"Sadece...75...Gün..."

1074 Words
"Yak, duman alsın ruhun..." Salonun ortasında sağa sola koşarken etrafta kimsenin olmayışı kaşlarımı çatmama sebep oldu. Herkes cidden gitmiş miydi yani? Yüzüm asıldı önce... Biraz sağ doğru yürüdüm, biraz sola doğru yürüdüm. Başımı kaldırdım, evin ihtişamlı avizelerine baktım. Sonrasında ise kocaman sırıttım. "Yaşasın!" çığlık ata ata sağa sola koşup her yeri kurcalamaya başlamayı dört gözle bekliyordum! Önce, neredeyse her duvara asılmış olan, tabloları tek tek inceledim. Ormanın ortasına kim böyle görkemli bir ev yapar ve içini böyle sanatsal bir şekilde dizayn ederdi ki? "Kesin benim gibi bir deli." Merdivenlere, kenar da köşede duran heykelciklere baktım uzun uzun. Çok ilginç şeyler vardı. Bazıları ata benziyordu, bazıları hem ata hem aslana... Kimin çılgın hayal gücüydü bu? En son ellerimi belime yerleştirip, küçük çekingen bir kız çocuğu gibi, salına salına ahşap piyanoya yürüdüm. Sanki şık olduğum çocuğa, kur yapıyormuş gibi, başımı eğimiştim ve salına salına gitmiştim yanına. Parmaklarımı üstünde gezdirmiş, huzurla nefes çekmiştim içime. "Selam bebek..." dedim seksi bir ses ile. "... tanışalım mı?" dedikten hemen sonra sapık bir erkek gibi bir anda sandalyeyi çekip oturdum ve ellerimi üzerinde gezdirdim. "Korkma...sen de zevk alacaksın..." Birkaç tuşa bastıktan sonra ellerim yılların alışkanlığı ile gezdi notalarda... "Her ayrılık zor, bin yıldır söyler dururum..." Başımı geriye atıp gözlerimi kapattım. "Öğrenmiyor kalp, görüldüğü üzre durumum..." Parmaklarımı nazikçe tuşların üzerinde gezdirip gülümsedim. "İnsan biraz olsun akıllanmaz mı? Büyümez mi er geç?" Devasa evin yüksek tavanı nedeniyle akustik bir hava vardı ortamda. Piyano sesi sanki tüm evin içerisinde geziniyordu. "Yanardağ gibi için için sönmez mi, bu sinsi ateş?" Gözlerimi açıp tuşlara basarken ayağımı ritme uygun vurdum. "Vay, yine mi keder? Ama artık yeter...yine kapıda kara geceler..." "Vay, çileli başım ortasında kışın, iyice beter..." Son birkaç tuşa daha bastığım sıra gözlerim giriş kapısının omzunu kirişe yaslamış olan Güray ile kesişti. Göz göze geldiğimizde doğrulmuş, gülümseyerek alkışlamıştı. "Şimdi gerçekten ünlü olduğuna inanıyorum." dediğinde ellerimi uyuşukca tuşların üzerinden çektim. "Büyük yatağımı, küçük odamı, gitarımı, dans etmeyi, her sabah içtiğim portakal suyumu özleyeceğim aklıma gelmezdi." dedikten sonra gözlerimi gözlerine çevirdim. "Hatta, sinir bozucu topuklu ayakkabılarımı, dırdırcı menajerimi, asla susmayan makyözümü bile özledim. " Ellerimi saçlarıma atıp pembe uçlarına baktı. "Umarım birkaç ay daha saçlarımın rengi akıp gitmez." dediğimde gülerek yanıma geldi. "Endonezya'da Türk parasının kur farkı nedeniyle daha değerli olduğunu biliyor muydun?" dediğinde tek kaşımı havaya kaldırdım. "Ne?" Gülerek gözlerime baktı. "İstediğin bir şey olursa söylemen yeterli." dediğinde sırıtarak ellerimi ovuşturdum. . . . "Bunları isteyeceğin aklıma gelmemişti." dediğinde gülerek yerimde zıpladım. "Pasta!!" Çilekli pastadan bir dilim, çikolatalıdan iki dilim, böğürtlen? Küçük ebatlarda ama fazla çeşitleri olan pastaların hepsine çatalımı batırıp batırıp geri çekerken Güray inanamaz gibiydi. Oturmuş karşıma dirseğini masaya dayamış, yanağını da eline yaslamış, sırıtarak beni izliyordu. "Tabii, şaşırmış olmalısın." dedim dilimle üst dudağımı yalayıp. "Benim gibi minnoş bir kızın böyle hunharca yemesi..." dediğimde gülerek elini salladı. "Hayır, sadece bunca şeyi nerede depoladığını düşünüyorum." Elimle ağzımı kapatıp kahkaha attığımda oda ayağa kalktı. "Bekle bir şarkı açayım." diyerek gramafonun önüne geçmiş ve altındaki raftan birkaç plak arasından birini seçmişti. Gülerek bana bakıp da paketinden çıkarışı çatalımı yalarken gerçekleşmesi pek hoş olmamıştı sanki... Plağı koyup da şarkı bir anda tüm evin içerisine yayılınca hemen ayağa kalktım. "Bu çocuk güzel bir yankı!" diye bağırarak salonun ortasına geldiğimde başını sallamış ve yüksek tavana bakmıştı. Sanki müzik,tatlı bir meltem misali, evin içinde dolanıyor ve saçlarımı savuruyor gibiydi. "Çok iyi!" Bir çığlık daha atıp ellerimi kaldırdım ve profesyonel olduğum konuyu ele aldım. Dans ettim... Önce sağa sonra sola gittiğim de Güray tek kaşını kaldırarak yüzüme baktı. "Alışman gerek." dedim gülerek. "Ben de böyle bir deliyim..." Karşımdaki hayali partnerimin elini tutup onunla birkaç adım attıktan sonra başımı geriye eğip Güray'a baktım. Hmm...askerlere aşırı bir ilgim var... Koşarak yanına gittiğimde yüzündeki gülüş anında kaybolmuştu. "Hayır." dedi başını iki yana sallayarak. "Daha sormadım. " dediğimde güldü. "Yine de hayır." demişti ki ellerini tutup salonun ortasına çekiştirdim. "Canım sıkılıyor. Affet!" dedikten sonra bir elini tutup belime koydum ve diğer elimi omzun ile ensesi arasındaki kısma attım. Diğer elimle de elini tuttuğumda baston yutmuş gibi dikildi karşımda. "Hadi." dedim merakla. Kaşlarını çattı. "Dans etmeyi biliyor gibi bir hâlim mi var?" dediğinde gülmeden edemedim. "Boşver, akışına bırak." Önce geriye adım attım ve onu da çekiştirip adım atmaya zorladım. Birkaç kez daha döndürdükten sonra gözlerimi devirip omuzlarından ittirdim. "Sen sadece otur ve izle asker arkadaşım!" diyerek geri döndüm ve saçlarımı salıp pembe ile sarısını birbirine karıştırdım. Eğilip ayakkabılarımı çıkarttım, sonrasında ise çoraplarımı. "Bir gün Türkiye'ye döndüğünde ' Mina Çavuş, benim için özel olarak bale yaptı' dersin." diyerek sırıttım ve dizlerimin üstüne eğildim. Yavaş melodinin getirdiği duygu yoğunluğu ile parmak uçlarımı yere sürtüp gözlerimi kapattım. Saçlarımı sert bir hamle ile havaya savurup geriye doğru eğildim. Esnemeden yaptığım hareket kaburgalarımı ağrıtsa da umarsamadan elimi parlak avizeye doğru uzatıp parmaklarımı tek tek açtım. Müziğin acı melodisi ruhumu yakar gibi oldu. Sözleri olsa ve ben anlasam çok daha acı olurdu sanki. Belimi geriye doğru daha da büküp hayali bir eli tutup ayağa kalktım. Parmak uçlarımda yükselmiş ve kendi eksenimde dönmüştüm ki bir el belimi tutup kendine çekti. Saçlarım etrafa saçılırken Yiğit ile göz göze geldim. Eli sırtımdan çok daha yukarıya çıktığında nefesim kesilir gibi oldu. Kaşlarımı çatmama bile müsade etmeden belimi tutmuş ve beni havaya kaldırmıştı. Sonrasında anlamıştım zaten. O, Yiğit değildi... Beni havada tutarken kendi ekseninde dönmüş, avizeden birkaç parça yıldız dökülmüştü üzerimize. Kollarımı boynuna sardığımda bir eli baldırımdan diz kapağımın arkasına doğru gitti. Dizimi karnının kenarına koyup kendimi geriye attım. Saçlarım yere dökülürken ellerimi açmıştım, o ise hızla dönüyordu. Elimi kalbime getirdim, gözlerimi kapattım ve derince nefes aldım. Belimden tutup beni kendine çektiğinde ellerimi ensesine attım. Kızıl gözlerine bakarken bir garip olmuştu içim. Korkuyordum ama kaçamayacağımı bildiğimden hiçbir girişimde bulunamıyordum. "İyi biri bulduğumda, onun iyi biri olduğunu nasıl anlayacağım?" dediğimde yüzünde kanımı donduran bir gülümseme oldu. "Sana dünyada senden başka iyi biri olmadığını söylemiştim küçük kız..." Ellerimi dudaklarına koyup yüzündeki gülüşü durdurmak istedim. "Dünyada benden başka iyi bir insan olduğunu biliyorum." dediğimde gözleri biraz daha alev alınca gözlerim dudaklarına kaydı. Yiğit'in bedenine bu kadar yakın olduğum tek an ben hasta olduğumda benimle yattığı andı. Acaba cidden her şeyiyle onu kopyalayabiliyor muydu? Bir anda belimden çekilen eller yüzünden yere düştüğümde kaşlarımı çattım. Kalçamdaki garip acı ile gözlerine baktığımda gözlerindeki kızıllık, gözünün akına karıştı. Korkuyla ellerimi yüzüme getirirken avizelerden aşağı dökülen siyah bir duman ile etraf karanlığa gömülmüştü. "Mina!" Ellerim titrerken uzaktan gelen ses ile kaşlarımı çattım. "Mina!" Gözlerimi sımsıkı yummuş, dua ederken ensemde bir el hissettim. Şeytanınkine kıyasla sımsıcak. "İyi misin?" Gözlerimi araladığım sıra Güray ile göz göze geldim. "Ne oldu?" dediğimde gülerek gözlerime baktı. "Ünlü balerinimiz kendi ayağına takılıp düştü..."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD