Ailesiyle son zamanlarda konuşmuyordu Oylum, bu yüzden canı çok sıkılıyordu. Aklı sürekli bu konularda gezindiği için bir türlü odaklanamıyordu işine.
O sırada gelmişti Sinan, patronu için yardım istemişti, ve Oylum da bunu kabul etmişti. Akşam iş bitiminde çıktı Oylum dışarıya, tam arabasının kapısını açacaktı ki Sinan başka bir arabadan çıktı. Oylum onu görünce gerildiğini hissetti.
"Bende tam size haber verecektim," dedi unuttuğunu belli etmemeye çalışarak. Sinan yan kapıyı açtı.
"O halde buyrun Oylum hanım," dedi gülümseyerek. Oylum bu adamın iyi biri olup olmadığını anlamıyordu bir türlü, ve iyice şüphe ediyordu.
"Ben kendi arabamla sizi takip ederim," dedi. Sinan ısrarında devam etti.
"Lütfen benimle gelin, arabanızı getirecek kişiler var. O zamana kadar sizinle arabada sohbet ederiz," dediğinde Oylum bu işten vazgeçmek istedi.
Bu adamdan gittikçe şüphe ediyordu, güvenilir gelmiyordu. Vazgeçmesi gerekti bu durumdan, ama sandığı kadar kolay olmadığı ortadaydı.
"Üzgünüm, ama böyle ısrar etmeye devam ederseniz vazgeçeceğim."
Sinan bu sözlerle sinirlense de belli etmemeye çalıştı, bu kadına şimdiden bilgi vermişti, ve bu yüzden bu işi yapmak zorunda olduğunu düşünüyordu.
"Lütfen arabaya binin, kötü bir şey olmayacak!" Oylum itiraz etmek istedi, ama Sinan'ın onu öfkeyle süzdüğünü görünce vazgeçti bundan.
"Peki," dedi durum uzamasın diye. İçinden 'en fazla ne olabilir ki?' sorusu geçince rahatladı ve bindi arabaya. Onlar ilerlerken arkadan da Oylum'un arabası geliyordu.
"Sohbet konusu ne acaba, arabaya binmeden önce sohbet ederiz demiştiniz ya hani?" Sinan birkaç saniye ona döndü, ardından geri yola baktı.
"Şey, Yekta bey çok sinirli biri. Lütfen onunla konuşurken dikkat edin, öfkesine hakim olmakta zorlanıyor, bunu söylemek istemiştim."
Oylum bu sözleri umursamadı, çünkü şimdiye kadar kendisine gelen tüm hastalar aynı vaziyetteydi. Böyle düşünerek rahatladı Oylum, Yekta'nın çok farklı olduğundan habersiz.
"Hiç merak etmeyin, hastalarla nasıl konuşmam gerektiğini biliyorum. Sonuçta yıllarca bunun eğitimini aldım. Ama söyleyecekleriniz bu kadar mı?"
Sinan, Oylum'un daha sonra bu olaydan kaçmasından korktuğu için onu kendi arabasına bindirmişti. Bunu onun yüzüne açık açık söyleyemezdi.
"Biliyorum, ama sandığınızdan daha sinirli biri." Oylum iç çekti buna karşılık olarak. Ardından camdan yolu izledi.
Yaklaşık bir saat sonra tenha bir yere varmışlardı. Buralarda fazla ev yoktu, büyük bir villa dışında.
Oylum arabadan inerken Sinan denen adamın haklı olmasından korktuğunu fark etti, yutkundu bu olanlarla. Gerçekten de tehlikeye mi girmişti?
"Şey, fazla duramam ama!" Buradan bir an önce gitmek istiyordu istemsizce.
"Merak etmeyin, uzun süreceğini sanmıyorum!" Oylum onu takip ediyordu korkuyla. İçeriye girdiklerinde görmüştü adamı, salonda koltuğun üzerinde uyuyordu.
"Gitme, gitme!" Sinan bu sözlerle uzaklaştı.
"Baş başa kalsanız iyi olur, ben durmayayım." Oylum'un itiraz etmesine müsaade etmeden çıktı oradan. Genç kadın duvara yaslandı korkuyla, bu saatten sonra evden kaçması zordu.
Yekta çığlıklar içinde uyandı, nefes nefese kalmıştı. Loş ışıktalardı, bu yüzden fark etmedi karşısında duvara yaslı bir şekilde duran kadını.
"Dayanamıyorum, senin katillerini bulana kadar ölüm yok demiştim, ama olmuyor işte!" Eline masada duran silahı alıp hiç düşünmeden başına yasladı, bunu defalarca kez yapmıştı, ve her defasında da vazgeçmişti geri.
Oylum karşısındaki delice hareket yapan adamı görünce gözleri şok içinde büyüdü, hızla öne atıldı.
"Ne yapıyorsunuz siz, o silahı hemen yerine koyun!" Yekta duyduğu kadının sesiyle hızla silahı ona doğru ilerleyen kadına yöneltti.
"Sen kimsin, evimde ne arıyorsun?" Genç kadın yardım edeyim derken ölümüne mi gelmişti?
OYLUM'DAN
Gerçekten de burada ne arıyordum? Yanlış yaptığımı şimdi daha iyi anlamıştım.
"Be-ben!" Konuşamadım, karşımdaki adam ayağa kalkıp silahıyla bana doğru ilerliyordu. Yutkunmakta bile zorlandımn.
"Buraya neden geldin?" Bakışları tehditkâr bir şekilde gezindi üzerimde, yutkundum istemsizce. Az önce gördüğüm şeylerden sonra bu adamın karşısında durmak bile zor geliyordu.
"Beni... Beni adamınız getirdi buraya, sizi tedavi etmem..."
"Kes sesini! Ben hasta değilim, asıl seni buraya getiren adam hasta!"
Psikolojik danışmanı olacağım adam şimdi beni burada öldürmek için fırsat geziyordu, korkuyla kapıya baktım, ama onu geçmem mümkün değildi. Geçsem bile bu evden çıkmam çok zordu.
"Bakın, madem istemiyorsunuz, o zaman bırakın gideyim! Benim bir ailem var, eğer eve gitmezsem merak edip polisi ararlar," dedim yalvaran bir ses tonuyla. Oysa beni aramazlardı, kavga etmiştik, gelmezsem ve telefonlarını açmazsam bunu gribe yorarlardı.
Bakışları derinleşti, usulca yanıma gelip bir anda çenemden tuttu.
"Seni bırakamam, özellikle gördüğün şeyden sonra! Bu benim imajımı sarsar, böyle bir şeye göz yumamam! Ben aksini söyleyene kadar burada kalacaksın!"
Uzaklaştı. Ne saçmalıyordu bu adam, onun yaptığı intihar teşebbüsü yüzünden benim mi hayatım kararacaktı?
"Aksini ne zaman söyleyeceksiniz, ben burada kalamam!" Kısa bir bakış attı, ve bu bakış bile korkudan titrememe sebep oldu.
"Ölümüne izin verene kadar, doktor!" Bir şey yapmamıştım, onu intihar etmeye çalışırken görmüştüm sadece. Böyle bir şey neden ölümüme yol açıyordu?
"Bana burada bir şey yapmışım gibi davranmaya hakkınız yok! Adamınıza sorun gidin bunun hesabını, böyle ruh hastası biri olduğunuzu bilseydim zaten sizin için buraya kadar gelmezdim!"
Gözleri tekrar bana kaydı, öfkeyle tekrar yaklaşıp hiç beklemediğim bir anda boğazıma yapışıp beni duvara yasladı.
"Bir ruh hastasının yanında fazla konuşuyorsun ufaklık, o yüzden sözlerine dikkat et! Malum, ruh hastası olan kişiler kendisini kontrol etmekte zorlanan kişilerdir!"
Yutkunmak istiyordum, ama boğazımı sıkan eller yüzünden olmuyordu bu. Nefesim kesildi sanki, aniden bıraktı beni. Öksürük krizine girerek oturdum yere.
"Ben işimi yapmak istedim sadece, ama bunun için şu an böyle bir duruma düştüm. Beni bırak, bırakmak zorundasın!"
İlk defa böyle bir adamla karşılaşmıştım, belki de bu yüzden beni öldürecekti, ama şansımı denemek zorundaydım.
"Benimle zıtlaşma, eğer inatlaşırsan ölürsün! Seni kim buraya getirdi, hangi adamım?" Kötü kötü bakıyordu.
Sinan denen adamın aklından zoru mu vardı? Böyle bir adamın yanına neden getirmişti beni?
"Sinan! Derdini onunla çöz, beni ilgilendirmiyor sizin hatalarınız!" Yekta denen adam birkaç saniye baktı.
"Seninle ne yapacağımı daha sonra düşüneceğim, sakın evden çıkma, yoksa sonun olurum küçük kız!"
Başka bir şey demeden evden çıktı, çaresizce ayağa kalktım, etrafta göz gezdirdim. Korkuyordum, bu adamın aklı başında değildi, kurtulmak zorundaydım.
"Buradan bir an önce gitmem lazım," dedim. Gizlice kapıdan baktım, Yekta denen ruh hastası yakındı kapıya.
Hızla uzaklaştım kapıdan, iyice gezindim evi başka bir çıkış yolu bulmak için. Bir kapı daha olduğunu görünce rahat bir nefes aldım, arka kapıya doğru ilerledim.
Dışarı çıktım hızla, bahçede başka bir kapı yoktu, ön kapı dışında!
Yekta ve Sinan konuşuyordu, daha doğrusu bağırıyordu Yekta.
"Sen nasıl bana sormadan böyle bir şey yaparsın Sinan, neye güvendin de yaptın böyle bir aptallık?"
Adamlar kapıdan uzaktı, kapıya yaklaşırsam hızla kurtulurdum.
Çıkmama iki üç adım kalmıştı, yavaş adımlarla ilerliyordum yakalanmamak için.
Tam kapıdan çıkarken silah sesleri patladı ard arda, korkuyla yere eğildim. Ellerimle kulağımı kapatıp korkuyla çığlık attım.
"Yapmaaa!"