Efide?

1172 Words
Kapımızdan umutla içeri girip az sonrada hüsranla çıkan görücülerim yüzünden ailemizin evde kalmış kızıydım. Annem her görücüde hevesleniyor yanıbaşıma oturup saçlarımı okşarken bana damat adaylarını övmekten geri durmuyordu. Evlenmek niyetinde olmadığım için annemi dinlemezdim. Ben yüreğimi ısıtacak bir koca istiyordum. Cebi dolu bir koca değil. Maneviyata önem veriyordum. İki ablam bir de benim küçüğüm evlenmişlerdi. İki de abim evliydi. Hepsi de görücü usulüyle evlenmiş hallerinden memnunlardı. "Kardeşine bakta utan azıcık. Sadegül senden küçük olduğu halde evlenip yuvasını kurdu. Bize yakında torunda verecek" diye köpürdü Kadriye hanım. Annemin sözlerimi daha ağırdı yoksa Sadegül'ün kapıda durup bana nispet yapar gibi bakıp elini şiş karnına götürüp okşaması mı? Hayır kıskanmıyordum tabii ama sanki bir yarışa girmişizde o kazanmış gibi tavırlara girmesine içerlemiştim sadece. "Evlilik kaderdir anne. Nasibimde varsa olur zaten. Dilim bağlanır kalbim konuşur o zaman. Kısmetimde yoksa elden ne gelir?" "Sen daha adamların yüzünü bile görmeden tanışmayı ret edersen evlilik nasıl nasibinde olur ki?" Diye bağırdı Kadriye Hanım. "Evlende kurtulayım artık benimde başım rahata ersin biraz canım" Öyle kırıldımki kapalı dudaklarımın arkasındaki dişlerim birbirine çarpıp duruyordu. Susup gitmek istedim ama annemin sözlerini kendime yediremeyip "Sen rahata ereceksin diye ben istemediğim bir evliliğe razı gelecek değilim anne" dedim sesimi yükselterek. Sesimi yükseltmekten nefret ediyordum ama beni çileden çıkarmak için her yolu deniyorlardı. Sadegül "Abla benim karşı komşumun dilsiz kızı bile evlendi. Sen hâlâ nasipten bahsediyorsun. Evlenmek için çaba bile göstermiyorsun" dedi kinayele. "Sebebi evlenmek istememem olabilir mi acaba?" Diye parladım. Kardeşim evlenince bi havalara giren bekarlara tepeden bakan gıcık gelinlerden olmuştu. Bekarken böyle biri değildi. Belki de hep böyleydi de evlenince kabuğunu kırmıştı kim bilir? "Dert doğurmuşum ben dert" diye söylendi Kadriye Hanım. "İnşallah evden çıktığımda arabanın altında kalıp geberirim" dedim. "Çıkın odamdan giyineceğim hadi çıkın" annemle kardeşimi kollarından tutup odamdan kovdum. Odamın eşiğinde durup "Dengeler senin kontrolünde olmayacak anne. Anla artık bunu. Hepiniz için umutsuz vakayım biliyorum. Ama yapacak bir şey yok." Diye çığırıp kapıyı çarptım. Gardıropumun kapaklarını açıp koyu yeşil feracemi ve mint yeşili şalımı aldım. Bu iki rengin uyumunu seviyordum. Renkleri birbirlerine uydurup giyinirdim. Giyeceklerimi yatağımın üstüne bırakıp gardıropun kapağına yapıştırılmış aynaya bakarak sırtımı perde gibi örten saçlarımı taramaya başladım. Saçlarımı tek omzumun üstüne salıp örmeye başlarken Allah'ım bana sabır ver dedim. Ördüğüm saçlarımı tişörtümün ense tarafından içeri soktum. Feracemi de giyip şalımı gögüslerimi kapatacak bir şekilde başıma geçirdim. Yeni aldıgım hâlâ kutusunda duran yazlık fildişi spor ayakkabımı ayaklarıma geçirdim. Komodinin üstündeki kahverengi çantamı omzuma atıp odamdan çıktım. Mutfakta annemle kardeşimin benim hakkında konuştuklarını duydum. Kapının önünden geçerken "Ben işe gidiyorum" diye seslendim onlara. "Git gitte yetim çocuklar için örgüden bebek işle. El alem çocuk yapıp savursun sende onlara anneleri gibi davran" diye köpürdü Kadriye Hanım. "Evlenirsen tabii Allah'ta nasip ederse kendi çocukların olur onlara bakarsın fena mı?" "Anne yeter artık. Gelme üstüme" deyip hışımla çıktım evden. Sadegül ayaklanıp "Bende evime gideyim Emre'ye öğle yemeği yapmam gerek" deyip ablasının arkasından gitti hemen. Yolda yürürken gözucuyla Sadegül'e baktım. Dar bir tunik ve şalı göğüslerini kapatmak yerine iri topuzunun üstüne rast gele atmış alnındaki saçların birazı görünüyor. Dudakları boyalı, gözleri rimelliydi. Tırnakları uzun ve ojeliydi. Topuklu ayakkabılarıysa sinir bozucu bir şekilde tak tak ediyordu. Dayanamayarak "Açıklardan daha açıksın" dedim. Oysa sırıttı. Sadegül "Senin gibi giyinseydim evlenemezdim bile abla." Kardeşimin yüzüne alık alık baktım. Nefesim ciğerime saplanan bir bıçak gibiydi şimdi. "Ne sanıyorsun abla? Böyle giyinmesem Emre beni fark etmez ve evlenemezdim." "Saçmalık bu" dedim sertçe. "Pardon ne açıdan saçmalık oluyormuş acaba? Evli ve hamileyim. Bak abla biraz güzelliğini ve fiziğini ortaya çıkarmakla zarar etmezsin. Tavsiye ederim. Sürekli gözlerin yere bakarak yürüyorsun. Bir de aşk evliliği yapacağım diyorsun." Durup ona öfkeyle baktım "Hiçbir erkek için Allah'ın haram kıldığı şeyi yapmam." Dedim. Sadegül ablasının koluna girip "Bak abla dükkanın kahvehanenin tam karşısında. Bütün erkekler orada içlerinden beğendiklerin illa olacaktır. Kirpiklerinin altından şöyle bir baksan yeter bile." "Sadegül sen iyice arsız biri olup çıktın. Git yanımdan utanıyorum söylediklerinden." Sadegül küçümseyerek "Böyle kuru kara bir kız olup şöyle bir erkek isterim böyle bir erkek isterim deme o zaman. Zaten seni bizim amca oğlu Raşit'ten başkası almaz" deyip yanından hızla ayrıldı. Kardeşim zehrini akıtıp gitmişti. Söylediklerine hâlâ inanamıyordum. Bir erkeği etkilemek için bir kadının kendini küçük düşürmesini sindiremiyordum. Az önce olanları unutmaya çalışarak seri adımlarla yürüdüm. Kahvehanenin içindeki ve avlusundaki masalar erkek doluydu. Ben dedemden kalan tuhafiyeyi işletmeye başladığımda karşımda sadece bir arsa vardı. Fakat daha sonra mahalleye taşınan bir ailenin oğlu arsayı satın alıp bu kahvehaneyi yaptırmıştı. Babam ve abilerim buranın artık bana uygun bir yer olmadığını dükkanı kapatmam gerektiğini söylemişlerdi. Aylarca bu konu hakkında tartışmıştık sonunda kazanan ben olmuştum.. Ben ailemizde bir gelenek başlatmış onları dinlememiştim. Kahvehanenin sahibini görünce sinirlerim harekete geçti. Kim sürekli kavgacı bir komşusu olsun isterdiki? Dükkanlarımızın ortasından geçen birkaç tane kızın ona imalı imalı bakıp yürümeleriyse daha da sinir bozucuydu. Ama komşumun onlardan etkilenmiş gibi bir hali yoktu. Aman bananeki. Onu takmamaya çalışıp dükkanıma girdim. Yeşim bugün benden önce açmıştı dükkanı. "Hoş geldin abla" dedi Yeşim elinde bir tabak dolusu çörekle küçük mutfaktan çıkıp. Yeşim yanında huzur bulduğum şaşkın çocuktu. "Nasılsın?" "İyiyim. Bak sipariş ettiğin iplikleri toptancı getirdi" dedi Yeşim eliyle Efide'nin sağ tarafını işaret edip. Başımı sağ tarafıma çevirdiğimde boyumu aşan paketlenmiş rengarenk iplikleri gördüm. "Bebeklerde bu poşette" dedi Yeşim. Çocuklara söz verdiğim örgüden yaptığım bebeklerin sonuncusunu dün bitirmiştim. Yeşim sağ olsun hepsini poşete koymuştu. "Teşekkür ederim" dedim ona. Oysa bir şeyler söyleyip söylememe konusunda kararsız kalmış gibiydi "Bir şey mi var?" "Birkaç saatliğine dışarı çıkabilir miyim? Her tarafı sildim süpürdüm. Çayıda demledim" "Çıkabilirsin" dedim. Yeşim rahatlamış bir ifadeyle bana bakıp dükkandan çıktı. O gidince kahvaltımı tek başıma yapmaya başladım. "Kolay gelsin Efide Hanım" Abimdi. Ne için geldiğini biliyordum. Sesimi çıkarmadan çayımdan bir yudum aldım. "Seni burada görmek ne güzel Kemal abi" dedim sırıtarak. "Bak Efide diğerleri gibi sende benim kardeşimsin. Onları korumakla yükümlü olduğum gibi seni de korumakla yükümlüyüm" Alayla "Hayırdır inşallah savaş mı çıktı?" Dedim kaşlarım havalandırıp. Kemal dişlerini sıkıp "Efide ne demek istediğimi biliyorsun çıldırtma beni" diye soludu. "Burası sana uygun bir yer değil" Hışımla ayağa fırladım "Ne istiyorsun abi? Ne istiyorsunuz benden? Tüm gün evde oturamam. Bir okulum vardı onu benden aldınız." "Sebebini bilmiyorsun sanki?" "O kızları ben hamile bırakmadım abi" diye parladım. Lisedeyken sınıfımda birkaç tane kızın diğer sınıflardan olan erkeklerden hamile kalmışlardı. Olay en kısa zamanda duyuldu tabii. Annemin ve ablalarımın ilk yaptığı şey beni bekaret kontrolüne götürmek olmuştu. Babam bütün yalvarmalarıma rağmen beni okuldan almıştı. Aylarca ağlamış diller dökmüştüm. Ailemin inadını kıramamıştım. Okulda öyle kızların olmasının benim ahlakımı bozacağını söylemişlerdi. Onların yüzüne hakkımı hiçbir zaman helal etmediğimi haykırmıştım. Beni okuldan almasalardı bugün tuhafiye işleten biri değil iç mimar olacaktım. O aptalların suçunu bana yüklemişlerdi. Ve o kızların kürtaj olup üniversite okuduklarını öğrenmiştim. Bense bu tuhafiyeye tıkılıp kalmıştım. Bu haksızlığı ölünceye kadar sindiremeyecektim. "Dükkanı kapatıyoruz artık itiraz istemiyorum" "Bu dükkan benim kendimi özgür hissettiğim tek yer. Burası benim kalem. Eğer kalemi yıkmaya çalışırsanız terk ederim bu şehri." "Ama... ama burası erkek dolu" "Her yer erkek dolu abi." "Kadir'le yine konuşacağım bu sefer belki dinler bizi. Sürekli silahlı adamlar girip çıkıyor. Hayatından endişe etmek suç mu yani?" Göğsüm çatlayacakmış gibi olurken "Hayatımı el birliğiyle bitiren sizdiniz zaten. Kadir denilen o manyağın silahlı arkadaşları değil." Dedim. Bölüm sonu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD