3-Avcı ve Av

1004 Words
Korkuyu iliklerime kadar hissediyordum. Arabayı süren adam, avcıydı; ben de onun avıydım. Beni kapana kıstırmış ve yakalamıştı. Artık, elindeydim. Bugün, onun arabasına bindiğimde o adamın sözlerini dikkate alıp ne olursa olsun babamla gitmeliydim. Bir şekilde evlenme konusundan vazgeçmesini sağlayabilirdim. Kutay, arabayı sürerken gözyaşlarım akmaya devam ediyordu. O bir mafyaydı. Ya benim organımı alıp beni öldürürse? Her ihtimal beynimden geçerken ellerimin, sara hastası gibi titrediğini fark ettim. Normaldi. “Bana ne yapacaksın?” diye sordum. Sesimdeki korkuyu hissetmemesi imkansızdı. Sesim titriyordu. Cevap vermemesi daha da korkmama neden olmuştu. Ondan kurtulmam gerekiyordu. Büyük bir evin önünde durunca adamlarının da indiğini gördüm. Kaçmam imkansızdı. Bir yolunu bulmam gerekiyordu. Kutay, bana bir bakış atıp arabadan inince iki adımda benim tarafıma gelmişti. Kapımı açıp “İn,” dedi. Yavaşça indim. Gözyaşlarımdan dolayı buğulu gördüğüm ev kocamandı. Biz de zengindik ama böylesine sahip olmamız için çok paramızın olması gerekiyordu. Evin önünde iki kat korumalar vardı. Evin etrafı da çitlerle örülüydü. Kutay, gözyaşlarımı silmeye kalkınca ellerini ittim. “Dokunma bana,” dedim. İttiğim elimi tutup beni kendisine çekti. Nefeslerimiz birbirine karışırken “Akıllı ve uslu bir kız olacaksın ve burada yaşayacaksın. Sorun çıkartmanı istemiyorum,” dedi. Güldüm. Gülüşüme bakıp şaşırsa da hemen kendini toparladı. “Biliyor musun? Sorun çıkartmadığım tek bir an bile yok. Evden kaçma konusunda da deneyimlerimi varsayarsak buradan kaçmam çok kolay,” dedim, meydan okuyan bir sesle. Kutay, kolumdan tutup içeriye sürüklemeye başladı. Büyük kapıdan içeriye girdiğimizde beni bembeyaz bir giriş karşıladı. Sağ ve solda da beyaz merdivenler vardı. Girişteki kocaman avizeye ise bayılmıştım. Esir hâlinde de olsam bir kadındım ve evi çok beğenmiştim. Kutay, beni sağ taraftaki merdivenlerden yukarı sürüklerken “Bırak, kolumu acıtıyorsun!” dedim. Kolumu biraz gevşetti. Bir odaya geldiğimizde içeriye girdik. Oda, çok güzeldi. Her mobilya beyazdı ve son derece modern döşenmişti. Etrafa baktığımı fark edince “Bana bak! Odanı inceleyecek zamanın olacak,” dediğinde sinirle ona baktım. Ona olan korkumu belli edersem daha kötüsünü yapabilirdi. Bir adım atıp bana yaklaştı. “Bir daha bana adamlarımın yanında meydan okumayacaksın! Ağzının perdesini açma! Benim sabrımı sınama, Belemir!” dedi. Kaşlarımı çattım. “Sınarsam ne olur? Öldürür müsün, mafyacık?” diye sordum. Ben, az önce ona ne dedim? Mafyacık mı? Kutay’ın yüz ifadesine bakıp tepkilerini tartmaya çalıştım ama tepki vermedi. Soğuk bir gülüş sundu, bana. “Bu cesaretine hayranım, Belemir. Bugünkü nezaketimin devam etmesini istiyorsan sözlerine dikkat et,” dedi. Bu bir uyarıydı. Bana yaklaştı. “Ne olacağına gelirsek öldürmem, Belemir. Seni nefesin kesilene dek öperim,” demesiyle geri çekildim. “Rüyanda ancak öpersin! Sakın bana yaklaşma! Beni, burada neden tuttuğunu bilmiyorum ama senden kurtulacağım,” dedim. Bu, cesaret bana nereden gelmişti? Ben de merak ediyordum. “Belemir, uyu,” deyip çıkacakken kolundan tuttum. “Açıklama yapmak zorundasın! Neden beni burada tutuyorsun? Bugünkü adamın söyledikleri neydi? Beni sorularımla bu odada bırakamazsın,” dedim. “Eğer akıllı bir kız olursan özgürlüğüne kavuşursun ve normal hayatını yaşarsın ama burada yaşamak koşuluyla. Seni neden tuttuğuma gelirsek,” deyip bana yaklaştı. Elini, dudağıma götürdü. Alt dudağımı, baş parmağıyla okşadı. Tepki dahi veremedim çünkü bu dokunuşla alt bölgemde bir titreme yaşadım. “Onu zamanı gelince öğreneceksin,” deyip elini çekip odadan çıktı. O zamanın canı cehennemeydi. Buradan kurtulmak zorundaydım. Odama bırakılan çantamın içini açıp telefonuma baktım ama yoktu. Almış olmalıydı. Lanet olsun! Beynimde bir sürü soru işaretiyle saten ve kırmızı nevresimlerin üzerine uzandım. Üzerimdeki beyaz elbise beni rahatsız etse de yanımda kıyafet olmadığı için çıkartamazdım. Gözlerimi kapatıp uyku havasına girmeye çalıştım. *** Sabah, uyandığımda yatağımın yanındaki koltukta oturan Kutay’ı görünce tepki vermedim ama o ayağa kalkıp elinin tersiyle yanağımı okşadı. Ne yapmaya çalışıyordu? “Günaydın,” deyip elini çekti. Cevap vermedim. Her şey çok normalmiş gibi günaydın mı diyordu? Elbisemin iyice yukarı çıktığını fark edince elimle düzelttim. “Telefonum nerede?” diye sordum. “Sana güvenene kadar telefon yok. Okula da gitmeyeceksin. Senin adına rapor aldım,” demesiyle kaşlarım çatıldı. Her detayı düşünmüştü. Bu, anında olacak bir şey değildi. “Kaç senedir, planlıyorsun?” diye sordum. Neyi gibisinden bana baktı. “Beni kaçırmayı,” dedim. “Dün, gördüğümüz Güngör, seni yanımda gördü. Tehlikeli biri, o,” diye saçmalayınca yalan söylediğini anlayabiliyordum. Ortada farklı konular vardı. Beni korkutan konular olduğu için ondan kurtulmalıydım. “Sen, karşında çocuk mu görüyorsun? Yalan söylediğini biliyorum,” dedim. Kutay kolumdan tutup beni kapıya yasladı. Kalbimin deli gibi atmasına anlam veremedim ama korkudan olduğunu varsaydım. Dudaklarımız arasındaki mesafeyi kapatıp “Seni tutsak ettim çünkü istediğim her şeyi elde ederim. Seni istememim bir nedeni olmak zorunda değil,” dedi. Bu kadar kolay mıydı? Dudağımı es geçip boynuma yönelince oraya yakıcı bir öpücük bıraktı. Bir öpücükten dahi bu kadar etkilenmem normal miydi? Kendime gelmem gerekiyordu. Onu, göğsünden itip tokat attım. Kafası sağa doğru savruldu. “Bana sakın ama sakın dokunma! Senin dokunuşların bile midemi bulandırıyor! Defol git, buradan!” diye bağırdım. Kafasını tehlikeli bir yavaşlıkla bana çevirdi. Vereceği tepkiden korkarken hiç tahmin etmeyeceğim bir şey yapıp beni öpmeye başladı. Donup kalsam da o beni deli gibi öpüyordu. Elleri de çıplak bacaklarımda dolaşıyordu. Tokadın bedeli öpücük müydü? Öpücük, bana tanıdık geliyordu. Dudaklarının tadını daha önce almış gibiydim. Diliyle dudaklarımı araladı. Ağzımın içini talan ederken alt dudağımı dişledi. Bu, beni inletirken geri çekildi. Nefes nefeseydik. “Ben, sana ne dedim Belemir? Beni sınarsan seni nefessiz kalana kadar öperim! Söylediklerimin arkasındayım,” dedi. “Çık git, buradan!” dedim. Odanın kapısını açıp çıkması için başımla işaret ettim. Kutay, bir şey söylemeden çıkarken arkasını dönüp “Akıllı ve uslu olursan telefonunu sana veririm fakat şu anlık bu asiliğinin bir bedeli olmalı,” deyip beni odaya kilitledi. Kapıya vurup “Hayatımı bir günde mahvettin! Senden nefret ediyorum, Kutay Aslanoğlu,” diye bağırdım. Kapıya vurmaya devam ederken bunun anlamsız olduğunu biliyordum. Sırtımı kapıya yaslayıp aşağı doğru kaydım. Ellerimi dudaklarıma götürüp ağlamaya başladım. Buraya kapana kısılmıştım ve kaçış yolu da yoktu. Belirsizlikler içinde ağlarken bir yandan da beni öpmesini düşündüm. Bunu, neden yapıyordu? Peki, beni öperken neden farklı hissetmiştim? Tanıdıklık hissinin sebebi neydi? Beynimdeki boşlukta sanki bunun cevabı var gibi hissediyordum. Kutay’ın o boşlukta olması imkansızdı çünkü onu tanımıyordum. Eğer tanısaydım ailem, onun kim olduğunu söylerdi ama Aden bile ondan bahsetmemişti. O zaman benden ne istiyordu?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD