Sidar Atasoy
Karşımdaydı. Yaprak gibi titriyor ama o güzel çenesi her daim kalkık bakışları ise her daim asiydi. Asla kendinden taviz vermiyordu korkmasına rağmen... Bilmiyorum belki de beni kendisine çeken tam olarak buydu.
Ondan etkilendiğimi bilmiyordu, söyleyecek kadar da yürekli bir adam değildim.
Onun bu dik başlı halleri, asla geri adım atmıyor oluşu hoşuma gidiyordu.
Çünkü o aslında benim çocukluk aşkımdı....
Biz Hazar ile arkadaş olduğumuz dönemler, Suzan’dan küçükken etkilenirdim. Dedim ya ilk aşkımdı, benim masum duygularım en saf sevgim ona aitti. Sonrasında Hazar yüzünden ondan vazgeçmek zorunda kalmıştım. Çünkü laf arasında konuştuğumuz sıralarda insan hiç arkadaşının kardeşine göz koyar mı mevzuları geçmişti.
Ben de o anki aklımda yediremedim kendime, üzerime alındım elbet. Uzun bir süre uzak kaldım ondan...
Ta ki, onunla çarşıda çarpışana dek. Berdel için özellikle diretmemin nedeni aslında bir tek ona tahammülümün olacağındandı. Başka bir tane daha Şahindağ soyadına sahip birine ne yazık ki kabullenemezdim. Fakat Suzan bu düşmanlığı daha çekilir kılıyordu.
İtiraf etmek gerekirse onunla uğraşmak, ona yapmayacağım tehditler savurmak hoşuma gidiyordu. Dişli tarafını görmek ve benimle inatlaşması, benimle konuşması tahmin ettiğimden çok daha haz veriyordu bana.
Ona söylediğim hiçbir şeyi yapmayacaktım elbet. Fakat onu sevdiğimi de ona söylemeyecektim. Aylardır, kalbimi çalmıştı tıpkı çocukken olduğu gibi. Tek bir bakışıyla yine vurulmuştum ona. Uzun zamandır köyde olduğu için görememiştim onu bu nedenle aşkımı da gömmüştüm kalbime yıllar önce. Sonrasında ise Berivan ile kendimi avutmuştum.
Hazar da Berivan ile evlenince, ben ona yapmadığım halde onun bana yapmış olması iyice tepemin tasını attırmıştı. En çok da benim onu sevdiğimi bile bile yapmasıydı.
Sanki abisini ben öldürmüşüm gibi bana düşman kesildi, madem öyle bende Suzan’a düşman gibi davranacaktım.
Ama düşmanım olamazdı. Kalbimde böylesine büyük bir yer kaplarken olmazdı. Ne zaman bu hale geldim, ne zaman onu kalbime yerleştirdim hiçbir fikrim yoktu ama o mavi iri gözleriyle bana bakarken içim nasıl gitmesin? Nasıl onu sevmiyormuş gibi davranayım?
Zaten ben sevsem ne değişecek ki? Benden nefret ediyordu.
Onu seven çocuk karşıma dikilip onunla ben evleneceğim, berdeli boz dediğinde en sonunda canıma tak etmiş onun kafasına sıkmıştım. Suzan ile evleneceğimi bile bile Emir denilen şerefsiz ona sülük gibi yapışmış, en sonunda onu öpmeye çalışırken yakalamıştım onu.
Sonra da karşıma dikilip böyle demesi bardağı taşıran son nokta olmuştu. Hem kendime yeni bir düşman edinmiş hem de Suzan’ı kendimden iyice nefret ettirmiştim. Suzan onu seviyor muydu bilmiyorum ama bir kez bile sevmiyormuş gibi davranmadığı için aklım allak bullaktı. Bunu düşünmek bile beni daha çok öfkelendiriyordu.
“Kan sözü mü?” dedi çenesi titrerken. “Ben sözümü tutarım elbet Sidar Ağa. Sen onu dert etme!”
Şu an gözüme ne kadar güzel geldiği hakkında en ufak bir fikri yoktu muhtemelen.
“Pek iddialısın. Ne o, hani tiksindiğin biriyle aynı yatağa girmeyecektin? “ diye onu alaya aldım ama kurduğu bu cümlenin beni ne denli yaraladığından haberi yoktu tabii.
“Fikrim değişti. Senden bir an önce kurtulmak istiyorum.” Dedi kararlı bir şekilde ama aklında sanki başka şeyler var gibiydi.
Bu sırada gözüm çıplak teninde dolaşırken koluna ilişti. Boydan boya çizik vardı. Kaşlarım hızla çatıldı. Elim istemsizce kolunu kavradığında şaşkınlıkla bana baktı ve kolunu çekmeye çalıştı.
“Ne oldu buraya?” dedim öfke içerisinde.
“Bırak beni! Sana ne be?” Diye çemkirip kolunu tekrar çekmeye çalışınca tutuşumu daha da sertleştirip onu kendime çektim. Aniden elinde ki pijama yere düştü ve sutyeninden taşan göğüsleri çıplak göğsüme çarptı. İkimizde elektrik çarpmış gibi irkildik.
Gözlerimiz bir an için kilitlenmişti, nefesim hızlanırken Suzan’ın nefes alışverişi de iyice düzensizleşti. Gözlerinde öfkenin ve şaşkınlığın karıştığı bir ifade vardı.
Sıcak teni aklımı başımdan aldı, güzel portakal çiçeği kokusu ciğerlerimi dağladı. O an, bu kokunun bağımlısı olacağımdan haberim yoktu.
Kendime gelmem lazımdı bu nedenle derin bir nefes aldım. Kollarını tutmayı bırakmadan gözlerimi onunkilerden kaçırarak hızla kolundaki çiziklere baktım.
“Kim yaptı bunu Suzan?!” Sesim her zamankinden sert ve öfkeli çıkmıştı. Öfkemin ona yöneltilmediğini, aslında onun acısına karşı duyduğum bir öfke olduğunu anlamıyordu tabii. Bir an tereddüt etti. Fakat ondan bir açıklama beklemiyordum. Kollarını sertçe kavramaya devam ettim.
Suzan inatla direndi, ama onu bırakmaya hiç niyetim yoktu. Sanki kontrolümü kaybetmiştim, ne yaptığımı bile tam bilmiyordum. Onu kendime çekip duruyordum, ama aslında ona zarar vermekten delicesine korkuyordum. Suzan’ın gözleri kısılıp bana meydan okur gibi baktı. “Bu evde herkes senin malın mı Sidar?” diye tısladı. “Beni bir daha böyle tutmaya cesaret etme!”
Sözlerinin bende yarattığı etkiyle onu hızla geri ittirdim. Ama bırakmadım. Gözlerimdeki öfke hala sönmemişti. “Kim yaptı bunu? Bana papağan gibi tekrar ettirme!” diye tekrarladım, ama bu sefer sesim daha da sertleşti.
“Hiçbir önemi yok,” dedi Suzan dişlerinin arasından. Ama gözlerinden anlıyordum ki yalan söylüyordu. Kafasını hafifçe başka yöne çevirip gergin bir şekilde yutkundu. Gözlerinden bir anlığına bile olsa, onun bu evde ne kadar yalnız olduğunu fark ettim. O dik başlı duruşunun altında ne kadar kırılgan ve savunmasız olduğunu...
Ama Suzan işte. Yine duvarlarını dikmişti. Bana içini açacak hali yoktu.
“Var, söyle dedim!” diyerek diretmeye devam ettim.
“Sana ne, Sidar?!” diye bağırdı. “Kimin yapmış olduğu ne fark eder? Beni önemsiyormuş gibi davranma zaten bu cehenneme sen çektin beni.” Kolunu sertçe çekti, bu kez kendini kurtararak geri adım attı. Yere düşen pijamayı alıp hızla üstüne geçirdi.
O an fark ettim ki, Suzan’a olan hislerimle yaptıklarım birbirini tutmuyordu. Onu sevdiğim halde, ona hep daha da çok zarar veriyordum.
Derin bir nefes aldım, öfkem yerini hissizliğe bıraktı. “Bak,” dedim, sesimi ifadesizleştirerek, “her ne olduysa, sadece söyle.”
Suzan bana keskin bir bakış attı. “İstemiyorum,” dedi, sesinde artık bıkkınlık vardı. “Senin korumana da, ilgine de ihtiyacım yok Sidar. Tek istediğim, şu konakta rahat bırakılmak.”
O an fark ettim ki Suzan benden yalnızca fiziksel olarak değil, duygusal olarak da uzaklaşmak istiyordu. Belki de onunla ne kadar savaşırsam, kendimden o kadar uzaklaştıracaktım. Ama onu sevmekten de vazgeçemiyordum.
Kendimle savaşıyordum. Kendimle çelişiyordum.
Yumruklarımı sıktım. “İnadını sikicem bak Suzan!”
“Senin de ağzında bir sikme var ama bir türlü beceremedim!” diyerek diklenmeye devam etti. Bu sefer dişlerimi sıktım.
“Seni çok sikmemi istiyorsan buyur geç yatağa!” dememle öfkeyle elini kaldırdı bana tokat atmak için ama hemen elini bileğinden yakalayıp aşağı indirdim.
“Denemeye bile kalkma canı yanan sen olursun. Şimdi şu kan işini halledelim.” Dedikten sonra ona arkamı dönüp yatağa geçtim ve uzanıp ellerimi başımın altında birleştirerek ona baktım.
O ise şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Sonra gözleri kısıldı ve çenesini dikleştirip banyoya gidip kısa süre sonra geri geldi.
Ardından hiç beklemediğim bir şey yaptı. Kucağıma oturdu.
Sıkı sıkıya tuttuğu avucunu açtı, avuçları arasından kanlar süzüldü. Gözlerimin içine bakarak elimi tuttu, elinde tuttuğu jileti hiç beklemeden avcuma bastırıp derin bir kesik attı.
Gözlerim irice açılırken nefesimi tutarak ona baktım. Jiletin kesiği avuç içlerimi sızlatsa da benim gözlerim onun avcunda ki kesikteydi.
“Al sana kan!” dedi dişlerini sıkarak ifadesiz bir şekilde. “Ben sözümü tuttum Sidar Atasoy! Umarım için rahat etmiştir.”