15/Pedagogla Görüşme

2521 Words
Bir gün sonra.... Seray bakkaldayken telefonu çaldı. Kim arıyordu acaba? Kaşları çatık bir halde merakla ekrana baktı.Eli kalbinde korkuyla bir süre öylece durdu. Birkaç dakika sonra da açtığında '' Alo? '' diye sordu. Karşıdan ince bir kadın sesi duyuldu. Bu ses, Berk'in öğretmeni Betül hanıma aitti. Onun aradığına çok şaşırdı. Betül hanım, '' Hemen okula gelir misiniz? '' diye sordu. Seray da ne olduğunu soramadan telefon kapandı. Seray apar topar okula gitti. Okula giderken Betül hanım 'ın kendisini neden çağırdığını merak etti. Yoksa; Berk 'e bir şey mi olmuştu. Aklındaki kötü düşüncelerle içi içini yerken okulun önüne geldi. Binadan içeriye girdiğinde öğrenciler derste olduklarından çıt çıkmıyordu. Okul; kocaman, bembeyaz yapılı, 5 katlı bir okuldu. İçerisi de; kırmızı ağırlıklı renkteydi. Kapıdan girişte; hemen Atatürk resimlerinin olduğu bir bölüm vardı. İlk katta; dar uzun bir koridor vardı. Koridorun sağ tarafında yan yana derslikler, hemen solunda ise; kocaman bir lavabo bulunuyordu. Seray merdivenlerden ağır ağır çıktı. Öğretmenler odası tam karşıdaydı. Burası; kocaman, şipşirin çok güzel bir odaydı. Beyaz ağırlıktaydı. Kapıdan hemen giriş vardı. Beyaz kocaman bir masa, beyaz sandalyeler vardı. Öğretmenler eşyalarını koysun diye, bir de kocaman bir dolap yapılmıştı. Her öğretmenin kendine ait özel dolabı vardı.. Öğretmenler odasına giderek oğlunun öğretmeni Betül hanım orada mı, Diye baktı. Neyse ki, şans ondan yanaydı. Betül hanım; 25 yaşında, genç kızıl saçları olan, çilli, orta boylu, çok güzel bir kadındı. Çok iyi bir insandı. Öğrencilerini çok severdi, öğrenciler de onu.... 5 senedir bu okuldaydı, daha çok yeni olmasına rağmen, sanki; yıllardır bu okuldaymış gibi öğrencilerle içli dışlıydı. Rehber öğretmendi. Çocuklarla bir anne edasıyla konuşurdu. İşini severek yapardı. Üstünde; beyaz yarasa kollu bluzu altında; kırmızı eteğiyle, yukarıdan topladığı kızıl saçlarıyla koltukta oturmuş, diğer öğretmenlerle sohbet ediyordu. Bir ara kafasını çevirdiğinde Seray'ı gördü. Yüzünde gülümsemeyle ona bakarken, yanına gelmeden önce, arkadaşlarına veda etti. Sonra da, Seray'ın yanına gitti. '' Hoş geldiniz Seray hanım, ben de, sizi bekliyordum. Buyurun odama geçelim. '' diyerek önden ilerledi. Seray da arkasından giderken kalbi korkudan yerinden çıkacaktı. Acaba; Betül hanım ne diyecekti. Kaşları çatılmış, meraklandığı her halinden belliydi. Betül hanım odasının kapısını açarak içeriye girdi. Burası; kocaman siyah ağırlıklı bir odaydı. Kapıdan girişte; hemen siyah bir sandalye ve masa... Onun karşısında; karşılıklı iki koltuk vardı. Hemen sağ tarafta; kocaman bir kitaplık vardı. Raflarında çeşitli yazarlardan rehberlik üzerine ele alındığı kitaplar bulunuyordu. Seray telaşla etrafına bakınırken, Betül hanım, '' Buyurun, oturun lütfen. '' diyerek, koltuğu işaret etti. Seray da, gülümseyerek koltuğa oturdu. Tüm dikkatini kadına verdi. Betül hanım 'ın ne diyeceğini merak ediyordu. Yine ne olmuştu acaba? Betül hanım, boğazını hafifçe temizledikten sonra Seray 'a baktı. '' Oğlunuz, Berk hakkında konuşmak istedim.'' dedi. Seray o zaman anladı. Anlaşılan, yine; oğlu sorun çıkarmıştı. Kaçıncı kez bu okula geliyordu Allah bilir.. Artık gelmeye yüzü yoktu. Betül hanım 'a bakarken, ''Berk, yine ne yaptı?' '' diye sordu. Betül hanım da anlayışla gülümseyerek, '' Berk çok değişti. Eskiden çok uysal, ağırbaşlı bir çocuktu. Çok sakindi, arkadaşlarıyla iyi geçinirdi. Ama şu son zamanlarda, bambaşka bir çocuk oldu. Sürekli; kavga çıkaran, arkadaşlarıyla kötü olan.... Derslerine eskisi gibi; yeterince ilgi de göstermiyor. Bir sorun mu, var Seray hanım? '' diye sordu. Seray da, ne diyeceğini bilemedi. Stresten ellerini yumruk yapar vaziyette ovuşturdu. Elleri bütün terlemişti. Babası hapiste diyemezdi. Mecbur bir yalan uydurmalıydı. En sonunda Betül hanım 'a baktı ve ''Babasıyla ayrıyız.'' dedi. Betül hanım önce şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Sonra da dudağını büzerek, '' Ben çok üzgünüm. '' dedi sadece. Sonra da Betül hanım öne eğilerek ellerini masaya dayadı. Seray 'a bakarken, '' Küçük bir tavsiye. Berk 'i bir pedagoga götürmenizi tavsiye ederim. Lütfen! Beni, yanlış anlamayın, bu dönemlerde; çocuklar ağır bir depresyon yaşıyor. En iyi çözüm bu. '' diye gülümsedi. Sonra da bir saniye dercesine masanın altındaki çekmeceyi açtı. Bir yandan da '' Burada, bir yerde olacaktı. '' diye söylendi En sonunda bulmuş olacak ki, '' Hah, işte burada. '' dedi. Seray şaşkınlıkla onu, izledi. Betül hanım eline küçük bir kartvizit alarak ona döndü. Gülümseyerek elindeki kartviziti, '' Bu, arkadaşımın numarası. Kendisi; çok iyi bir pedagogdur. İçiniz rahat olsun. Benim adımı verirseniz yardımcı olacaktır. Adresi de, orada yazıyor. '' diye uzattı. Seray da ayağa kalkarken 'Her şey için teşekkürler. Görüşmek üzere. '' dedikten sonra odadan çıktı. Okuldan ayrılırken elindeki kartvizite bakarak ne yapacağını düşündü. '' Eh, işte böyle. '' diye anlattığında bizim pastahanede oturuyorduk. Ben de, ilgiyle onu dinledim. Ellerini tutarak, '' Hep, yanındayım biliyorsun. '' dedim. Seray da, gülümseyerek elimi okşadı. Bana, '' Sağ ol, Rüya. Sen, olmasan ne yapardım ben. '' dedi. Kahvesinden bir yudum alırken '' Yarın, ilk işim okuldan sonra Berk 'i pedagoga götürmek olacak. Bu akşam, arayıp randevu alacağım. '' ' dedi. Sonra da bana, '' Ben, artık kalkayım. Berk bekler. '' 'diye ayağa kalktı. Seray pastahaneden çıkınca, ben de pastahaneyi kapatarak, eve gittim. Yarını sabırsızlıkla bekliyor olacaktım. Bakalım, Berk ne anlatacaktı. 1 gün sonra... O, sabah Seray erkenden uyanmış, elindeki kartvizite bakarak pedagogun numarasını aramıştı. Dün araştırdığına göre; iyi bir pedagogdu. Psikolog alanında birçok ödülü bulunuyordu. Seray yorumlara da kısaca göz attığında olumlu yorumlarla karşılaştı. Yorum yapanlar genellikle; Gözde hanımdan memnun kalmıştı. Telefon bir süre çaldı, çaldı, çaldı. En sonunda tam kapatıyordu ki, karşıdan genç; 30 yaşlarında bir kadın sesi '' Alo. '' dedi. Seray da derin bir oh çekerek, '' İyi günler. Ben, pedagog Gözde hanımdan randevu alacaktım. Bugün, müsait mi, acaba? '' diye sordu. Karşıdaki kadın da Seray 'a ''Bir saniye. Randevu defterine bir bakayım hemen. Bugün, uygun mu, diye. Sizi, kısa bir süre bekleteceğim. '' dedikten sonra kısa bir sessizlik oldu. Kısa sessizlik sanki uzun bir asır gibi gelmişti ona. En sonunda kadın '' Bugün saat 12 uygun mu, sizin için? '' ' diye sordu. Seray derin bir iç çekerek, '' Evet uygun. Orada görüşmek üzere. '' dedikten sonra telefonu kapattı. Sonra da oğlunun odasına doğru yola koyuldu. Oğlunun odası; masmavi renk ağırlıklıydı. Kapıdan girişte; kocaman beyaz bir gardırop vardı. Onun yanında ise; kocaman tek kişilik Fener bahçe yorganı olan bir yatak bulunuyordu. Yatağın arkasından başlayarak tavanına kadar mavi renkti. Tavanı ise; mavi üzerine yıldız ve ay dedeyle süslenmişti. Oğlu, kocaman yatakta yatmış, saçı başı birbirine girmiş bir halde mışıl mışıl uyuyordu. Koca yatağın içinde minicik kalmıştı. O haliyle çok tatlıydı. Seray gülümseyerek oğlunun yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. '' Günaydın. Kalk, bakalım uykucu. '' diye en tatlı sesiyle seslendi. Oğlu da yatakta uyku mahmurluğuyla, '' Anne ya! Daha; çok erken. Hadi, 5 dakika daha lütfen. '' diye mızmızlandı. Seray oğlunun bu halini çok iyi bildiği için, '' Olmaz, oğlum. Bugün, seninle bir yere gideceğiz. Ama gitmeden önce; güzel bir kahvaltı yapmamız gerek. '' dedi. Oğlu da bunu duyunca hemen uyandı. Kocaman açılmış gözleriyle, '' Nereye gideceğiz anne? Yoksa; lunaparka mı? '' diye sordu. Seray da gülümseyerek '' Hayır, oğlum. Bu sefer; başka bir yere. Ama söz. En kısa zamanda oraya da, gideceğiz. '' dedikten sonra oğlunun saçından öptü. Odadan çıkmadan önce oğluna , '' Hadi, ben kahvaltıyı hazırlayana kadar sen de, elini yüzünü yıka. '' diye uyardı. Sonra da odadan çıktı. Bu sefer de; hemen yan tarafında bulunan bulunan kızının odasına girdi. Burası; pembe, barbie bebek resimleriyle süslenmiş, çok güzel, kocaman şipşirin bir odaydı. Kapıdan girişte; kocaman, beyaz kapılı bir gardırop, onun karşısında; kızının yattığı pembe kocaman tüllü bir yatak vardı. Duvarları pembe renkle boyanmıştı. Seray gülümseyerek kızının yatağına gitti. Kızı da, uyanmış yatakta oturuyordu. Kocaman boncuk gibi; masmavi gözleriyle onu görünce, '' Anne. '' diye gülümsedi. Annesinin boynuna sımsıkı sarıldı. Seray da kızının saçına kocaman bir öpücük kondurarak,'' Prensesim uyanmış mı? Günaydın. '' dedi. Kızı da, annesinin yanağına sulu bir öpücük bıraktı. Seray kızını kucağına alarak, mutfağa gitti. Onu, masaya oturttuktan sonra kahvaltı hazırlamaya koyuldu. Oğlunun en sevdiği, poğaçadan yaparken, kızına, '' Bugün, Rüya ablana gidiyoruz.'' dedi. Kızı da, masada otururken,kollarını iki yana açarak, '' Yaşasın!'' diye bağırdı.Seray da, kızının bu haline gülümseyerek '' Ya sen, Rüya ablanı çok mu özledin? '' diye yanağından öptü. Nazlı da, kocaman boncuk mavisi gözleriyle, '' Evet, anne. Çok özledim. Onunla birlikte pasta yapacağız. '' dedi. Seray kızının Rüyayla iyi anlaşmasından çok mutluydu. Çünkü; Rüya, çok iyi kalpli melek gibi bir kadındı. Çocuklarının ikinci annesi sayılırdı. Çok emeği geçmişti sağ olsun! Seray kızına, '' Bizim de, ağabeyinle bir işimiz var. Onu, bitirince hemen yanına geleceğiz. '' dedi. O sırada yaptığı poğaçaları pişmesi için fırına attı. Kendisine bir bardak çay, çocukları içinde koca bir bardak süt doldurdu. Bir yandan da, masayı hazırladı. Kızı da ona yardım etti. Seray bir kızı olduğu için bir kere daha şükretti. Daha 5 yaşında olmasına rağmen; annesine yardım ediyordu. O sırada Berk de gelmiş, masaya oturdu. Hep birlikte fırından çıkan tazecik poğaçaları yerken, neşe içinde sohbet ettiler. En sonunda Seray hazırlanmış, salonda bekliyordu. Üstünde; beyaz gömlek, altında siyah İspanyol paça pantolon en üstüne de; beyaz ceket vardı. Saçlarını tepeden atkuyruğu yapmıştı. Pedagogun karşısına en iyi şekilde çıkmak istemişti. Kızına da; pembe Barbie'li elbisesini giydirdikten sonra saçını da; topuz yaptı. Oğluna, '' Hadi, oğlum. Bak, biz hazırlandık. Hazır mısın? '' Diye sordu. Oğlu da,' ' Geldim, anne.'' dedikten sonra odadan çıktı. Üstünde; Fener bahçeli bir kazak altında da; mavi pantolon vardı. Hep birlikte, evden çıktılar. Seray 'ın evi, pastahaneye çok yakındı. Yürüyerek pastahaneye gittiler. Pastahaneyi yeni açmıştım. Masaları, sandalyeleri yerleştirdikten sonra kendime şöyle güzel bir kahve yaptım. Bir yandan kahvemi yudumlarken, bir yandan Yiğit 'ten bir mesaj var mı, diye baktım. Gerçekten de vardı. Yiğit bana mesaj göndermişti. Mesajda, '' Hafta sonu kimseye söz verme. Seni, çok güzel bir yere götüreceğim. '' diye yazmıştı. Gülümseyerek mesajı defalarca okudum. O sırada Nazlı'nın '' Rüya abla. '' diye bağırışını duydum. Kafamı kaldırdığımda pastahaneye girmişlerdi. Elimdeki telefonu bırakarak, '' Hoş geldiniz. '' dedim. Nazlı koşarak bana sımsıkı sarıldı. Eğilerek onun saçından öptükten sonra Seray' a' ' Nasılsın? '' diye sordum. O da bana, '' İyiyim. Oğlumla, biraz gezeceğiz. '' diye göz kırptı. Dükkandan çıkmadan önce Nazlıya '' Rüya ablanı üzme tamam mı? '' diye sıkı sıkı tembihledi. O da, '' Üzmem. '' dedi. Karşılıklı kıkırdadık. Nazlı' nın elinden tutarken, '' Gel, bakalım fıstığım. Hadi, görüşürüz. '' diyerek içeriye gittik Seray'lar da bana el salladıktan sonra oradan ayrıldı. Buzdolabını açarak,, Nazlı'ya '' Ne yapalım? '' Diye sordum. O da, şöyle bir düşündü. Sonra da bana, '' Kurabiye. '' diye neşeyle cevap verdi. Bende, '' Anlaşıldı. O zaman, kurabiye yapıyoruz. '' dedim. Dolaptan yumurta, süt, şeker çıkarıp koca bir kabın içine koydum. Bir yandan çırparken bir yandan da Nazlı'ya '' Bana, un verir misin tatlım? '' diye cevap verdim. O da, bana malzeme konusunda yardım etti. Kurabiyenin malzemelerini koyduktan sonra fırına verdik. Ben de, teyzemi arayarak, Cansu'yu aşağıya getirmesini istedim. İki afacan iyi anlaşıyorlardı. Kısa bir süre sonra teyzemle Cansu kapıdan girdi. İki afacan neşe içinde bağırarak, birbirlerine sarıldılar. Teyzem de, masaya oturdu. Ona bakarak '' ' Nasılsın? '' Diye sordum. Uzun zamandır konuşmamıştık. O da gülümseyerek '' ' Daha, iyiyim. '' Dedi. Bir yandan çocuklara bakarken, bir yandan da, teyzeme '' Ne güzel, anlaşıyorlar değil mi? İkisi de, çok yaralı. Ama onların umurunda değil. '' dedim. Teyzem de başını salladı. Bir süre bizimkileri izledik. Koca bir masaya yan yana oturmuşlar, oyun oynuyorlardı. O kadar tatlılardı ki, onları yememek için zor tuttum kendimi. Cansu mimikler yapıyor, Nazlı da, gülüyordu. Daha sonra o da, '' Bak, ben şimdi ne yapacağım? '' diyerek ejderha taklidi yaptı. O küçücük ağzını açmış, kolları yukarıda ki hali çok tatlıydı. Teyzemle kıkırdadık. O sırada fırındaki pastanın piştiği işareti geldi. Teyzeme, '' Kurabiye yapmıştım. '' diyerek ayağa kalktım. Fırının yanına giderek kurabiyeyi çıkardım. Soğuması için masanın üstüne koydum. Üstüne de; damla çikolata koyduktan sonra olmuştu. Teyzeme '' Kahve yapıyorum, ister misin? '' Diye sordum. O da, olur anlamında başını salladı. Ben de kahveleri yapamaya koyuldum. Birkaç dakika sonra kurabiyeler de olmuştu. Hem, kendimize hem de, çocuklara kurabiye koyduktan sonra yerime oturdum. Kurabiyelerimizi yemeye koyulduk. Teyzeme bakarken, '' Yiğit bey hafta sonu, beni, bir yere götürecekmiş. Neresi olduğunu söylemedi dedim. O da şaşkınlıkla, '' A, ne güzel. Gidin gezin tabii. Ben, yapamadım zamanında. Malum; ev işi, çocuklar derken... '' diye cevap verdi. Masanın üzerinden onun elini tuttum. Üzgün bir ifadeyle ona bakarken, '' Ya, teyze. '' dedim. Teyzem de akan göz yaşını sildikten sonra, '' Tamam, tamam. Ağlamıyorum. Keşke; herkesin böyle patronu olsa. '' diye gülümsedi. Ben de, gülümsedim. O, kasvetli hava gitmiş, yerini neşe almıştı. Teyzeme '' Seray, bugün pedagoga gitti. Bakalım, ne olacak? '' dedim. O da '' Evet ya. Onun da, işi çok zor. '' diye yanıtladı. Ben de, başımı salladım. Biz böyle konuşurken, o sırada Yiğit 'in arabası pastahanenin önünde durdu. Teyzemle o tarafa baktık. Teyzem şaşkınlıkla '' A, bu senin patronun değil mi? '' diye sordu. Ben de gülümsedim.  Yiğit arabadan inerek arka kapıyı açtı. İçinden hediye paketlerinin olduğu kutuyu alarak kapıyı kilitledi. Sonra da ağır adımlarla pastahaneye geldi. Bana bakarken, '' Selam. '' dedi. Bende şaşkınlıkla ona bakarken, '' Yiğit bey. Hoş geldiniz. '' dedim. O da bana, '' Dışarıdaydım. Buradan, geçiyordum, uğrayayım dedim. '' dedi. Sonra da etrafına bakarak, '' Rahatsız etmiyorum, umarım. '' diye cevap verdi. Bende şaşkınlıkla '' Yok. Estefiğrullah. Hiç olur mu öyle şey? Buyurun lütfen oturun. '' diyerek masayı işaret ettim. Yiğit de, kibarca gülümseyerek masaya oturdu . Bende teyzeme Yiğit 'i ''Teyze,, Yiğit bey, Patronum. '' diye takdim ettim. Yiğit 'e '' Yiğit bey, bu da teyzem. '' dedim. İkisi de, gülümseyerek tokalaştılar. Ben de, Yiğit 'e kahve yapmaya gittim. O sırada teyzemle Yiğit de konuşmaya başladılar. Kahve yaparken, Yiğit Duydum. Çok üzüldüm. Şu an nasılsınız peki? '' diye sordu. Teyzem de derin bir nefes alarak omuz silkti. '' İyiyim. '' diye cevap verdi. O sırada kahveler de olmuştu. Ben gülümseyerek, '' Kahveler geldi. '' diye şakıyarak masaya gittim. Konuşma da yarıda kesildi. Yiğit bey ' e kahvesini uzattım. O da, gülümseyerek, '' Teşekkür ederim. '' diyerek kahvesini aldıktan sonra ben de yerime oturdum. Yiğit kahvesinden bir yudum aldıktan sonra teyzeme, '' Neye ihtiyacınız olursa seve seve, yardım ederim. Bunu da, bir özür borcu kabul edin. '' dedi. Cebinden kartvizitini çıkararak teyzeme verdi. Biz böyle konuşurken Cansu yanımıza geldi. Yiğit 'e şaşkınlıkla bakarken, ' 'O, yiğit sen misin?' ' Dedi. Cansu'yaya kötü bir bakış atarak, '' Cansu. '' dedim. '' O, senin arkadaşın değil. Ağabey, o ağabey! '' ' diye uyardım. Yiğit de bana, '' Çocuk o. Boş ver ne istiyorsa onu desin. '' ' dedi. Sonra da '' Değil mi, küçük kız? '' diye sordu. Cansu da başını salladı. Yiğit de, ona doğru eğilerek, '' Evet, o Meşhur Yiğit benim. Bak, sana ne getirdi. '' diye yanında getirdiği hediye paketini Cansu'ya uzattı. Uzattığı paket kocaman mavi renkli olan, üstünde; kırmızı bir kurdele bulunan bir paketti. Cansu da, heyecanla paketi alarak hemen açtı. İçinden; pembe renk elbisesi upuzun saçları olan bir bebek çıktı. Teyzem de, Cansu ' ya '' Teşekkür et, kızım.' 'dedi. Cansu da, '' Teşekkürler. '' dedikten sonra koşarak Nazlı' nın yanına gitti. Ona heyecanla bebeğini gösterdi. Yiğit te kahvesinin son yudumunu içtikten sonra bana, '' Yarın, dediğim gibi; sürpriz bir yere gideceğiz. Ben, artık kalkayım. '' dedikten sonra ayağa kalktı. Ben de, peşinden gittim. Bana, ' 'Eline sağlık. '' dedi. Sonra da Cansu'ya '' Görüşürüz fıstık. '' dedi. Cansu da kıkırdar bir halde, '' Görüşürüz, Yiğit'cim. '' diye karşılık verdi. Bunun üzerine gülüştük. Yiğit de Nazlıya bakarak, '' Bu da, senin. '' dedi. Nazlı da paketi aldı. O da, aynı Cansu gibi; heyecanla açtı. Sonra da Yiğit 'in boynuna sarıldı. O an; öyle duygusaldı ki, ağlamamak elde değildi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD