Bölüm 5: "Gerdek Odası"

1004 Words
Suzan Şahindağ Gördüklerim karşısında nutkum tutulmuştu. Bu kadar fazlaydı. Bu adam kafasına ne yaşıyordu ya da ne hayal ediyordu? Beni delirtmek veya sinirlendirmek için yaptığına adım kadar emindim. Çünkü bana özel yapıldığını söylemişti Kahya. Sinirden ellerim titremeye başlarken ellerim yumruk şeklini aldı. Avuç içlerime batan tırnaklarım canımı yakmaya başlasa da hiçbir şey onunla evlendiğim kadar yakmazdı canımı. “bu ne saçmalık?” Derken buldum kendimi. Hayatım boyunca bu kadar öfkelendiğim bir an daha hatırlamıyordum. Bu adam kesinlikle benim sinirlerimi zıplatmak için gönderilmişti. Oysaki ben normalde gayet uysal ve kendi halinde bir kızdım. Ama onunla evleneceğimi öğrendiğimden beri asabilikte üzerime yoktu. Durmadan kendi kendime intikam yeminleri edip duruyordum. Sanırım psikolojim gitgide daha da kötü bir hal alıyordu. “Ne o, beğenmedin mi yoksa?” diye alayla konuşunca bir an ne diyeceğimi bile bilemedim. “Seninle gerdeğe girmeyeceğim!” dedim bedenim yaprak gibi titrerken. Gözleri kısıldı, devasa cüssesi ile oturduğu yerden kalkıp usulca bana yaklaştı. “Ne dedin ne dedin?” diye sordu sertçe. Başımı dikleştirdim. “Duydun! Seninle gerdeğe girmeyeceğim.” İyice dibime girmeye başladığında korka korka geriye doğru birkaç adım attım. Kesinlikle şu an çok daha ürkütücü görünüyordu. Onun genelde alaycı yapısına alışmıştım. Bana tehditler ederken bile hep alay doluydu. Fakat şu an öyle ciddi ve ürkütücü gözüküyordu ki bu tarafını görmek bir an bocalamama neden oldu. “Sen yürek yedin sanırım?” diye fısıldadı beni duvara yasladıktan sonra. Aramızda çok az bir mesafe vardı. Cesaretimi yeniden toplayıp başımı dikleştirdim. “Bunun için yürek yemeye gerek mi vardır Sidar Ağa?” dedim tek kaşımı kaldırarak. “Seninle birlikte olacak kadar kafayı yemedim henüz!” Gözleri yüzümü bomboş bir şekilde taradı. İfadesizlik maskesi yüzüne ikinci bir deri gibi oturmuştu. “Nereye kadar kaçabileceğini zannediyorsun ki? O kan istenecek.” Meydan okurcasına baktım gözlerine. “onlar istemeye devam etsin o halde! Sen sevmediğin bir kadınla aynı yatağa girecek kadar midesiz olabilirsin ama ben sevmediğim bir adamla yatak düşünecek halde değilim. Seninle aynı yatakta olma düşüncesi bile midemi bulandırıyor.” bunları söylerken adeta tükürürcesine söylüyordum . Yüzünde alayvari bir gülüş belirdi. Fakat bu gülüş gerginliğimi azaltmak yerine daha da arttırdı. “seninle aynı yatağa girmek için can attığımı mı düşünüyorsun Şahindağ soysuzu?” dedi öfkeyle bağırarak. Yüzüme birkaç tükürük de gelmişti. Ona yüzümü buruşturdum. “O zaman ne diye bu odayı hazırlatma zahmetine girdin?” diyerek onu öfkeyle ittirsem de kımıldamamıştı bile. Hayvan gibi cüssesi vardı ve sinirden gerilen kaslarını elimin altında hissetmiştim. Yüzüme biraz daha eğildi. “çünkü sana eziyet çektirebileceğimi düşündüğüm her yer benim için cennet bahçesi.” Bedenimi esir olan ürperti, tüm vücudumu yokladı. Şok içerisinde yüzüne bakıyordum. Bu oda, seks odası değil bildiğiniz işkence odasıydı aslında. Benden öyle çok nefret ediyordu ki tek amacı canımın yanmasıydı. Çünkü benim canım yanarsa Hazar’ın da yanacağını düşünüyordu. Öyle sığ düşünceli öyle yobaz karakterdeydi ki delirmek üzereydim. “sen hayatımda gördüğüm en iğrenç adamsın!” dedim gözlerim dolmaya başlarken. Çünkü hiçbir kaçış yolumun olmadığına da görüyordum aslında onun gözlerinde. “Bunu duyduğuma sevindim. Seni mutlu edecek hiçbir şey yapmak istemem.” gaddar sesi kulaklarıma ulaştığında işimin ne kadar zor olacağını daha net anlamıştım. Sidar’ın söyledikleri midemi bulandırıyor, damarlarımda dolaşan kanı adeta donduruyordu. Her kelimesi, her hareketi beni daha derin bir karanlığa sürüklüyordu. Nefretinin ne denli büyük olduğunu görmek beni hem şaşırtıyor hem de korkutuyordu. Bu adam neyi, kimi hedefliyordu? Ama artık kaçış olmadığını çok iyi biliyordum. Odanın dört duvarı bir kafes gibi üstüme kapanıyordu. Hangi yöne dönsem çıkışsızdı. Sidar, adımlarını yavaşça geri çekti, o sırada gözlerini bir an bile benden ayırmadı. İçimdeki ürperti daha da derinleşti. “Bunu unutma,” dedi sakin ama tehditkâr bir tonla, “Burada benim kurallarıma göre hareket edeceksin. Ne kadar direnirsen diren, sonunda kazanacak olan benim. Bunu zamanla anlayacaksın.” Gözlerimle kaçacak bir yer ararken, ciğerlerime derin bir nefes çektim. “Bu, senin kazandığını göstermez. Gücünle, zorbalığınla bir şey elde ediyorsan, o zafer değil. O sadece acizlik.” Kelimelerim ona hiç etki etmemişti. Hatta, yüzünde beliren gülümseme daha da genişledi. “Bu dünyada zayıf olanlar kaybeder. Sen bunu anlayacaksın. Çok yakında...” dedi aynı sertlikle. Kendinden öyle çok emindi ki küçük dağları ben yarattım havasında geziyordu. “Ya bana hükmedemezsen? Ya sana boyun eğmezsem?” Kafamı dikleştirip iyice yaklaştım ona. O ise oldukça rahattı benim gerginliğinin aksine. “Ben ne istediysem aldım güzelim, seni de alacağım. Kendin kucağıma gelip oturacak ve o birlikteliğin olmasını isteyeceksin.” Duyduklarım ile tüylerim ürperdi. Nasıl bu kadar kendinden emindi ki? “Senin kucağına gelip oturacağım öyle mi? Sen ayakta uyursun herhal! Gözlerin açık rüya görürsün de haberin yok!” Bu bilmiş tavırları iyice sinirimi bozmaya başlamıştı. “Sen gelmezsen başkası gelir Suzan. Üzerine kuma alınmasını istersin sen belli.” derken sesinde büyük bir soğukluk vardı. Bunun üzerine ürperdim. Kuma mı? Bu kadar da ileri gitmezdi herhalde! “Sakın öyle bir hata yapayım deme andım olsun ki bıçak saplarım göğsüne.” dedim öfkeyle. "O kadar cesaretin var mı?" derken bile benimle alay ediyordu. Yapamayacağımı düşüniyordu ama neleri yapabileceğimi ona net bir şekilde gösterecektim. Benimle böyle konuşmaması gerektiğini de öğretecektim. Ben Suzan Şahindağ'dım. Onun ağzından tiksintiyle çıkan soyadım benim gururumdu. O da görecekti Şahindağ'ların gücünü. "O zaman görürsün Sidar Ağa neye cesaretim var neye cesaretim yok. Her şeyi sineye çekerim ama bunu asla. Ya sen kafama sıkarsın ya ben senin canına okurum anladın mı beni? Kuma falan getirmeyeceksin." Gözleri kısıldı, dudağı hafifçe kıvrıldı. “İtaat etmeyi öğren o zaman Yaban Gülü. Yoksa canın çok daha fazla yanacak.” Dedikten sonra arkasını döndü ve odadan çıkarak beni yalnızlığımla ve iğrenç gerdek odasınya baş başa bıraktı. Arkasından sessizce titreyerek kaldım. Bu, öfkenin ve korkunun karışımıydı. Beni buraya hapseden sadece dört duvar değil, onun gaddarlığıydı. İçimdeki öfke, boğazımda düğümlenen korkuyla savaşırken, dışarıya vurduğum cesaret perdesi her geçen an biraz daha zayıflıyordu. Ama bir yol bulmalıydım. Bu işkenceden, bu adamın pençelerinden kurtulmanın bir yolunu bulmalıydım. Kendi karanlık dünyasında kaybolan bir adamın oyuncağı olmayacaktım. Kafamdaki planlar netleşmese de direnecektim. Tek çarem buydu. O an aklıma bir şey geldi fakat yapabilecek miydim bilmiyordum. Ama yapmak zorundaydım. Madem kan istiyordu, o kan dökülecekti elbet. Bu savaş daha yeni başlıyordu, ama ben kendimi asla teslim etmeyecektim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD