dahil olsa zarar gören hep ben oluyordum. Birinde bayılmıştım, birinde boğulmuştum, şimdi de ayağımı burkup düşmüşüm... Beraber masaya oturduğumuzda çay bardağımı önüme ittirdi. "Bugün ne yapmayı planlıyorsun?" dediğinde uzunca düşündüm. "Sanırım albüm." dedim elimi peynire uzatarak. "Albüm mü?" dedi anlamamış gibi. "Aynen, geri döndüğümde kullansınlar diye. Yokluğum fazla etki yaratmasın." dedikten sonra ağzıma bir zeytin atıp tavana baktım. "Bana aşk lazım." dedim Güray'a bakarak. "Biz de aşk işi yaş." Tek kaşımı kaldırıp gözlerine baktım. "Neden?" dediğimde çayından bir yudum aldı. "Sıkı bir eğitimden geçiyoruz ve bizim birliğimize kadın alınmıyor. Sıkı eğitimden dolayı pek insan da görmüyoruz. Zaten canlı kanlı döndüğümüzde yaptığımız ilk iş ana babamızı görmek." Elimi enseme attım. "Şimdi sizin hiçbirinizin manitası yok mu?" dedim merakla. "Yok, kimse manita da yapmak istemez zaten." diyerek sırıttı. "Neden?" "Ölümle dans eden bir adam ailesini de ölümle tanıştırmak istemez." dedikten sonra gözlerime baktı. "Yani künyen gitmesin, çocuğun ortada kalmasın. Çok isteyeceğin şeyler değil. Üstelik çoğu görevimiz aylarca yıllarca sürüyor. Bunca zaman eşin, çocuğun sensiz kalacak. Ve belki de geri bile dönemeyeceksin. Zor." dedi omuz silkerek. "Zormuş cidden." dediğimde dönüp bana baktı. "Senin neden yok?" Hemen kaşlarımı havaya kaldırdım. "Olmadığını nereden biliyorsun?" dediğimde gülerek yüzüme baktı. "Buraya geldiğinden beri ününden, işinden, gücünden bahsediyorsun. Manitan olsaydı adını falan sayıklardın." dediğinde aklıma bayıldığım zaman geldi. Adımı sayıklayıp durdun... "Yok canım, ne sayıklaması birader. Çok şükür bu zamana kadar bir başıma geldim, bir başıma da giderim." dediğimde gülerek başını salladı. "Bizdensin yani?" Gözlerim masa üzerindeki çatal bıçağa kayarken sırtımı sandayeme yasladım. "Sonuna kadar..." . . . Şato benzeri evin etrafında dolanırken yabani sarmaşıklara bakıp içten içe yanağımı ısırdım. Sırf onları bekleyen olmasın, ölünce onlar üzülmesin diye bir aile kuramayan ve vatanı için hayatını ortaya atan birkaç adam. Sessizce ellerimi sarmaşığın yaprakları üzerinde gezdirip birkaç çiçeğe baktım. Vatan için öldüklerinde gerçek isimlerini bile söylemediklerinden hiç kimse onların kahramanlığından haberdar olmayacaktı. "Güzel şarkılar için derin duygular gerekir Mina..." dedim kendi kendime. Birkaç kuş cıvıltısı, bir iki yaprak hışırtısı ilişti kulağıma. Derin, uzun bir nefes çekip verdim. Ölmeden önce evlenmek istemek aşırı bencilce geldi sonrasında. Ben mutlu olabilirdim, son günlerim gökkuşağından hallice bir hâl de alabilirdi. Peki benim ayak bastığım kalbin sahibi? Ya da birinin kalbine ayak basabilir miydim ki? Ünlü olmanın getirisiyle burnum hep havadaydı. İşkoliktim ayrıca. Issız bir adaya düşmüşken bile hâlâ geri dönüş sahnemi tasarlama çabasındaydım. Böyle eteği, ters dönmüş bir gül çanağı olan bir elbise ve çıplak ayaklarla sahnede gezme fikri... Geri dönebilecek miydim ki? Umutlarım ve umutsuzluğum... Öyle çok birbirine karışmıştı ki, artık nasıl hissettiğimi bile anlayamıyorum. En son bir ağacın önüne oturdum ve sırtımı gövdesine yasladım. "Kay-bol-dum..." Kelimeleri heceleyerek bir melodi oluşturmaya çalıştım. "Kay-bol-dum..." Başımı geriye atıp ağacın süsü olan yapraklarını inceledim. "Kay-bol-dum ama sanki hâlâ..." Gözlerimi kapatıp elimi kalbime koydum. "Var, kalbimde... senden bir parça..." elimi saçlarımın arasına koyup karıştırdım. Off... Ayağa kalkıp hafif hafif topallayarak içeri girdim. Piyanonun başına oturup ellerimi gergince üzerinde gezdirdim. "Yok! Dokunduğun her yerim acıyor şimdi...gidemezsin ki...gidemezsin ki..." Başımı hafifçe sallayıp ritme ayak uydurdum. "Bi-li-yorumm, deli gibi sevdin, ayrılalım artık! Diyemezsin ki...diyemezsin ki..." Alt dudağımı yalayıp kaşlarımı duygu yoğunluğunun getirdiği depresif hava ile çattım. "Ayrılsak, ölürüz biz... Bir bedende bütünüz biz... Ellerde ölürüz biz...ay-rıl-sak..." Gözlerimi kapattım. Nedensizce çok üzgün hissediyordum. Ayrılsak, ölürüz biz... Bir bedende bütünüz biz... Ellerde ölürüz biz...ay-rıl-sak..." Önüme düşen saçlarımı başımı geriye atarak geriye düşürdüm ve doğruldum. Son notları gezerken parmaklarım derince iç çektim. Depresyon bağıra bağıra, nidalar ata ata geliyordu. Ya ya ya! Şa şa şa! Depresyon! Depresyon! Çok yaşa! Biraz daha piyano başında vakit geçirip kalktım. Sessizce odama çıktım ve kendimi yatağa atıp ölümümü beklemeye karar verdim. Ne kadar da sıkıcı bir gün! Yatakta biraz spor yapmaya çalışmıştım ki birden bire balkonun kapısı açıldı. Gelen karga sesleri kaşlarımı çatmama sebep olduğu sıra uzun, uçları alev almış bir pelerin havalandı önce. Yatağımın yorganını sıkıca tuttuğum sıra içeri süzülen o garip duman korkuyla yutkunmama sebep oldu. "Beni özlemiş gibi durmuyorsun küçük kız?" Kaşlarımı çatarken sırıtarak yüzüme baktı. O içeri girdiği an balkon kapısı aheste aheste kapanmıştı. Biraz geri çekilip kendimi alıştırmaya çalıştım. Gerçekte bana dokunmuyordu, bu da bir rüya olmalıydı. Ama acıyı çok net bir şekile hissedebiliyordum. "Ben artık küçük bir kız değilim." dedim yine de inatla. Gülümseyerek kızıl gözlerini üzerimde gezdirdi ve sonrasında odanın içerisinde birkaç tur atmak adına ayağının tekini kaldırdı. "Benim gibi birine kıyasla küçücüksün..." Arkasında bıraktığı is lekelerine, sürekli uçları yanan pelerinine baktım merakla. Acaba hiç canı yanmıyor muydu? "Ben ateşten yaratıldım küçük kız, ateş beni besler..." Ellerimi saçlarıma atıp gergince yatakta geriye gittim. "Madem çok küçüğüm..."dedim bir gayret ile. "... yaptığımız anlaşmayı bozabilir miyim? Küçüktüm ve cahilliğime geldi." Odadaki aynanın önüne geçtiği sıra aynadaki aksine bakmıştım ki, aksi ile göz göze geldim. Tüylerim diken diken olurken kızıl gözlerini gözlerimden çekmemiş olması daha da ürküttü. "Hmm...bozamazsın." Kaşlarımı çatıp bir elimin tersiyle diğer elimin içine vurdum. "Ama küçük aptal bir kız çocuğuydum ve işlerin bu noktaya gelebileceği aklımın ucundan bile geçmemişti." diyerek gözlerimi büyüttüm. "Bence aptallığımdan faydalandığın için anlaşma düşmeli." Elleriyle pelerinini savurup da yönünü bana döndüğünde, pelerinin yanan uçlarından, birkaç alev parçası parkelerin üzerine düştü. Yerlerde ufak ufak yanan ateş parçalarına baktım şaşkınca. "Sen aptal değilsin. İster küçük, ister büyük..." dedikten sonra üzerime birkaç adım attı. "Eğer anlaşmayı bozmak istersen, yemin yerine , içtiğimiz yıldızlar tarafından zalimce öldürüleceksin. Seni öldüren ben olmayacağım. Ama eğer, anlaşmadan benim rızam olmadan birine bahsedersen..." Az önce usulca kapanan balkon kapısı hışımla açıldığında yatağın üzerinde korkuyla sıçradım. İçeri bağırarak giren kargalar, yatağımın etrafında dolanırken sert bir şekilde esen rüzgar saçlarımı etrafa savuruyordu. Korkudan bütün bedenim titriyordu. "Seni kendi ellerimle öldürürüm..." Gözlerindeki kızıllık resmen içimi yakıyordu. Sanki bile bile yapıyordu. Bu bir ultimatomdu. Diyordu ki, sözümden çıkarsan yanacaksın. Bilmiyordu ki, sözünü dinlesem de cayır cayır yanacaktım... "Bir yol olmalı..." Gülümseyerek elini boynuma attığında , uzun sivri tırnağı enseme sürtmüş, başımı geriye atmak zorunda kalmıştım. Yüzüme iyice yaklaşıp gözlerime baktı. Oldukça kibirli, oldukça kendinden emin bir ifadeyle... "Senin için tek yol, cehenneme inen birkaç basamak..."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD