4/Doğum günü

1944 Words
Eve girdiğimde herkes benden haber bekliyordu. Annem beni görünce, '' Ne oldu kızım? Nereye gittin sen? '' Diye sordu. Duyunca çok kızacaktı.Ben de oflayarak, koltuğa oturduğumda bir süre cevap vermedim. Annem bana merakla bakarken, '' Rüya? '' diye uyardı. Sonra da bana, '' Sana bir soru sordum kızım! Yoksa o adama mı gittin? '' diye korkuyla sordu. İşte beni yakalamıştı. Bende, '' Evet, kızacaksın ama kızma! O, adama gittim. '' dedim. Annem, '' Ah, kızım kendi başına ne diye gidiyorsun, ya başına bir şey gelseydi. '' dedi. Ona gülümseyerek, '' Merak etme annem! O adam bize hiçbir şey yapamaz." diye konuştum. Annem ikna olmamış olacaktı, ama; yine de bir şey söylemedi. O sırada içeriden, kuzenlerim, Cerenle, Cenk, yanımıza geldi. Bir de; küçükleri Cansu vardı. Cenk; en büyükleriydi. Aramızda neredeyse 6 yaş ya var ya yoktu. Lise 3 'e gidiyordu. 2 sene sonra, üniversiteye başlayacaktı. Arda'yla çok iyi anlaşıyorlardı. Sürekli beraberdiler. Cenk siyah; kıvırcık, omuzlarında saçları olan, çok yakışıklı, esmer tenli, bir delikanlıydı. Hafif de kirli sakalı vardı. Beni görünce, gülümsemeyle, '' Vay, kuzenlerin en güzeli gelmiş. '' diye kollarını sarılmam için kocaman açtı. Bende ayağa kalkarken, ona '' Ne haber yakışıklı! '' Diye sımsıkı sarıldım. Bir yandan da kıvırcık saçlarını karıştırdım. Arada onu sinir etmek için hep bunu yapardım. O da, '' Yapma kızım ya! Of, bozdun saçlarımı. '' diye sızlanarak, saçlarını elleriyle düzeltti. Ona cevap olarak kıkırdamakla yetindim. Sonra Cenk yanıma oturarak bacaklarını üst üste attı. Bir eli de benim omzumdaydı. Biz konuşurken, Ceren de gelmiş muhabbete o da katılmıştı. Ceren, Melisayla aynı yaştaydı. O da; üniversiteye gidiyordu. 21 yaşında; kumral omuzlarında, düz saçları olan , ela gözleriyle, bembeyaz teniyle, uzun boynuyla, çok güzel bir kızdı. Üniversitede, tıp okuyordu. Hayali, okul bitince, '' Kalp cerrahı olmaktı. Onu o beyaz önlüğüyle, yakasında asılı olan, kartıyla hayal edince, melek gibi olacaktı. Eminim... Ona doktorluk çok yakışacaktı. Bir de sevgilisi vardı. Henüz 1 sene olmuştu. O da; aynı okuldandı. İlk görüşte aşktı onlarınki. Adı '' Kaan'dı. '' Anlattığına göre; çok yakışıklı, kumral, esmer tenli, uzun boylu, yağız delikanlıydı. Ceren ondan bahsederken yüzünde güller açıyordu. O çocuğu çok seviyordu, çocuk da onu... Onların adına mutluydum. En sonunda evin en küçüğü, en tatlısı, en bilmişi; canımız, Cansu koşarak, '' A, Rüya abla. '' diye yanıma geldi. Bende onu görünce, '' Ay, benim prensesim gelmiş. '' diye sımsıkı sarıldı. O tombul, pespembe yanaklarından doya doya öptüm. Cansu, henüz; ilkokula yeni başlamıştı. Ama; büyümüşte, küçülmüş tabiriyle, tam bir bilmişti. Hani derler ya, '' Çocuktan al haberi diye. Hah işte, bilmediği şey yoktu. Bize sürekli gelerek, '' Biliyor musun, bugün şunu öğrendim. Yok şöyleymiş. '' diye ellerini hareket ettirerek, bir yandan da gözlerini kocaman açarak tatlı tatlı anlatırdı. Onun o sevimli hallerine bayılırdık. Tam yemelikti. Ceren; iki yanı belik saçlarıyla, üstünde; pembe, ayıcıklı, takımıyla, çok güzel, şipşirin, bir kızdı. Diğerlerine nazaran masmavi gözleri vardı. Yine bana, bir şeyler anlatırken, o sırada telefonumun melodisi duyuldu. Kim arıyordu acaba! Telefonumu cebimden çıkartarak, '' Ah! Bir saniye tatlım. '' diye saçından öptüm. Onu kucağımdan indirerek, konuşmak için ayağa kalktım. Herkes bana merakla bakıyordu. Bilmediğim bir numaraydı, isim yoktu. Mutfağa rahat konuşmak için gittim. Telefonu '' Efendim." diyerek açtığımda, karşımda, tatlı, kibar, bir kadını buldum. O da, '' İyi günler, Rüya hanımla mı, görüşüyorum acaba? '' Diye sordu. Gitgide iyice merak etmiştim. Kimdi bu kadın ve beni niye arıyordu. Onun sorusuna '' Buyurun benim. Siz kimsiniz? '' Diye sordum. O da bana, '' Ben sizi, şirketimiz adına verilen davet için aramıştım. Patronumuz Yiğit bey, evinde bir davet verecek. Ben de davet için sizden 200 kişilik pasta yapmanızı isteyecektim. '' dedi. Yiğit bey mi demişti o. Yok canım o Yiğit, düşündüğüm Yiğit değildir değil mi? Hem dünya da sadece o mu var, başka Yiğittir o! Kadın cevap gelmeyince, '' Orada mısınız? '' Diye sordu. Ben de duyduğum sesle daldığım düşüncelerden irkilerek sıyrıldım. Kekeleyerek '' Evet, buradayım. Kusura bakmayın, peki ne zaman bu davet? '' diye sordum. O da bana, '' 2 gün sonra. '' diye cevap verdi. Ben de, '' Orada olacağım. '' diye cevap verdim. Bu işe ihtiyacım vardı. Şimdi gurur yapmanın sırası değildi. Kadın bunun üzerine rahatlayarak, '' Oh, tamam o zaman 2 gün sonra görüşürüz. Ben size gideceğiniz yerin adresini yollarım. '' dedikten sonra telefonu kapattık. Telefonu, heyecanla, kalbime yasladım. Allah 'ım ne olur bu iş olsun, diye içimden dua ettim. Bu iş benim tek şansımdı. Tek kurtuluşumdu. Bir müddet sonra, telefonuma konum geldiğini bildiren ses geldi. Mesaja baktıktan sonra telefonu kapatarak, tekrar salona döndüm. Herkes bana şok içinde baktı. Annemde, merakla, '' Kim miş o kızım? '' Diye sordu. Bende, '' İş için aradılar. '' diye gülümseyerek cevap verdim. Annem '' Ay, hadi inşallah! '' diye mutlulukla söylendi. Yiğit.. O sırada Ahu kapımı çalarak içeriye girdi. Bende ona, '' Hah, buldun mu? '' Diye sordum. Sabahtan beri bunu bekliyordum. O da bana gülümseyerek, '' Merak etmeyin Yiğit bey. Çok güzel bir pastaneyle anlaştım. Doğum gününe her şey hazır olacak. '' dedi. Bende ona, '' Tamamdır Ahu, çıkabilirsin. '' dedikten sonra odadan çıktı. Birkaç dakika sonra da, kapım tekrar çalındı. Bu sefer gelen kimdi acaba? Çağla mı? Yok canım, o günden beri hiç konuşmamıştı. Bildiğin Çağla'ydı, trip atmakta üstüne yoktu. '' Girin. '' diye seslendim. Kapı açıldığında gelen tabii ki kuzenim Anıl 'dan başkası değildi. Yüzünde bir gülümsemeyle içeriye girdi. Aşık, Leyla'lar , gibi; bir hali vardı. Bedeni buradaydı ama; ruhu başka yerdeydi. Bende onun bu haline merakla kaşlarımı çatarken, '' Selam kuzen? '' diye tam karşımda ki koltuğa oturdu. Bacaklarını üst üste atmıştı. Ben de merakla koltuğuma oturarak, ona baktım. '' Selam, hayırdır, ağzın kulaklarında. Ne oldu? '' Diye sordum. O da bana bakarken, '' Bugün yolda şirkete gelirken, bir kıza çarptım. Kız da elindeki pastayla yere kapaklandı. Sonra ben yardımına koştum. '' Dedim. Ben de o anı aklımda bir an hayal ettiğimde kendimi tutamayarak, kahkahalara boğuldum. '' Oğlum, demek yere mi kapaklandı, Allah 'ım o anı görmek isterdim. E, sen ne yaptın? '' Diye merakla sordum. Çünkü kuzenimi tanıyordum. Tam bir iyilik meleğiydi. Herkesin yardımına koşardı, büyük küçük ayırt etmezdi. O da bana, sinirle bakarken, kalemlikten bir kalem alarak, bana fırlattı. '' Gülme oğlum, kız çok kötü düştü. Hem de pastası da ziyan oldu benim yüzümden. Zaten kendimi suçlu hissediyorum, bir de Sen üstüme gelme. '' diye çıkıştı. Kahkahalarımı engellemek adına ellerimi tamam dercesine kaldırdım. Dudaklarımı ısırarak, gülmemeye çalıştım. '' Tamam gülmüyorum, e, sonra ne yaptın peki? '' Diye sordum. O da tavana hülyalı hülyalı bakarken, '' Yanına gittiğimde tabii ilk başta tepki gösterdi. Şok olmuştu ne yapsın. Sonra da bana bağırdı, çağırdı. Yok ahırdan mı, aldın da diye ağzına geleni söyledi. Ama; onu ilk gördüğümde sanki cennete düşmüş gibi oldum. Abi yok böyle bir güzellik. Dupduru, başkalarına hiç benzemeyen bir güzelliği var. '' dedi. Ben de onu gülerek dinledim. Demek bizim oğlan aşık olmuştu ha! Bak şimdi bu kızı çok merak ettim. Sonra aklıma gelmiş olacak ki, '' E, oğlum ne duruyorsun arasana kızı hadi? '' Diye cesaret verdim. O da yattığı koltuktan başını kaldırarak, bana, ciddi misin bakışı attı. '' Ona kartımı verdim. Ama; numarasını almadım, o da dönüş yapmadı. Neyse; başka bir yerde karşılaşırız nasıl olsa. '' ' dedi. Bana dönerek, '' Sen beni boş ver de, sen bu doğum günü işini ne yaptın? '' Diye sordu. Ben de ona göz kırparken, '' Ayarladım bir şeyler. '' dedim. Saate baktığımda neredeyse akşamüzeri olmaktaydı. Hava epey kararmıştı. Ayağa kalkarak, '' O, çok geç olmuş hadi eve gidelim. '' diyerek ofisten çıktık. Arka arkaya arabalara binerek evin yolunu tuttuk. 2 gün sonra... Sabah erkenden kalkmış, yine işimin başındaydım. Bugün koca bir davet vardı ve 200 kişilik bir pasta yetiştirmem gerekiyordu. Kolları sıvayarak pastayı yapmaya başladım. Bakalım pastamı beğenecekler miydi? , içimde heyecanla bunları düşünürken, pastayı çırptım. Kadın benden, çikolatalı, beyaz renkte kocaman bir pasta istemişti. En sonunda pastayı pişmesi için fırına attım. Melisa da bugün dersine ara vermiş, bana yardıma gelmişti. Ona bir yandan '' Ablacım, sen de çikolataları ayıkla da hazır olsun. '' dedim. O da başını sallayarak, '' Tamam abla. '' diye dev bir kase içine, çikolataları ayıkladı. İnsanın kardeşi olması kadar güzel bir şey yoktu, en zor anında yardıma koşardı. Bir yandan da, etrafı temizledim. İkimiz de sabahtan beri çok yorulmuştuk. Bir kahveyi hak etmiştik. Ona bakarken, '' Kahve? '' diye sordum. O da yorgunlukla, '' Ah, nasıl iyi gider. '' diye sızlandı. Kim sıcak bir kahveye hayır diyebilirdi ki... Onun bu haline gülerek, '' Hadi sen geç, ben hazırlayıp geliyorum. '' dedim. Birkaç dakika sonra da kahveler elimde bahçedeki masaya yürüdüm. Melisa gülümseyerek kahvesini alırken, '' Sağ ol abla. '' dedi.Bende '' Afiyet olsun. '' dedikten sonra karşısına oturdum. Güle oynaya, sohbet ederek kahvelerimizi içmiştik. Bir ara Melisa bana bakarak, '' Abla sen bu işi alacaksın, ben sana inanıyorum, yaparsın sen! '' dedi. Canım kardeşim! Onun bana inanması, destek olması her şeyden önemliydi. Gülümseyerek elini tutarken, '' İnşallah canım! İyi ki varsın. '' dedim. O da bana gülümsedi. O sırada pasta olmuş mu diyerek ayağa kalktım. Fırının yanına giderek kapağını açmamla, bütün odayı mis gibi pasta kokusu sardı. Gülümseyerek pastayı çıkararak, masanın üzerine koydum. Melisa da yardıma geldi. Birlikte pastayı süslemeye başladık. Bir yandan da saate baktığımda saat ikiye geliyordu. Pasta yaparken çok zaman geçmiş olmalıydı. Telaşla üstümdeki önlüğü çıkartıp, bir kenara attım. Melisa da bu halimi görünce, '' Ne oldu abla? '' diye sordu. Ben de '' Saat ikiye geliyor, benim bir an önce hazırlanmam lazım, dükkan sana emanet. '' diye dükkandan çıktım. Melisa da, arkamdan, '' ' Tamam, abla! Sen merak etme, ben dükkana bakarım. '' diye seslendi. Panikle merdivenleri çıkarak odama gittim. Annem de bu halime şaşırmıştı. Ona bakarken, '' Bugün iş görüşmesine gideceğim ya." deyince rahatladı. Eliyle alnına vurarak, '' Ah yavrum, ben onu nasıl unuttum. '' dedi. Bir yandan da bana bir şeyler anlatırken, ben de dolabımdan üstüme giyecek bir şeyler aradım. Ne giysem acaba diye düşündüm, durdum. İlk görüşmeydi bu o yüzden biraz şık olmam gerekirdi. İlk izlenim önemliydi. Annemin anlattıklarının çoğunu dinlemiyordum bile; zaten hepsini biliyordum. Genelde mahalle dedikodularıydı. Şu şununla kaçmış, bu bununla evlenmiş gibi.... Bir sürü şey. En sonunda içlerinden bir tanesi vardı ki, onu çok beğenmiştim. Siyah, düz, kolları bohemli, diz üstünde bir elbiseydi. Hem zarif, hem de şıktı. Gülümseyerek elime aldım, aceleyle üstüme geçirdim. Annem yatağımın üstüne oturmuş, beni izliyordu. Merakla bana bakarken, birden, '' Rüya biliyor musun? Bizim arka komşu, Saire Teyzen var ya. '' Dedi. Bende kaşlarımı çatarak, '' E, ne olmuş ona? '' diye sordum. Annem ilgimi çektiğini anlayınca daha da heyecanla anlatmaya başladı. '' Hah işte, onun en büyük kızları vardı, hatırlarsın, Eliz, mahallede küçükken az oyun oynamazdınız. Sürekli; bize gelirlerdi. '' Dedi. Doğru; mahallede tek arkadaşım oydu, adı, Eliz'di. Çok güzel, simsiyah saçları olan, bembeyaz tenli manken gibi bir kızdı. En son duyduğuma göre sevgilisi vardı, onunla evlenecekti. Annem bana, '' İşte onu, istemeye geleceklerdi. Ama; kocası, rahatsızlanınca gelemediler. Sonra da Eliz, Saire teyzeni arayarak, ' 'Anne ben kaçtım, düğünüme beklerim. '' demiş. Olacak iş değil. '' dedi. Onun son söylediğiyle donakalmıştım. Gerçekten olacak iş değildi. Eliz başına buyruk bir kızdı ama; ailesini de dinlerdi. Sözlerinden asla çıkmazdı. Böyle bir şeyi nasıl yaptı hâlâ aklım almıyordu Vallaha büyük cesaret! Saire teyze bizim arka binadaki komşumuzdu. Uzun yıllardır da bu mahallede yaşıyordu. 55 yaşlarında; kır saçlı, zeytin gibi simsiyah gözleri olan, çok tatlı, bir kadındı. Onu çok severdim, o da beni... Kocası da; 60 yaşlarında, kel kafalı tombul, tonton bir adamdı. Elbisemin altına; siyah, merdiven topuklu ayakkabılarımı da giydikten sonra, yüzüme hafif bir makyaj yaptım. Şöyle bir aynaya baktığımda tek kelimeyle mükemmeldim. Elime çantamı alarak, '' Hadi ben kaçtım, akşam görüşürüz. '' diyerek kapıdan çıktım. Annem de arkamdan, '' Melisa nerede? '' diye sordu. Bende, '' Dükkanda. Ha! Bu arada; akşam, erken gelemeyebilirim. Malum; trafik, uzun sürer. Siz beni beklemeyin yatın. '' dedim. Sonra da öpücük attıktan sonra da evden çıktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD