bc

AŞKIN BÜYÜSÜ

book_age18+
3.0K
FOLLOW
9.8K
READ
others
drama
sweet
mxb
mystery
enimies to lovers
friendship
spiritual
love at the first sight
stubborn
like
intro-logo
Blurb

"Aşk bazen nefrettir ama nefretini bile seversin."

Hiçbir şeye benzemez aşkın acısı. Tepeden tırnağa ruhun değişir. Nefret köklerini sinsice kalbine salarken intikam gülleri filizlenmeye başlar. Simsiyah güller... Dikenleri sert, acı dolu ve tehlikeli güller... Tıpkı Hande Çakır gibi; cezbedici, büyüleyici, acımasız, tehlikeli... Ruhunu aşka teslim ettiği gecenin sabahında dönüşü olmayan bir intikam büyüsüne karar verdi.

Pişmanlık, aşkın en güzel intikamıdır. Ruhunun her bir zerresini yakar, kavurur. Kalbinin infazını verir. Aşkın büyüsünde yanar, kor olursun. Kerem Salman -buz adam- aşkın büyüsü tüm ruhunu ele geçirdiğinde anlamıştı, bir saman alevinin bir ömür boyu ruhunu kavuran pişmanlığı olacağını.

Aşkın Büyüsü; intikam ve pişmanlığın birbirinde hüküm sürdüğü, karşı konulamaz bir tutkunun hikâyesi.

Hande ile yanacak, Kerem ile kül olacaksınız.

chap-preview
Free preview
ÜZGÜNÜM SARIŞIN
Elimdeki kıyafetlere bakarak “Bunlar fazlasıyla açık, değil mi İpek?” diye sordum. Her zamanki gibi havai olan arkadaşım İpek, bu gece için sırtı bele kadar açık, kalça hizasında, tüm bedeni sımsıkı saran, kırmızı ve siyahın uyumundan oluşan fazlasıyla cesur iki kıyafet uydurmuştu. İpek mi? Köklü bir ailenin, hanım hanımcık kalıplarında yetiştirmeye çalıştığı ama gizliden gizliye içinde deli dolu bir kız büyütmeyi başaran arkadaşımın ta kendisiydi. Elbette bu deli karakterini bastırmak zorunda kalmış ve kendini istemediği biri olmaya zorlamıştı. Ona baktığımda sapsarı uzun dalgalı saçları, cam mavisi kocaman gözleri ile uyum içinde olan; muhteşem gülüşü ve güzel fiziğiyle tüm kızları kendine imrendirecek bir kız görüyordum. Dış görünüşü her ne kadar zarif, alımlı ve çıtkırıldım kızlarınki gibi olsa da herkesçe öyle bilse de onun içinde ne denli bir çılgınlık taşıdığını ben biliyordum. Bunun en büyük örneği ise motor tutkusuydu. Sevgilisi Can’dan ve abisi Kerem’den gizleyerek motor dersleri aldığını; hatta bununda ötesine geçip, uygulamada delilikler yaptığını gözlerimle görmüştüm. Motor onun için vazgeçilmez bir tutkuydu. İpek’in tutkusundan bihaber olan abisi Kerem, bu yaptıklarını bir duysa onu kesin odaya kapatırdı. Kerem demişken… İpek’in abisi. Yakışıklığı ve aklı dillere destan olsa da tam anlamıyla bir buz kütlesiydi. Şu hayatta işten başka bir şey düşünmediğini, başarıyla tamamladığı çalışmalarla gösteriyordu. İpek benim en yakın arkadaşım, aile dostum ve deyim yerindeyse kardeşimdi yıllardır. Ne yazık ki saydıklarımın hiçbiri Kerem için geçerli değil. Çünkü ben Kerem’i tarifsiz bir aşkla seviyordum. İlkokulda bana sataşan çocuğu, sırf benimle uğraştığı için dövmesinden ve beni korumasından beri... O her geçen gün kalbimdeki yerini genişletirken, ben onun için daima İpek’ten farksızdım. Kerem, İpek’i nasıl koruyup kolladıysa beni de aynen öyle koruyup kollamıştı. Bir gün beni göreceğinin ümidi ile bekleyip duruyordum. Çünkü İpek nihayet sevdiğini kazanmış ve çektiği onca acıdan sonra Can ona âşık olmuştu. Bu durum da haliyle benim umudumu ayakta tutuyordu. Tabii ki Kerem de bir gün beni görecekti. Ne zaman bilmiyorum ama bir gün mutlaka beni fark edecekti. ♥ ♥ ♥ Geceki eğlence için fazlasıyla cesurduk. Her iki anlamda da... Kimsenin haberi olmadan İpek’in aklına uyarak partiye gitmenin delilik olduğunun farkındaydım. Bu partinin kızlar için kapatılan bir kulüpte olması içimi rahatlatırken, bunun duyulacağı zaman nasıl bir kargaşa çıkacağını tahmin etmek çok da zor değildi. Kerem bir dünya nasihatte bulunur; Can, İpek ile atışır; Selim ve Bora ise olayları dinler, yardım edecekleri konuda desteklerini esirgemezlerdi. Gerçi Bora; aslen kuzenim olan sülalemin yüz karası Defne yüzünden uçmuş durumdaydı. Defne farklıydı ve ben, onun hakkında hiç iyi şeyler düşünemiyordum. Bora’ya, sürtük pençelerini öyle geçirmişti ki Bora’yı onun girdabından söküp almaya gücümüz yetmiyordu. Mutlaka bir gün düzelecekti. Uçmuş olan aklı yerine gelecek, gözleri açılacak ve kuzenimin o iğrenç yüzünü daha fazla zarar görmeden fark ettiğinde gerçekten kendimi çok ama çok mutlu hissedecektim. İpek ve Kerem babalarını yıllar önce bir trafik kazasında acı halde kaybetmişlerdi. Çok kötü bir gündü. Acının varlığını hissetmeyen kişi yoktu. Bu kayıp her iki kardeş de fazlasıyla ağır atlatmıştı. Gerçi Kerem bu kaybı kaldıramadı ve baya zor zamanların sonucunda soğuk bir adama dönüştü. İpek’se daha çok masum görünümlü hırçın olmuştu. İçinde deli bir kız saklıyordu. Onu kimseye göstermiyordu. Onu her gören çıtkırıldım, melek gibi bir kız zannediyordu. Tabi aslında şeytanında bir melek olduğunu hep atlıyorduk. İpek de Defne’den hiç hoşlanmıyordu. Hele annesi ile evlenmek üzere olan adamın babasının ortak olmasındansa nefret ediyordu. Bir iş peşinde olduklarını tahmin ediyor ve babasının onun şirketinde söz sahibi olması için verdiği hisseye şükrediyordu. En azından annesi bir aptallık ettiğinde onu durdurabilecek hakları vardı. Annesi %25’lik hisseye sahipken, geri kalan kısım abisi ve kendisine bölüştürülmüştü. Her ne kadar bu durum karmaşık olsa da bir gün düzeleceğinden emindim. Ben kim miyim? Hande Çakır... Bu saydığım isimleri yakından tanıyan ama hepsine gölge yaşayan kişiyim. Defne hariç hepsini çok sever, onlarla vakit geçirmekten zevk alırım. Tabii Kerem başka. O her zaman kalbimin tek sahibi olacaktı beni görmeyi denediğinde. ♥ ♥ ♥ Her ikimizi de gece kulüplerinden çıkmayan kızlar gibi gösteren kıyafetlerimiz üzerimizdeydi ve kulübün önünde duruyorduk. Bu kıyafetlerimiz ile bizi gören herkes, her akşam bu tip yerlerde yatıyor zannederdi. Kapıdakilere baktım. İçeride erkeklerin de olduğunu belli eden görevliler, bize sırıtarak bakıyordu. Bu, gerçekten de ateşle oynadığımız anlamına geliyordu. Gözlerimi kapıdakilerden ayırmadan, “İpek, bu akşamdan emin misin?” diye sordum. “Can buraya geldiğini öğrenirse ona veda etmek zorunda kalabilirsin.” Kısa bir sessizlikten sonra İpek’in verdiği karşılık ile gözlerim kocaman oldu. “Belki de çoktan veda etmişimdir.” Yıllarca onun aşkından ölüp bitmiş ve şimdi onu kazanmışken bu söylediği de ne demek oluyordu? Gözlerimi hızla İpek’e çevirdim. “Sadece başka biri olduğunu ve onun beni yeteri kadar sevmediğini hissediyorum Hande. Her zaman bir bahanesi var. Plan yapmaktan ya da benimle yan yana olmaktan sürekli kaçıyor. Ben de kendimi beklenen sona hazırlıyorum. Artık...” dediğinde ise nefesim kesildi. “Ah, şu erkekler! Neden kadınların aptal olduğunu düşünürler ki?” diye geçirdim içimden. Arkadaşımı teselli etmek adına yorum yapacakken susturuldum. “Bu gece eğlenmek istiyorum. Anladın mı Hande?” Ona sadece başımı sallayabildim. Sonra ayaklarım titremesi kalbimin deli gibi çarpmasına eşlik etti ve biz, kulübe doğru adımlarımızı atmaya başladık. O gürültülü müziğin tüm bedenimizi sarmasına izin verdik. Ses o kadar fazlaydı ki neredeyse birbirimizi duymuyorduk. Söylediklerimizi birbirimize duyurmak için de bağırmak zorunda kalıyorduk. Ama kanım kaynamaya başlamıştı. Müzik bedenimi ele geçirirken, ruhumun canlandığını hissettim. Gerçekten iyi geliyordu. Tüm sinirimizin ve gerginliğimin yok olmasını sağlıyordu ve bu mükemmel bir histi. Gece devam ederken barda İpek’in sipariş verdiği shot bardakları gözüme takıldı. Onun yanına gittiğimdeyse İpek gözlerime bakıp “Üç deyince...” dedi. Sonra da üçten geriye saymaya başladı. “Üç... İki... Bir...” İkimizde elimize aldığımız içkiyi tek dikişte bitirdik. İçkinin acılığı tüm boğazımı yakarken, saniyeler içinde tamamen canlanmıştım da. İlk bardağın ardından bir tane daha içtik. Sonra bir tane daha ve bir tane daha... Gece belki de daha yeni başlamıştı. Hem de hızlı ve deli dolu bir şekilde... ♥ ♥ ♥            Saatler hızla geçerken etraf hareketlenmeye ve kalabalık artmaya başlamıştı. İpek çılgınlar gibi dans ederek kendini kaybediyordu. Tabii ki aynı şey benim içinde geçerliydi. Üstelik fazlasıyla içmiştik. Deyim yerindeyse burnumun ucunu görmekte zorlanıyordum. Hatta hayal gördüğümü düşünmeye bile başlamıştım. O kadar ki karşımda eşsiz çelik bakışları ile Kerem’in olduğuna yemin bile edebilirdim. Bunun gerçek olmamasını ümit ederek, gözlerimi hayalimin üzerinde çekmeden çılgınlar gibi dans eden İpek’i dürttüm. Bana ne var der gibi baktığında “Çok fazla içtik sanırım. Hayal görmeye başladım,” dedim. Bu cümleme karşılık İpek kahkaha atarak, “Kimin hayalini görüyorsun Süpermen’in mi?” diye sordu.  Duraksayarak “Çelik Adam, desek daha uygun olur sanırım,” diye karşılık verdim. İpek ikinci bir kahkahanın ardından “Ne saçmalıyorsun Hande?” diye sordu. Hızla bana döndüğünde gözlerim hala öldürecekmiş gibi bir bana, bir de İpek’e bakan Kerem’den ayrılmadan “Şu bize bizi öldürecek gibi bakan kişi ya Kerem’e çok benziyor ya da gerçekten Kerem.” dediğimde ise kısa bir sessizlik oldu. Karşımızdaki adam o çelik bakışları ile bize doğru yaklaşırken İpek “O kesinlikle Kerem, Hande!” diyerek doğruladığında ise yutkunmadan edemedim. Kahretsin! Kerem fazlasıyla kızgın görünüyordu. Bu bakışları onda olduğu sürece onun bir şey söylemeye ihtiyacı yoktu. O bakışlarla bizi öldürebilir, yakıp kül edebilirdi.            Adımları hızlı, sert ve ürkütücü. Kulübün yanıp sönen ışıkları, bu ana daha da gerilim yüklüyordu. Tüm bedenimin yanmaya başladığını hatta alev aldığını hissettim. “Bu adamın çelik bakışları, bir gün kalbimin durmasına sebep olacak,” diye düşünürken dibimize kadar gelmişti Kerem. Bakışları kadar soğuk olan sesi ile “Umarım bu kıyafetlerin ve mekânın sıkı bir açıklaması vardır,” diyerek kanımızı dondururken ellerini göğsünde birleştirmişti. “Çünkü bu gecenin sonunun pek de iyi bitmeyeceğine dair hislerim var,” diye devam ettiğinde ise gülmemek için kendimi zor tuttum. “Hislerim mi var, dedi Çelik Adam?” diye içimden söylendim ve kendimi toparlamaya çabaladım. “Biraz eğlenmek istedik,” diyen İpek’e şaşkınca bakakaldım. Bu kız gerçekten aklını kaybedecek derecede çılgındı. Kerem onu öfkeyle izlerken, İpek’in de ondan kalır yanı yoktu.            “İyi o zaman! Bu eğlenceyi Can ile tamamlamanda da bir sakınca yok,” dediğinde ise İpek’in bakışları sertlikten şaşkınlığa geçiş yaptı. “Can burada mı?” O an Can’ın sesi duyuldu. Tehlike resmen “Geliyorum,” diyordu. Lanet olsun! Bunlar bu gece birbirlerini öldürmezlerse bir daha asla öldürmezlerdi. Zaten anında da didişmeye başlamışlardı. ♥ ♥ ♥            Can ve İpek didişmeleri eşliğinde mekândan çıkarken, Kerem kolumu kavrayıp “Seni de evine bırakalım Sarışın. Bu halinle burada hem de tek başına fazla tehlikedesin,” dediğinde kendimi şöyle bir süzdüm. Tekrardan onunla göz göze geldiğimde ise Kerem sert çıkan sesine hayret de eklenmişti. “O kadar kısa etekle burada kendinizden geçmişçesine nasıl dans edebiliyorsunuz? Üstelik o ayakkabılarla!” Şirince gülümseyerek, “Kabiliyet meselesi işte!” diye söylendim. “Sarhoş da olmuşsun.” Ben yine aynı gülümseme ile “Hala seni tek görüyorum,” karşılığını verdim. Kerem de gülümsedi. “Hadi gidelim Sarışın. Yoksa gerçekten birilerini pataklayacağım,” dediğinde içimdeki bir şeylerin kıpırdadığını hissettim. Ne olurdu sanki şimdi beni korumak adına değil de kıskandığından bu şekilde konuşuyor olsaydı... Bu düşüncelerimin gerçekleşeceğini sanmıyordum ama yine de ümit etmekten başka çarem yoktu. Kerem beni kolumdan tutup sürükleyerek çıkışa doğru götürürken, “Hande...” diyen bir erkek sesinden dolayı duraksadım. Aynı benim gibi olduğu yerde duran Kerem ise ona hiç dönmeden sadece tepki olarak kolumu sıkıyordu. Canım acımaya başlamıştı. Kolumu elinden çektim ve hızla sesin geldiği yöne doğru döndüm. Karşılaştığım kişi Kıvanç’tı. Yan komşum ama samimi olduğum tek erkek arkadaşım da. Onu da çocukluğumdan beri tanıyordum ama hep yurt dışında eğitim aldığından dolayı çok sık görüşemiyorduk. Bu düşüncelerimi bir kenara bırakıp, “Kıvanç...” diye seslendim. Sonra hızla yanına gidip ona sarılacağım sırada belimden çekildim. Sert hatta kaya gibi bir göğse çarptığımda gözlerim kocaman oldu. Bu durumu fark eden Kıvanç da kaşlarını çatarken, gözleri Kerem’i buldu. Kıvanç uzun boylu, düzgün fiziği olan ve kaslı biriydi. Sarışındı ama itici değildi. Yemyeşil gözleri ile kızları delirttiği de kesindi. Çok küçükken beraber başladığımız tekvando kursuna o devam etmiş, hatta birkaç madalya bile kazanmıştı. Tüm bunlara rağmen Kerem’i yere serebileceğinden emin değildim. Kerem’i sadece bir kere kavga ederken görmüştüm ve ondan dayak yiyen kişinin kesinlikle öldüğünü düşünmüştüm. Kıvanç bu durum karşısında “Erkek arkadaşın mı?” diye sordu. İçimden “Ne kadar isterdim sana evet demeyi ama şu anda aşırı korumacı bir abiyi temsil ediyor,” diye geçirdim ve gerçek cevabımı vermek için acele ettim. “Yok, sadece...” daha lafımı bitirmeden sert bir sesle Kerem araya girdi. “Açıklama yapmanı gerektirecek biri değil, gidiyoruz Sarışın.” Sözlerinin ardından nefesimin düzeni öyle bir değişti ki neredeyse nefes alma diye bir şeyin henüz icat edilmediğini düşündüm. Sırtımdan tüm bedenime yayılan ateş ise ayakta durmamı zorlaştırıyordu. Bu gerçekten katlanılması zor bir duyguydu. Ona bu kadar yakınken olabildiğince uzak durmaya çalışmak, duygularımı anlamaması için savaşmak, bunu yaparken de bana âşık olması için dua etmek... Gerçekten saçma salak bir durumdu. Saniyeler geçtikçe artan gerilime Kerem’in belime sarılan kolunu iterek “Hey, şampiyonlar yavaş olun! Burada bir tane Sarışın var ve inanın ikinizle de ilgilenmiyorum. Onun için kavga etmeyin sakın!” dedim ve hızla Kıvanç’a döndüm. “Kerem arkadaşımın abisi, benim de yakın arkadaşım sayılır. Seninle sonra görüşürüz Kıvanç, olur mu?” dedim ve aynı sarhoş ağzıyla Kerem’e dönüp “Bana bak Çelik Adam! İpek’in abisi olman benim de abim olduğun anlamına gelmiyor. O benim arkadaşım. Sinirlerine hâkim ol! Üstelik eve falan gitmiyorum. Kıvanç burada o beni bırakır,” dedim. Fakat bu bakışlar, söylediklerimin aslında boş cümlelerden ibaret olduğunu kanıtlıyordu.            “Seni evine bırakacağım Sarışın,” dediğinde ise nereden geldiğini anlamadığım bir öfke tüm bedenime yayıldı. Sinirli bir sesle “Bana emir vermekten ve sanki senin korumandaymışım gibi davranmaktan vazgeç! Kardeşini aldın. Ben ise kendimi koruyabilecek yaştayım. Burada kalıyorum,” dedim. Kerem önce derin bir nefes aldı. Ardından gözlerime dik dik baktı. Sonra da bana bıkmışçasına “Bitti mi?” diye sordu. Kendimden emin bir şekilde “Evet,” diyerek karşılık verdim. Kerem omuz silkti ve “Sen bilirsin,” diyerek eğildi. Saniyeler içinde kendimi havalanmış, baş aşağıya sarkıtılmış bir şekilde buldum. Beni omzuna atmıştı ve tepinmeme bile müsaade etmemişti. Aşağılık herif! “Hey! Kerem ne yapıyorsun?” “Çok konuşuyorsun Sarışın. Seni evine bırakacağımı söylemiştim,” dedi ve arabaya doğru yöneldi. Annemler evde değildi. Ben evde tek başıma kalamazdım ki... Yani korkardım. Onun için İpek’e gitmiştim zaten. Tam bir şey söyleyeceğim anda etraftaki kahkahalar ile çenemi kapadım. Herkesin bize bakıp, kahkaha attığı kesindi. Bu gerçekten mide bulandırıcı bir durumdu. ♥ ♥ ♥ Saniyeler geçmeden bir arabanın önünde durmuş ve beni omuzundan indirmişti. Ona beni İpek’e götürmesini söylesem de dinlemeyecekti. Zaten çocuk gibi görünüyordum gözünde iyice çocuk olacaktım. Onun için çenemi kapamayı ve bir gece olsun dayanmayı diledim. Kerem beni omuzundan indirdiğinde sert bir sesle “Arabaya Sarışın!” diye emretti. Onun bakışlarına tepki vermeden sertçe kapıyı açıp, hızla arabaya bindim. Ona direnmenin bir anlamı yoktu. Nasıl olsa beni bu arabaya istesem de istemesem de bindirecekti. Saniyeler içerisinde Kerem de arabadaki yerini aldı ve çalışan araba ile geriye doğru savruldum. Bocalayarak kendimi toparlayarak emniyet kemerini taktım. Hızlı arabalardan oldum olası korkmuşumdur. Kerem’in babası da hızı severdi ve korkunç bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Şu hayatta istemediğim şey araba kazasında ölmek olurdu herhalde. Her anını, her saniyesini yaşayarak; her çarpmayı bedenine saplanan her acıyı hissederek ölürsün. Birçok kemiğinin kırılmasını hisseder ve belki de birçok anıyı hatırlarsın. Onun için öleceksem mutlaka uyurken ölmek isterdim. Bir araba kazasında değil. Bu korku dolu düşüncelerimden Kerem’in öfkeli ama alaycı çıkan sesi ile “Hızdan korktuğunu söyleme sakın Sarışın!” dedi. “Ko... Korkmuyorum,” diyebildim kekeleyerek. “Ben de öyle tahmin etmiştim,” diyerek sırıttı. Bir insanın alayla sırıtması bile bu kadar ürkütücü olabilir miydi? Olabilirdi. Bu adamın bakışları, sırıtması, konuşması hatta yardımı bile insanın ürpermesine sebepti. Ama ben bu duyguya resmen âşıktım. Sonra birden gazı kökledi ve ben kendimi sıkı bir panikatak krizine hazırladım. Bu kadar adrenaline benim bünyem dayanmazdı. Hızlanan arabanın içinde elimi kapının koluna dayadım. İstemsizce kapanan hatta sımsıkı yumulan gözlerim, sıklaşmaya başlayan nefesim beni cidden zorlamaya başlamıştı. “Neden bunu yapıyor ki?” diye içimden geçirdiğim esnada arabanın daha da hızlandığını hissettim. Evet, korktuğumu söylersem dururdu ama beni hala büyümemiş görürdü. Hala onun için bir çocuk kalırdım. Onun için hızla gözlerimi açtım. Elimi daha çok sıktım ve ona hiç bakmadan yola odaklandım. Haddinden fazla hızlıydık. En ufak bir sürüş hatasında paramparça olabilirdik. Bunu düşünmemeye ve nefesimi rahatlatmaya çalıştım. Sadece beş dakika... Lanet olsun, sadece beş dakika dayanmam gerekiyor. Sonra evde olacaktım ve o zaman istediği kadar şiddetli geçebilirdi panikatak. Ben bu düşüncelerin içinde dolanıp dururken araba yavaşladı. Etrafa baktığımda evimin bulunduğu sokağa geldiğimizi fark ettim. Bedenim uyuşmuş gibiydi. Nedeni de kendimi çok sıkmamdı. Kerem arabayı durdurup, “Sandığımdan da korkusuzmuşsun Sarışın” dediğinde, ona hiç bakmadan arabadan indim. Sertçe kapıyı çarpınca diğer kapının da açıldığını duydum. Ayaklarım titremeye başlamıştı. Önemsemezmiş gibi çantama uzandım. Anahtarı bulmam, hemen içeriye girmem gerekiyordu. Onun da gitmesi, beni panikatak geçirirken görmemesi gerekiyordu. Lanet olsun ki böyle durumlarda yapmak istediğim hiçbir şeyi yapamıyordum. Tıpkı anahtarı bulamadığım gibi... Kerem de arkamdan geliyordu. Anahtarımı aradığım esnada elimden düşen çantama bir küfür savurdum. Titremem hızlanmıştı. Nefes darlığımın başlaması an meselesiydi. Hızla yere eğilip, çantamdan saçılan eşyalarımı toplamaya başladım. Ellerim titriyor, hatta her geçen saniye daha da şiddetleniyordu. Adımları yaklaştıkça daha çok küfrediyordum. Neden çekip gitmiyordu ki? Başka zaman olsa ilgilenmezdi ama şimdi neden dibimden ayrılmıyordu? Görüş alanıma giren ayakların ardında omuzlarımda hissettiğim kollar ile yukarıya doğru çekilmem bir oldu. O anda daha da sıklaşan nefesim ile Kerem’e baktım. Anında çatılan kaşları ve şüpheciliği üstlenen bakışları eşliğinde “Neyin var?” diye sordu. Ona cevap vermeme fırsat vermeden vücuduma yayılan sarsıntı ile daha da şiddetli titremeye başladım. Kendimi bir çuval gibi hissediyordum. Eğer kollarımı bırakırsa yere yığılacaktım. Bırakmasına da gerek kalmadı zaten. Birkaç saniye sonra kollarına kendimi bırakmak zorunda kaldım. “Lanet olsun! Neyin var Hande?” Sesi farklıydı. Çelik Adam’a ait değil gibi. “Pan- panika- atak” dedim kekeleyerek. Küfrettiğini duydum. Sonrasında ise ayaklarım yerden kesildi ve beni evin aksine arabaya doğru götürmeye başladı. Fark ettiğim şey ile “Hast... Hastane olmaz. Lütfen... Lütfen geçecek. Bak geçecek,” dediğimde durdu. Bir olay karşısında ne yapacağını bilmeyen insanların davrandığı gibi davranıyordu. Gözlerime bakarken, bir küfür daha savurup, “İlacın falan var mı?” diye sordu. Başımı olumsuz anlamda salladım. “Be...ni eve gö... götür. Duş aldığımda geçiyor.” Derin bir nefes alıp geri döndü ve beni kapının oradaki merdivene oturtup, hızla anahtarımın bulmak için yere eğilip anahtarı buldu. Kapıyı açarak beni kucağına aldı. “Banyo nerede?” Titremem azalmaya başlamıştı ama hala sesime bu titreklik yansıyordu. “Merdivenlerden çık!”  O merdivenlerden çıkarken göğsüne daha da sokuldum. Kokusu büyüleyiciydi. Kimisi için beyin uyuşturucu derecede sertken, benim için oldukça çekiciydi. Bir adam odunsu ve baharat karışımı bir koku kullanmamalıydı kesinlikle. Bence bu kokular; aşk büyüsü yapılmışçasına kadınların kalbini fethediyordu. Belki de tüm hormonlarımızı ele geçirip, bizi telafisi zor hatalarla karşı karşıya bırakıyordu. Hiçbir kokunun buna hakkı yoktu. Hem bir kere erkeklerin cazibesine değil de o kokunun büyüsüne kendimizi bırakıyor olma ihtimalimiz daha fazlaydı. Bu durum erkekler tarafından yanlış anlaşılıyordu sadece. Tamam, ben de saçmalıyordum. Sanırım ben, Kerem’in kendine has kokusunda bu gece kaybolacaktım. Merdivenleri çıkmayı sonlandıran Kerem’in kokusunu içime bir kez daha doldurarak, “Karşıdan ikinci oda,” dedim ve odayı gösterdim. Odaya girip, beni banyoya doğru götürdüğünde azalan titremem bir anda hızlandı. Banyonun içine girince beni küvette ayakta duracak şekilde bıraktı ve ardından musluğu çevirdi. Suyun bedenime değmesiyle çığlık attım. Sanki yanlış yapmış gibi “Ne oldu?” diye sordu Kerem. Bu sefer soğuktan titreyen sesimle “Su soğuk,” diye bağırdım. “Ayılmış oldun Sarışın,” dediğinde, başımın hala döndüğünü hissedebiliyordum. Ardından hızla değişen suyun sıcaklığıyla bedenim tarifi imkânsız bir hazzın içine çekildi. Ceketini çıkarıp fırlatan Kerem, üzerinde sadece siyah tişörtü ve koyu renk kot pantolonu ile kalmıştı. Fazlasıyla çekici, fazlasıyla baş döndürücü ve aklımı kaybettirecek kadar yakışıklıydı. Bu çekime karşı koyabilen her kadın Nobel Barış Ödülü’nü hak ediyordu. Kendisininkinden sonra üzerimdeki ceketi çıkardı. Fısıltı gibi çıkan sesimle “Ne yapıyorsun?” diye sordum. Kerem gözlerime hiç bakmadan “Üzerindekileri çıkarıyorum, duş alman gerekiyor,” diyerek açıkladığında hızla gözlerim açıldı. Tüm kıyafetlerimi mi çıkaracaktı? Bu mümkün değildi. Kendimi kollarından kurtarmak için geri çekilip “Ben hallederim,” dediğimde Kerem ile göz göze geldim. Bakışları tam anlamıyla karanlık bir çukuru andırıyordu. İçine dalsan labirente girmiş gibi kaybolur, hiç kimsenin seni bulmasına ve oradan çıkmana müsaade etmezdi. Derin bakışının ardından “Fazlasıyla zorluyorsun Sarışın,” dedi. Arkasını döndü ve kapıdan çıkacağı sırada ayağımın kaymasıyla dengemi kaybettim. Bir anda kendimi Kerem’in kollarında bulduğumda ise suyun altındaydık. Suyun değişen ısısından mı yoksa Kerem Salman’ın ellerinin bedenimde olmasından mıdır bilinmez, bedenim alev almış gibiydi. Su ikimizi de sırılsıklam ederken gözlerimiz bir an bile birbirinden ayrılmadı. Neydi bu? Ya da böyle mi olması gerekiyordu? Anın içinde kaybolmayı ve hiç bitmemesini deli gibi istiyordum ama Kerem’in sesi ile bu büyü bozuldu. “İkimizde alkolün etkisindeyiz Sarışın. Ayrıca sen, beni bu gece fazlasıyla zorluyorsun.” Omuzlarına yerleştirdiğim ellerime bakarak gülümsedim. “Sen Kerem Salman’sın. Hiçbir şeyin etkisinde kalmazsın. Onun için sorun yok Çelik Adam.” Sözlerimin etkisinden dolayı mı bilmiyorum ama Kerem’in dudağında bir gülümseme belirdi. Eli yüzüme yerleşirken Kerem’in yüzü yüzüme yaklaştı. Dudaklarımız arasında milimlik bir ara bırakarak “Bu gece, sabah olduğunda olanları hatırlayamayacak kadar sarhoşum. Ateşle oynama Sarışın!” dedi.  Yutkundum. Bu kadar yakınımda olması gerçekten nefesimi kesiyordu. Ki geçirdiğim panikataktan sonra bölesi bir durum... O toprak kahvesi gözleri suyun altında bile bedenimi yakıyordu. Tüm bedenim kollarında kavruluyor, mantığım yerini şehvete bırakıyordu. Bu çok ama çok farklı bir histi. Hislerimle yönetiliyor gibiydim ve olacaklardan cidden korkuyordum. Bu hislerin sonu ise hayalden de öteydi. “Sabah olunca gideceksen senin olduğunu hatırlamayacağım, demektir. Seni hatırlamadığım içinde sorun olmayaca...” Daha cümlemi bitirmeden o kor edici dudaklar tarafından susturulduğumda ruhumun bedenimden ayrıldığını ve bir ateş kuyusuna atıldığımı hissettim. Kızgın lavların içinde kalmışçasına, kurtuluş çarem yokmuşçasına bıraktım kendimi o kor gibi olan yakıcı dudaklarına. Su bedenimize hücum ederken Kerem’in elleri belime dolanmıştı. Dudakları dudaklarımı eziyordu. Yanıyordum. Tüm bedenimle ve ruhumla... Her bir dokunuşu su ile birleşip bedenimi alev topuna çevirirken ben çoktan zevk denizine dalmış, aklımı kıyıda bırakmıştım. Elleri ile kalçamı kavrayarak beni havaya kaldırdı ve bacaklarımı beline doladı. Dudakları boynuma ve göğüslerime ulaşırken inlemelerim kontrolsüzce arttı. Tüm bedenim kıvranıyordu. Dudakları dudaklarımla tekrar buluştuğunda ise dünya dönmekten vazgeçmişti. Bir anda kıyafetler parçalanmış, saniyeler içinde duştan çıkmış ve yatakta bedenlerimiz buluşmuştu. Öpüşü tüm bedenimi yakarken, bacaklarımın arasındaki yerini almıştı. Dudaklarımı dudaklarıyla örtüp, yavaşça içime girdiğinde acı ve zevk aynı oranda bedenime hücum etmişti. Sertçe gidip gelirken beni benden alıyordu. Beni başka diyarlara götürürken, içimde patlamaya hazır bir volkan var gibiydi. Kerem de bunu fark etmiş gibi “Hadi Sarışın...” diye fısıldadı. Sanki bunu söylemesini bekliyordum. Tüm bedenim parçalara bölünmüş, her bir parçamsa bir başka yere savrulmuştu. Saniyeler sonra Kerem boğucu bir inleme ile tükenmiş, öylece üzerime yığılıvermişti. Tüm bunların yaşandığına ve onun olduğuma inanamıyordum. Bugüne kadar sarılmayı bile hayal edemediğim adamın kollarındaydım. Rüya gibiydi. Belki de öyleydi. Bambaşka bir dünyada, bambaşka imkânsız bir rüya. ♥ ♥ ♥ Sabah olmuştu. Bunun farkındaydım ve ben gözlerimi açmamak için resmen direniyordum. Fazlasıyla yorgun hissediyordum. Bitkindim. Gözlerimi açmak bir kenara dursun, kımıldayacak halim dahi yoktu. Başımın zonklaması da cabasıydı. İnleyerek yerimde dönerken, aklımda canlanan görüntülerle gözlerimin açılması bir oldu. Lanet olsun! Kerem... Yatağın diğer ucunu baktım. Ortalıkta kimse görünmüyordu. Yatakta yavaşça doğruldum ve kasıklarımdaki sızıdan dolayı yüzümü buruşturdum. Sonra gözlerimin önünde canlanan görüntüler, kulağımda yankılanan cümleler arasında kayboluyordum ki bir anda kendimi toparlayarak yataktan çıktım. Üzerime sabahlığımı geçirip banyoya doğru gittim. İçeriden ses gelmiyordu. Yavaşça banyonun kapısını açtım ve içeride kimsenin olmadığını görünce yine aynı yavaşlıkta odadan çıktım. Biraz daha hızlı adımlarla merdivenleri indim. Salonda da kimsenin yoktu. İyi niyetimin son demlerini kullanarak “Belki bir kahve içip, kendine gelmek istemiştir,” diye düşündüm. Mutfakta da kimse yoktu. Gördüklerim ya da görmediklerim hayal kırıklığından başka bir şey değildi. Boğazıma kadar gelen hıçkırığı bastırıp odama çıktım ve gözlerimi sıkıca kapadım. İşini görmüş ve gitmişti. Sabah bir konuşmayı, bir teselliyi bile çok görmüş, belki de hiç önemsememişti. İlk gecemi, tüm benliğimi verdiğim adam; aldığı bu en büyük değeri yok saymış ve sabah olur olmaz kaçıp gitmişti. Bir korkak gibi... Bir hırsız gibi... Bir ödlek gibi... Gitmişti. Başımın döndüğünü hissederken ağır ağır yatağa doğru yürüdüm. Yatağa oturacağım sırada, komodinin üzerindeki not dikkatimi çekti aniden. Titreyen parmaklarımla notu alınca içimin patlarcasına sıkıştığını hissettim. Gözlerim her bir kelimeyi okurken, gözyaşlarım görüş alanımı kapatıyordu. Kalbim bin parçaya bölünüp karanlık kuyulara çekiliyordu. Sanki ruhumu bedenimden söküp alıyorlar ve beni öldürüyorlardı. Kâğıttaki her bir cümle beynimde durmadan yankılanıyordu: “Yaşananlar her ne kadar mükemmel olsa da böyle bir geceyi yaşadığımız için üzgünüm. Birliktelik için hiçbir zaman hazır olduğumu düşünmedim. Şimdi de öyle… Üzgünüm Sarışın ama ikimiz de bu geceyi unutmalıyız.”

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Kalbimin Derininde

read
10.6K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
8.2K
bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
17.7K
bc

HÜKÜM

read
158.6K
bc

Leyl Tutkusu

read
398.3K
bc

Ufaklık | Texting

read
2.5K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
10.5K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook