Suzan Şahindağ
Göğsüme çektim her nefes birer diken gibi batıyordu. Herkese öfkeliydim, en çok da bana acı çektirmek için yeminler etmiş Sidar’a.
Karanlık odada ne kadar süre kaldım bilmiyorum ama burası biraz rutubet kokuyordu ve şimdiden ciğerlerim şişmeye başlamıştı sanki. Benim alerjik astımım vardı, eğer beni öldürmek istiyorsa bunun daha kolay yolları da vardı elbet. Fakat ona söylemeyecektim rahatsızlıklarımı. Belki elinde falan ölürsem bunun da kafasına sıkarlar iş kökünden çözülürdü.
Ama. öyle bir şey olmazsa benden çekeceği vardı.
Bir süre sonra kapı açıldığında artık midemde bulanmaya başlamıştı çünkü uzun zamandır yemek yemiyordum.
Zaten iştah mı bırakmıştı bu kansız bende!
Başımda dikilen kadın kimdi bilmiyorum. Zaten sadece Sidar'ın annesini tanıyordum. Ne kız kardeşini, ne yengesini, ne abisini hiçbirini tanımıyordum. Tanımakta istediğim söylenemez çünkü o nasıl bizden nefret ediyorsa bende onun soyadını taşıyan herkesten nefret ediyordum.
“Kalk, hamama gideceksin. Şu pisliğinden bir arın.”
Kadının sert sesiyle kendime geldim. Gözlerim acı ve yorgunluktan yanıyordu, ama gururum beni ayakta tutuyordu. Başımı kaldırıp ona baktım. Karanlık odanın eşiğinde, yüzü gölgelerin ardında kalan bu kadın beni küçümseyen bir bakışla süzüyordu. “Kız kalk, hamama gideceksin. Pis şey seni!” diye tekrar etti soğuk bir tonda.
Sözleri ruhuma işliyordu. Pislik mi? Benim pisliğim değildi bu, onların üzerime yapıştırmaya çalıştıkları lekeydi. İçimden yükselen öfkeyi bastırarak yavaşça ayağa kalktım. Gururla dimdik durmaya çalışsam da, açlık ve yorgunluk beni zorluyordu. Ama bu cehennemde düşmek gibi bir lüksüm yoktu. Düşersem, bir daha kalkamazdım. Sidar’a ve onun ailesine bunu göstermeyecektim.
“Bir de gururlu gibi davranır, burda gurur sökmez.” dese de umursamadım.
Kadının arkasına takıldım. Koridor boyunca sessizce yürüdük. Her adımda zemin soğuk ve sertti, ama zihnimdeki intikam ateşi beni sıcak tutuyordu. Sidar’ın sözleri hâlâ kulaklarımda yankılanıyordu. “Altımda inim inim inlerken...” dediği anı hatırladıkça dişlerimi sıktım. Bir gün bu lafların hesabını öyle bir soracaktım ki, ona cehennem azabını yaşatacaktım.
Kadın beni konağın hamamına getirdi. İçeri adım attığımda, sıcak buharın yüzüme çarpmasıyla bir an sersemledim. Hamam, beyaz mermerlerle kaplı, loş ışıklarla aydınlatılmıştı. Etrafımda başka kadınlar vardı, hepsi Sidar’ın ailesinden olmalıydı. Gözleriyle beni süzüyorlardı, sessizce ama düşmanca bakıyorlardı.
İçlerinden biri, büyük ihtimalle Sidar’ın kız kardeşi olmalı, bana doğru yaklaşıp alaycı bir ses tonuyla, “İlk gecen için hazırlanmalısın. Temizlenmeden gerdeğe girilmez,” dedi. Diğerleri kıkırdadı, ama ben onlara hiç aldırmadım. O an tek hissettiğim, intikam duygusunun daha da büyüdüğüydü.
“Ne oldu? Dilini mi yuttun kız? Sidar yapacağını yapmış anlaşılan. Helal ona.” Diyen kadının dilini bir yerlerine sokmak isterdim ama gereksiz topluluktu, uğraşmaya değmezdi.
Onun yanında ki kadın sertçe dürttü. “Kızla uğraşıp durma, yazıktır. Ailesi yok diye böyle mi etmeniz gerek?” kimdi bilmiyorum ama bu kızın yaşı bana yakındı. Diğeri birkaç yaş daha büyüktü. Durmadan laf sokan.
“Sen sus kız, aynı bokun lacivertisiniz zaten tabii savunursun. İşine bak!” diye kızı azarlayınca kız üzülerek başını eğdi.”
Sonra sessizlik oluştu.
Kadınlar bir yandan hamamın köşesine çekilip kendi aralarında fısıldaşıyor, bir yandan da bana baktıkça kıs kıs gülüyorlardı. Onların aşağılayıcı bakışları içimdeki öfkeyi körüklüyordu ama şu an onları yok saymak zorundaydım. Beni ezmeye çalışan bu düzene boyun eğmek zorunda değilim, ama şu anda ayakta kalmak için sessiz kalmak zorundayım.
Hamamın ortasında tek başıma kaldığımda suyun başına geçip soğuk mermerin üzerine oturdum. Suyu ellerime aldım, yüzüme çarptığımda içimde bir ferahlık hissettim. Su sıcaktı oysa ki, ama bir anlık olsun ruhumdaki ateşi soğuttu. Ama o ateş hiçbir zaman tamamen sönmeyecekti, bunu biliyordum. Bugün olmazsa yarın, ama mutlaka bir gün Sidar’a ve ona boyun eğmiş bu köhne aileye haddini bildirecektim.
Sessizce kendi kendime yıkanırken, bir yandan da planlar yapıyordum. Buradan nasıl kurtulacağımı, Sidar’ın hayatını nasıl cehenneme çevireceğimi düşünüyordum. Onların bana biçtikleri bu rolü kabul etmeyecektim. Bir gün mutlaka ayağa kalkacak ve bu konağı, onların başına yıkacaktım.
Ben kendi kendime düşünürken bir kadın geldi. “Otur kızım, yıkayayım seni.”
Herkes kadına bakıyordu ama ses etmiyorlardı. Anlaşılan saygı görülen biriydi. Ayakta durmaya bir son verip oturdum, ilk kez birini dinlemek geldi içimden. Kaynanam ile aynı yaş civarında olmalıydı.
Beni keseleyip güzelce yıkadı sessizce.
Diğerleri ise yüzlerini ekşiterek baktı bana. Ama umrumda dahi değillerdi.
Yıkanma merasimi bittikten sonra oradan çıktıktan sonra yine başka bir kadın geldi. Oldukça iri yapılı, sert bakışlı bir kadındı.
“Ben evin kahyası Newal. Sidar ağam sizinle ilgilenmemi istedi. Beni takip edin.” Dediğinde şaşkınlıkla baktım ona. Bu kadar büyük çaplı bir konak olduğunu hiç düşünmemiştim. Bizde de yardımcılar falan vardı ama ailemiz gibiydi 2 3 kişiydi. Bunlar epey kalabalık görünüyordu. Anlaşılan arka planda oldukça disiplinli bir aileydi. Kimse bu konağa girip çıkmaz içeride ne var ne yok bilmezdi.
İç çekerek peşinden ilerledim. Üzerimde sıradan bir fistan vardı. Düzgün bir şey verme gereği bile duyulmamıştı.
Bir kapının önüne geldiğimizde bu kapının renginin başka olduğunu gördüm.
“Burdan sonrasında Sidar ağam olacak. İçeride sizi bekliyor,” dediğinde merakla yüzüne baktım.
“Burası neden farklı renk?” diye merakla sorduğumda kapıya bir bakış attı. Elleri önünde birleşmiş haldeydi.
“Ağam burayı geçen ay özel olarak hazırlattı. İçeride ne var sadece o bilir, bizlerin buraya girmesi yasak.”
İyice işkillenmeye başladığım için şüpheyle ona baktım. “Tamam, teşekkürler.” dedim sakince ve kapıya bir bakış attım. Kahya başıyla selam verip geniş cüssesi ile yanımdan geçti gitti.
Derin bir nefes aldıktan sonra kapının kulpunu yavaşça indirdim. Beni içeride neyin beklediğini bilmiyordum ama heyecanlandığımı söyleyebilirim. Kim bilir bu manyak ne yapmıştın?
Fakat içeri girdiğim anda karşılaştığım görüntü karşısında adeta dudaklarım uçukladı.
Burası... Biraz farklıydı. Aklımın ucuna dahi gelmeyecek bir dizayn ile donatılmıştı. Tuhaf şekilli koltuklar, aynalar, efektli gibi görünen ve sık sık değişen duvarlar. Kırmızı loş ışıklar ve etrafa yerleştirilmiş mumlar... Bunlar neydi böyle?
Sidar ise tekli koltukta kollarını iki yana yaslamış bir ayak bileği diğer bacağının dizinde ürkütücü bir şekilde bana bakıyordu.
Yüzünde ürkütücü bir tebessüm oluştu.
Her şeyden çok, söylediği şey beni şok etti.
“Gerdek odana hoş geldin sevgili karım. Sana her gün gerdek hissini tattırmak için özel olarak hazırlattım.”
Ağzım şaşkınlıkla aralandı, sertçe yutkundum.
“Senin için hazırladığım sürprizi beğendin mi?”
Ağzım birkaç kez aralandı ama tüm kelimeler boğazıma dizildi. Ne diyeceğimi bilmiyordum, ne yani benim için özel seks odası mı hazırlatmıştı?
Bu adam manyağın tekiydi!