Söylenemeyen Duygular

1366 Words
Yunus Isparta'dan döndüğünden beri iyi değildi. Aklında hep o mahzun gözler düşünmeden yapamıyordu. Bengü'den telefon numarasını almıştı, ama hiçbir şey yapmamıştı. Mesaj çekse ne yazacaktı? Arasa konuşabilecek miydi? Kendini işlerine verip aklını meşgul etmeye çalışsa da olmuyordu. Bengü istemediği biriyle evlendirilecek dediğini hatırlayınca heyecanla telefonunu çıkarıp mesaj yazmaya karar veriyordu. Sonra da sen kimsin ki karışıyorsun diyerek vaz geçiyordu. Unutamadığı bakışlar beynini kemirdikçe de ne yapacağını bilemiyordu. Başkası ile evlenecek bir kızı düşündüğü için kendine kızsa da kalbinden atamıyordu. -Yunus ne yapıyorsun? Bedir günlerdir dalgın dalgın gezen oğlunun bir sıkıntısı olduğunu anlamıştı, ama üstüne gitmeden anlatmasını beklemişti. Gün geçtikçe sessizleşen oğlunun çözemediği bir sıkıntısı olduğunu fark etmişti. Yunus elinde ki yem çuvalını gösterip “Hayvanlar ile ilgileniyorum.” dedi. Bedir hayvanların önünde ki bir sürü yemi görse de ses etmedi. Onun yerine “İşin bitince gel yemek yiyelim.” dedi. İki kişi olunca az bir şeyler hazırlamıştı. Zaten akşam yemeğini de fazla kaçırmaması lazımdı. Doktor artık genç değilsin dikkat et demişti. -Tamam baba geliyorum. Bedir çıkınca Yunus devam etmek için döndüğünde çok fazla koyduğunu fark etti. Akıl mı kalmıştı? Bir kere konuştuğu ve çok kısa gördüğü kızı unutamıyordu. Eli ayağı tutulmuş çaresizce geziyordu. Kendine gelmeye çalışıp ortalığı topladı. Hayvanların suyunu da kontrol ettikten sonra dışarı çıktı. Havayı içine çekip eve doğru yürüdü. İçeri girip banyoda elini yüzünü yıkadığında Isparta da kapı önünde konuşmaları aklına geldi. Unutmak için kafasını sallasa da olmuyordu. Aynada kendine baktığında “saçmalama” diye kendini uyardı. Bengü ne kadar istemiyor dese de belki zamanla o adamı sevecekti. Kendine peki numarasını neden silmiyorsun diye sorduğun da bir cevabı yoktu. Oyalanmayı bırakıp banyodan çıktı ve küçük mutfaklarına girdi. Babasının masaya oturduğunu görünce karşısına geçti. İştahı olmasa da kaşığını alıp bir şeyler yemeğe çalıştı. Bedir isteksiz yemek yiyen oğlunu bir süre sadece izledi. Yine dalıp gitmiş bir şey düşündüğü çok belliydi. -Yunus.. Babasına baktığında “Sen iyi misin?” sorusu geldi. Fazla belli ettiğini biliyordu. Gülümseyerek “İyiyim baba. Kerim çağırdı da gitsem mi onu düşünüyordum.” dedi. Arkadaşı davet ettiği için yalan da değildi. Babasının inanmasını umarak “Gitsem sıkıntı olur mu?” dedi. Kerim ile her zaman buluşuyorlardı. Hatta bazen de birkaç günlüğüne balık tutmaya da gidiyorlardı. Tek yaptıkları da bu oluyordu. Kerim de ailesi ile yaşıyor ve tarlaları ile ilgileniyordu. -Git tabi oğlum. Sana da iyi gelir. Bir an önce hava almak istediği için “Ben çıkayım o zaman geç kalmam.” dedi. Bedir daha doymadan kalktığını fark etse de ses etmedi. Belki arkadaşı ile buluşursa iyi olurdu. -Tamam oğlum. Yunus evden çıktığı gibi Kerim’e tepeye gel diye mesaj atıp arabaya bindi. Aradığı sessizlik olduğu için daha önce de hep buluştukları yere sürdü. Köyün biraz üst tarafında manzarası güzel bir yerdi. Hava biraz serin olsa da sıkıntı değildi. Arabayı par edip indi. Uca doğru yürüyerek kendini yere bıraktı. Hava iyice karardığı için ışıkları yanan evler ve gök yüzü güzel görünüyordu. Araba sesi duyunca dönüp baktığında arkadaşı gelmişti. Kerim arabadan inip yere oturmuş arkadaşına yaklaştı. Elini omzuna koyup yanına yerleşirken “Anlaşılan bir şeyden kaçıyoruz.” dedi. İkisi de ne zaman yalnız kalmak istese buraya gelirlerdi. Yoksa köy kahvehanesinde buluşurlardı. Birkaç kişi daha eşlik etse de ikili daha yakındı. -Kendimden kaçıyorum, ama pek işe yaramıyor. Isparta'dan geldiğinden beri birkaç kere görüşmüşlerdi. Kerim orada bir şey olduğunu anlasa da anlatmasını beklediği için sormamıştı. -Anlat da bakalım ne yapabiliriz. Yunus arkadaşına bakmaktan çekiniyordu. Birinden etkilendim demek zor değildi. Asıl zor olan başkasıyla evlilik hazırlığında olan bir kızı düşünüyor demekti. Kerim sıkılıp durduğunu görünce “Bana da anlatamadığına göre olayımız büyük.” dedi. Onaylar gibi başını sallayınca konuşması için bekledi. Yunus tek başına işin içinden çıkamayacağını biliyordu. Arkadaşına anlatırsa akıl verirdi ve birlikte bir yol bulurlardı. -Isparta'ya gittiğimizde bir kız gördüm. Kerim konunun gönül meselesi olmasına şaşırdı. Arkadaşını baya dertli görünce başka bir şey sanmıştı. -Nerede tanıştınız? -Yengemin akrabasıymış. Kaç kere gittik, ama ilk defa gördüm. Yine ilk karşılaşmaları gözlerinin önüne gelince derin bir nefes aldı. Kerim baya baya kapıldığını anlayınca “Ne oldu kız sana bakmadı mı?” diye takıldı. -Yakında evlenecekmiş… Kerim’in gülümsemesi solarken şaşkınlıkla bakıyordu. “Ne demek evleniyor? Sen…” devamını söylemek istemiyordu. Yunus öyle biri değildi. Arkadaşının ne demek istediğini anlamıştı “İstemediği biriyle zorla evlendirilecek.” Açıklama yapmaya çalıştı. Yine de durumu kurtarmadığı içinde sıkıntıyla önüne baktı. -Yunus bana şu olayı düzgün anlat. En iyisi de bu olduğu için ilk karşılaşma olayından başlayıp Bengü ile olan konuşması dahil hepsini anlattı. Arkadaşının anlamasını bekledi, ama yüzünden pek memnun olmadığını görüyordu. -Bengü de burada yaşıyor. Kuzenin ne düşündüğünü bilemez. Belki de adamı sonra sevecek. Hem akraba diyorsun bir şey yapmaya kalkarsan tüm aileyi de birbirine düşürürsün. Kerim haklı olsa da Yunus aklından ve kalbinden Pırıl’ı atamıyordu. Hiç sevmediği bir şeyi yaptığının da farkındaydı. Evleneceği adamı seviyorsa başkasının helalini düşünüyordu. Sevmiyorsa bile yaptığı ne kadar doğruydu? -Unut mu diyorsun? Hayır demesini umut ederek cevabı bekledi. Kerim direk “Yaşanmadı say ve önüne bak. Sen öyle biri değilsin.” dedi. Yunus karşıya baktığında evet unutmalısın dese de hiç de kolay değildi. Daha numarasını bile silemiyordu. Yine de başka yapabileceği bir şey olmadığı için “Tamam.” dedi. “”””””” Günler geçip giderken dört ay geçmiş ve Alp ve Derin’in düğün günü gelmişti. Yunus babasını da alıp Isparta'ya giderken ne kadar unutmuş gibi gözükse de dört ay sonra Pırıl’ı görme ihtimali heyecanlandırıyordu. Uzaktan bile olsa görmek istiyordu. Kerim unut demişti, ama bastıramadığı duyguları vardı. Isparta'ya dört ay sonra tekrar ayak basınca ilk Ecevit’in evine geçtiler. Akşam için hazırlık ummalı bir şekilde devam ettiği için ev çok kalabalıktı. Her odadan biri çıkıyordu. Çok geçmeden düğün salonuna geçtiler. Gösterilen masaya geçtiklerinde etrafa baktı. Tek tek masalara göz gezdirse de aradığı kişiyi bulamadı. Tam gelmedi diye umudunu kaybediyordu ki ailecek gelen kişileri gördü. Kitlenip kalırken sadeliğine aşık oldu. Bir masaya geçip oturduklarında gözünü ayırmadan izledi. Sadece önüne bakıyor etrafında ne oluyor farkında değildi. Yanında oturan kişilere baktığında acaba o adam da burada mı diye merak etti. Masada yaşı büyük olan kişinin babası olduğunu belliydi. Adamla daha önce tanışmıştı. Diğer iki erkeğe baktığında hatırlayamadı, ama aradığı kişi olmadığı belliydi. Unutacağım yoluma bakacağım demişti. Görmeyince biter sanmıştı, ama olmuyordu. Bu sırada düğün başlamış nikah kıyılmıştı. Herkes eğlenirken Yunus hala Pırıl’ı izliyordu. Geldiğinden beri tek noktaya bakmış hiç kafasını kaldırmamıştı. Bu hali canını sıkarken oturmaktan sıkılıp ayağa kalktı. -Nereye oğlum? Bedir oğlunun üzerinden gözünü ayırmamaya çalışıyordu. Günler geçtikçe içine kapanan oğlunu konuşturmaya çalışsa da hiç işe yaramamıştı. Ne zaman sorsa iyiyim baba sana öyle gelmiştir diyerek geçiştiriyordu. Öyle olmadığını ise ışığı sönen gözlerinden anlıyordu. Artık az uyuyor ve az yiyordu. Eşi olsa belki çare olurdu, ama baba olarak bir şey yapamadıkça üzülüyordu. -Lavaboya gideceğim baba. Bedir tamam deyince uzaklaştı. Pırıl’ın olduğu masanın biraz uzağından geçip lavaboların olduğu koridora girdi. İçeri girip elini yüzünü yıkadı. Pek işe yaramayınca kendini dışarı attığında gördüğü kişiyle adımını atamadı. Pırıl oturmaktan sıkılıp annesine lavaboya gideceğim demişti. Her zaman ki gibi abin götürsün dediği için de Poyraz peşine takılmıştı. Abisinin telefonu çalınca ‘sen gir ben buradayım’ demişti. Biraz olsun yalnız kalıp nefes alırım diye düşünürken karşısında Yunus’u bulmuştu. İkisi de özlemle birbirine bakarken nasıl konuşacaklarını da bilmiyorlardı. Yapmamalıyız deseler de birbirlerine doğru adım attılar. Yunus daha da küçülen yüzü görünce üzüldü. Ne de çok zayıflamıştı. Yanında geçip gitse kendini tutacaktı, ama böyle durdukça bırakamıyordu. Bir şey dese her şeyi göze alabilir miydi? Pırıl onca zaman sonra yine görmenin mutluluğu ile gözleri doldu. Dört aydır neler yaşamıştı ve söz için günler kalmıştı. Ölümüne sürükleniyor gibiydi. Artık istemediğini de söyleyemiyor, kurbanlık koyun gibi bekliyordu. Kalbinde taşıdığı masum aşkını görünce tüm direnci bitmişti. Hızla yanından geçip gitmesi gerekirdi, ama yorgun yüzünü ve zayıfladığını görünce dayanamadı. Zor çıkan sesiyle “Nasılsın?” dedi. Yunus bu adımla bütün gücü biterken yaklaştı. Bu kadar özlemesi normal miydi? Uzun uzun bakmak istiyordu. -İyiyim. Sen nasılsın? Ağlamamak için kendini daha çok sıkarken cevapta veremedi. İzlediği siyahlıkların içine sığınıp orada saklanmak istedi. Buna hakkı olmasa da keşke o da sevseydi dedi. Kavuşmaları mümkün olmasa da istiyordu. Yunus gözlerinde ki hüzün arttıkça hissettiği her şeyi söylemek istiyordu. Belki Pırıl sen ne diyorsun diyerek kızardı da kendine gelirdi. Ya bir şansı varsa o zaman ne yapacaktı? Elini tutup yeni bir hayata adım atabilir miydi? İki kalp bir kıskacın içinde sıkışıp kalmıştı. Seviyorlardı ama ne söyleyebiliyorlar ne de belli edebiliyorlardı. Kavuşamayacaklarını düşünüp susuyorlardı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD