5...

2256 Words
Melisa beni görünce, hayranlıkla beni baştan aşağıya süzerek, '' Abla. '' diye sordu. Ben de ona gülümsedim. Bana bakarken, '' Ne güzel olmuşsun sen? Şöyle, bir dön bakayım. '' demesiyle gülerek kendi etrafımda döndüm. Ona bakarken, '' Hadi, tutma beni, pastayı getir '' diye çıkıştım. Melisa da, '' Tamam. '' diye surat asarak içeriye gitti. Bu kadar sevgi gösterisi yeterdi. En sonunda Melisa elinde pasta paketiyle yanıma geldi. Yavaşça pastayı elime alarak, yürümeye başladım. Tam yolun yarısına gelmiştim ki, yanımda kocaman, lüks camları, filmli, bir araba durdu. Kaşlarımı çatarak, o tarafa baktım. Allah 'ım bu araba niye yanımda durmuştu? Yoksa beni kaçırıp fidye mi isteyeceklerdi. Çok film izliyorsun Rüya! Hem bu düşüncelerin, hep o izlediğin filmler yüzünden. Araba biraz daha hızlı yanımda ilerlerken, bende adımlarımı hızlandırdım. En sonunda, arkamı dönerek, tam yaygarayı koparacaktım ki, arabanın kapısı sonuna kadar açıldı. Takım elbiseli, gayet, yakışıklı, bir adam, koşarak yanıma geldi. Şok içinde ona bakarken, '' Rüya hanım değil mi? '' Diye sordu. Bende bir arabaya, bir de şoföre bakarken, '' E, evet. '' diye kekeledim. Korkudan kalbim duracaktı. Şimdi düşüp bayılacaktım. Şoför memnun olmuş olacak ki, bana gayet kibar bir şekilde, '' Beni sizi almam için Ahu hanım gönderdi. Gideceğiniz yere kadar ben eşlik edeceğim. '' dedi. Bende derin bir nefes alarak oh çektim. Gözlerimi kapatarak sakinleştim. Düşündüğüm şey değildi. Şoför bana baktıktan sonra, koşarak, binmem için arabanın arka kapısını açarak bekledi.Ben de ona kibarca gülümseyerek arabaya bindim. Şoför de kapımı kapattıktan sonra da koşarak öne bindi ve araba hareket etti. Yolda giderken gülümseyerek etrafı izlemeye koyuldum. Gideceğimiz yer karşı taraftaydı. Giderken, sahil kenarından gittik. Havayı güzel bulan herkes kendini dışarıya atmıştı. Neredeyse bir 2, ya da 3 saatlik yolumuz vardı. Şoför radyodan hafif bir de müzik açtı. Yolculuğumuz daha da eğlenceli hale geldi. Ahu hanım, ne iyi insandı, benim için araba göndermişti. Gidince kendisine teşekkür edecektim, beni mahcup etmişti. Şoför bana dikiz aynasından bakarken, '' Ahu hanım da, patronumuz da sağ olsunlar, çok iyi insanlar. Beni zor durumdayken işe aldılar. Allah onlardan razı olsun. '' dedi. Ben de gülümseyerek başımı salladım. 2 saat sonra... Nihayet, boğaza bakan, müstakil, 2 katlı, bir evin önünde durduk. Eve baktığımızda resmen ağzım açık kaldı. Burası; kocaman, yemyeşil, ağaçlarla kaplı taşlarla bezenmiş bir yolu olan, çok güzel, 2 katlı müstakil bir evdi. Muhtemelen fiyatı, bizim alamayacağımız kadar yüksekti. Şoför koşarak kapımı açtığında ben de ona teşekkür ettim. Arabadan indikten sonra da eve doğru ilerledim. Ben evi inceleyerek kapıya yürüdüğümde kapı, aniden, sanki hissetmişler gibi açıldı. Karşımda; beyaz önlüklü, çıtı pıtı, simsiyah, lüle halinde omuzlarına dökülen saçları olan, esmer tenli, çok güzel uzun boylu bir kız çıktı. Bana bakarken, '' Hoş geldiniz Rüya hanım, buyurun içeriye geçin.'' diyerek, geçmem için kenara çekildi. Ben de gülümseyerek elimde ki pastayı kadına uzattım. Kadın bana bakarken, '' Ben, montunuzu da alayım. '' diye cevap verdi. Bende montumu uzatınca, kadın kapıyı kapattı. Bana bakarken, '' Buyurun, salona geçin. '' diyerek mutfağa ilerledi. Ben de evin içini incelemeye başladım. Evden girişte; kocaman, lüks, uzun bir koridor çıkıyordu. Hemen yanında; döner merdivenler vardı. Koridora, ayrı ayrı, tablolar asılmıştı. Muhtemelen; aile fotoğraflarıydı. Sonra da salona ilerledim. Burası da; iki üç merdivenle inilen, kocaman, beyaz ağırlıklı olan çok güzel bir salondu. Hayran kalmıştım. Salonun ortasında; gri koltuklar, ortada da kocaman beyaz, bir sehpa.... Hemen köşede ise; ailecek oturulan, kocaman yemek masası... Burada yemeklerini yiyor olmalıydılar. Koltuğa oturmadan, şöyle bir etrafı gezdim. Salondan hemen, bahçeye çıkılıyordu. Bahçede de; hasırdan bir koltuk takımı vardı. Hemen köşesinde ise; kocaman masmavi bir havuz... Tam hayalimde ki gibiydi.. Hep böyle bir evim olsun istemiştim. Derken, gözümü salonun hemen sonunda kahverengi uzun, konsolda bulunan, aile fotoğrafları çarptı. Gülümseyerek, hepsine tek tek baktım. Kiminde; ailecek çıkmışlardı. Fotoğrafların birinde kısa omuzlarında; saçları olan, beyaz teni, yemyeşil, ormanları andıran çok güzel bir kadın, yanında da; siyah, esmer tenli, uzun boylu, 6, ya da 7 yaşlarında bir erkek çocuğu duruyordu. Gülümseyerek kameraya poz vermişlerdi. Bir sonrakine geçtiğimde, elime alarak inceledim. Onda da aynı çocuk, bu sefer tek başınaydı. Üstünde; mavi, birtakım vardı. Saçları güzelce arkaya taranmış olmalıydı. Bu çocuğu bir yerden tanıyor gibiydim, ama nereden? O sırada arkamdan ayak sesleri duydum. Ben fotoğrafa gülümseyerek bakarken, arkamdan bir erkek sesinin, '' Hoş geldin. '' demesiyle birden irkildim. Elimde ki resim çerçevesi, yere düştü. Telaşla ne yapacağımı bilemezken, ona baktım. Oydu, karışımda dikilmiş bana gülümseyen yüzle bakan, Anıl Zengin'den başkası değildi. Aslında, adını bilmiyordum, sadece; yolda kavga ettiğimiz için hatırladım. Bir de kartına bakmıştım. Oradan adını da öğrendim. Şöyle bir baştan aşağıya süzdüğümde, üstünde; mavi takım elbise, saçlarını arkaya taramış bir halde gayet şıktı O da bana hayranlıkla baktı. Anıl bana gülümseyerek yaklaştı. Elim ayağım birbirine dolaştı. Yerdeki, çerçeveye bakarken,' ' 'Şey, ben. '' diye açıklamaya yapmaya kalktım. Anıl, başını sallayarak, '' Sorun değil. '' diye yere eğilerek çerçeveyi eline aldı. Rezil olmuştum, hem de iki kez! Anıl bana bakarken, çerçeveyi, yerine koydu. Neyse ki kırılmamıştı. Yoksa ne yapardım. Anıl yanıma gelerek, '' Gelmene şaşırdım doğrusu, seni seçtiklerini bilmiyordum. Bana da büyük sürpriz oldu. ''Bende gülümseyerek, '' Hoş bulduk, açıkçası bana da. '' deyince ikimiz de kıkırdadık. Anıl saatine bakarken, '' Birazdan parti başlar, ondan önce bir şey içmek ister misin diye sordu. Ben de başımı hayır anlamında sallayarak, kibarca teşekkür ettim. Bu, adamı sevmiştim, ne iyi kalpli çocuktu.Şaşkınlıkla etrafıma bakınırken, '' Evde yalnız mıyız? '' Diye sordum. Anıl da ' ' 'Teyzemler bu gece yok. Biz eğlenelim diye dışarıya çıktılar. Geç gelirler muhtemelen. Sadece; evde biz gençler varız. Doya doya dans, bol eğlence." diye kıkırdadı. Ben de kıkırdadım. O sırada bahçeye baktığımda herkes hemen hemen gelmişti. Bahçedeki hazırlıklar, tamamdı. Her şey çok güzel görünüyordu. Anıl bahçeyi işaret ederek, '' İstersen, biz de yavaştan çıkalım. '' dedi. Bende başımı sallayınca, bahçeye çıktık. Gerçekten de, bahçenin ortasına, beyaz, koca, ayaklı, masalar konulmuştu. Üstünde de; beyaz örtüler, onun üstüne bardaklar, tabaklar, en sonda, tam ortasına vazo içinde papatyalar... O papatyaların mis gibi kokusu buraya kadar gelmişti. Derin bir nefes alırken, o mis gibi kokuyu içime çektim. Anıl bana bakarken, '' Çok güzel olmuşsun bu arada. Aklıma yeni geldi '' dedi. Yanaklarım al al olmuştu, her yanımı ateş basmıştı. Utanarak, '' Teşekkür ederim sizde.'' dedim. Anıl bana, kaşları çatık bir halde bakarken, '' A, şu beyi, bayanı bir rafa kaldıralım. Bir daha duymayacağım. '' dedi. Ben de başımı sallayarak, '' Tamam. '' dedim. Şöyle bir etrafımı incelediğimde mankenler podyumu gibiydi; herkes, birbirinden şıktı bu gece.. Hepsi göz alıcıydı. Arada; birkaç da erkek vardı, onlar da yakışıklıydı. Sonra da, ışıklar bir anda söndü. Etraf karanlığa boğuldu. Herkes nefesini tutmuş, kapıya baktılar. Karanlık olduğu için gelenler pek seçilemiyordu. Sadece bir karaltı... Alkışlar eşliğinde, ' ' iyi ki doğdun Çağla, iyi ki doğdun. '' diye şarkı söylediler. O sırada da; çok güzel, zarif, sapsarı arkadan bir topuz yapmış olduğu saçlarıyla, bembeyaz teniyle, yemyeşil gözleriyle, uzun boynuyla, üstünde,; fuşya düz renkli mini elbisesiyle çok şık bir kadın, yanında da; yine şık gri takım elbisesi olan, simsiyah saçları, esmer teni olan bir adamla kol kola gülümseyerek içeriye girdi. Tam ortaya geldiğinde ışıklar açıldı. Önümde insanlar olduğu için çok seçemedim. Kadın, bir anda manzarayı görünce şok oldu. Şaşkınlıkla ellerini ağzına kapatırken, '' Ya, siz ne yaptınız böyle. '' diye sordu. Kadının en yakın arkadaşı olduğunu tahmin ettiğim, kıvırcık saçlı, esmer tenli üstünde mavi elbisesi olan bir kadın da ona, '' İyi ki doğdun. '' diyerek kocaman sarıldı. O da ona karşılık verdi. Ayrıldıktan sonra da, kadının gözleri dolu dolu etrafına bakınırken, '' İyi ki varsınız, çok mutlu oldum şu anda. '' dedi. Ağladı ağlayacaktı. Kimi onu telefonuyla fotoğrafını çekti, kimi de; yanına giderek, poz verdi. Ben de bakışlarımı gülerek kadından çevirdim. Yanındaki adama baktığımda donakaldım. Bu bu,, asıl olurdu. Şaka mı bu yok artık! Hayal görüyorum kesin diyerek gözlerimi kırpıştırdım. Ama; gerçekti, kanlı canlı karşımda duruyordu. Yiğit Zengin.... Ben onu fark etmiştim, ama o beni fark etmemişti henüz. Nişanlısıyla meşguldü,, adın ona kur yaparcasına gülümseyerek bakıyor, o da ona zoraki gülümsüyordu. Mutsuz olduğu her halinden belliydi. Neyse şimdi bunu düşünecek zaman değildi. O sırada garson masaları gezerek, misafirlere yiyecek ikramında bulundu. Ben de bir kanepe alarak yemeye koyuldum. Yolda gelirken acıkmıştım. Gerçekten de tadı güzeldi. Bildiğin keke benziyordu, beğenmiştim. Garson gülümseyerek bize bakarken, elindeki içecekleri gösterdi. Anıl da bana bakarak, '' Ne içersin? '' diye sordu. Ben de, '' Meyve suyu alayım. '' dedim. İçkiyle aram yoktu, Anıl da bana bir meyve suyu, kendine de; bir kadeh şampanya aldıktan sonra yanımızdan ayrıldı. O gidince de dj kulağına kulaklık geçirmiş, önündeki kocaman masada bulunan plaktan, hareketli bir müzik çaldı. Herkes bir yandan içkisini yudumluyor, bir yandan da müziğin akışına bırakarak dans ediyordu. Kadına baktığımda o da Yiğit 'in elinden tutmuş, karşılıklı gülüşerek dans ettiklerini gördüm. Bir insan niye kendisini sevmeyen biriyle olur ki, hiç anlamış değilim.. Hayır güzel kadınsın, zenginsin. Elini sallasan ellisi... Ama sen sadece bir adama aşık oluyorsun, hem de seni sevmeyen, değer vermeyen birine.. Kafamı sallarken, Anıl 'ın bana gülümseyerek baktığını gördüm. Şaşkınlıkla, ona bakarken, '' Ne oldu? '' diye sordum. O da bana bakarken, bir anda elindeki içkiyi bırakarak bana elini uzattı. Anlamayan bakışlarla bakarken' ''Dans edelim mi? '' Diye sordu. Ben de ona, '' Ben pek beceremem. '' dedim. O da omuz silkerken, '' Olsun, sen bana bırak kendini, hadi. '' diyerek elimden tuttu. Ben de gülümseyerek ona ayak uydurdum. Birlikte dans edenlerin arasına karıştık. O bana tutmam için elini uzattı. Ben de omzuna elimi koydum. Birlikte dans ettik. Gerçekten de yapıyordum bu işi! Anıl bana hayranlıkla bakarken, '' Ben ne demiştim, bak öğrendin işte. ''diyerek göz kırptı. Ben de ona gülümsedim. Biz dans ederken, arkamızdan da kadınla Yiğit dans ettiler. Kadın Yiğit 'e bizi işaret ederek,' 'Bu kız kim? İlk defa Anıl' ın yanında görüyorum, daha önce hiç görmedim. '' dedi. Yiğit te, omuz silkerek, '' Bilmem, Anıl 'ın çapkınlıklarından biridir.' ' diyerek kadına gülümsedi. Benim arkam dönük olduğu için göremediler. Sadece Anıl bana gülümseyerek bakıyor, ben de arada etrafa bakınıyordum. En sonunda dans durmuş, pasta zamanı gelmişti.  Muhtemelen; dilek tutmuştu. Sonra da gözlerini açarak pastayı bir anda üfledi. Alkışlar ıslıklar havada uçuştu. Sıra hediye faslına gelmişti. Herkes tek tek hediyelerini verdi. En son Yiğit kalmıştı, o demek ki hediyesini sona saklamıştı. Karşısındaki kadına gülümseyerek bakarken, kadın da ona nefesini tutmuş bir halde baktı. Yiğit eline aldığı siyah kocaman kutuyu kadına uzatarak, '' Bu senin.'' dedi. Kadın da hayranlıkla hemen kutuyu açmıştı. O kadar büyük kutu mu olur, o küçük kalmış daha büyüğü yok mu, diye içimden geçirdim. Gerçekten görgüsüzlüğün zirvesiydi. Kadın kutuya şok içinde bakarken, kutunun içinden bir ince, zarif taşlarla süslenmiş, çok şık kolye çıkardı. Herkesten, '' O, '' sesleri yükseldi. Alkışlar havada uçuştu. Kadın Yiğit 'e bakarken,' 'Aşkım, bu, çok güzel. Teşekkür ederim. '' diyerek dudağından öptü. Yiğit te ona gülümsedi. Kadın daha sonra arkasını dönerek saçını havaya kaldırdı. Yiğit 'e kolyeyi işaret ederken,' 'Takar mısın?' ' diye sordu. Yiğit te başını sallayarak,, kolyeyi kadının zarif boynundan geçirdi. Kadın bir eli kolyesinde arkasını dönerek Yiğit' e baktı. O sırada garsonlar pastayı götürmüştü. Birkaç dakika sonra, pasta servis edildi. İlk önce misafirlere ikram edildi. Sonra da ev sahiplerine... Kadınla Yiğit pastadan bir lokma aldıklarında, ben de nefesimi tutmuş bir halde onları izledim. Acaba; beğenmişler miydi?  Kadın beğendiğini gösteren bir halde başını salladı. Yiğit te ondan farksızdı.. Yiğit bir anda, '' Ahu? '' diye seslendi. Ahu da; üstünde, zarif, kolları danteli mini elbisesiyle koşarak yanlarına gitti. Kadın da Yiğit 'e bir şeyler söyleyerek yanlarından ayrıldı. Yiğit kadının kulağına kaşları çatık bir halde eğilerek bir şeyler söyledi. Ne konuşuyorlardı bunlar ya! İyice merak etmiştim. Ahu da gülümseyerek, başını salladıktan sonra yanımıza geldi. Anıl 'a kibarca selam verdikten sonra bana,' 'Sizi Yiğit bey bekliyor, hadi gidelim.' ' diyerek gülümsedi. Birlikte oraya gittik. Ahu Yiğit 'e beni işaret ederek,' 'İşte o parmaklarını yedirtecek kıvamda olan lezzetli pastanın sahibi. '' diye cevap verdi. Yiğit te gülümseyerek arkasını döndüğünde, donakaldı. Ben de şok olmuştum, Yiğit ne diyeceğini bilemiyordu.Yani onun evimiydi? burası .Şaşkınlıktan ağzım açık kalmıştı. Sadece aynı anda ağzımızdan, '' 'Sen? Yok artık. '' diye aynı cümleler çıktı. O sırada herkes bizi izliyordu. Kadın da bir arka masada arkadaşıyla konuşuyordu. Bir yandan da bu tarafa bakıyordu. Bozulduğu her halinden belliydi. Yüzü asılmış, kaşları çatılmıştı. Elinde tuttuğu kadehini o sinirle kafaya dikerek, bizim olduğumuz yöne baktı. Biz de hâlâ birbirimize bakıyorduk. Yiğit 'e şok içinde bakarken, ilk konuşan ben oldum.' 'Şaka mı, yok şakaysa, kameralar nerede?' ' diyerek etrafıma sinirle baktım. Ama ortada ne bir kamera vardı ne de biz film çekiyorduk. Gördüklerim tamı tamına gerçekti. Yiğit bana gülümserken, '' Demek kuzenim Anıl 'ın bahsettiği pastacı kız sensin.' ' dedi. Şok üstüne şok yaşıyordum, Anıl Yiğit 'e benden mi bahsetmişti. Vay be! Anıl da olayları benim gibi şok içinde izlerken, '' Siz tanışıyor musunuz? '' Diye sordu. İkimizin de yüzü asılmıştı. Aynı anda '' Maalesef. '' dedik. Aynı gün iki kuzenle de hiç bilmeden tanışmıştım. Şansa bak! Yiğit te başını sallarken, ona '' Tüh ya, sizin davetiniz olduğunu bilseydim, içine zehir koyardım.' dedim. Sinsice gülümserken. Yiğit bir anda yemekte olduğu pasta boğazına kaçtı. Öksürerek bardaktan kalan içkisini yudumladı. Sonra da elini uzatarak, '' Bizimle çalışmayı düşünür müsün? Bugün pastanız çok harikaydı,, arada davet, ne bileyim nişan olduğunda sizden sipariş ederiz? Ne dersin? '' diye sordu. Bu iyi fırsattı, pastanemi büyütmek için son şansımdı. Gülümseyerek, uzattığı elini sıktım. Ona, '' Olur. '' dedim. Yiğit te, '' O zaman anlaştık. '' dedi. İkimizin de keyfi yerine gelmişti. O sırada Yiğit 'in sevgilisi olduğunu anladığım, Çağla, yanımıza geldi. Bize gülümseyerek,, yiğit 'in ' 'Hayatım.' ' diye koluna girdi. Sonra da bakışlarını bana çevirdi. O an bakışlarındaki kıskançlığı çok net gördüm. O yemyeşil bakışlarda, öfke, tehdit vardı. Yiğit 'in koluna girerek, ' 'O, benim.' ' mesajı veriyordu. Bana bakarken '' Bende Çağla. Siz de Rüya olmalısınız? '' diye elini uzattı. Bende elini sıkarak tokalaştık.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD