Bazı anlar vardır. İnsanın çıkmaza girip ne yapacağına karar veremediği bunun sonucunda insanların ona düşünme fırsatı vermediği zamanlar olur. Tam da öyle bir anın içindeydim. Babam, bana düşünme fırsatı dahi vermeden Cenker ile nişanlanmamı istemişti. Özgürlüğüm benim için çok değerliydi. Bunun için her şeyi göze alırdım. Evden kaçmam da bunun göstergesiydi ama Kutay’a rastlamam tesadüftü. Böyle bir karşılaşma istemediğimi biliyordum. Hâlâ kollarımı mengene gibi sarmış ve sorgulayan bakışlarla yüzümü tarıyordu. Babam, tekrar adımı haykırdığında bakışlarımı ona doğru çevirdim. Cenker de yanındaydı.
Kutay’a bakışlarımı tekrar döndürdüğümde “Babandan mı kaçıyorsun?” diye sordu.
Cevap vermedim. Buradan hemen gitmem gerekiyordu.
“Seni ilgilendirmez,” dediğimde gözlerinin kararmaya başladığını fark ettim.
Söylediğim şey, gayet normalken neden sinirlenmişti? Kutay, beni şaşırtmaya devam ediyordu. Bugün olanlardan sonra her şeyinden bir anlam arıyordum fakat duygularını da çok iyi gizliyordu.
Kutay, yüzüme bakmaya devam ederken Cenker’in de adımı haykırmasıyla dişlerinin arasından “Arabaya bin,” dedi.
Ne hakla bunu söyleyebiliyordu? Kafamı iki yana salladım. Onun yanında olmam saçmalıktı, zaten.
“İstemiyorum,” dedim.
Hâlâ çok yakındık ve bu yakınlık beni rahatsız ediyordu. Nefesi, yüzüme çarparken yüzündeki damarların şiştiğini gördüm.
Onun kollarından çıkıp gidecekken kolumdan yakaladı. Kollarımı çok sert tuttuğu için onun pranga gibi ellerinden kurtulamadım. Bu sırada Cenker ve babamın yanımıza geldiğini gördüm.
Cenker “Ne oluyor, burada?” diye sordu.
Ben, Kutay’ın ellerinden kurtulmaya çalıştığım için beni kaçırıyor gibi gözükmüş olmalıydı. Sesindeki tınıyla Kutay, beni arkasına aldı. Bu şekilde olmasını hiç istemesem de ondan başka kimsem yoktu. Elimi, giydiği ceketin ucuna koyup sıktım. Babamın sinirli nefes alışverişleri beni korkutuyordu. Cenker, bir adım atıp elini uzattı.
“Belemir, gidiyoruz,” dediğinde Kutay uzattığı elini ittirdi.
“Belemir, seninle gelmiyor,” dediğinde babamın kaşlarının çatıldığını fark ettim.
Bana olan bakışları beni korkutuyordu. Yanıma gelmezsem kötü şeyler olur bakışları atıyordu fakat yapamazdım.
Babam “Kim bu adam, Belemir? Bu adam için mi evden kaçtın?” diye sordu sinirle.
Ne diyeceğimi bilemedim. Ne söylesem babam bana inanmayacaktı. Cenker, babama dönüp sakinleşmesi için elini düz bir şekilde ona gösterdi. Babamın siniri geçmemişti, aksine bir avcı gibi bana bakıyordu.
Bu sefer Cenker konuşmaya başladı. Doğrudan Kutay'a bakıyordu. Onun nasıl baktığını göremesem de kaslarının kasılmasından sinirle ona baktığını anlayabiliyordum.
“Ben, bu kızın nişanlısıyım. Sen kimsin?” diye sordu, alayla.
Nişanlı mı? Kutay’ın gülüşüyle bedeni titredi. Babamın tehditkâr bakışları beni korkutmaya devam ederken güvende hissediyordum çünkü Kutay’ın kokusu anlam veremediğim bir şekilde beni rahatlatıyor ve evimde gibi hissettiriyordu. Ya da şu an Kutay’dan başka kurtuluşum olmadığı için öyle hissediyordum.
Kutay, ne söylerse yapmaya hazırdım çünkü o eve gidip hayatımı mahvetmek istemiyordum. Ben, aşık olduğum kişiyle evlenip mutlu olmak istiyordum. Bunu bana çok gören babamın yanına gidemezdim.
“Ben Kutay Aslanoğlu,” dediğinde babamın yutkunduğunu gördüm.
Kutay’ın kim olduğunu biliyorlardı. Cenker’in de iki adım geriye gittiğini fark ettim. Kutay, bu kadar korkulan biri miydi? Ve ben ondan yardım umuyordum. Akılsızlık mıydı? Üstelik bugün olanlardan sonra.
Cenker “Kutay Bey, sizi tanıyorum fakat Belemir benim nişanlım ve izniniz olursa onu alıp gitmemiz gerek,” dedi.
Az önce atıp kesen adam, şimdi Kutay ile sizli bizli konuşuyordu. Korkusunun kokusu buradan bile duyuluyordu.
“İzin vermiyorum,” dedi. Cenker, cebinden parlak bir şeyi çıkartınca şokla kalakaldım. Onun elinde silahın ne işi vardı? Cenker, silahı bize doğru yöneltti. Kutay ise hareketsizdi. Hiçbir şey yapmıyordu. Sağ elimi tutup eline kenetledi. Bunu neden yaptığını bilmesem de bana güç vermişti. Ben de elimi çekmedim. Cenker'in bakışları ellerimize kayınca tetiği çekti.
Babam “Cenker indir, şunu. Karşında kim var senin? Başımıza bela mı almak istiyorsun?” diye sordu, telaşla. Babam, Kutay’dan çok korkuyordu. Bunu duygularından anlayabiliyordum. Cenker “Kim olduğu umurumda değil, benim kadınımı kimse benden alamaz!” dedi. Söyledikleriyle kaşlarım çatıldı.
Kutay’ın arkasından çıkıp “Ne diyorsun sen? Ben, obje miyim? Ben, senin hiçbir şeyin değilim!” diye bağırdım. Cenker’in bakışları bana uğramadı bile doğrudan Kutay’a bakıyordu. Kutay, beni yeniden arkasına alıp “Adamsan vurursun ama seni buradan sağ çıkartmazlar,” demesiyle içi korumalarla dolu iki araba tam yanımızda durdu.
Şaşkınca olanları izliyordum.
İçinden izbanduta benzeyen bir sürü adam çıkınca yutkundum. Silahlarını, Cenker ve babama yönelttiler. Kutay arkasını göstererek “Tek emrimle sizi indirirler!” dedi.
Cenker’in silah tutan elinin titrediğini fark ettim. Babam, kolundan tutup aşağı indirince Kutay onu alkışladı.
Bana dönüp “Belemir, arabaya bin,” dedi. Sözünü ikiletmeden arabaya bindim. Cenker’in sinirle bana baktığını görsem de takmadım. Şu an güvendeydim. Kutay’dan korktuğu için bana hiçbir şey yapamazlardı.
Kutay, ikisine bakarak “Ayağınızı denk alın,” deyip arabaya bindi. Sanki, çok normal gibi korna çaldı. Bu hareketine şaşırdım. Onları kudurtmaya çalışıyordu ki başarmıştı.
Adamlarının da arkamızdan geldiğini fark ettim. Nasıl bir an yaşamıştım, ben? Şimdi ne yapacağımı düşünürken Kutay “Sana bir şey yaptılar mı?” diye sordu. Bakışı bir bana bir yola gidip geliyordu.
“Hayır, onlar bana zarar vermez. Sadece, Cenker ile nişanlanmak istemediğim için evden kaçtım,” dedim. Doğruları söylemek önemliydi. “Neden? Sevmiyor musun, onu?” diye sordu. Sorusunun alakasızlığıyla göz devirdim. “Sevsem evden mi kaçarım?” diye sordu.
Cevap vermeyip arabayı sürmeye devam etti. Nereye gittiğini bilmiyordum.
“Beni, arkadaşım Aden’e bırakırsan iyi olur,” dedim ama söylediğime cevap vermeyip Aden’in evinin tersi yola saptı.
Nereye götürüyordu, beni? “Evi, orada değil,” dedim ama yine cevap vermedi. Tepkisizliği beni korkutmuştu.
“Sana diyorum,” dedim.
Bakışı bana döndüğünde “Biliyorum, Belemir,” deyip sürmeye devam etti.
Ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım. “O zaman, geriye dön,” dedim. Kafasını iki yana salladı. “Bana gidiyoruz,” dedi. Kaşlarım olduğundan daha fazla çatıldı. Ne demek ona gidiyorduk? Ben, onun evine gitmezdim.
“Ne saçmalıyorsun, sen? Tamam, beni kurtardın ama ben senin evine gelmem!” dedim öfkeyle.
Onun evine ne vasıfla gidecektim? “Sus, artık! Ben, ne dediysem o!” dedi. “Kimsin sen ya? Senin emirlerin sadece adamların uyar. Karşında adamın yok!” dedim.
Kutay, arabayı birden durdurup öfkeyle bana baktı. “Sana sus diyorum, değil mi? Bana gidiyoruz diyorum neyini anlamıyorsun?” diye sordu.
“Tamam, ben de onu sorguluyorum. Neden?” diye sordum.
“Çünkü senin de evin artık orası!” demesiyle donakaldı.
Bu da ne demekti? Bu adamın ağzından çıkanları kulakları duyuyor muydu?
“Ne diyorsun, sen?” dedim, öfkeyle.
Asla da söyledikleri olamazdı.
“Söylediklerimin açık olduğunu düşünüyorum. Artık, benimle yaşayacaksın,” dedi.
O an, anladım ki babam daha az tehlikeliymiş. Kendi ellerimle tehlikenin kucağına atlamıştım. Kaçmam gerekiyordu. Arabadan inecekken kapıları kilitledi.
“Aklından bile geçirme,” deyip gaza bastı.
Gözyaşlarım korkudan akmaya başladı. Kutay farkında olsa da umursamadı. Ben, nasıl bir şeyin içine düşmüştüm? O bir mafya iken ondan medet umup babamdan kaçmıştım. Şimdi ise beni tutsak ediyordu. Özgürlüğüm için tutsak olmuştum...