14/Mahkeme Part 2

2322 Words
Eniştem de karşısına... Sevgilisi ise bizden en arka köşeye oturdu. Birbirlerine acı dolu gözlerle baktılar. O sırada hakim de gelince mahkeme başladı. Hakim, teyzeme '' Davalı Nalan Yılmaz, eşinizden boşanmak istiyor musunuz? '' Diye sordu. Celal bey de ayağa kalkarak, '' Müvekkilim, evlilik birliklerinin temelden sarsıldığını bildirmektedir sayın hakim. Ayrıca; müvekkilim eşinin kendisini aldattığını öğrenmiştir. Üstelik; bu ihanet, 6 ay boyunca sürmektedir. Bu sırada; müvekkilimin hiç haberi olmamıştır. İsterseniz; ihanetin delil olarak, belgeli hali önünüzdeki dosyalarda mevcuttur. '' diyerek cümlesin bitirdi. Hakim de dosyaları inceledi. Dikkatle incelediği çatılan kaşlarından belliydi. Bir süre sonra derin bir nefes alarak enişteme döndü. '' Siz, bu konu hakkında ne söyleyeceksiniz? '' diye sordu. Eniştem şok olmuştu. Konuşamadı bile. Avukatı ayağa kalkarak, '' Nalan hanımın kendisi olay anında orada bulunarak sevgilisini tartaklamıştır sayın hakim! '' Dedi. Teyzemin avukatı da ayağa kalkarak, '' Müvekkilim o an istem dışı saldırmıştır. '' Diye cevap verdi. Hakim, teyzeme bakarak, '' Boşanmayı istiyor musunuz? '' Diye sordu. Teyzem de gururlu bakışlarla ayağa kalkarak, '' Evet. '' dedi. Eniştem de '' Evet. '' dedi. Hakimler kendi aralarında konuştuktan sonra hakim '' Karar. '' diye cevap verdi. Hepimiz ayağa kalktık. Hakim önünde oturan kıza '' Yaz, kızım ''' dedi. '' Türk Aile Mahkeme 1232 sayılı kanununa göre aile birliğinin temelden sarsılması gerekçesiyle, hiçbir olumsuzluk gözetilmeksizin eşlerin boşanmasına karar verilmiştir. Çocukların velayetinin anneye verilmesine, ayrıca; babanın her ay düzenli olarak 500. bin lira nafaka vermesine karar verilmiştir '' dedi. Sonunda bitmişti işte. Hepimiz derin bir nefes aldık. Teyzem enişteme kötü bir bakış attıktan sonra önden ilerledi. Bize bakarak, '' Bitti. '' dedi. Biz de hüzünle ona baktık. Başımızı salladık. Teyzem, '' Burada bir dakika durmak istemiyorum. '' dedi. Avukata teşekkür ettikten sonra oradan ayrıldık. Hep birlikte eve giderken eniştemler de arkamızdan çıktı.. Sevgilisiyle kol kola girmiş gülümsüyordu.  Teyzem eve geldiğinde bitikti. Anneme sımsıkı sarılıp içli içli ağladı. Annem de, '' Ah yavrum! '' diye teselli etti. Bugün; Cumartesiydi. Yiğitle buluşacaktık. Ama gönlüm onları bırakmaya hiç razı değildi. Teyzemin bana ihtiyacı vardı. Yiğit '' Bugün için hazır mısın? '' diye mesaj attığında annem, '' Kim o? '' diye sordu. Ben de, '' Patronum dedim. Annem bana, '' Ne istiyormuş? '' diye sordu. Bende, '' İş için yazmış. Buluşalım, diyor. '' dedim. Sonra da, Yiğit 'e ''Teyzem, eniştemi öğrendi. Onları bu halde bırakıp gelemem. '' diye yazıp gönderdim. Yiğit anlayışlı adamdı, beni anlardı. Annem de bana bakıp, '' Git, kızım. '' dedi. O an şokla ona bakarken, '' Ama teyzem. '' diyecektim ki, annem, '' Zaten bir haftadır perişan oldun sen de. Ben buradayım. Çık gez biraz, iyi gelir dedi. O an hemen Yiğit 'e ''Geliyorum.' ' diye mesaj yazdım. Aceleyle yerimden kalktım. Hemen odama giderek üstüme; beyaz bluz altıma mavi yırtmaçlı kotumu giydim. Saçlarımı da; yukarıdan topuz yaptım. Odadan çıktıktan sonra ayakkabılarımı giyerken bir yandan da anneme, ' ' Çok geç kalmam. Hemen işimi halleder gelirim. Bir şey olursa arayın tamam mı? '' Diye cevap verdim. O da teyzemin yattığı odanın kapısına baktıktan sonra sessizce ' ' Zaten teyzen de uyuyor merak etme. Ben buradayım. Hadi iyi eğlenceler. '' dedi. Ona öpücük attıktan sonra evden koşarak çıktım. Yiğit 'in arabasını görünce kalbim duracaktı. Heyecanla arabanın kapısını açarak bindim. O da bana bakarak, '' Hoş geldin? '' Diye sordu Üstünde; spor bir tişört pantolon vardı. Tam bir balıkçı havasındaydı. Bende gülümseyerek, '' Hoş bulduk. '' dedim. O da arabayı çalıştırdıktan sonra oradan ayrıldık. Birkaç dakika sonra Bebekte eski bir balıkçı arabasının önündeydik. Eski balıkçı arabasına şaşkınlıkla bakarken, Yiğit '' Geldik hadi. '' dedi. Bende gülümsedikten sonra Yiğit arabadan inerek benim tarafıma geçti. Kapımı açarak inmem için elini uzattı. Ben de gülümsedikten sonra elini tuttum. Birlikte tekneye doğru ilerledik. Arabanın önüne küçük ayrı tahta masalar konmuştu. Mis gibi; balık kokusu her yeri sarmıştı. Adam ise arabada taze balıkları pişiriyordu. Yiğit masaya oturduktan sonra adama '' Bakar mısınız? '' diye sordu. 55 yaşlarında kır saçlı kafasında balıkçı şapkası olan güleç yüzlü adam da; arabasını bırakarak bizim yanımıza geldi. '' Hoş geldiniz, buyurun ne alırdınız?'' ' Diye sordu. Yiğit te bana '' Balığını nasıl yersin? Tam mı, yarım mı? '' Diye sordu. Ben de gülerek, '' Yarım olsun. '' dedim. Yiğit te adama '' İki yarım bir de su. '' dedikten sonra adam arabaya gitti. Etrafıma baktığımda masmavi deniz kayalara vuruyordu. Akşam olduğundan her yer ışıl ışıldı. Gökyüzü sanki yıldızlarla bezenmişti. Bir süre sonra Yiğit 'e ' 'Burası çok güzel.' ' dedim. O da gülümsedi. Adam da ekmekleri hazırlamış yanımıza geldi. Ekmekleri verip, '' Afiyet olsun. '' dedikten sonra yanımızdan ayrıldı. Yiğit 'e bakarken o da anlamış gibi,' 'Merak etme, burası çok temiz bir yer. Kaç senedir buraya gelirim, balığı da çok lezzetli. '' dedi.  Bende gülümseyerek ekmeğimden bir lokma alınca yüzümde memnuniyetle Yiğit 'e ' 'Dediğin kadar varmış. Bu, hayatımda yediğim en lezzetli balık. '' dedim. Yiğit te memnun olmuş gibi başını salladı. Balığı yiyene kadar aç olduğumu anlamıştım. En sonunda balığı neredeyse bitirdim. Hatta; üstüne bir yarım daha söyledim. Onu da yedikten sonra Yiğit 'e ' 'Çok yedim. Çatlayacağım dedim. Yiğit böylece bir özelliğimi de öğrenmiş oldu. Ben çok obur bir insandım. Yiğit bir süre yüzüme baktı. Gözlerini bir dakika ayırmıyordu. Bende şaşkınlıkla ona bakarken, '' Bir şey mi oldu? '' diye sordum. Onun yanında rezil olmak istemiyordum. Yiğit bana '' Dudağının kenarında bir şey kalmış. '' dedi. Ben de hemen bir peçete alarak ağzımı temizledim. Yiğit 'e bakarken, ' ' Geçti mi?' ' Diye sordum. O da gülümseyerek temiz bir peçete aldı ve '' Bir saniye. '' dedikten sonra bana doğru eğildi. Ağzımın kenarını yavaşça temizlemeye başladı. Dokunuşu öyle naif öyle sıcaktı ki, içimde sanki; bir şeylerin akıp gittiğini hissettim. Kalbim olabildiğince hızlı atıyordu Yiğit te bir an bana baktı. Elinde ki, peçeteyle öylece kaldı. Bir müddet sonra kendine gelerek, '' Geçti. '' dedi. Ben de teşekkür ettim. Kalbimin atışı hala yavaşlamamıştı. Yiğit 'e bakarken,' 'Kalkalım mı artık? Geç oldu, annemler merak eder. '' dedim. O da hesabı ödedikten sonra oradan ayrıldık. Eve gelirken hala nefes nefeseydim. Bu adam bana ne yapmıştı böyle! Tam bizim mahalleye girmiştik ki, polis araçları siren çalarak yanımızdan hızla geçti. Kendi kendime '' Ne oluyor ya? Onlar bizim sokağa mı gidiyor? '' diye sordum. Yiğit de bana '' Öğreniriz şimdi. '' diyerek arabayı hızla mahalleye soktu. Araba durduğunda gerçekten de polisler bizim mahalledeydi. Yıllardır; alışveriş yaptığımız, küçük mahalle bakkalının önünde; koca bir kalabalık vardı. Arabadan inerek bakkala doğru yürüdüm. Bakkala baktığımda; bakkal Kenan ağabeyi gördüm. Kenan ağabeyi iki polis kolundan tutmuş, dışarıya çıkardılar. Kenan ağabey ise; '' İsteyerek yapmadım. Bir anlık bir şeydi. '' diye kendini savunmaya çalıştı. Kenan ağabey 30 yıldır bu mahallede oturuyordu. Eşiyle birlikte küçük, şipşirin bu aile bakkalını işletiyordu. Eşi Seray; ise 20 li yaşlarının sonunda; siyah saçlı, tülbentli, hanım hanımcık iki çocuğu olan bir kadındı. Eşini çok severdi. Kenan ağabey de zeytin gibi simsiyah saçları olan uzun boylu, 35 yaşlarında bir adamdı. Kimseye kötülüğü dokunamazdı. Ya da; ben öyle zannediyordum. Kenan abiye o sırada çevredekiler '' Yuh! '' diye bağırarak linç etmeye kalktılar. Kenan ağabeyde kelepçeli elleriyle kendini korumaya çalıştı. Polis memurlarından biri de kalabalığı dağıtmaya çalışırken, diğeri ise; Kenan ağabeyi hızlıca polis aracına bindirdi. Kenan ağabey arabaya binmeden eşine, '' Çocuklara iyi bak. Onlar önce Allah 'a sonra sana emanet.' '' dedi. O sırada kalabalıktan bir adam da arabaya bir tekme savurdu. Onlar gözden kaybolurken Seray da o kadar kötü olmuştu ki, bir an bayılacak gibi oldu. Hemen yanına koşarak kollarından tuttum. Onu içerideki sandalyeye oturtarak, '' İyi misin? '' diye sordum. O da zoraki gülümseyerek bana, '' Nasıl, iyi olayım? Bunca yıl kocamı yanlış tanımışım! Meğerse; o göründüğü gibi bir adam değilmiş. Çocuklara böyle bir kötülüğü nasıl yapar? Hala; aklım almıyor. Dokunduğu çocuk koşarak annesine haber vermiş. O da; haliyle şikayette bulunmuş. '' Dedi. Konuşamadı, boğazında sanki; bir yumru varmış da yutamıyormuş gibi oldu. Tekrar göz yaşlarına boğulurken, '' Ondan boşanacağım. Çocuklarıma bu kötülüğü yapamam Çünkü; ben bir anneyim. '' dedi. O böyle çaresizken elimden sadece onun sırtını sıvazlamak, destek olmak geldi. Başka bir yapamadım. İçim parçalandı. Sonra da onu öylece bırakarak Yiğit 'in yanına gittim. Ona bakarken, '' Hala; inanamıyorum. Ekmek almaya geldiğim zaman, hep konuşurduk. Bana, Okulun, bitti mi? '' Diye sorardı.'' dedim. Yiğit de şok olmuştu. Ona bakarken, '' ' Meğerse; göründüğü gibi değilmiş. İçinde bir sapık yatıyormuş da, haberimizi yokmuş. '' dedi. En sonunda Yiğit'le vedalaşarak eve gittim. Annem de durumu öğrenmiş, o da kötü olmuştu. '' Bu adam, bunu nasıl yapar? İçeriden hiç çıkamaz inşallah! Orada yatsın da, aklı başına gelsin. '' dedi. Babam ise, '' Zaten; ben anlamıştım, vardı bu adamda bir şeyler. Bakışı, bakış değildi. '' diye, kendi kendine söylendi. O da haklıydı. Mahallede onlarca çocuk, genç kız vardı. Ama nereden bilebilirdik ki böyle olacağını.... Onları öylece baş başa bırakarak odama gittim. Yatağıma yatarak olanları düşündüm. Ne olursa olsun; Seray 'ın yanında olacaktım. Onu asla yalnız bırakmayacaktım. 1 hafta sonra... Bugün Kenan ağabeyin duruşması vardı. Seray da duruşmaya katıldı. Biz de gelmeyi teklif etsek de, babam' ' ' Hayatta gitmem. '' diye diretince evde kaldık. Televizyonu açarak haberlerde izlemeye başladık. Aklım Seray'da olduğu için; öylece boş boş televizyona bakıyordum. Acaba; ne yapmıştı? Ne haldeydi bilmiyordum. Annemlerin konuşmalarını bile dinlemedim. Annem en sonunda kumandayı alarak, '' Hah çıktı, çıktı. '' diye televizyonun sesini açtı. O sırada Melisa'yla, Arda da salona geldi. Onlar da televizyonun karşısına geçerek, haberi izlediler. Babam öfkeyle anneme her ne kadar, '' Kapat, şunu hanım! İnsanın sinirini bozmayın. '' dese de annem dinlemedi. Sadece; ' ' Sen de, bir dur bey! ' ' demekle yetindi Babam da ' ' Lahavle. '' çekti. Spikerin arkasındaki kocaman duvarda Kenan ağabeyin fotoğrafı vardı. Öylece donuk bir halde kameraya bakmıştı. Spiker '' Evet, sayın Seyirciler. Şimdi de, bütün ülkenin haftalardır merakla beklediği o haberi açıklıyorum. '' diye söze girdi. Sonra da Kenan ağabeyin mahkemeden çıkarken ki, görüntüleri ekrana yansıdı. Spiker, '' 7 yaşlarında olan kız çocuğuna cinsel saldırıdan yargılanan Fatih'te bakkal işleten Kenan Sert'in bugün duruşması vardı. On yıl hapis cezası alan Kenan Sert ceza evine gönderilmek üzere adli araca bindiriliyor. Detayları öğrenince sizlerle olacağız olacağız. '' dedikten sonra başka bir habere geçti. Babam da sinirle annemin elinden kumandayı alarak, '' Boyu devrilesice! İyi olmuş. '' diye söylendi. O, öfkeyle yerinden kalkarak mutfağa gitti. Annem içten içe Kenan ağabeyin çocuklarına üzülüyordu. Kendi kendine, '' Olan çocuklara oldu. Yavrularım, küçük yaşlarında omuzlarına böyle bir yük bindi. '' Derken başını iki yana salladı. Ben de ayağa kalktım. Tam kapıdan çıkıyordum ki, annem şaşkınlıkla '' Nereye, kızım? '' diye sordu. Ben de '' Seray'a bir bakacağım. Ne oldu, ne bitti. Merak etti. '' dedim. Sabahtan beri içim içimi yiyordu. Hop oturup hop kalkıyordum. O sırada önden Seray 'ın 8 yaşlarında; olan oğlu, Berk ' in sinirle '' Okula gitmeyeceğim. '' diye bakkala girdiğini gördüm. Ona içten içe üzüldüm. O yaştaki çocuğa nasıl anlatılırdı ki... Arkasından hemen Seray bakkala '' Oğlum, bir dur! '' diye girdi. O da; perişandı ama evlatları için ayakta duruyordu. Durmak zorundaydı. Çünkü; o bir anneydi. Ağır adımlarla bakkala ilerlediğimde kapıdan onlara baktım. Seray, Berk 'i kolundan tutmuş, ona bir şeyler söyledi. Berk de; sinirle kolunu kurtararak içeriye gitti. Seray gözlerini yumup derin bir iç çekti. Ayağa kalktığında kapıyı tıklattım. '' Gelebilir miyim? '' diye sordum. Seray şaşırmış olacak ki, '' Tabii, Rüya! Kusura bakma gelsene. '' dedi. Bir yandan da aceleyle göz yaşını sildi. Ama ben görmüştüm. İçeriye girdiğimde masanın hemen karşısına oturdum. Ona baktığımda Seray da '' Oğlan çocuğu, işte. Babasını özlüyor. Ona epey düşkün biliyorsun. Nazlı gibi değil. '' dediğinde başımı salladım. Kız çocukları babaya düşkün olur derlerdi, ama onlar da tam tersiydi. Berk babacı; Nazlı anneciydi. Nazlı; kumral saçları, yemyeşil gözleri, küçük boyuyla çok tatlı bir kızdı. Henüz; 5 yaşındaydı. Berk ise; 7 yaşında kumral, orta boylu, siyah gözlü, bir erkekti. Ama o yaşta olmasına rağmen oldukça olgundu. Sadece; babasını çok seviyordu o kadar.... Ona bunu konduramıyordu. Seray içeriye '' Berk, oğlum. Rüya ablan geldi. Hadi gel de, hoş geldin de. '' diye seslendi. Kısa bir süre sonra odadan Berk çıktı. Yanıma gelerek bana sıkıca, '' Hoş geldin, Rüya abla '' ' diye sarıldı. Ben de gülümseyerek, '' Hoş bulduk, yakışıklı '' diye saçlarını karıştırdım. Berk de ayrıldıktan sonra hemen yanımdaki sandalyeye oturdu. Omuzları çökmüş, başı öne eğikti. Ben de kısa bir süre Seray 'a baktıktan sonra Berk ' e döndüm. Konuşmadan boğazımı temizledim. Hafif bir öksürdüm. O sırada Berk de başını kaldırarak bana baktı. Bende derin bir iç çekerek '' Okula neden gitmek istemiyorsun? '' diye sordum. Okulu; hiçbir çocuk sevmezdi, ben de sevmezdim. Ama Berk 'in bu derece inatla gitmemek istemesi farklıydı. Berk bir süre konuşmadı. Ben de sabırla bekledim. Sonra Berk bir anda, '' Okulda benimle alay ediyorlar. '' dedi. O anı hatırladığı çok belliydi, sesi fısıltıyla çıkmıştı. Çok ağrına gitmişti belli! Serayla birbirimize baktık. Sonra Berk, ' ' 'Bana, senin baban kötü adam. O, sapık diyorlar. Bugün de; bir çocuk babam hakkında kötü konuştu.. Ben de, '' Benim babam kötü değil. '' diyerek onu ittim. Çocuk ağlamaya başladı. O sırada öğretmen geldi. '' Dedi. Şimdi; sebebi anlaşılmıştı. Berk okuldaki çocuklar yüzünden gitmek istemiyordu. Berk sinirle, '' Benim babam sapık değil. '' diye bağırdı. Ben de ona '' Berk anlıyorum, babanı çok seviyorsun. Ama o seni bu halde görse çok üzülürdü. Onu üzmek istemezsin değil mi? '' diye sordum. Berk de başını iki yana salladı. Bende gülümseyerek, '' Hah! işte, o yüzden okulunu bitireceksin. Sonra istediğin mesleği yapacaksın. Baban da, seninle gurur duyacak. O çocuklar seni kıskandıkları için böyle söylüyorlar. Onlar da neler yaşamışlardır. '' dedim. Seray ilgiyle bizi dinledi. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Berk de kocaman gözleriyle, '' Gerçekten ya. Doğru söylüyorsun Rüya abla. '' diye gülümsedi. Sonra da koşarak, '' Ben, dersime devam edeyim. '' diye odaya gitti. Bir çocuğu mutlu etmek kadar güzel bir şey yoktu. Hele; bir annenin gözlerinde o parıltıyı görmek işte bu her şeye değerdi. Seray daha da rahatlamış gibiydi. Ayağa kalkarak, '' Sen, olmasan ne yapardım bilmiyorum, iyi ki varsın. Teşekkür ederim. '' dedi. Birbirimize sarılırken, '' Ben, bir şey yapmadım. Sadece; çocuğu biraz cesaretlendirmek gerek, o kadar. ' ' dedim. Seray 'a ' 'Hoş çakal. '' dedikten sonra gönül rahatlığıyla eve gittim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD